5. December 2009, 05:45 PM | #1 |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: May 2009
Mesajlar: 93
Tesekkür: 79
42 Mesajina 79 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
I h s â n - m u h s i n
İ H S Â N - M U H S İ N
İhsân; Anlam ve Mâhiyeti Kur’ân-ı Kerim’de İhsân Kavramı Hadis-i Şeriflerde İhsân Kavramı İhsanın Önemi Muhsinler; İhsan Sahibi Olanlar Husn Kelimesi ve Türevleri İhsân; Güzelliktir, Güzellik Sergilemektir İhsân Kimlere Yapılır? İhsân Tanımına Giren Davranışlar Muhsinlerin Özellikleri İhsân Sahiplerinin Mükâfatı “Bir zamanlar Biz (Tih'den çıktıkları vakit Benî İsrâile), 'Bu karyeye (şehre, kasabaya) girin, dilediğiniz yerde ondan dilediğinizi bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) 'Hıtta! (Yâ Rabbi bizi affet!)' deyin ki sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira Biz, muhsinlere (iyilik yapanlara) ziyade vereceğiz (mükâfatı arttıracağız)' dedik." (2/Bakara, 58) İhsân; Anlam ve Mâhiyeti İhsân kelimesi, ‘hasene’ kelimesinden türemiştir. Bütün güzellikleri ve rağbet edilen şeyleri ifade eder. İhsan; iyilik etme, güzel davranma, ikram etme, lutuf, bağış, güzellik, uygunluk, güzel olan şeyi en güzel şekilde yapmak demektir. İhsan, başkasına nimet sunmak, iş ve fiillerinde güzel davranmak veya gerekenden fazla verip, gereğinden azını almaktır. İhsân, yaptığı işi en iyi biçimde ve noksansız yapmaya denir. İhsan, temel olarak iki anlama gelir. 1- Bir şeyi güzel yapmak, 2- İyilikte bulunmak. Birinci anlamda ihsân, yaptığını güzel yapmak, bir nesneyi gereği gibi bilmek demektir. Kelimenin bu anlamı, meşhur hadiste geçtiği üzere "Allah'a sanki görüyormuş gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O'nu görmesen bile, kuşkusuz O seni görür" sözleriyle tefsir edilmiştir. Bu ihsânın anlamı konusundaki hadis, bize, yaptığımız her işte Allah'ın gözetimi altında olduğumuzu, dolayısıyla hep bu bilinçle davranmamızı öğütlemektedir ki, bu da İslâmî duyarlılığın esasını teşkil etmektedir. Yine bu anlamda olmak üzere Peygamberimiz: "Allah Teâlâ, her şey üzerine ihsânı yazdı. Şu halde katil ve zebhi bile güzel surette yapın. Her biriniz bıçağını iyi bilesin ve keseceği hayvanına rahat ettirsin." buyurmuştur. İkinci anlamıyla ihsân, yine Peygamberimiz'in şu hadisiyle tefsir olunmuştur: "Kendin için sevdiğini, kardeşin için de sevmendir." Kur'ân-ı Kerim'deki, "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da ihsânı (iyi davranmanızı) emretti." (17/İsrâ, 23) âyetinde de kelime, bu anlamıyla geçmektedir. İhsân, Cebrâil (a.s.)'in insanlara dinlerini öğretmek için geldiği bildirilen hadiste, Peygamberimiz'e peş peşe sorduğu üç kelimeden sonuncusudur. Önceki iki kelime, Yüce İslâm dininin iki esaslı kavramı olan "iman" ve "İslâm"dır. İlki inanmayı ve ikincisi de tam bir teslimiyeti ifade eden bu iki kelimenin hemen arkasından "ihsân"ın gelmesi, inanmanın ve teslim olmanın, ancak bunların güzel bir şekilde yapılmasıyla makbul olacağını göstermektedir. Yani iman ve İslâm'ın bütün ilkeleri, ihsan sahibi (muhsin) olarak yerine getirildiği takdirde bir anlam kazanacaktır. Nitekim kelime bu anlamıyla "takvâ" ile birleşmektedir. Mâide suresinin 93. âyeti iman-takvâ-ihsân üçlüsünü şöylece meczetmektedir: "İman eden ve sâlih ameller yapanlara; hakkıyla sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah muhsinleri (iyi ve güzel iş yapanları) sever." (5/Mâide, 93) Görüldüğü üzere, buradaki "muhsin" yani ihsan sahibi olmak vasfı, iman eden, sâlih ameller işleyen ve müttakî (sakınan) kimseleri nitelemekte ve bütün bu özellikleriyle onun Allah'ın sevgisine mazhar olacağı gösterilmektedir. (1) İhsan ahlakının iki yönü vardır: Birincisi, başkasına iyilik etmek, nimet kazandırmak, yardımcı olmak ve bütün bunları güzellikle yapmak; ikincisi, amelde ihsan, yani bir şeyi güzel bir bilgi ile bilmek (meselâ Allah’ı) veya bir şeyi güzel bir amelle yapmak. Hz. Ali (r.a.) diyor ki: “İnsanlar güzel yaptıkları şeyin ürünüdür.” Yani, insanlar, hakkında bildikleri şeye tâbi olurlar, bildikleri şeyler de onların yaptıkları güzel işlerdir. İhsan, bir şeyi tam ve güzel yapmak anlamındadır. İhsan, Cibril hadisinde belirtildiği gibi, murâkabe anlamına da gelir. Kim Allah'ın kendisini murâkabe ettiğine yakînen inanırsa, onun ameli güzel olur, yaptığına ihsan denir. Bu hadiste tanımlanan ihsan, Allah'ı bütün azameti ve muhabbeti ile bilmek ve O'na yönelmek olarak anlaşılır. Bu anlamda ihsan, imanın ve ihlâsın bütün makamlarını içerir. İhsan, aynı zamanda iyilik etmektir; insanlara ve hatta bütün yaratıklara karşılık beklemeden infak ve her çeşit iyilik etme erdemliliğidir. İhsan, kötülük edene de iyilikle karşılık vermektir. İhsan, bir yönüyle kişisel olgunluğu hedefler, Cibril hadisindeki Allah'ı görür gibi ibadet etmek ve O'na yönelmek, kâmil insan olmak, ihsanın bu anlamıdır. Diğer yönüyle de toplumun kemali ve güzelleşmesini hedefler; iyilik ve infak gibi anlamlar bunu gösterir. İhsan ahlâkı, adaletten daha kapsamlı bir güzel huydur. Çünkü adalet anlayışında, karşıdakinin hakkını vermek varken, ihsanda ise daha fazlasını vermek, daha güzeli ile karşılıkta bulunmak anlayışı vardır. Adaletli olmayı din bir farz olarak, bir gereklilik olarak müslümanlara emrediyor. Ancak ihsan, bundan daha kapsamlı ve üstün olduğu için onu hem emrediyor, hem de fazlasını tavsiye ediyor (16/Nahl, 90). İhsan, aynı zamanda Allah’ı görüyor gibi ibadet etmektir. Meşhur Cibril hadisinde Peygamberimiz ‘ihsân’ı şöyle tanımlamıştır: “İhsan, Allah’a O’nu görüyormuşcasına ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan bile O seni görüyor.” (Buhâri, İman 37, 1/20; Müslim, İman 1, Hadis no: 8, 1/36) Burada bizzat Allah’ı görmek değil; Allah’ın sıfatlarını, Rabliğini ve azametini göz önünde bulundurmak kasdediliyor. Mü’min, ibadetini ihsan üzere yapar, yani en güzel şekilde, ibadetin amacına ve hikmetlerine uygun bir şekilde yapar. Bu da Allah’ı görüyor gibi bir duygu içerisinde olmakla mümkündür. Kur'ân-ı Kerim'de İhsân Kavramı Kur'ân-ı Kerim'de "ihsân" kelimesi, 12 yerde; muhsin kelimesi de, tekil ve çoğul olarak 39 yerde geçer. İhsân ve muhsin kelimelerinin türediği kök olan "h-s-n" ise, toplam 194 yerde kullanılır. Allah güzeldir, muhsindir. En büyük ihsan sahibi Allah olduğu için Kur’an’da “Allah her şeyi güzel bir şekilde yarattı" (32/Secde, 7; ayrıca bkz. 40/Mü'min, 64; 64/Teğâbün, 3; 59/Haşr, 24) deniliyor ve ‘ihsan’ kelimesi kullanılıyor. Eğer insanlar hep ihsan üzere olurlarsa, yani hep güzel işler yaparlarsa, davranışlarını ‘ihsan’ üzere gösterirlerse, bunun karşılığı olarak ‘ihsan’ görürler, güzellikle muâmele edilirler (55/Rahmân, 60). İhsan sahibi olanlara Allah ‘muhsin’ diyor ve onları övüyor: “Kim, din yönünden iyilik edici (ihsan sahibi) olarak yüzünü Allah’a teslim edip dosdoğru İbrahim dinine tabi olan kimseden daha güzel olabilir? Allah, İbrahim’i dost edinmişti.” (4/Nisâ, 125) Allah, ihsan sahibi olan muhsinlerle beraberdir, onları sever, onları korur, onlara dünya ve âhirette iyilikler verir (2/Bakara, 195; 3/Âl-i İmrân, 134, 147; 5/Mâide, 13, 85, 93; 7/A’râf, 57; 9/Tevbe, 120; 29/Ankebût, 69 vd.). “Bir zamanlar Biz (Tih'den çıktıkları vakit Benî İsrâile), 'Bu karyeye (şehre, kasabaya) girin, dilediğiniz yerde ondan dilediğinizi bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) 'Hıtta! (Yâ Rabbi bizi affet!)' deyin ki sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira Biz, muhsinlere (iyilik yapanlara) ziyade vereceğiz (mükâfatı arttıracağız)' dedik." (2/Bakara, 58; benzeri âyet için bkz. 7/A’râf, 161) “Allah yolunda infak edin/harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsân edin (her türlü hareket ve davranışınızı güzel ve dürüst yapın); Allah muhsinleri (güzel iş yapanları) sever.” (2/Bakara, 195) “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler (harcarlar); öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da ihsân sahiplerini (güzel davranışta bulunanları) sever.” (3/Âl-i İmrân, 134) “Allah'a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara ihsân edin/iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.” (4/Nisâ, 36) “De ki: ‘Geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya ihsân/iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizin de onların da rızkını Biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve haksız yere Allah’ın yasakladığı cana kıymayın! İşte şu size anlatılanları Allah vasiyet etti. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (6/En’âm, 151) "Öne geçen ilk muhâcirler ve ensâr ile onlara ihsânla/güzellikle tâbi olanlar var ya, işte Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah'tan râzı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur." (9/Tevbe, 100) “İhsân edenlere/güzel amel işleyenlere daha güzel mükâfat (cennet), bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır, ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.” (10/Yûnus, 26) “Sabırlı ol, çünkü Allah, ihsan sahibi muhsinlerin (güzel iş yapanların) mükâfatını zâyi etmez.” (11/Hûd, 115) “Muhakkak ki Allah, adâleti, ihsânı/iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(16/Nahl, 90) “Eğer ihsân (iyilik) ederseniz, kendinize ihsân etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz...” (17/İsrâ, 7) “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da ihsânı/iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘of!’ bile deme; onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle.” (17/İsrâ, 23) “İman edip sâlih amel işleyenler (bilmelidirler ki) Biz, güzel işler yapanların (ahsene amelâ) ecrini zâyi etmeyiz. İşte onlara, içinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır...” (18/Kehf, 30-31) "...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân (iyilik) et..." (28/77) “Biz insana, ana babasına ihsân/iyilik etmesini tavsiye ettik...” (46/Ahkaf, 15) Hadis-i Şeriflerde İhsân Kavramı Cibril hadisi: Abdullah bin Ömer (r.anhüma), babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: “Bana babam Ömer ibnü’l-Hattâb rivayet ederek şöyle dedi: “Bir gün Rasulullah (s.a.s.)’ın yanında bulunduğumuz bir sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor; bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğruca Peygamber (s.a.s.)’in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve: -Yâ Muhammed! Bana İslâm’ın ne olduğunu haber ver! dedi. Rasulullah (s.a.s.): -İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse Beyt’i haccetmendir.” buyurdu. O zât: -Doğru söyledin!’ dedi. Babam dedi ki: Biz buna hayret ettik. (Zira) hem soruyor, hem de tasdik ediyordu. -Bana imandan haber ver!’ dedi. Rasulullah (s.a.s.): -İman; Allah'a ve Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmen, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır.” buyurdu. O zât (yine): -Doğru söyledin!’ dedi. (Bu sefer -Bana ihsândan haber ver!’ dedi. Rasulullah (s.a.s.): -Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni muhakkak görür.” Sonunda Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “O Cibril’di; size dininizi öğretmeye gelmişti.” (Buhâri, İman 37, 1/20; Müslim, İman 1, Hadis no: 8, 1/36; Tirmizî, İman 14, Hadis no: 2738, 4/119; Ebû Dâvud, Sünnet 16, hadis no: 4695, 4/223; İbn Mâce, Mukaddime 9, hadis no: 63,64, 1/24; Nesâi, İman 6, 8/88) "Şüphesiz Allah herşeyde ihsanı/iyilik ve güzelliği yazmıştır (farz kılmıştır). O halde siz öldürdüğünüz vakit, öldürmeyi güzel yapın. Kestiğiniz zaman da kesmeyi güzelce gerçekleştirin. Her biriniz bıçağını bilesin. Ve kestiği hayvana eziyet vermesin." (Müslim, Sayd ve'z-Zebh 57; Ebû Dâvud, Edâhî 12; et-Tâc, 3/105) “Kendinize göre makbul bir iş yapınız. Sırf başkalarına rekabet olsun diye yapmayınız. (Şöyle demeyin ‘İnsanlar ihsân ederse biz de ederiz; zulmederlerse biz de zulmederiz.’ Fakat kendinizi şuna ikna ediniz: İnsanlar ihsân ederse ihsan edersiniz; (fakat) fenalık ederlerse, siz yine de zulmetmeyiniz.” (Tirmizî, Birr 63) “Sizden biriniz ölümü temennî etmesin. Muhsin ise belki ihsânı artar. Günahkâr ise, belki tevbe eder.” (Nesâî, Cenâiz Bâbu temennâ’l-Mevt) “Allah iyiliklerin ve fenalıkların yazılmasını emretti; sonra bunları açıkladı: Bir kimse iyilik yapmaya niyetlenir de yapmazsa, Allah kendi yanında o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıkarır. Şayet kul, fenalık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü ise, hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar.” (Buhârî, Rikak 31) “Mü’minlerin iman bakımından en kâmil olanları, ahlâkı en güzel olanlarıdır.” (Buhârî, Edeb 39; Ebû Dâvud, Sünnet 14) “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli sever.” (Müslim, İman, 1/93; İbn Mâce, Duâ, bâb 10) “Kovandaki suyu, isteyenin kabına boşaltmak ve mü'min kardeşine güler yüzle konuşmak gibi de olsa, iyi, güzel ve doğru olan hiç bir sözü, işi ve davranışı küçümseme (yapabilirsen hiç durma, yap)." (Ebû Dâvud, Libas) İhsanın Önemi Mü’min, yalnızca ibadette değil, bütün davranışlarında ihsan üzerinde bulunur. Hatta bir hayvan boğazlarken bile ‘ihsan’ ile, şefkatle boğazlaması emredilir. (Müslim, Sayd 57, hadis no: 1955, 3/1548; İbn Mâce, Zebâih 3, hadis no: 3170, 2/1058; Ebû Dâvud, Edâhî 12, hadis no: 2815, 3/100; Tirmizî, Diyât 14, hadis no: 1409, 4/23; Nesâi, Dahâyâ 22, 7/200) Yapılan iyiliklerin ‘ihsan’ üzere olabilmesi için, ibadetlerin Allah rızası için yapılması şarttır. Çünkü amellerde/ibadetlerde gözetilen amaç budur. Anne-babaya ihsan edilmesi emredilir. Çünkü onlar çocuklarına küçükken yeterince ihsanda bulunmuşlardır (17/İsrâ, 23; 46/Ahkaf, 15). Halk arasında, yapılan maddî yardımlara da ‘ihsan’ denildiğini hatırlayalım. Fakirlere veya muhtaçlara yardım etmek, "ihsanda bulundu, ihsan etti" şeklinde adlandırılır. Müslüman, insanlara güzellikle ‘ihsan ahlakıyla’ davranır. İbadetlerini ‘ihsan’ şuuruyla yapar. Kendisine yapılan ihsanları –iyilikleri-, gerek Allah’tan gelsin gerek kullardan gelsin- inkâr etmez, ihsana ihsanla karşılık verir (2/Bakara, 195). Mü’min, ihsan sahibi olmasının (muhsin olmasının) karşılığını yine ilâhî ihsan olarak Rabbinden bekler (55/Rahman, 60). Muhsinler; İhsan Sahibi Olanlar İhsan üzere olanlara Kur'an-ı Kerim muhsin der. Muhsin, güzellikler sergileyen ve güzel işleri gerektiği gibi en güzel şekilde yapan demektir. Allah (c.c.) muhsinleri sever (3/Âl-i İmrân, 134, 148; 2/Bakara 195; 5/Mâide, 13, 93). Allah muhsinlerle beraberdir (16/Nahl, 128; 29/Ankebût, 69) Muhsin, güzellik sergileyen, güzel işleri lâyık oldukları bir şekilde yapan, bol bol ihsanda bulunan demektir. Mü’minler, inandıkları Rablerinden öğrendikleri ihsan ahlâkıyla, sürekli ihsan ederler, muhsin olmaya çalışırlar (16/Nahl, 127; 2/Bakara, 112; 4/Nisâ, 125) Muhsinler (ihsan sahipleri), bütün işlerini Allah’ın râzı olacağı şekilde güzel ve takvaya uygun yaparlar. Onlar, çirkin, bayağı, kötü, zararlı ve faydasız amellerden, faaliyetlerden uzaktırlar. Muhsin olanlar, insanlar içerisinde güzel davranışların, işleri güzel yapmanın sembolüdürler. Kur’an, Allah’ın muhsinlerle beraber olduğunu açıkladığı gibi (16/Nahl, 128; 29/ Ankebût, 69), onlara müjdeler verildiğini de belirtir (6/En’âm, 154; 22/Hacc, 37, v.d.). Kur’an, onlar için bir rahmettir (31/Lokman, 3). Muhsin olarak özlerini Hakk’a bağlayanlar gerçekten kopmaz bir ipe bağlanmış olurlar (31/Lokman, 22). Allah (c.c.) mü’minlere adaletle beraber ihsanı da emrediyor (16/Nahl, 90). Allah (c.c.) insanlara ihsanla davrandığı gibi, insanın da ihsan sahibi olması en güzel şeydir (28/Kasas, 77). (2) Sabır, secde, ağırbaşlılık, öfkeyi yutup insanların suçlarını bağışlama, hep hasen/güzel davranışlar olarak mihsinlerden sâdır olur (11/Hûd, 115; 7/A'râf, 161; 6/En'âm, 13; 3/Âl-i İmran, 134). Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ, Hz. Hârun muhsinlerden olup (37/Saffât, 110, 121, 181), aynı şekilde Hz. Dâvud, Süleyman, Eyyub, Yusuf da muhsinlerdir (6/En'âm, 84) Bilhassa Hz. Yusuf, adıyla anılan sûrede beş defa muhsin olarak zikredilmektedir. Husn Kelimesi ve Türevleri İhsân kelimesi, “husn” kökünden türemiş “ahsene” fiilinin mastarıdır. Muhsin kelimesi de bu fiilin ism-i fâilidir. ‘Husn’ ve bu kökten türeyen; hasene, hasen, husnâ, ihsan, ahsen, muhsin gibi kelimeler Kur’an’da sıkça geçmektedir. ‘Husn’; değerli, seçkin ve kendisine rağbet edilen, ilgi gösterilen her şeye denmektedir. Aynı kökten gelen ‘hasene’; kişinin ulaştığı her türlü sevindirici nimettir. İyi ve güzel olan şeylere de ‘hasene’ denilmektedir. ‘Hasene-iyilik’ anlayışı toplumlara veya kişilere göre değişse bile Kur’an-ı Kerim buna özel bir anlam veriyor ve neyin ‘hasene/husn-güzel’, neyin ‘seyyie-kötü’ olduğunu belirtiyor. Buna göre, kişinin başına gelen mutluluk, afiyet, galibiyet, başarı, nimete erme, görevini yapma gibi şeyler ‘hasene’ olduğu gibi; helâlden yemek, nikâhlı yaşamak, doğru olmak, adaletli iş yapmak, başkasına iyilik etmek, güzel ve tatlı söz söylemek ve benzerleri hep ‘hasene’dir. ‘Hasene’ şu anlamlarda da kullanılmaktadır: Varılacak güzel yer Allah katındadır (3/Âl-i İmrân, 14). Uyulması gereken, şüpheden uzak olan güzel söz (2/Bakara, 83), insanı yücelten, Allah’a yaklaştıran güzel imtihan (8/Enfâl, 17), Allah’ın işleyenlere güzel bir geçimlik verdiği sâlih amel (hasene) (11/Hûd/3). Allah yolunda öldürülenler Allah katında güzel bir rızık (hasene) bulurlar (22/Hacc, 58). Allah, sâlih amel işleyenlere dünyada da âhirette de güzel şeyler (hasene) söz veriyor (20/ Tâhâ, 86). Allah’ın mü’min kulları dünyada da âhirette de hep ‘hasene’ isterler, böyle dua ederler. “Onlardan kimi de; ‘Rabbimiz, bize dünyada hasene/güzellik ver, âhirette de hasene ver, bizi ateş azabından koru’ der.” (2/Bakara, 201) Kötülükleri (seyyiât’ı) ‘hasenât’ (iyilikler) ile gidermek gerekir. Zaten kötülükleri (seyyiât’ı) silecek olan şey de ‘hasenât’tır (iyiliklerdir) (11/Hûd, 114). Kur’an’ın, ‘husn veya hasene’ dediği şeyler hep güzel ve iyi olan şeylerdir. Müslüman insan iyinin ve güzelin ölçüsünü böylece Kur’an’dan öğrenmeli, sonra da devamlı ‘hasene’ olan işleri yapmalıdır. Çünkü bütün hasene olan işler ona sevap kazandırır. (3) İhsân; Güzelliktir, Güzellik Sergilemektir İhsân kelimesinin temel anlamı, güzelliktir. Güzellik, fıtrî bir özelliktir. Güzel Zât’ın güzel olarak yarattığı insanın, güzeli gören, güzelden zevk alan rûhu, etrafta güzeli arar, bulur. Güzel, herkes için ihtiyaç duyulan bir hoşnutluk, bir haz duyma ve kesin hüküm verme işidir. Güzelliği açıklamak, onu yaşamak, onun heyecanını içinde duymaktır. Her insanda güzellik duygusu bulunmakla beraber, onun uyanması güzel bir esere ihtiyaç gösterir. Duygular, meydana çıkmak ve gelişmek için kendilerini uyandıracak vâsıtalara muhtaçtırlar. Güzel eserler içimizde bir âhenk duygusu uyandırdıkları için huzur, sükûn ve saâdet hissi doğururlar. Çünkü “güzele bakmak, güzeli düşündürür; güzeli düşünmek de insana huzur verir.” İnsan, hele duygulu ve uyanık gözlerle bakarsa ilk anda “güzel”i fark eder. Bu idrâk, düşünmeden, kendiliğinden oluşan bir duygudur. Güzelliğin kendisini isbata, bir sebebin yardımına ihtiyacı yoktur. “Güzel ve güzellik nedir, ne değildir”le ilgili, felsefe, “estetik” başlığıyla incelemeler yapmış, neticelenmeyen nice tartışmalara öncülük etmiş; elbette bir sonuca da ulaşamamıştır. Güzellik, psikolojik sistemlere dayalı olduğundan herkese göre değişen ne olduğu belirsiz, sınırları insandan insana değişen bir değer yargısı mıdır? Güzelin ölçüsü müslümana göre bellidir: Cemîl/Güzel olan Allah’ın hükmü. Güzel, Allah’ın güzel dediğidir. Bütün fıkıh usûlü ile ilgili kitaplarda “husün-kubuh” (güzellik-çirkinlik) konusu işlenir. Bu konuda görüşler şöyle özetlenebilir: “Güzel olan Allah, sadece güzel olan şeylerin yapılmasını emreder” veya “güzel olan Allah’ın emrettiği her şey güzeldir.” “Allah sadece çirkin şeyleri yasaklar” veya “Allah’ın yasakladığı her şey çirkindir.” “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli sever.” (Müslim, İman, 1/93; İbn Mâce, Duâ, bâb 10) hadis-i şerifi de, bu konuda müslümanlar açısından çıkış noktası kabul edilmiştir. Allah’ın emrettiği “ihsân”ın bir anlamı da güzelliktir. İslâm, düşüncenin, hareketin, duyguların, sözün, sesin, davranışın, kısacası her çeşit ibadetin, yani her şeyin en güzelini ister. Haramlar güzel olamaz. Duyular, duygular yanılabilir. “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz.” (2/Bakara, 216) Nefisle, arzu ile, hevâ ile, câhiliyyenin çirkeflikleriyle kirlenmiş ve fıtratı bozulmuş, selîm olmayan akılla güzelin tanımı ve ölçüsü tesbit edilmeye kalkılırsa, insan putlaştırılmış olur. Haram olduğu halde güzel zannedilenler, gerçek güzelden insanı alıkoyan yapay/sanal güzellerdir; daha doğrusu hallüsinasyonlardır. “Şeytan onlara yaptıkları işleri zînetlendirip güzel gösterdi ve onları yoldan saptırdı.” (29/Ankebût, 38) Haram olan bir şey, müslümana göre güzel değildir. Çünkü müslümanın ölçüsü, duyuları ve duyguları değildir. O, duygularının, hevâsının kulu değil; Allah’ın kuludur. “Hoşlandığı ve hoşlanmadığı” her konuda Rabbına itaat edecektir. İmanı nispetinde duyu ve duygularını da selîm/sağlam kılacak, onları da Rabbına teslim edecek, o zaman nefis de mutmain olacak, Rabbının emirlerinden râzı ve hoşnut olma seviyesine çıkacaktır. Bu, benliğini kaybetme değil; aksine, bulmadır. Bu, yok olma değil; Allah’ta var olmadır, kâmil insan olmadır. Güzelleştiren Allah, güzeldir ve güzellikler O'nun cemâlinin vasfıdır. O'nun güzelliği de yaratıklara benzemez. İnsanları etkileyen sanat eserleri, mûcizelerin gücü, hârika ve fevkalâde olayları yaratan da Allah'tır. Evrendeki her şeyde güzellikler açık veya kapalı bir şekilde görülmektedir. Güzel olan Allah'ın yarattığı varlıklar, ya bizzat güzeldir veya sonuçları yönüyle güzeldir. Allah'tan daima güzellik zuhur eder. Kötü ve çirkin, şeytanın ve insan nefsinin ürünüdür (4/Nisâ, 79). Allah, yaratıcıların en güzelidir (23/Mü'minûn, 14; 37/Saffât, 125). Allah, hüküm verme bakımından da en güzel olandır. Rızkın en güzeli de Allah'tan gelir. O, rızık verme bakımından da en güzeldir (65/Talak, 11; 11/Hûd, 88; 22/Hacc, 58; 16/Nahl, 75). Var ettiklerine en güzel boyayı vuran da Allah'tır (2/Bakara, 138). Güzelin kaynağı ve tüm güzelliklerin sergileyicisi olan Allah, insandan da güzellik sergilemesini, yani ihsanı emreder: "...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân (iyilik) et..." (28/Kasas,77) Câhiliyye insanı, bakmasını bilemediğinden, Allah’ın nuruyla bakamadığından, gözlerinde perde bulunduğundan evrendeki güzellikleri göremez. O, kendine göre, yapay bir güzel peşindedir. Müslüman ise, güzelliği yaratanı bildiğinden, güzeli keşfetmeye tâliptir. Eşyanın güzelliğinde hakiki güzelliğin tecellilerini anlar müslüman. O, mutlak güzellik peşindedir. Allah’ın cemâl sıfatının tecellilerini görerek hayran olur. Güzellik mutlak olduğu için, yaratılışta, Allah’ın yarattıklarında çirkinlik yoktur. Çirkinlik, itibârîdir, görecelidir. Birinin çirkin dediğine bir başkası sevgi gözüyle bakıp sevebildiği zaman güzellikler bulabilir. Allah, kötü ve çirkin bir şey yaratmamıştır. Bir şeyin çirkinliği ve kötülüğü kullanıldığı yere göredir. Meselâ, hayvan gübresi genellikle pis bir şey diye görülür. Fakat gübreyle meyveler, sebzeler büyür, gelişir. Bu açıdan ele alınınca gübrenin bir lütuf ve nimet olduğu ortaya çıkar. Ama birisi gübreyi alıp üstüne başına sürmüşse, o zaman, ona pis demek yerinde olur. Tarlasına, bahçesine gübre çeken bir çiftçi bu haliyle hiçbir zaman pis değildir. Güzellik de, bakılandan ziyade bakana, görene, duyana ait bir özelliktir. Güzelliği gören göz, güzelden zevk alan ruh olmasaydı güzellik neye yarardı? O yüzden güzele, güzel bir niyetle ve güzel bir şekilde bakmak ibadettir, sevaptır. Yalnız unutmamak gerekir ki, güzelin tanımında güzel yoldan sapmamak, sınırı (hudûdullah) aşmamak esastır. Yine bilmeli ki, daha güzeli elde etmek için az güzeli terk etmek (3/Âl-i İmran, 92; 2/Bakara, 155) veya onu tahdit etmek, sınırlandırmak gerekir. Zevk aldığımız, güzel gördüğümüz şeylerden sınırsız bir şekilde yararlanılmasının çok çeşitli dünyevî ve uhrevî zararlara sebep olacağını, bunların imtihan vesilesi olduğunu herkes bilir/bilmelidir. Ölüm olmasaydı, ölümden sonraki hesaba çekilmekle başlayan hayat olmasaydı... O zaman her şey anlamsız ve boş olurdu; güzeller ve güzellikler bile. Evet, ölüm olmasaydı o zaman nefse hoş gelen, sınırlarını hevânın veya çevrenin çizdiği güzellerin (!) ve güzelliklerin (!) belki bir değeri olurdu. O zaman dünya sadece eğlenmek ve zevk almaktan ibaret olabilirdi. Ama ölüm var, hem de evet, güzel olan ölüm ve ölüm ötesi güzellikler. O halde tüm yapay ve sanal güzellikleri, bütün sahte ve fâni güzellikleri o gerçek güzellik uğrunda fedâ etmeye değmez mi? Kâinattaki varlıkların rengi, şekli, tadı ne güzel... Hele sesleri ne güzel bir armoni, ne güzel bir mûsikî, ne güzel uyumlu orkestradır. Bülbülün şakıması, horozun ötüşü, kuşların cıvıltısı, suyun şırıltısı... anlayana sivrisineğin vızıltısı bile saz gibi âhenkli bir müziktir. Kâinat hep tesbih etmektedir, zikretmektedir. Bitkilerin ve hayvanların şekilleri, yapıları, renkleri, tatları hep farklı, hep ayrı güzel. Ve seslerindeki farklılıklar, güzellikler... Bir de çağdaş aygıtlara bakın: Fabrikalardaki sese, makine gürültülerine, araba motorlarına, evlerdeki küçüklü büyüklü âlet ve gereçlerden uçakların seslerine kadar... Ne çirkin bir gürültü; tabiatla ne uyumsuz şeyler ya Rabbi! (4) İhsân Kimlere Yapılır? a- Ebeveyne İhsân: Kur'an incelendiğinde, bir kısım âyetlerde, tek olan Allah'a ibadet edip O'na hiç bir şeyi şirk koşmama emrinden sonra, ana babaya itaat etme ve onlara ihsanda bulunma emrinin geldiği görülmektedir. Şöyle ki: "Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza ihsanda bulunmanızı (onlara iyi davranmanızı) kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi yaşlanırsa, kendilerine (sıkıntı gördüğün anda olsa da) 'of!' bile deme; onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle!" (17/İsrâ, 23) Bu âyetten, ana babaya iyilik ve ihsanda bulunmanın farz olduğu anlaşılmaktadır. Bunu destekleyen başka bir âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: "De ki, gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya ihsân/iyilik edin..." (6/En’âm, 151) Burada Allah, ana babaya itaati terketmenin kötülüğünü beyan için haram kılınanlar arasında zikretti. O halde ana babaya ihsan/iyilik farz; terki haramdır. Ana babaya ihsân, güzel sözle, davranışla ve ihtiyaçları anında onlara gereğince infak etmek suretiyle olur. Allah, ebeveyni insanın yokluk âleminden varlık âlemine çıkmasına bir sebep kıldığı için, onlara ihsân etmek gerekir. Allah'ın, ebeveyne ihsânı kendi tevhidi ve ibadeti yanında zikretmesi, ebeveynin çocuklar üzerindeki hakkının büyüklüğüne işarettir. "Allah'a ibâdet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara... ihsânda bulunun; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez." (4/Nisâ, 36) Buradaki ebeveyne ihsân, evlatların onların hizmetlerini yapması, onlara nâzik konuşması ve onların meşrû isteklerini gerçekleştirmesi için çalışmasıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurur: "Burnu yerde sürtülsün; burnu yerde sürtülsün; burnu yerde sürtülsün." "Kimin yâ Rasûlallah?" denildi. Hz. Peygamber: "Yaşlandıklarında ana babasına, onlardan birine, yahut her ikisine de yetişen, fakat onlara iyilik etmediği için cennete giremeyen kimsenin..." (Müslim, Birr 10) Ana baba, çocuğunu Allah'a isyana teşvik etmedikçe, meşrû her emrine uyması gerekir. Ana baba için mağfiret talebinde bulunmak, iyiliklerine duâ etmek, bizzat Kur'ân'ın emridir. "Ey Rabbimiz! Hesaba çekileceği gün beni, ana babamı ve (bütün) mü'minleri bağışla!" (14/İbrahim, 41) Ebeveyne yapılan her iyilik ve ihsân, aslında insanın kendi kendisine yaptığı ihsândır. Âhiretteki mükâfatının sınırsızlığı yanında, dünyevî ecri/karşılığı peşindir. Sosyal bir olgu olarak ebeveynimize yaptıklarımızın mislini veya fazlasını çocuklarımızdan göreceğimiz kaçınılmazdır. Ana baba, -Allah korusun- müşrik de olsalar, onlara ikramda bulunmak dinin emridir. Peygamberimiz, müşrik anneye sıla-i rahimde bulunup ona iltifatlarda bulunmayı emretmiştir (Müslim, Zekât 50; Ebû Dâvud, Zekât 34) b- Akrabaya İhsân: Sağlam akîde üzerine bina edilen bir toplumda yaşayan bireylerin karşılıklı hak ve hukuklarına riâyet edilmesi doğaldır. Akrabaya ihsân da böyledir. Akraba, insanın içinde doğup büyüdüğü ailenin biraz daha genişletilmiş yelpazesidir. Bu yakınlık hem ana, hem baba tarafından olabilir. Akrabaya ihsân demek, akrabalık bağı olan herkese sıla-yı rahim yapmak (zaman zaman onları ziyaret ederek, onlarla akrabalık ilişkilerini kesmemek) ve başka meşrû yollarla ikramda bulunmaktır. Akrabalık bağlarını kesmek, şu âyette ifade edildiği gibi yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlarla birlikte zikredilmiştir. "(İslâm'dan yüz çevirip) geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız?" (47/Muhammed, 22). Bu âyette akrabalık bağlarının kesilmesi, bir çeşit İslâm dışı âdet olarak ifade edilmiştir. Akrabalara iyilik ve ihsânda bulunmak, İslâm'ın bir emridir. "Muhakkak ki Allah adâleti, ihsânı ve akrabaya yardım etmeyi emreder..." (16/Nahl, 90) Yakınları ile akrabalık bağlarını korumaya itina göstererek, onlara gücü nisbetinde ihsânda/iyilikte bulunmak, her kâmil mü'minin aslî görevlerindendir. İslâm'ın temelinde iyilik yapma işi, ailenin özünden başlayıp dışa doğru genişleyerek devam eder. Son âyette geçen adâlet ve ihsân kavramlarının içinde akrabaya iyilik etmek ihtiva ettiği halde, önemine binaen ayrıca zikredilmiştir. “Sana (Allah yolunda) ne infak edeceklerini/harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘Hayırdan harcadığınız şey, ebeveyn, akrabalar/yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.” (2/Bakara, 215) Ebeveyne bakmak ilk görevimizdir. Diğer akrabalarımız onları takip eder ve bu şekilde “yakın olanlar, başkalarından daha yakındır” kuralınca infak ve ihsan vacip olur. Muhsin bir mü’mine yakışan; akraba ile güzel ilgiyi meşrû ölçüler içinde devam ettirmek, onlarla ilişkiyi kesmemektir. “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkek ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden korkun. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riâyetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (4/Nisâ, 1) c- Yetimlere İhsân: Yetim, çocuğun büluğ çağından önce babasından ayrı kalmasıdır. Rasulullah (s.a.s.), şehâdet parmağı ile orta parmağını işaret ederek; “Ben ve bir yetimin geçimini üstüne alan kimse, cennette böyleyiz.” (Buhâri, Talak 25, Edeb 24; Müslim, Zühd 42; Tirmizî Birr 14) buyurmuş, yetimi koruyup ona ihsân etmenin ne derece önemli olduğunu ifade etmiştir. d- Fakir ve Miskine İhsân: Fakir, çalışabilir durumda olup çalışan, ama herhangi bir sebeple çocuklarının geçimini temin edemeyen kimsedir. Miskin ise, çalışmaya gücü ve tâkatı olmayan fakir kimsedir. Bu durum, Kur’an’da şöyle açıklanır: “(Yapacağınız ihsânlar/hayırlar) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan (muhâcir) fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmalarından tanırsın. Çünkü onlar, yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.” (2/Bakara, 273) Fakir ve miskine, zekâtın dışında yardım edilmesini emreden birçok âyet vardır. İslâm inancında her şeyin gerçek sahibi Allah’tır. Allah'a ait bir şeyin Allah adına, Allah’ın fakir kullarına verilme işi demek olan fakirlere ihsânda bulunmak, her aklı başında mü’minin erdemlilik görevidir. İhtiyaçlar (daha doğrusu, ihtiyaç zannedilen eşyaya bağımlılık) özellikle günümüz tüketim toplumunda bitmez ve mala/paraya ihtiyacı olmayan düşünülemez. İhtiyacı az olanın, zarûri ve temel ihtiyaçlarını karşılayanların, fazla ihtiyacı olana yardım etmesi, fakirlere ihsân özelliğidir. Asıl mal sahibinin Cenâb-ı Hak olduğuna iman eden muhsin, fakirlere, kendinden daha fazla muhtaç olanlara ihsân etmeden yapamaz. e- Komşuya İhsân: İhsân edilme halkasının beşincisini, komşuya ihsân oluşturmaktadır. Yakın veya uzak komşuya maddî veya manevî manada ikramda bulunmak da bir ihsân olup ilâhî bir emirdir. “Allah'a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara ihsân edin/iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.” (4/Nisâ, 36) Âyetteki “yakın komşu”, soy bakımından komşuluk, ev yakınlığı ve akrabalık yönüyle komşuluk olarak, veya eş, dost, arkadaş gibi samimi olunanlar olarak izah edilir. “Uzak komşu” terimiyle de, evi uzak veya akraba olmayan, ya da müslüman olmayan komşu şeklinde açıklanır. Rasulullah (s.a.s.), komşu hakkını ısrarla vurgular. “Cibril bana komşuyu o derece tavsiyede bulundu ki, onu mutlaka bana mirasçı yapacak sandım.” (Müslim, Birr 140; Tirmizî, Birr 28, hadis no: 1934) “...Allah'a ve âhiret gününe iman eden, komşusuna ikram etsin.” (Müslim, İman 74). Komşuya ihsânda bulunmanın en alt derecedeki durumu, komşunun herhangi bir şekilde senden bir kötülük görmemesidir. “Allah indinde arkadaşın en hayırlısı, arkadaşına hayırlı olandır. Komşunun en hayırlısı da komşusuna hayırlı olandır.” (Tirmizî, Birr 28) f- Yakın Arkadaşa İhsân: Nisâ sûresinde ihsânda bulunulacak kimselerin altıncısını yakın arkadaşa ihsân teşkil etmektedir. “...Yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara ihsân edin/iyi davranın...” (4/Nisâ, 36) Âyette geçen “es-sâhibi bi’l-cenbi” terimi, yanındaki arkadaş, eğitim-öğretim, tasarruf, iş, mesâi, zenaat, yolculuk gibi herhangi bir hayırlı işte eşlik eden arkadaş ve yoldaş demektir. Bu anlam, karı-kocayı (hayat arkadaşını) bile kapsamaktadır. Aslında arkadaşlık basit bir olay değildir. Arkadaşlıklarla dostluk kazanılır. Kiminle dostluk kurup arkadaşlık edileceğine çok dikkat etmelidir. Aksi halde şu âyetin hitabına kulak tıkanmış olunur: “Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü zikir (Kur’an) bana gelmişken hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan, insanı yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.” (25/Furkan, 28-29) Arkadaşa ihsan konusunda bir hadis-i şerif şöyledir: “Allah indinde arkadaşın en hayırlısı, arkadaşına hayırlı olandır...” (Tirmizî, Birr 28) Ashâb-ı Kiram, bir bakıma Rasulullah’ın arkadaşları idi. Allah rasulünün onlara nasıl davrandığını Kur’an haber verir: “Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi...” (3/Âl-i İmrân, 159). Bu âyette açıklanan, arkadaşlara yumuşak davranıp kaba ve katı yürekli olmamak, affetmek, onlara duâ etmek, onlarla istişâre etmek hep ihsân örnekleridir. Arkadaşlara ihsân, Peygamber’in, arkadaşlarına davrandığı bu tavırlara uymakla olur. g- Yolcuya İhsân: Yolcuya ihsân etmek de İslâm’ın şiârındandır. Âyetteki “ibni’s-sebîl” yolcu ve misafir olarak yorumlanmıştır. h- Köle, Câriye ve İşçilere İhsân: İnsanlar, ellerinin altında bulunanların kendileri gibi insan olduklarını, onları kendi ailesinin bir ferdiymiş gibi düşünmelerini, hürriyete kavuşmaları için onlara imkânlar sağlamalarını her fırsatta değerlendirmek, yani onlara ihsân etmek zorundadırlar. Kölelere kardeş muâmelesi yapmayı emreden İslâm, işçilere, hizmetçilere daha fazla haklar sağlamış, onların alınteri kurumadan ücretlerini ödemelerini emretmiştir. i- Diğer İnsanlara İhsân: Mü’minlerin birbirleriyle kaynaşmalarında, birbirlerine ihsân etmelerinin çok büyük rolü vardır. Müslümanların birbirine karşı şefkat, merhamet ve muhabbetli olmaları temel vasıflarındandır. Bir hadis-i şerifte: “Her müslüman, diğer müslümanın kardeşidir. Müslüman müslümana zulmedemez, kin besleyemez.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58) buyrularak İslâm kardeşliği pekiştiriliyor. Bir başka hadis de müslümanların birbirleri üzerindeki bazı haklarını şöyle sıralamıştır: “Her müslümanın diğer müslümanlar üzerindeki hakları beştir: Selâm almak, hastayı ziyaret etmek, cenazesinin teşyiine iştirak etmek, dâvete icabet etmek, aksırınca ‘elhamdü lillâh’ diyene ‘yerhamukâllah’ diye karşılık vermek.” (Tirmizî, Edeb 1; Nesâî, Cenâiz 52) Bu sayılanların her biri, bir müslümanın diğerine karşı görevi ve aynı zamanda birer ihsânıdır. İslâm, bir mü’minin kâmil imana ermesini, kendisini düşündüğü kadar, müslüman kardeşini de düşünmesine bağlamıştır: “Sizden hiç biriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için de istemedikçe kâmil mü’min olamaz.” (Buhâri, İman 7) “Birbirinize kin tutmayınız, birbirinize haset etmeyiniz, birbiriniz hakkında kötü niyet beslemeyiniz. Hepiniz de Allah’ın kulu ve kardeş olduğunuzu biliniz.” (Buhâri, Edeb 57) j- Diğer Yaratıklara İhsân: İslâm, insanların hayvanlara herhangi bir suretle işkence yapmalarını, onlara eziyet vermelerini yasaklamış ve onlara güzel muâmele etmelerini emretmiştir. “Bir kadın bir kedi sebebiyle azab olundu. Onu bağlamış, doyurup sulamamış; bir şey yemesine de müsaade etmemişti.” (Müslim, Birr 134) Hayvan sahipleri, hayvanlarını yedirmek, içirmek ve bakımını yapmak zorundadırlar. Bu görevi yapmazlarsa, hayvanlarını birine baktırmaya, satmaya veya eti yeniyorsa kesmeye zorlanırlar. Bir başka hadiste Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: “Canlı her varlığa iyilik etmek sevaptır.” (Buhâri, Edeb 27) İslâm yalnız hayvanlara değil; can taşıyan her varlığa ihsânın/iyiliğin gerekliliğini vurgulamıştır. Bitkiler ve ağaçlar da iyilik ve ihsâna muhtaçtır. Kâinat sarayı, yeryüzünün halifesi olan insanın istifadesine sunulmuş ve onun emanetine bırakılmıştır. Aslında insanın kendisi de kendisine emanettir. Bütün bu emanetlere riâyet, aslî görevlerimizdendir. İnsan, varlık âlemindeki her şeyin Allah'a ait ve O’nun mülkünde olduğunu unutmaz ise, bir karıncayı bile incitmez, bir yaprağı dahi gereksiz koparmaz ve bütün yaratıklara meşrû şartlar dahilinde ihsân etmeden duramaz. (5) #9; İhsân Tanımına Giren Davranışlar İhsân, sadece namaz gibi ibadetlerle ilgili meselelerde mü'minin yükümlü olduğu bir sorumluluk değil; bütün söz ve işlerindeki değişmez tavrıdır. Allah her şeyde ihsan ile davranılmasını kullarının üzerine gerekli kılmıştır. İhsan, söz ve davranış güzelliğidir. İhsan, diğer anlamları yanında temelde söz, mantık, vicdan ve davranışları güzelleştirmek anlamına gelir. Konuşmada ihsan: “Kullarıma söyle; sözün en güzelini söylesinler...” (17/İsrâ, 53) Güzel söz; doğru, faydalı, sevindirici ve muhâtabın seviyesine uygun olan sözdür. Doğru sözdür: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, haramlardan sakının. Doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzene koysun ve günahlarınızı bağışlasın...” (33/Ahzâb, 70-71) “Acı da olsa doğruyu söyle...” “Yalandan da sakının. Çünkü yalan, imana aykırıdır.” (Keşfu’l Hafâ, 1890, 865) Güzel söz faydalı olan sözdür: “Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.” (Et-Tâc, 5/183) Kur’an’da gerçek mü’minlerin faydasız, mâlâyani konuşmalardan kaçındıkları belirtilir: “Gerçekten mü’minler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler...” (23/Mü’minûn, 1-3) “Kendisini ilgilendirmeyen mâlâyaniyi (faydasız söz ve işleri) bırakması, mü’minin müslümanlığının güzelleşmiş olmasındandır.” (Et-Tâc, 5/186) Güzel söz, sevindirici sözdür: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyin (sevdirin), nefret ettirmeyin.” (Mişkâtu’l Mesâbih, hadis no: 3722) “(Sevdirici ve sevindirici) tatlı söz (muhâtaba verilmiş) bir sadakadır.” (Keşfu’l Hafâ, hadis no: 1947). Güzel söz, muhâtabın seviyesine uygun olan sözdür: “(Rabbimiz tarafından) insanlara aklî seviyelerine uygun olarak konuşmakla emrolunduk.” (Keşfu’l Hafâ, hadis no: 592) Güzel söz, Allah'a dâvet eden ve sâlih amel işleyen, ben müslümanım diyenin sözüdür: “(İnsanları) Allah'a çağıran, sâlih (iyi) iş yapan ve ‘ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel (ahsen) sözlü kim vardır?” (41/Fussılet, 33) Sözde ihsan, sadaka vermekle eş tutulur: "...Güzel söz sadakadır." (Müslim, Zekât 56; Tirmizî, Birr 36) Tartışmada ve münakaşada ihsan: “İçlerinden zulmedenler bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel şekilde (ahsen) mücadele edin ve deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.” (29/Ankebût, 46) Selâm vermede ihsan: “Size bir selâm verildiği zaman, siz de ondan daha güzeli (ahseni) ile selâmlayın; yahut aynısıyla karşılık verin...” (4/Nisâ, 86) Davranışlarda ihsan: “Allah yolunda infak edin/harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsân edin (her türlü hareket ve davranışınızı güzel ve dürüst yapın); Allah muhsinleri (güzel iş yapanları) sever.” (2/Bakara, 195) Her işimizde ihsân, yani davranışlarımızı güzelleştirmek, Rabbımızın emri olduğu için ibadettir. “Tâğuta (şeytana, putlara ve putlaştırılanlara) kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Dinleyip de sözün en güzeline (ahsen) uyan kullarımı müjdele...” (39/Zümer, 17-18) Kötülükler ve Çirkinlikler Karşısında ihsan: “(Seyyie ile hasene) iyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir tavırla (ahsen) önle. O zaman (görürüsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost olur.” ( 41/Fussılet, 34) "...(O akıl sahipleri) ki, onlar kötülüğü iyilikle (seyyieyi hasene ile) savan kimselerdir..." (13/Ra'd, 22)“Güzel ahlak; mahrum edene vermen, ilgiyi kesene alâka göstermen, sana karşı haksızlık yapanı affetmendir.” Hakka Çağırmada ihsan: “Rabbinin yoluna hikmet ve (mev’ıza-i hasene ile) güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et...” (16/Nahl, 125) “Ona tatlı dille konuşun, yumuşak söz söyleyin; belki o, aklını başına alır veya korkar.” (20/Tâhâ, 44) Ana babaya ihsân: “De ki: ‘Geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya ihsân/iyilik edin...” (6/En’âm, 151) “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da ihsânı/iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘of!’ bile deme; onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle.” (17/İsrâ, 23) Bu âyetlerde kesin bir dille emredilen ana babaya ihsanın, onları doyurmaktan ziyade, içten gelen bir anlayışla koruma ve saygıda kusur etmemek olduğunu görüyoruz. Talak sırasında kocanın karısına ihsânı: “Boşanma iki defadır. Bunlar, ya iyilikle tutmak veya ihsân ile/güzelce salıvermektir...” (2/Bakara, 229) Bu âyette emredilen ihsanın, boşamadan sonra hem nafaka takdiri ve hem de kadının değerini koruma ve saygı gösterme yönünde asil bir davranış olduğunu görüyoruz. Yediklerimiz ve Giydiklerimizde ihsan: Yenilen şeylerin helâl ve temiz (tayyib) olması Kur’an’ın emirlerindendir. Yeme ve giyme konularındaki âyetlerde ihsân kelimesi ve türevleri geçmemekle beraber, yakın anlamlı ifadeler kullanılır. Ayrıca, gıda ve giyimin de başkalarına infak edilecek malların başında gelmesi, ihsan kelimesinin “bağış ve ikram”ı içeren diğer anlamıyla da uyum içindedir. “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel, temiz ve helâl olanlarından yiyin...” (2/Bakara, 168) “Ey Âdem oğulları! Her mescide gidişinizde zînetli elbiseler giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (7/A’râf, 31) “Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır...” (7/A’râf, 26) Bütün yaptıklarımızı Allah’ın bizi gördüğü şuuruyla yapmak; her işte ihsan: “Allah (yapılacak) bütün işlerin ihsân üzerine yapılmasını farz kılmıştır...” (Et-Tâc, 3/105) “İhsan, Allah’a O’nu görüyormuşcasına ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan bile O seni görüyor.” (Buhâri, İman 37, 1/20; Müslim, İman 1, Hadis no: 8, 1/36; Tirmizî, İman 14, Hadis no: 2738, 4/119; Ebû Dâvud, Sünnet 16, hadis no: 4695, 4/223; İbn Mâce, Mukaddime 9, hadis no: 63,64, 1/24; Nesâi, İman 6, 8/88) İhsânın Diğer Boyutları: “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler (harcarlar); öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da ihsân sahiplerini (güzel davranışta bulunanları) sever.” (3/Âl-i İmrân, 134) Bu âyetin, “Allah ihsân edenleri sever” ifadesiyle bitmesi, ihsan kelimesini bize açıklamaktadır. İhsan edenlerle kast edilen; bollukta ve darlıkta infak/dağıtma özelliğine sahip olanlardır. Kendilerine yönelen kötülüğe karşı öfkelerini yenenlerdir, affederek münasebetsizlere müsamaha gösterenlerdir. Ayet, öfkeyi yenmeyle, gücü yeterken insanları affetme sıfatını, genel yarar uğruna harcama hasletiyle birlikte, muhsinlerin sıfatı olarak kullanmıştır. Burada ihsânın ihtiva ettiği anlam, sadece mal verme değildir. İhsan; üstün ahlâklı, iman etmiş, başkasının kötülüğüne karşı, mukabelede bulunma ve ceza verme gücüne rağmen öfkesini yenen, müsamaha gösteren insanın özelliğini ifade etmektedir. “Zulmedenlere az da olsa meyletmeyin. Aksi halde ateş size dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka evliyânız/dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez. Gündüzün iki tarafında (sabah, öğle ve ikindi) gecenin de yakın saatlerinde (akşam ve yatsı) namazı kıl. Çünkü hasenât/iyilikler seyyiâtı/kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere (güzel bir) hatırlatmadır. Sabırlı ol, çünkü Allah ihsân sahibi muhsinlerin (güzel iş yapanların) mükâfatını zâyi etmez.” (11/Hûd, 113-115) Bu üç âyetin, mü’minlerin düşmanları karşısındaki durumlarını ve yapmaları gerekeni açıkladığını görüyoruz. Düşmanlara dayanıp güvenmemek; namaza gece ve gündüz, değişik vakitlerde devam etmek; uzaklaştırma imkânına kavuşuncaya kadar düşmanların kötülüklerine sabır ve tahammül göstermek. Âyet, mü’minlerin bu durumunu ihsân olarak nitelemektedir. İhsânın, muhtaçlara infak etmekden daha fazla özellikler olduğu anlaşılmaktadır. Bu âyetlerde mü’minlerden istenen, düşmana dayanıp güvenmeme, kötülüklerine sabır ve tahammül gösterme gibi ferdî durumlar veya kulu Rabbine bağlayan gündüz ve geceleyin namaz kılma gibi ibadetlerdir. (6) Muhsinlerin Özellikleri Kur’ân-ı Kerim’den yola çıkarak, muhsinlerin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: 1- Yeryüzünde Fesat Çıkarmazlar: “Yeryüzü ıslah edildikten sonra orada fesat çıkarmayın (bozgunculuk yapmayın). (Allah’ın azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak O’na duâ edin. Muhakkak ki muhsinlere/iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.” (7/A’râf, 56) Âyette bozgunculuk yapmamak, bunun yanında korku ve umutla Allah'a duâ edip yalvarmak, muhsinlerin özelliği olarak yer almış ve Allah’ın rahmetinin muhsinlere yakın olduğu ifade edilmiştir. 2- Allah Yolunda Karşılaşacakları Her Türlü Sıkıntıya Katlanırlar: “Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevi Araplara Allah’ın rasulünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. Şöyle ki; Allah yolunda onlara bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlığın erişmesi, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine sâlih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah, muhsinlerin/güzel davrananların mükâfatını zâyi etmez.” (9/Tevbe, 120) 3- Allah Yolunda Cihad Ederler: “Bizim dâvâmız uğrunda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, muhsinlerle/iyi ve güzel davrananlarla beraberdir.” (29/Ankebût, 69) Cihad etmeyi, Allah’ın dini uğrunda her türlü mücadeleye girişmek, yüksek gayretle çaba sarfetmek anlamında ele almak gerekmektedir. Bu şekilde cihad etmek, muhsin olmanın bir gereğidir. 4- Bollukta ve Darlıkta İnfak Ederler: “O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için infak ederler/harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah muhsinleri/ iyilik edip güzel davranışta bulunanları sever.” (3/Âl-i İmrân, 134) Bu âyette sayılan bazı özelliklerin hem muttakî, hem de muhsinlerin vasıfları olduğu belirtiliyor. Her muhsin, aynı zamanda muttakîdir, muttakî olmak zorundadır. 5- Sabırlıdırlar: “Sabret. Allah muhsinlerin/güzel iş yapanların ecrini/mükâfatını zâyi etmez.” (11/Hûd, 115) 6- Bol Bol İbâdet ve Duâ Ederler: “Rablerinin kendilerine vaad ettiğine kavuşurlar. Çünkü onlar, bundan önce dünyadayken muhsin/güzel davranışlı idiler. Geceleri pek az uyurlardı (Kalan saatlerinde namaz kılıp ibâdet ederlerdi). Seher vakitlerinde de istiğfâr eder, bağışlanma dilerlerdi.” (51/Zâriyât, 16-18) 7- Kendilerini Allah'a Adarlar: “Bilâkis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürür, O’na boyun eğip teslim olursa, onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de onlar üzülürler.” (2/Bakara, 112) 8- Muttakî Kimselerdir: “Hakkı/doğruyu getiren ve onu tasdik edenler; işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınan muttakîlerdir. Rableri onlara dilediklerini verecektir. İşte bu, muhsinlerin mükâfatıdır.” (39/Zümer, 33-34) 9- Namaz Kılarlar, Zekât Verirler, Âhirete de Kesin Olarak İman Ederler: “O (Kur’an), muhsinler/güzel davrananlar için hidâyet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir). Onlar(muhsin vasfını alan kimseler), namazı ikame ederler(kılarlar), zekâtı verirler ve onlar âhirete de kesin olarak iman ederler.” (31/Lokman, 3-4) İhsân Sahiplerinin Mükâfatı İhsân, infaktan, mal vermekten daha kapsamlıdır. “Kim verir ve sakınırsa, en güzeli (hüsnâyı) tasdik ederse Biz de onu en kolaya hazırlar, onda başarılı kılarız. Kim cimrilik edip vermez, kendini zengin sayıp hakka boyun eğmez, en güzeli (hüsnâyı) de yalanlarsa, Biz de onu en zora yöneltiriz. Öylesi çukura yuvarlandığı zaman malı kendisine hiç fayda vermez.” (92/Leyl, 5-11) Bu âyetlerde ihsanın verme ve takvâyı birlikte kapsadığını görmekteyiz. Bundan sonra, “en güzel (hüsnâ) söz olan tevhidi tasdik eden” ifadesi, verme ve takvâyı izlemektedir. İnancıyla birlikte ihsanda bulunup malını veren ve Allah’tan korkan böyle insanların işi, dünya ve âhirette kolaylaşmıştır. Davranışı Allah yanında makbuldür. Zira insanca davranışıyla Allah’ın istediklerini yerine getirmiştir. Bu tipin karşısında, vermekten kaçınan, malına güvenerek takvâ ve sâlih amele yanaşmayan, ihsan ilkesine karşı çıkıp kabul etmeyen başka bir tip vardır. Böylesinin durumu, dünyada ve âhirette güçlüğe ve zorluğa uğramasıdır. “Öylesi çukura yuvarlandığı zaman malı kendisine hiç fayda vermez.” (92/Leyl, 11) Yani hayatında krize düşmüştür. Problemi, ölümüyle birlikte âhiret hayatına da uzanmıştır. Kin her taraftan kendisini sarmıştır; mal toplamadaki basitliği de dünyadaki değerini düşürmüştür. Sonra âhirette Allah’ın lütfuna erişememiştir. Çünkü malı ve davranışıyla Allah’ın emrine muhâlefet etmiştir. (7) İhsân sahiplerine Allah ihsanla ve daha fazlasıyla karşılık verecektir. “İhsân edenlere/güzel amel işleyenlere, hüsnâ/daha güzel mükâfat (cennet), bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır, ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.” (10/Yûnus, 26) "Kim (Allah huzuruna) bir hasene/güzellikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır." (6/En'âm, 160) İnsan, ihsan üzere olur, güzel işler yaparsa, davranışlarını ihsan üzere gösterirse, bunun karşılığı olarak ihsan görür, güzellikle muâmele edilir. “İhsânın karşılığı ihsândan başka bir şey midir?” (55/Rahmân, 60) “Allah, ihsan sahibi muhsinlerin (güzel iş yapanların) mükâfatını zâyi etmez.” (11/Hûd, 115) “İhsân edin (her türlü hareket ve davranışınızı güzel ve dürüst yapın); Allah muhsinleri (güzel iş yapanları) sever.” (2/Bakara, 195) İhsâna ihsanla, güzel davranışa güzelliklerle karşılık; hem dünyada, hem de âhirette ayrı ayrı verilecektir (3/Âl-i İmrân, 148; 16/Nahl, 39; 39/Zümer, 10). İhsana karşılığın en güzeli Allah katındadır (3/Âl-i İmrân, 14, 195; 13/Ra'd, 29; 38/Sâd, 25, 40, 49). İnsanların dünyada işledikleri ameller ne kadar ihsân vasfında/güzel olursa olsun, Allah'ın ihsânı, âhirette vereceği güzelliklerle mukayese edilmez. Zaten insanın ihsân üzere yaşayıp güzellikler sergilemesi de Allah'ın bir lutfu ve ihsanıdır, O'nun yardımıyladır. Bunları düşünen insan, yaptığı güzelliklerden dolayı nefsine pay çıkarıp kibirlenmemeli, ihsânını riya ve gurur pisliklerinde kirletmemelidir. Allah, ihsan sahibi olan muhsinlerle beraberdir, onları sever, onları korur, onlara dünya ve âhirette iyilikler verir. (2/Bakara, 195; 3/Âl-i İmrân, 134, 147; 5/Mâide, 13, 85, 93; 7/ A’râf, 57; 9/Tevbe, 120; 29/Ankebût, 69 vd.) Allah'ın rahmeti sürekli muhsinlerle beraber olur (7/A'râf, 56). Muhsinler, kopmaz bir ipe bağlanmış olurlar (31/Lokman, 22). Kur'an, muhsinlere rahmet sunar (31/Lokman, 3; 46/Ahkaf, 12). İhsan sahiplerinin aleyhine bir yol (onları yenik duruma düşürme) yoktur (9/Tevbe, 91) "Rabbimiz, bize dünyada da hasene/güzellik ver, âhirette de hasene/güzellik ver." (2/Bakara, 201) 1- Yüksel Kanar, Sosyal Bilgiler Ans. S. 213-214 2- Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 294-295 3- A.g.e. s. 257 4- Ahmed Kalkan, Sanat Bilinci, s. 45-50 5- Metin Ocak, Kur’an’da İhsan ve Muhsin Kavramları, s. 65 ve devamı 6- Muhammed el-Behiy, Kur’anî Kavramlar, s. 217-218 7- A.g.e. s. 216 İhsân Kavramıyla İlgili Âyet-i Kerimeler a- İhsân Nedir? 10/Yûnus, 26. b- Allah, İhsânı Emreder: 16/Nahl, 90. c- Gerçek Muhsinler: 31/Lokman, 3-5. d- Amel ve İbâdette İhsan: 2/Bakara, 112. Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar 1- Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 387; c. 2, s. 41 2- El-Câmiu li-Ahkâmi'l Kur'an, Kurtubî, Buruc Y. c. 2, s. 116 3- Mefâtihu'l Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Râzi, Akçağ Y. c. 3, s. 27 4- Kur'an'da İhsân ve Muhsin Kavramları, Metin Ocak, İnkılâb Y. 5- İhsan, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. 6- Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s. 107 7- Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risâle Y. c. 2, s. 213-214 8- İnanç ve Amelde Kur'anî Kavramlar, Muhammed el-Behiy, Yöneliş Y. s. 215-220 9- İslâm'ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 293-295; 256-257 10- Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Nil Y. s. 487-489 11- Kur'an-ı Kerim'de Salah Meselesi, Ömer Dumlu, D.İ.B. Y. s. 37-39 12- İslâmî Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 211-212 13- Haksöz s. 107 (Şubat 2000), Uğur Arpacık 14- Sanat Bilinci, Ahmed Kalkan, Denge Y. s. 45-50 Alıntı Konu TUĞÇE DENİZ AKIN tarafından (5. December 2009 Saat 05:50 PM ) değiştirilmiştir. |
TUĞÇE DENİZ AKIN Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi: | dost1 (5. December 2009), hasyetullah (11. December 2009) |
11. December 2009, 08:11 AM | #2 |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: Jan 2009
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 77
Tesekkür: 13
24 Mesajina 33 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
bunca yazılanın tek kelimelik özeti ise Allahı görürmüşcesine ibadet etmek sen onu görmesende onun seni gördüğünü aklından çıkarmadan sürekli vahye uygun hareket etmedir.
bu şekilde düşünce ve eylemlerini şekiilendiren insanlar Allahın vahyi sayesinde en güzel hareketleri yaparak çevresine ve topluma örnek bir insan olurken diğer insanları da kendine özendirdiğinden bu davranışın toplum içinde daha çok sergilenmesinin de önünü açacaktır. şu hadisi ben çok beğenirim. resul sahabiler arasında toplantı sırasında sahabilere sorusorar biri size kötülk yapsa ne yaparsınız sahabiler iyilik yaparız der peki aynı kişi gene yapsa gene iyilik yaparız derler peki gene yapsa der bu sefer ashabın canı sıkılır ve bu durumu gören resul hz.aliyi çağırttırır.ey ali biri sana kötülük etse ne yaparsın iyilik ederim aynı kiiş gene etse gene ederim bu soruyu tam 7 kez sordukdan sonra halk tamam ya resulullulah anladık der. ali nin düşüncesi toplumda kötülüğü silme adına kötülüğe iyilikle mukabele etme idi.eğer alide aynısı ile yanıt verse idi(kaldıki ikur'an kötülüğe aynısı ile mukabele etmeyi caiz göstermişken)toplumda kötülük yaygın bir davranış şekli olacak ve toplum içinde yaşam daha zor hale gelicek.iyilerin sayısı giderek azalıcak.iyilik ve güzeelik üretimi duracaktır(ki bu davranış Allahın sevdiği bir davranıştır) muhsi olan kul sürekli zikir halin de dir.ve zikir kişiyi her türlü zarardan kurtaran yegane güçtür.örneğin arkadaşı ile konuşan biri arkadaşımla güzel konuşim nazik olim kaba bir söz sölerse hoşgörüm ve o tuumunun yanlışlığını en güzel şekildeona arz ederek o davranışını ıslah edim.bölelikle o kişi bu halde iken hem muhsin halindedir hemde muslih(ıslah eden)edendir.bakın ihsanın ne tür getirileri var. ihsan düşünce faaliyetlerin hakk ile bütünleşmesi düşüncelerin bir noktada toparlanması ve yalnızca kişinin Allaha(vahyine)dikkat kesilmesi olarak da izah edilebilir. dost1 abinin son yazısı gibi el ismetü lillahi vahdeh. kusursuzluk Allaha mahsusdur. saygılarımla
__________________
De ki: "Söyleyin bakalım, o Kur'an Allah katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse(inkar), o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?"( fussilet suresi 52.ayet) |
Bookmarks |
|
|