hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TEMİZLİK VE İBADET > İbadet > Namaz

Konu Kapatılmıştır
 
Seçenekler Stil
Alt 24. December 2009, 02:17 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Kaza namazı

KAZA NAMAZI

KAZANIN TARİFİ

Kaza, “herhangi bir mazeret dolayısıyla vaktinde yapılamayan ibadetin, vakti çıktıktan sonra başka bir vakitte yapılması”dır.
Peki, vaktinde kılınmayan namazın kazası olur mu? Diğer bir ifadeyle; geçmiş namazlar kaza edilir mi? İşte bu konuda Müslümanlar, İslâm'ın tasvip etmediği yanlış inanç ve uygulamalar içindedirler. Toplumdaki bu yanlışın dinimizdeki doğru şeklini, ana kaynağığımız Kur’ân ve onu en iyi anlayıp uygulayan Rasûlullah'ı dikkate alarak açıklayacağız.
Vaktinde kılınmamış namazların kazasına dair Kur’ân'da bir âyet olmadığı gibi, buna bir işaret de sözkonusu değildir.

Kanaatimiz odur ki, bizim bu konuda sunacağımız görüş, hem din bilginlerince ortaya konulmuş görüşlerin bir hâsılası, hem de en doğrusudur.
Konuyla ilgili teknik açıklamalara geçmeden önce, kaza namazı kılacak bir müslüman portresi çizmekte fayda vardır: Anadan doğma müslüman, ekserisi hacı-hoca çocuğu, sağlıklı, genç, dinamik, aklı başında, vakti bol, ama kırkına kadar namaz kılmamış, belki bayramdan bayrama veya Cum‘adan Cum‘aya kılmış. Şimdi geçmişte kılmadıklarını kılıyor.

Yukarıda verdiğimiz kaza tarifinde, “bir mazeret nedeniyle” ifadesi yer almaktaydı. Ne var ki, Kur’ân'daki âyetlere ve Peygamber'in bu âyetleri uygulamasına dikkat edilirse, akıl nimetinden yoksun olma dışında namaz kılmamaya herhangi bir mazeret veya ruhsat olmadığını görürüz. Ancak mazeret, oruç için sözkonusudur, fakat mazeret sona erdiğinde oruç kaza edilir.

Ramazan ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhid olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylık, takvâlı davranmanız) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. (Bakara/185)

Yine vaktinde korku sebebiyle icra edilemeyen veya eksik icra edilen salâtlar da koşullar normale dönünce icra, yani kaza edilir:
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/103)

Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [el birlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın (işe koyulun; eğitim- öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin). Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin. (Bakara/238-239)

Dikkat edilirse orucun kazaya bırakılması, ancak hastalık ve yolculuk sebepleriyle; salâtın kazası ise korku nedeniyle olmaktadır. Keyfi olarak vaktinde tutulmayan oruçları ve ikâme edilmeyen salâtları, kaza etme ruhsatı verilmiyor. Mazeretsiz olarak terkedilen ibadetin kazası olmaz, cezası olur. Bu suç da Allah ile kulu arasında olduğundan kulun tevbe etmesi gerekir.
Namazın da kaza edilmesi gerektiğini düşünenler, namazı oruca kıyas etmek sûretiyle bu sonuca ulaşmaktadırlar. Oysa, oruç ve namaz birbirine kıyas edilemez. Mahiyetleri ve amaçları farklı olması nedeniyle kıyasdaki ana neden/ortak illet burada söz konusu olamaz. Ayrıca kıyas, zannî bir delil olup kesinlik ifade etmez. Zann ise dinde bir değer taşımaz. Zann üzerine inanç ve amel bina edilmez. İşte Allah'ın beyanı:

Ve onların çoğu, ancak bir zanna uyarlar. Şüphesiz ki zann, hakktan hiçbir şey kazandırmaz. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir. (Yûnus/36)
Halbuki onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar yalnızca zanna uyuyorlar. Zann [sanı] ise hakktan hiçbir şey kazandırmaz. (Necm/28)

De ki: “Ey Kitap Ehli! Dininizde aşırılığa; hakktan başkasına gitmeyin. Daha evvel sapmış, bir çoklarını sapıtmış ve yolun ortasından uzaklaşmış toplumun tutkularına da uymayın.” (Mâide/77)

Yukarıda ifade ettiğimiz vechile orucun kazaya bırakılması, ancak hastalık ve yolculuk sebebiyle mümkündür. Namaz, oruç ve salâta benzemez. Namazın kılınmaması ise, ancak uyku, unutmak, bayılmak, sarhoş olmak, bunamak ve delirmek gibi yükümlülüğü ortadan kaldıran mazeretler bulunduğunda sözkonusudur. Aklı başında olan, kulluk bilinci bulunan mü’min, her zaman, her yer ve ortamda tazarrulu dua yapabilir. Zikri geçen bilinçsizlik halleri ortadan kalktığında kişi, namaz kılmakla mükellef olur; bilinçsizlik vaktindeki kulluk görevlerindeki eksiklik Allah'a bırakılır.

Netice itibariyle, hiçbir şey namazı kılmaya engel değildir. Diğer bir deyişle, namaz kılmama hususunda; iş-güç, alış-veriş, işçilik-patronluk, yolculuk, esirlik, askerlik, savaş, hastalık, hayız, nifas, dermansızlık, ihtiyarlık, mal-mülk, çoluk-çocuk, yersizlik-yurtsuzluk, kirlilik vs. mazeret sayılamaz; mükellefiyeti düşüren sebepler [uyku, unutmak, bayılmak, bunamak, delirmek] olmadan, hiç kimse namazı terkedemez.

NAMAZIN KAZASI NİÇİN OLMAZ?

Âyet-i celîlerden anlıyoruz ki, her müslümanın bu gıdaya ihtiyacı vardır. Nasıl ki, maddî hayatlarında büyüme ve gelişme çağlarında yeterli, dengeli beslenemeyenler hastalıklı, cılız ve güçsüz olurlar ise, manevî gıdalarını düzenli almayanlar da manevî açıdan sağlıksız; yani câhil, zâlim, cimri, şehvet-perest, nankör, aciz, hırslı, huysuz, zayıf, egoist, tembel, vahşi, sadist vb. Olurlar.

Öyleyse, maddî bedenin gelişmesi için günde üç öğün yemek yendiği gibi, manevîyâtın gelişmesi için de kişinin Rabbine itaatkâr olması, dua ve niyazda bulunması; namaz kılması gerekir.

Nasıl ki, gıdasını zamanında almamış bir insana, yıllar sonra, vaktinde yemediği besinleri toptan yedirmek, onu güçlü ve sağlıklı yapmıyorsa veya hastalıklı bir adamın vaktinde almadığı ilaçlar yıllar sonra topluca ona içirildiğinde onu tedavi etmiyorsa, mazeretsiz olarak terkedilen namazlar da daha sonra toptan kılınmakla insanın geçmişini temizlemez.
Kılınmamış namazları, Allah'a ödenmemiş bir borç kabul edip sonra da topluca kılıverip, ‘ben namazlarımı kaza ettim, namaz borcum yok’ gibi ödeşme mantığı, namazın farz oluş gayesine ve esprisine de aykırıdır.
Bu açıklamalarımız yanlış anlaşılmamalı ve başka mecralara çekilmemelidir. İnsan çetele tutmadan, Allah'ın rızasını kazanmak ve O'nu memnun etmek için (borç alış-verişi, ödeşme düşünmeden) bol bol namaz kılmalıdır. Namazsız geçen dönemleri için de Allah'a çokça tevbe etmelidir.
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)

Devamı
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
sevginur (10. February 2013), zumass (24. April 2013)
Konu Kapatılmıştır

Bookmarks

Etiketler
dua, gıda, islam, kaza, namaz, namazı, niyaz, tazarru


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:15 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam