hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > AHLAK > Kötü Ahlak > Kibir

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 8. June 2012, 09:39 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart KİBİRLİLİK ve CİMRİLİK

KİBİRLİLİK VE CİMRİLİK,
FÂSIKLAŞMA VE MECUSİLEŞMEKTE ÖNEMLİ ETKEN

Kuran yine önemli bir hatırlatma ve maksadı daha da açarak aşağıdaki ayette kibirlilerin kimliklerini açıklıyor. Bunlar cimrilerdir. Bu bizim aklımıza iki şeyi getirir. Birincisi, cimrilik Feodalizm ve Kapitalizm insanının niteliğidir. Çünkü onlar artanın tamamını değil, belirli bir oranını vergi/zekât olarak verirler, gerisini servet veya sermaye yaparlar. İkinci husus ise, zaten artanın tamamının verilmemesidir ki bu olgu ve olayı Halife Ali ''cimrilerin zekâtı'' diye nitelendirdikten sonra, hak dinin zekât(Fazlayı vermek) anlayışının ise, artanın(İhtiyaçtan fazlası) hepsinin verilmesi olarak tanımlar.

Liberalizm-Kapitalizm sisteminin ve insanının insanlara cimriliği emrettiğini biliriz. Onların vergilerini münafık yöneticilerin düşürmesinden daha büyük günah olur mu? Sebil sistemine düşmanlıkta, kâfir ve fâsıklardan (sapkınlardan) kalır tarafları mı var münafıkların? Cimrilik eden girişimciler ile onlara bunu emredenler, dinci görünüp münafıkça yasalar çıkartarak vergi indirimi, imtiyaz ve muafiyetlerle Yemin-i Bânus(Günaha gırtlağına kadar batmak-kapitalizm) sistemini teşvik eder ve desteklerler. Hem de devleti yönetenler, zenginden alıp fakirlere vermek yerine, aksine mağdur, mahrum ve fakirlerden aldıkları vasıtalı vergileri ekâbirler sınıfına teşvik olarak aktararak zalimlikte çok ileri giderler. Şimdi siz bunlara mı, dindar yönetici diyorsunuz.

Bunlar ancak liberalizmin tarihi duayeni Firavn dinindendirler. İşte her ki ikiyüzlüler gurubunu itham eden ayeti verelim.

”Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse şüphesiz ki Allah zengindir, hamde lâyıktır.”(Hadid–24)

Karz-ı Hasene türü sadakat(mülkte iştirak suretiyle üleşmek) ve diğeri(Özel girişim ama, sermaye artırımına gitmeyerek ailesinin ihtiyacından artanın hepsini vergi olarak kamuya iade etmek) şekli olsun, bunlara sırt dönerek Yemin-i Bânus üzere(kapitalizm) Ahid ve akit yapmak zulümdür.

Oysa Allah kitapları ve Peygamberleri bunun zıttını yürürlüğe koymak ve kıst üzere Adaleti yeniden ayağa kaldırmak için göndermiştir. Mizan ise hak dinin adalete verdiği anlamdır. Bu ise yükün her tarafının eşit olması anlamına gelir ki, adaletten kasıt eşitliktir. Oysa fâsıklar ve münafıklar eşitlikten hoşlanmazlar. Çünkü eşitlik kibri sona erdiren ve nimetle şımarmanın mütrefleşmenin, şomlaşmanın(Hak dinin solcu dediği meymenetsizler) önüne geçen en değerli sınırlamadır.

”Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba(idealizm anlamına da gelen bir kavramdır gayb) inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.”(Hadid–25)

Aşağıdaki ayet bize din konusunda çok önemli bir hususu bildirir. Dinin kitaplı ve sema’ı( Allah’ın işittirmesiyle) olması önemlidir. Kitabın en son kitap olması da önemlidir. Kitap üzerinde kalem oynatmamak da önemlidir. Ama ondan daha önemlisi bu kitaptan çıkartılan yorumdur. Yorumlar üzerindeki oynama ve çarpıtmalar hepsinden vahimdir. Tamahkâr din bilginlerinin yorumlarından kaçınmak gerekir. Bunlar kitabı cimrilerin anlayışına ve hoşlarına gidecek şekilde yorumlarlar. Günümüzde bunun felâketini yaşamaktayız.

Tâğutla ''Yemini Bânus'' üzere ittifaka girenler(Avrupa birlikçiler) bu dalaletlerinin nasıl bir hak dine aykırı paradoks ihtiva ettiğini insanların anlamamasında tamahkâr bilginlerin çokça kusurları vardır. Diğer kusur ise, sözün doğruluğuna ve sözün kendisine değil, söyleyenin izafi sıfatına bakarak yol tutan, teakkul, tefekkür ve tedebbür etmeyen dindar geçinenlerdir. Çünkü yalancı muallimlerden şikâyet eden selam ona İşeya peygamber, çok haklı bir teşhis koymuştur bu konuda ''.…Zaten toplumda böyle istiyor, böylesinden hoşlanıyor…” demiştir.

Evet, kitabım orijinaldir diyerek sırt aşağı yatanlar bilmelidir ki, zamanında Yahudiler de öyle demişlerdi de, Kuran onları, sırtında kitaplar taşıyan eşekler olarak nitelendirmiştir…

”Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği de kitabı da onların soyuna(aynı yönde düşünenlere) verdik. Onlardan (insanlardan) kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır.”(Hadid–26)

Aşağıdaki ayet bize çok önemli mesaj vermektedir. Bu ise kavramsal İncil’dir. Kavramsal İncil ise Karz-ı Hasenenin ta kendisidir. İlerde geniş bir kavram analizi yapmak üzere, şimdilik şu kadarını belirtelim ki, İncil kavramsal olarak Yemin-i Bânus(kapitalizm) olan sistemlerin tam zıttıdır. Yani kazanç ne olursa olsun, ihtiyaç fazlasından tek kuruşun servet ve sermaye yapılmayarak topluma iade edilmesini tanımlayan bir kavramdır. Yani kesbettiğinin azını kendi ihtiyacı için tutup, çoğunu infak etmek anlamına gelir kavramsal İncil. Bunun için Allah İncil ve kuran için Nur sıfatını kullanmıştır Kur'an’da.

”Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. Uyguladıkları ruhbanlığa(Evlenmemek) gelince, onu biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.”(Hadid–27)

Kuran nur olarak da hem kendisini, hem de İncili nitelemiştir. Öyle ise Nur yukarda açıkladığımız kavramsal İncil’den başka bir şey değildir. Bekâr kalmayı ve evlenmemeyi Allah rahiplere emretmemiş. Ancak onlar çoluk çocuk gailesiyle yeteri kadar ihsan sahibi olamayız diye evlenmemeyi tercih etmişler. Oysa bunun çözümü çoluk çocuk sahibi olmamak değil, SOSYAL DEVLETİ kurarak bütün çocukların geleceğini kamuya emanet etmek, tinerci etmemektir. Ondan önce de insanca yaşayacak maişeti, sosyal hakları sağlamaktır.

”Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamberine inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nûr lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”(Hadid–28)

”Böylece kitap ehli, Allah'ın lütfunden hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah'ın elindedir, onu dilediğine bahşeder. Allah, büyük lütuf sahibidir.”(Hadid–29)

Şimdi Mücadele suresine geçelim ve cihadın niteliğini belirleyelim. Tabi ki ''ilmi cihad'', cihatların en büyüğüdür. Allah’a inanmak imanda belki ilk adımdır ama asıl önemli olan Allah’a güvenmektir. Bu güven ise Hasbünâ Allah diyebilmek ve bunu sözde bırakmamaktır. Allah kendisine güvenen ve dayananlara çok önemli bir güvenli toplum oluşturmak ilkeleri vermiştir. İşte bunları yerine getirebilmek için dahi, Allah’ın Sosyo ekonomi politik alanda da doğru söylediğine inanmaktır. Yukarda ayetlerde gördük ki, mütreflik insanı şımartır diyen ve bunun yerine iktisatta orta yolu takip edin denilmektedir. Sebil sistemiyle yönetilin ve fazlalıklar Beyt El Mal’de biriksin, bunu yaparken de rahatlayın, bunun karşılığı kat kat ahirette verilecek bir borcu Allah’a vermedir. Bunu dedikten sonra, mülk sahibi olmakla rahatlamak ve mülkü ve mülk sahibi tâğutları veli ve vekil edinenlerin Allah’a itimat ettikleri, yalnız ona ve onun sözüne güvendikleri söylenebilir mi?

Beyt’te ve Beyt üzere (yani çerçiler gibi kervan güderek değil, ikamette kalarak) mülkte iştirak içinde yaşamayı tercih edenlerin açlıktan ve gelecek endişesinden kurtuldukları bize Kureyş suresiyle açıklanmıştır. Biz ise, asırlardır gelecek endişesiyle durmadan yığan cimri liberalist-kapitalist olmayı benimsemişken, Allah’a inanıp güvendiğimizi nasıl söyleriz?

Şeytan ve şeytanlaşmış insan ve onun sistemi tâğut düzenleri, ''sebil'' ve ''mescid El haram'' sisteminden dolayı hakiki müminlere baskı yaparlar. Ama yaptıkları bu baskıyla kalırlar, onlara zarar veremezler. Bu Allah’ın garantisidir. Bugün İslam ülkelerinin bunun ötesinde zarar görmeleri ise, tâğut’un (Roma-Yunan batıl Liberalist yolundan giden Roma Krallarının varisi batılı hükümetler) yolunu yol edinmelerinden ve ondan ''vize'' almaya ve yasalarını sosyo ekonomi politiklerini onlara ''onaylatmaya'' kalkışmalarındandır. Çünkü Allah, bencil, cimri, yalnız kendisini, ailesini ve hizbini-cemaatini düşünen va onları idare makamına getiren sınıflı toplumlara lanet etmiştir. Bunlar daha önce lanetlenmiş toplumların sosyo ekonomi politik sünnetleri üzerindedirler. Böylece dinlerini(şeriat ve minhaçlarını-yöntemlerini) batıllaştırmışlardır. Eğer mümin bu toplumlarla en uygun mücadeleyi vermek yerine onları veli edinmeye kalkışırsa, bunlar da lanetlenirler. Mücadelenin ilk adımıysa, onlarla sosyal, siyasi ve ekonomik ilişkisini kesmekle işe başlamaktır. Bu yoldaki ayetleri verelim.

“Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah'ın izni(müminlerin istenci) olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah'a dayanıp güvensinler.”(Mücadele–10)

Bunun aksini yapanlar bildiğimiz gibi hak dinde münafıklar olarak nitelenirler. İşte bunlar mümin için en tehlikeli olanlardır. Bunların yeminlerinin yalan olduğu ifadesini irdelersek, burada biraz durmak gerekir.

Bu kesim müminlerden yana değildir. Kâfirlerden de değillerdir. Sadece maddi çıkarlarından yanadırlar. Mülk kendilerine fitne olmuştur.

Yani tercih edilen sistemde içteki ahitleşme ve dıştaki andlaşmanın niteliği meleleşip mütrefleşmek üzere olduğu için girişimciler(atılgan ve haris kişiler) toplumdan süt vermek üzere imtiyazlar kopardıkları halde, meleleşme yarışına girerek süt verme görevlerini ihmal ederler. Müminleri bırakıp terk etme vefasızlık ve ihanet suçlarından dolayı lanetlenip, kapitalizmden kopma basireti gösteremeyen toplumlarla ittifaka girmişlerdir. Hak dinde bunun anlamı Sıla-ı rahimi kesmektir. Merhametten kopmak, toplumculuğu, sosyal devleti terk etmek, kalbi gılaflı olmaktır.

Bunu yapanlar muhakkak ki münafıklardır. Çünkü Ayet açıkça “sizden de, onlardan da değillerdir”. Asıl amaçları küpü doldurmak demektedir.

Zamanımızda Hallafların(çokça yamin-vaad edenlerin) kimler ve hangi gurup olduğu meydandadır. Bunların asıl amaçlarının Avrupa birliğine girmek olmayıp, mülklerini pekiştirmek (tahakküm eder olmak ve servet sermayelerini şişirmek) olduğunu her akıl sahibi kolayca anlamıştır.

“Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.”(Mücadele–14)

İşte müminleri bırakıp, onlara çeşitli kusurlar bulan ve dini anlayışlarını beğenmeyen, mülkü kendilerine fitne edinmiş kesim, kapitalist emperyalistlerle birlikte akıbetlerini bize Kitap şöyle açıklar.

”Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür!”(Mücadele–15)

Allah yine kendi milletlerinin yanında değil de, Fâsık ve tâğut dünyanın yanında ittifaklar kuran ve bunda dahi samimi olmayıp sadece küpünü dolduranların ve hükmedenlerin devamlı kendileri olması için politikalar geliştirenleri tekrar uyarır. Onlar liberalist sağıcılıklarını dini sağcılık yani, Ashab el Yemin gibi göstererek, din istismarı yaparak mülke sultan oldular.

Onların bu yönünü de tanımamız için bize hatırlatma yapılır. Yemin kavramı kullanarak onları tanımamız için apaçık kimlik verilmektedir. Halkın sağın solun anlamını bilmemesinden, liberalizm-kapitalizmi ''sağcılık'' içine dâhil edilerek halka yalan söylenmektedir. Oysa gerçek sağcılık, yani maddiyata dayanarak güçlü kuvvetli, zengin olmanın verdiği sağ el ile iş yapma hakiki Ashab el Yeminlik değil onun sahtesidir. Bunu daha önce Sitemizin sağ-sol başlığı altında tartıştmıştık ve kul haklarından insanın üzerinde hiçbir zerre bulunmaması için Yüsra üzere ekonomi politik uygulanması gerektiğini görmüştük. Yani vahdet inancıyla birlikte, sosyalist bir ekonomi politik uygulayanlar Ashab el yemindirler. Hem dinde yümünlü(Meymenetli) olduklarını iddia edip, hem de uğursuz solcular(meşeme, refah içindekiler) gibi yaşam sürmenin yalancılık olduğunu da görmüştük. Öyle ise Yemin kavramının bu hale giden anlamını verelim.

Eyman: Sağ taraf. Bereket(Çokluk, artma).Kuvvet. Yemin.

El Yeminiyyü: Sağcı. Sağ görüşlü olan.

İşin kötüsü, halkın gerçek yümünlü olmanın Yüsra olduğunu bilmemelerinden sağcılık sıfatını kullanarak insanları sebil (Kamuculuk, toplumsal mülkiyet) sisteminin gerçekleşmesinin önünde engel olurlar. Bunlar camici ve seccade namazı kılanlar olarak maun suresinde kınanan ikiyüzlülerdir. Oysa Meymenetlilik bireysel güç kuvvet sahibi olmaktan değil, gücü ve kuvveti, itidali aşmadan iştirak halinde eşit paylaşmaktır. Bunu isteyenlere din istismarıyla mani olanlardır ve Hallaf olan fâsık ve fâcirlerin amellerini işlerler. Tâğutlaşır ve tâğutu müttefik yaparak Allah’ı veli yapmaktan insanları alıkoyarlar. Hallaf, hem “din içi” ve hem ''din dışı'' liberalist kapitalistleri kapsadığı halde, mücadele-16 ayet yümünlü görünerek Allah’ın mescid-el haram veya Beyt Ehli olmak üzere yaşam biçimlerine mani olmak için Liberalizmin hak dine uygun olduğu intibaını-görüntüsünü yaratmak için dindar görünerek bu hileli yollarla insanları aldatırlar. Onun için cezaları çok elimdir. Şöyle ki.

”Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.”(Mücadele–16)

”Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır.”(Mücadele–17)

Aşağıdaki ayet kıyamete değil, dünyada önümüzdeki yakın zamanda, bunların yine bu tutumlarına devam ederek Allah ordusu veya hizbi veya Allah’ın kıyamete çok yakın göndereceği hidayete ermiş kimselerin karşısına dikilecek münafıklar olacaklar. Fâcir ve Fâsıkların Sosyo ekonomi politiğine uyacaklar ve bunlarla ittifak içinde bulunmanın dindarlığa zararı olmadığında ısrar edecekler. Dini sağcılığın bu olduğunu yok yere iddia edip ısrar edeceklerdir. Sıdk ehli hakiki Müslümanların karşısına dikilip, onların kapitalizm ve emperyalizme (Deccal’a) karşı birleştikleri gün mülk ve iktidar tutkularından dolayı karşı çıkacaklarına ilişkin bir ayet olduğu anlamı çıkıyor. Çünkü Hallaf küpü doldurma peşinde olanlar demektir. Ahirette ne küp vardır ortada, ne de onu dolduracak fırsat verilir. Bunun için meşhur ismiyle mehdi hareketi ve Allah ordusunun karşısında savaşacaklar da bu tanımlanan münafıklardır. Oysa Kapitalist Avrupa’nın sağcılıkla kastettiğiyle, Kuran’ın kasddettiği taban tabana zıttır. Onların şeytanın güdümüne girdiklerini de Kuran bize bildirir. Bunların dinlerinin batıl olduğu(boş amelle oyalananlar ve bir şey üzerinde değiller) ayetten anlaşılır.

”O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.”(Mücadele–18)

”Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah'ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.”(Mücadele–19)

Yemin-i Bânus ve Yemin-i Gâmıs üzere Sosyo ekonomi politik oluşturanlar, Allah ve onun elçilerine kafa tutanlardır. Bunlar, dünyanın ve İslam’ın içinde bulunduğu vahametten dolayı uykuları kaçıp çözüm yolu önerenlere ve hidayete çağıran muttakilere de karşı duracaklar. Deccal tarafından yönlendirilen “ılımlı İslam” (Liberalizmle uzlaşan, emperyalizm zulmüne çanak tutan kesimlerin hayat görüşü) taraftar ve işbirlikçileridir.

”Allah'a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar.”(Mücadele–20)

”Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.”(Mücadele–21)

Yine söz, iktidar hırsları ve servet sermaye şehvetleri için sebili inkâr edenlerle dostluk yapmasına, onlarla müttefik olmalarına aşağıdaki örneği verir. Yani, değil Allah ve Resulüne savaş açmış-Bakara:279-(riba, nema v.s ile zorunlu ihtiyacın fazlasını ellerinde tutanlardır) olanlar evlat ve ana baba gibi çok yakınları bile olsa, müminler bunlarla müttefik olmazlar. Bunun için yukardan beri nitelikleri anlatılan münafıkların yaptığı işin vahameti ortaya konulmaktadır.

”Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.”(Mücadele–22)

Fasık ve münafıklardan başkası, zalimle ülfet etmez(kaynaşmaz). Bu ülfetin saiki ise, dünya sevgisidir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
(Adalet ve Rahmet sitesinden)

Konu galipyetkin tarafından (23. April 2017 Saat 12:09 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (11. June 2012)
Alt 11. June 2012, 07:22 AM   #2
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart

Kuranda Sebîl kelimesinin kullanımları;

1. Sebîlullâh, Allah'ın taatında/Allah'a itaat uğrunda

"Mallarını sebîlullâh (Allah'a itaat uğrunda) infak edenlerin meseli..."Bakara: 2/261

"Fî-sebîlullâh (Allah'a itaat uğrunda) infak edin!" Bakara: 2/195

"İmân edenler fî-sebîlullâh (yani, Allah'a itaat uğrunda) savaşırlar... Nisâ: 4/76

2. Sebîl, ulaşabilmek/güç ve imkân bulabilmek anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:

"Sebiline (yoluna) gücü olanların (ulaşabileceklerin: azık ve binek elde etmek suretiyle oraya ulaşabilecek ve haccedebilecek olanların) O Ev'i haccetme*si, Allah'ın insanlar (mü’minler) üzerindeki bir hakkıdır." Âl-i İmrân: 3/97

3. Çıkış

"Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar bir sebîl (çıkış) bulmaya güç yetiremezler." İsrâ: 17/48

"Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar bir sebîl (çıkış yolu} bulmaya güç yetiremezler."Furkân: 25/9.

Ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir sebîl (yani çıkış) kılıncaya kadar... Nisâ: 4/15

4. Gidişat /âdet

"Babalarınızın nikâhı geçmiş bulunan kadınları nikahlamayın; -ancak geçmiş olan müstesna- şüphe yok ki o çok çirkin, pek iğrenç ve kötü bir sebîl (gidişat/âdet) idi."Nisâ: 4/22

"Zinaya yaklaşmayın. O gerçekten bir hayasızlıktır, kötü bir sebildir (gidişattır)." İsrâ: 17/32

5. Bahane

"Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin... Eğer size itaat ederlerse, artık aleyhlerine bir sebîl (bahane) aramayın!" Nisâ: 4/34

6. Dîn

"Mü'minlerin sebilinden (dininden) başkasına tâbi olursa..." Nisâ: 4/115

"Böylece arada bir sebîl (dîn) tutmaya yeltenenler..." Nisâ: 4/150

"Rabbinin sebiline (dînine) hikmetle davet et!" Nahl: 16/125

7. Hudâ/hidâyet

"Allah her kimi (hidâyetten) dalâlete düşürürse, artık sen ona bir sebîl (hudâya/hidâyete iletecek bir yol) bulamazsın." Nisâ: 4/88

"Her kimi de Allah (hidâyetten) dalâlete düşürürse, artık onun için bir sebîl (hudâya/hidâyete iletecek bir yol) yoktur." Şûrâ: 42/46

8. Hüccet/delil

"Allah mü'minlerin aleyhine kâfirlere bir sebîl (hüccet/delil) vermeyecektir." Nisâ: 4/141

9. Tarîk/yol

"Hiçbir çareye gücü yetmeyen, sebîl bulamayan ( giden yolu bilmeyen) erkeklerden, kadın ve çocuklardan mustaz'af olanlar müstesna." Nisâ: 4/98

"Ola ki Rabbim beni sevâ'e's-sebîl'e (düz yola) iletir." Kasas: 28/22

10. Hidâyet yolu

"İşte bunlar, mekanları daha şerli ve sevâ'i's-sebîl'den (yolun hidâyete ileteninden) daha çok sapmış kimselerdir."Mâide: 5/60

"Sevâ'i's-sebîl'den (yolun hidâyete ileteninden) sapmış..." Mâide: 5/77

11. Düşmanlık

"Kim de zulme uğradıktan sonra intikamını alırsa, artık onlar aleyhine sebîl (düşmanlık) yoktur.... sebîl (düşmanlık) sadece insanlara zulmedenler aleyhinedir." Şûrâ: 42/41-42

12. İtaat ; O'na/Allah'a itaat anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:

Ancak Rabbine bir sebîl edinen (yani, Rabbine itaat yolunu seçen) kimseler (olmanızı) diliyorum. Furkân: 25/57

Doğrusu bu bir hatırlatmadır. Artık dileyen Rabbine bir sebîl edinir (yani, O'na itaat yolunu seçer). Müzzemmil: 73/19

Doğrusu bu bir hatırlatmadır. Artık dileyen Rabbine bir sebil edinir.” İnsan: 76/29

13. Millet (dîn ve şeriat) anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:

De ki: "Bu benim sebîlimdir" (yani, milletimdir (dîn ve şeriatimdir)).Yûsuf: 12/108

Sebîlullah:

Sebîlullah Bakara: 2/154 Allah yolu yani Allah'ın dini demektir. Fakat dinin zamanı ve din ehlinin zorla*malardan korunması demek olan cihad, fî sebîlillah harekâtın en mühimi olduğundan, "fî sebîlillah" tabiri şer'an daha ziyade cihad anlamında kullanılmıştır.

Konu pramid tarafından (13. June 2012 Saat 01:35 PM ) değiştirilmiştir.
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
cımrılık, kıbırlılık


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:33 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam