hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Kadere İman > Hidayet ve Dalalet

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 7. March 2013, 09:38 AM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Allah mağrur ekabirlere hidayet etmez.

Hud:27-28.

Allah, ekâbirlere kibir ve gurularından, onların dalkavuklarına da, batılın yanında yer aldıkları için hidayet etmez ve onları temizlemez. Allah, onlarda bir hayır görmediği için kalplerini temizlememiş, vahyinin özünü anlamalarını kolaylaştırmamıştır. Bu güruh, tıpkı Nuh kavminin bazı dalkavuk ve yanaşmacı tiplerinde olduğu gibi malı ve soyu, sülalesi çok olanların uşaklığına devam etmişlerdir. Öyle ise, tevazudan ve itidal üzere yaşamaya uygun sistemden iğrenen meleler(para babaları-ensesi kalınlar) ve onlara uyan ahmakların durumunu, yine Nuh kavminden verilen misalle ortaya koyalım ki, aristokrasi, oligarşi ve liberal-kapitalist (plütokrasi) taraftarlarının, kendilerini gösteren aynaya bakmalarına vesile olalım. Öyle ise, Hud süresinin 27 ve 28. ayetini sadece meal olarak vermemiz bu alanda verilecek kanıt için yeterlidir. Şöyle ki;

“Toplumun küfre sapanlarından (gizleyip saklayanlarından) bir gurup kodaman şöyle konuşmuştu. Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin (bizim sınıftandır kökenin) BAKIYORUZ SANA; AYAK TAKIMIMIZIN ( PROLETERLER) BASİT GÖRÜŞLÜ İNSANLARINDAN BAŞKASI ARDINA DÜŞMÜYOR. SİZİN BİZE HİÇBİR ÜSTÜNLÜĞÜNÜZ OLDUĞUNA DA (NECİB, ASİL V.S) İNANMIYORUZ. AKSİNE SİZİ YALANCILAR SAYIYORUZ.( Yani diyorlar ki, aristokrasi dışında dini bir model yoktur) “

Selam ona Nuh’un bu Aristokratlara cevabı ise Hud süresinin 28. Ayetin de şöyledir.

“Nuh dedi ki; EY KAVMİM; BİR DÜŞÜNÜN, YA BEN RABBİMDEN GELEN BİR BEYYİNE ÜZERİNDE İSEM. RABBİMDEN BANA BİR RAHMET VERİLMİŞ DE, O SİZİN GÖZLERİNİZDEN( basiretinizden, sağduyunuzdan) SAKLANMIŞSA, SİZ ONA TİSKİNTİYLE BAKARKEN, BİZ SİZİ ONA ZORLA MI ULAŞTIRACAĞIZ”.



Nuh kavmi de insanların eşitliği ve kardeşliğinden iğreniyorlar. Ayet çok açıktır. Sistemeri Aristokratik, Plutokratik, Oligarşik ve Liberalisttir. O(Allah), yeryüzünde meleler tarafından zayıf bırakılmış( zillete düşürülmüş) toplumun alt katmanlarının yere(dünyaya) mirasçı olmalarını, yönetimde olmalarını, yani yönetimin onların lehine ve fakir üretmeyecek şekilde sistemin işlemesini istemektedir. Bu ise herkesin itidal üzere yaşamda eşitlenmesinden başka bir şey değildir. Allah insanlar için uygun gördüğü projeyi zaten Kasas Suresi 5. ayetinde açıklamıştır. Onların iğvaya kaçmadan tevazu ve itidal üzere Müsavat, sadakat, eşiklik ve azatlık üzere yaşamalarını istemektedir.

Bunun için, sınıflı topluma son verilmesini ve mülkte iştirak halinde yaşanarak imandaki vahdet inancının insanların birliği hususunda da sistemleşmesini istemektedir.
Dikkat ediniz; bu muztazaafların yeryüzüne hükmetmesi değildir, sistemin ne zengin-zalim, ne de fakir-aciz üretmemesidir. Bunu şunun için açıklamaktayız. Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde çok yanlış olarak bunun yeryüzüne hükmetmek olarak algılanmasıdır. Muztazaaf, zalimleşmeden yeryüzüne hükmedemez. Bu yöntem ise, durumun iyileşmesi ve değişmesi değil, mevcut zalimlerin yer değiştirmesidir. Mazlumluktan kurtulan insanların bu kez de zalim kesilmeleridir. Bu bir haftayımdır, yer değiştirmedir. Allah ise böyle bir şeyin boş uğraş ve batıl amaç olduğunu zaten bilmektedir. Oysa en doğru yöntem evrensel ve eşitlikçi hukukun iktidar olmasıdır. Yani Marksizm gibi sınıf hâkimiyeti değil, zalim ve mazlum üretmeyen evrensel ve emsalsiz hukukun melekutun hükümran olmasıdır.

Kasas süresindeki ayetin amacı, sömürmemek ve sömürülmemek üzerine bir yaşam biçiminin yeryüzünün halklarının ideali olmasıdır. Hatta Müslümanlar dahi son yıllarda zulümden kurulmayı kendilerinin tekrar hükmeder hale gelmesi olarak düşündüklerinden, gerçek İslami değerler de hiçbir yükseliş olmadığı halde, “İslami” değerlerin yükseldiğini ve hükmetme zamanlarının tekrar geri döneceğini düşünmektedirler. Oysa gerçek İslami değerlerin yükselmesi, kimsenin kimseye hükmetmediği sosyo ekonomi politiktir. Çünkü İslam sulh ve barışı öncelikli ilke yapan dinin adıdır. Bu ise, eşitlik üzerine kurulmuş bir Kollektif mülkleşmedir. Önce ulusal, sonra dünya çapında tüm dünyanın gerçek manada Medenileşmesi, vahşetten kurtulmasıdır. Sınıf haftayımı veya bir devlet veya devletler gurubunun tahakkümü değil, evrensel hukukun üstünlüğünün kabul edilmesi sonunda oluşan mutlak eşitlik sistemidir.

Yine ayetin içeriğine gelirsek; Allah ise, zalimliğin silinmesini istemektedir. Öyle ise Melekût denilen gerçek şeraitin hâkimiyeti, kimsenin kimseye sahip ve hakim olmadığı sistemin adıdır. Bu ise ancak, mülkte tam ve eşit bir iştirakin kurulması ile mümkündür. Zaten Rahmet de budur. Bunun ise, sınıfların ve sınıflı toplum ortadan kaldırılmadan mümkün olmadığı, görünenin ve görünmeyenin bütün ilmine sahip olan Allah tarafından bilinmektedir. Bunu bilmeyenler gelenekçilerdir. Bildikleri halde işlerine gelmeyenler ise münafıklar ve fasıklardır. Dikkat edin ayetlerin özü “Rahmettir”. Rahmet ise Adaleti (eşitliği ) gerçekleştirmek ama bunda kalmayıp, acıma ve sevgi aşamasına geçmektir. Adalet zulümden vazgeçmektir. Sınıflı toplum bizatihi zulümdür. Çünkü zillete düşürme ilkesi üzerine çalışmaktadır. Bu ise, kalın deriliktir. Kalp katılığıdır. Sünnetsizliktir. Kalın derililik ise, Gaddarlıktır. Gaddarlık ise, toplum çoğunluğu sefalet içersinde iken, lüks içinde yaşamayı içine sindiren vicdan azabı duymayandır. Gaye, hükmedip hâkim olmak ve böylece terakki etmek ise, ''gayeye ulaştıran her yol meşrudur'' ilkesinin vicdan azabı duymadan kabul edilmesidir.

Bu ise, zamanımız Protestanlarının kabul ettikleri ve kapitalist yoldan başarıya ulaşmalarının önemli sebebidir. Yani ahirete karşılık dünyanın satın alınmasıdır. Bu derinin kalınlaştırılmasıdır. Ne şaşılacak şeydir ki fasıklar, münafıklardan daha açık sözlüdürler. Avrupa birliğine bir yüzsüzlükle eklemlenmek isteyen gelenekçi politikacılara “Derinizi kalınlaştırın” önerisini yazılı hale getirerek teklif etmişlerdir. .Bu ise hak din unsurlarının hepsinden sıyrılmak, adaletsizlik ve merhametsizliğin bütün tezahürlerini benimseyip hazmetmektir. Bu açıdan açık fikirlidirler. İş birlikçi münafıklardan daha az tehlikelidirler mazlum toplumlar için.

Hiçbir Aristokratik sistemde, sevgi ve acıma bulunmadığı veya yeteri kadar bulunmadığı için rahmet yoktur. Sınıflı toplum, zülüm ürettiği için adalet de yoktur. Allah’ın Nuh ve insanlara teklif ettiği yol, merhamet yoludur. Onun için Allah bu ayetlerde ihsan ve kuşatıcı isimlerinden birisi olan “Rahman” ismini kullanmıştır. Rahmet esası (Sevgi ve merhamet) üzerine yaşamayı kabul edenler, bu nedenle Rahmanın kulları ismi ile anılmaktadırlar. Bu ise, tüm rekabet, düşmanlık, haset ve zillete düşürme sistemlerini ret ederek, birlikte yaşamak, birlikte iş yapmak, birbirini için gam çekmek, birlikte ağlamak, birlikte sevinmek üzere yaşamaktır.

Bunu ideal bir Anayasa olan T.C. 1961 anayasasının başlangıç bölümünde çok güzel özetlendiği görmekteyiz: Kederde ve kıvançta birlik. Adalet ve merhamet ve sünnetlilik bu sözde ve bunu yerine getirmekte vardır. Diğerlerinde kalp kılıflıdır. Aristokrat sistemler buna müsait değildir. Çünkü oradakiler yükselmeyi, başkalarını aşağıda veya geride bırakmayı vicdanlarına sığdıranlar, kibirli ve merhametsizdirler. İçinde halen rahmetten eser olan bir insanın safı bozup ileri geçmeyi vicdanına sığdırması mümkün değildir. Çünkü Sevgili resulümüz iman için ölçüyü koymuştur. O ise, başkalarını kendin kadar sevmendir. Bunda samimiyet ise, herkesi kendisi ile eşit derecede sevmek ve bunu da eşitliği kabul ederek ispat etmektir. Çok acıyanın ona layık kulları, çok acıyanlardır. Bunun için de eşitlikçi ve itidal üzere yaşama hayat tarzından başkasına göz dikmezler. Buna aykırı olan Liberalist Kapitalist sistemleri sevmez, onun zıttı olan ideal sistemleri oluştururlar.

Öyle ise imanın esası şu hayat tarzını benimsemekten geçmektedir. Önce, hak dinin doğru sosyo ekonomi politiğine ilişkin bir kavramla başlayalım: Malı ancak kendisine yetecek kişi, darda kalan birisine imdat etmek. Aralarını düzenlemek EŞİT KILMAK.

Bu ise ancak, aristokrasiyi, plütokrasiyi, oligarşiyi, liberalizmi, Kapitalizmi, emperyalizmi ve her türlü müstevli(istilacı)olmayı hürriyet ve hüküm alanının kendisine hüküm etme sınırı dışına taşıranları, hükmetmeyi başkalarına şamil kılanları ve bu mizacı reddetmektir. Bu arada din literatüründe çok geçen bir kavram olan “Nemman-Koğucu” kavramını da yine kavramlar serisinden not edelim ki, bunun sadece ''söz gezdirmek'' gibi basit bir şey olmadığı, muztazaafların adil ve rahim sistemlerini kötüleyici sözler yaymanın yanında, bunu niçin yapıklarını açıklayan kavramı açıklamamız gerekmektedir. Cinayet ve işkence seviyesinde ve ondan daha kötü olan şeyin, nemalanıp artmak ve aristokratlaşmak için söz yayanların cinayet işledikleri ve buna denk suç işlediklerini açıklayalım. Çünkü Nema faiz cinsindendir. Onun 62. türünden bir tanesidir. Faiz yiyen zina etmişten beterdir. Niçin bunlar Furkan süresinde belirtildiği gibi cani ve zanidirler! Bu suçların feri failleridirler.

Kovucunun kimliği, doğal ve sosyal mücadele üzere sistemi oturtturmuş her türlü aristokratlar sınıfı insanıdır. Nemman da öyledir. Anti kollektivist kimliktir Nemmanlık. Nema üzerine sosyal hayatı tanzim etmiştir.

Bu kişi “Kanit” bir ahlaki yapıdan, mülkte kollektivizmden, teenni ve itidalin tümünden iğrendiği için şehvet ateşini tutuşturur. Çünkü kazanma hırsının tahrik ve teşvikinin kendi bireysel kalkınması ve refah içinde yaşamasına faydalı olacağına inanan bir egoisttir.

Zaten Aristokrasi de bundan baka bir şey değildir. İnsanın insana ücretle çalışması ve yine arazi ve sair rantlarından geçinme sisteminin ismidir aristokrasi ve diğer eş anlamlı rejim türleri. Oysa Peygamberimiz, bizzat işlenecek topraktan fazla olanını din kardeşlere bedelsiz verilmesini emretmiştir. Ücretle insan çalıştırma hususunu da, ancak bir hizmetli ile sınırlamış, fazlasını çalıştırıp gelir elde etmeyi ise, hırsızlık olarak tanımlamıştır. Bir yardımcı olayını Musa’nın medyanda yardımcı statüsünde çalışmasını bize Kuran örnek yapar. Burada yine tek bir yardımcı işçinin hakkının ürünün yarısı olduğunu yapılan taksimattan anlıyoruz. Kaç işçi çalıştırırsan demek ki elde edilen değer eşit bölüşülecek ve işyeri sahibi de bu işçilerden birisinin aldığı kadar alacak. Aksi davranarak artık değerlere el koymak zimmet, ihtilas ve irtikâp, zimmet sayılacağı için hırsızlıktır. Gerçektende bu hırsızlıktır. ihtiyaç fazlasının verilmeyip zimmette tutulması da ihtilastır; maide-38'e tâbidir. Bu pencereden bakıldığında kamuya maişet karşılığı çalışmak insanı hırsız olmaktan koruyan doğru bir yoldur. Basireti kapatılmamış bir Müslüman’ın bundan iğrenmemesi gerekir. Nuh kavmi bundan iğrendiği için kökü kesildi(Hud-28).

İnsan mülkleşme şehvetine açık hale getirilince, mülke doyar ve ondan sonra şehvetten vazgeçer zannedenler yanılgıdadır. Aristokrasiye-Liberalizme bir kez izin verildiği zaman, toplumun ortasına bir şehvet ateşi atılmıştır. Bu heves gittikçe susatan bir tuzlu su misali, gittikçe büyüyen bir susuzluk yaratır. Bu bakımdan Aristokrasinin önü kesilmelidir. Çünkü insan biricik olmaktan hoşlanmaktadır.

Prometheus’un özendirme(Promosyon) ateşi v.s, ranta ve emek sömürüsüne el koyarak, sonra az bir bağış ve vergi ile bakara 219/2 ve Nahl süresi 71. ayetteki, acilen ve anında fazlayı infak etme yükümlülüğünü devamlı erteleyerek mülkleşmek, aristokratlaşmak hırsıdır. Bunu hatırlatmak için, bütün hak resuller ücret istemediklerini söylerken, kavimlere ücretsiz (maişet karşılığında) Allah rızası için siz de iş yapın demektedirler. Bu husus tüm tefsirlerde görmezden gelinmiştir. Eski idealist toplumlarda bir şeyin ücret karşılığı yapılmasından hayâ edilirdi. O rüşvet gibi algılanırdı. Tabiî ki ne acıdır ki, günümüzde emekçiye verilen ücret çoğu kez maişeti bile karşılamaz. Makbul olan onu hissedar yapmaktır.

Bu işleri doğrulukla değil, eğri yoldan yapmak; dalalete düşmek; elinde ihtiyaç fazlası arazi/para, mülk, servet bulundurup bundan ücretle istifade ettirmek ve başkasının emeğini kiralayarak artık değere el koymak: Bunlar insanı necis yapar.

Kiraya vermek; birine ücret vermek, işin sahibi olmak ve iş vermek, iş sahibinin yanında işçi olmayı kabul etmek gibi tanımlanan bütün bu uygulama ve kurumlar Aristokrasi, oligarşi ve zamanımız kapitalizmin kurumlarıdır. Ve böyle kazanılan para ile neyin sadakası verilip, hayır beklenmektedir?

Bu durum, birilerinin yastığa yaslanması olarak değerlendirilmiştir insanların mantığında. Hem Allah’a dayanılmaması, hem de yattığı yaslandığı yerden az emek veya hiç emeksiz bolca kazanma yoludur bu yol. Kendi ayakları üzerinde durmamak, bir yerlerden kuvvet toplamaktır. Elinin emeğini yememek, aksine rantla ve başkalarının emeğine hile ile el koyarak refah içinde yaşamaktır. Bu ise mülkperest müşriklerin yoludur. Onun için Allah müşriklere ve bol kazançla mesrur ve şadan olanlara bolluk zevkiyle sarhoş olmuş necisler(Bakara-219/2) der. Kira ile geçinmek, ranttan yararlanmak, işçi çalıştırmak ise, artık değere el koymaktır. Tümü de batıl sosyo ekonomi politik(şeriat)tir. Bu ise, ganimetle geçinmektir. Bu kazanç müktesibe helal olmayıp, kitapta belirlenen(enfal-41) beş gurup muhtaca infak edilmek için mahsus fonuna aktarılması gerekir. Hem devletin ve hem de muhtaç bırakılan, işlerine mani olunanlar ve mağdur mahrum edilenlerin masrafının karşılanmasıdır ki, ''ifnan'' masraf karşılama anlamına gelir. Çünkü kazananlar diğer insanların işin gereği olarak beklenen kısmetlerine mani olmuşlardır.

Bunu anlamak için en görünür örnek kamu iktisadi teşebbüsleriyle işsize iş ve aş olan gelirler, devlet harcamalarını karşılıyor ve halkı da iş vererek ''ifnan'' ediyordu. Bunların elden çıkarılmasıyla artık hem halkın ve hem de devletin ihtiyaçlarını eksiksiz yerine getirmek görev ve sorumluluğu özel kesimin hakkıyla ödeyecekleri vergilerle olacaktır. Özel kesim hak dine inanıyorsa, vergilerinin indirilmesini değil, ihtiyaç fazlası miktarlarının tümünü vermeyi kendileri teklif edeceklerdir. Bu tarih boyu hiç yerine getirilmediği için, “Isr-hamele”(buzağıyı ilah kabul etme, kapitalizm) sisteminden kaçınmamız bize bakara-286 ile emredilmiştir. Çünkü hami-mahmi(ast-üst) sınıflı sistemini uygulayan bütün ümmetler, ek kısa zamanda vergi ve vermelerin indirilmesi üzerine işleyen “Yemin-i Bânus”(beleşçilik-kapitalizm) üzere ahitleşerek gazabı hak eder duruma gelmişlerdir. Şöyle ki;

El İcarü; Oturan kişinin yastık vs'ye dayanması ( Aristokratların konumu budur)

Bu hal yine kötü bir uygulamayı belirmek için “Armut” biçimi ile teşbihen isimlendirildiğinden-resmedildiğinden, en belirgin anlamı ile mahruti-konik çadır gibi küp karınlı kompradoru temsil etmektedir. Koni veya piramit simgesi sınıflı toplumu simgelemektedir-göbekli komprador burjuvaziyi. Mısır kapitalistlerinin sembolleştirdikleri piramit, yani hayra gitmeyen anlamı, yani sınıflı toplum ve hiyerarşiyi, Amerikan dolarını-sömürüyü simgeler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin
(Blogcu İlhami-46 sitesinden.)

Konu galipyetkin tarafından (3. May 2016 Saat 11:05 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
allah, ekabirlere, etmez, hidayet, mağrur


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:51 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam