1. October 2008, 08:24 AM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Bedır gazvesı
BEDIR GAZVESİ
İslâm devletinin Medine'de kurulmasından sonra müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelen ilk savaş. Bu savaşa, yapıldığı kasabanın adıyla anılarak, Bedir Gazvesi denilmiştir. Bedir kasabası Medine'nin 120 km. kadar güneybatısında ve Kızıl Deniz sahiline 20 km. uzaklıktadır. Bedir, Mekke'den gelip Medine'den geçerek Suriye'ye kadar uzanan yol üzerinde olup, Mekke-Medine arasındaki konak yerlerinden biri idi. Bedir halkı kasabalarına uğrayan ticaret kervanlarına verdikleri hizmetler karşılığında elde ettikleri kazançlarla geçinirlerdi. Ayrıca her yıl Zilkade ayında burada kurulan bir panayır kasaba halkına önemli gelir sağlardı. Bedir kasabasının İslâm savaş tarihinde önemli bir mevkii vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) müşriklerle çarpışmak üzere buraya üç defa gelmişti. Birincisine ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Savaşa henüz izin verilmediği dönemlerde Mekkeli müşrikler müslümanlara saldırılarına devam ediyorlardı. Fakat hicretin altıncı ayından sonra cihat izni verilince artik müslümanlar kendilerini ve İslâm devletini koruma imkânı bulmuşlardı. Bir ara müşrikler o sırada henüz müslüman olmamış olan Kürz b. Cabir’in kumandası altında bir askerî birlik gönderip Medine'nin çevresine saldırtmışlardı. Kürz ve yanındaki müşrikler Medine'nin güneyinde Cemmâ denilen yere gelip müslümanların sürülerine saldırmış ve yağmalamışlardı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) Medine'de Zeyd b. Hadise’yi devlet başkanlığına vekil tayin edip bir grup müslümanla Sefevan vadisine kadar ilerledi. Kürz ve adamlarını takip eden Hz. Peygamber, müşriklerin izlerine rastlamayıp Medine'ye geri döndü. Bu gazveye ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Peygamber, hicretin ikinci yılında Rabîü'l-evvel (623 Eylül) ay’ı baslarında bu sefere çıkmıştı. Müslümanların her şeylerini Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret etmeleri müşriklerin İslâm’a ve müslümanlara olan kinlerini dindirmemişti. Hatta müslümanların Medine'de devletlerini kurup yerleşmeleri Mekkelilerce çok ağır gelmişti. Müşrikler İslâm’ın bu basarîsini hazmedemeyip mutlaka durdurmak için yollar aramağa başladılar. Hicretten önce Abdullah b. Übey b. Selül adındaki kabile reisi Medine'de taç giyip kral olmak üzere idi. Fakat akrabalarının ve destekçilerinin büyük bir kısmi müslüman olup Hz. Peygamber (s.a.s.)'i şehirlerine davet edince, artik burada bir Arap devleti değil İslâm devleti kurulmuştu. Bunu bir türlü içine sindiremeyen Abdullah b. Übey, etrafındaki bazı adamlarıyla birlikte İslâm’a girdiklerini söylemişlerse de asla içten iman etmemiş, münafıklıklarını sürdürmüşlerdi. Bunu fırsat bilen Mekkeli müşrikler eski dostları olan Ibn Übey'e bir mektup yazarak söyle demişlerdi: "Siz bizimkileri barındırdınız. Ya siz Muhammed'i öldürür veya yurdunuzdan çıkarırsınız yahut biz hepimiz toptan gelip üzerinize saldirir erkeklerinizi öldürür kadınlarınızı esir aliriz." Hz. Peygamber ve arkadas larinin Medine'ye gelmeleriyle kralligi engellenen Abdullah b. Übey, etrafındaki münafıklarla İslâm’ı içten yıkmağa çalışıyordu. Onun gayesi gayet açik idi. Krallık isteyen bir adam İslâm devletinde ve Peygamber'in başkanlığında barınamazdı. Münafıklar, dünya ve dünya çıkarlarının pesine takılmış müsriklerle işbirliği yaparak, İslâm’ın Medine'deki hâkimiyet ve devletini yıkmağa çalışıyordu. Müslümanlar, müsriklerle münafıkların kurdukları bu işbirliğini haber aldılar. Mekkelilerin gönderdiği bu mektup onların ve Medine'deki münafıkların gayelerini gayet açik bir şekilde ortaya koyuyordu. O bakımdan, müslümanlar çok dikkatli idiler. Bu düşmanlardan gelebilecek saldırıya hazırdılar. Resulullah ilk tedbir olarak, Medine-i Münevvere çevresine küçük müfrezeler gönderdi. Bu müfrezeler, Kureys'in ticaret kervanına engel oluyor ve Medine çevresindeki kabilelerle barış anlaşmaları yapıp, Medine-i Münevveri’nin güvenliğini sağlıyordu. Hamza b. Abdülmuttalib, Ubeyde b. Haris ve Sa'ad Ibn Ebi Vakkas (r. an.) gibi ileri gelen sahabiler, bu müfrezelerin ba şında görev yapmışlardı. Bunlar kan dökmemeğe dikkat ediyorlardı. Yalnız Abdullah b. Cahş (r.a.) müfrezesi Bedir'den önce düşmanla çarpışan ilk İslâm seriyyesidir. Bu hadisenin savaşılması haram aylardan Recep ayinin son gecesinde olması, müşriklerin dedikodusuna sebep oldu. Bu olay üzerine, haram aylarda savaşmak hakkında ayetler nazil oldu. Bu ayetlerde, müslümanlara, cihat izninin verileceğine dair müjdeler vardı. Ve hemen ardından da savaşa izin veren ayetler geldi. "Kendileriyle savaşılan (mü'min)lere izin verildi. Çünkü onlara zulmedilmiştir. Ve Şüphesiz Allah, onlara yârdim etmeğe kadirdir. " (el-Hacc, 22/39)."Ey inananlar, korunma tedbirleri âlin; bölük bölük veya hep birlikte savaşa gidin." (en-Nisa, 4/71)." (Yeryüzünde) hiçbir kötülük kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savasın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak Allah, ne yaptıklarını görmektedir. " (el-Enfal, 8/39)
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... Konu EVVAB_İNSAN tarafından (10. October 2008 Saat 10:10 AM ) değiştirilmiştir. |
1. October 2008, 08:25 AM | #2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Bu ayetler, müslümanları, müşriklerden yıllarca gördükleri işkencelere karsı intikam almaya teşvik ediyor; zalimlerden, Allah’ın hâkimiyetini gasba yeltenmiş müstekbirlerden bu hâkimiyetin alınarak Allah'a iade edilmesini ve hükmün Allah'a ait olduğunun onlara gösterilmesini istiyordu. Bunun için de müslümanların gerekli tedbirler alarak ve korunarak savaşmalarını istiyordu.
Bu ayetlerdeki istek elbette Cenâb-i Hakk'a aitti. Eğer insanlara ve Resule ait olsaydı zaten onlar yıllarca önce savaşmak ve zulme isyan etmek istemişlerdi. Ancak, zulme isyan Allah’ın ölçülerine ve rizasına uygun yapılmalı ve bir zulüm kaldırılırken yerine başka bir zulüm ikame edilmemeliydi. İste Medine'deki İslâm toplumu bunu anlıyordu. Müslümanlar iste bunun için müsriklerle savaşmayı göze almışlardı. Mekkeli müşrikler defalarca müslümanları tehdit edip, onlara Medine-i Münevvere yakınlarına kadar gönderdikleri çapulcu birlikleri eliyle zararlar veriyorlardı. Son zamanlarda Ebû Süfyan’in da ortaklığıyla oluşturulan bir kervan Suriye'den mallar getirecek ve bununla müslümanlara son ve kesin darbe indirilecekti. Bunu haber alan Resulullah (s.a.s.), durumu ashabıyla istişare etti. Bu kervanın Mekke'ye ulaşmasına engel olunması kararı âlindi. Bu kararın uygulanması aşamasına gelindiğinde Ebu Süfyan durumdan haberdar oldu ve Damdam b. Amr el-Gifârî'yi Mekke'ye göndererek Kureys'ten yârdim istedi. Ebu Cehil bu fırsatı kaçırmak istemediğinden Kâbe'ye koştu. Müşrikleri müslümanlara karsı savaşa teşvik etti. Tellâllar çıkararak Mekke sokaklarında bağırttı. Eli silâh tutan herkes bu müşrik ve putperest orduya katildi. Hatta Resulullah’ın müşrik olan amcası Ebu Leheb, kendisi gidemeyecek kadar hasta olduğu için yerine ücretle bir kiralık asker gönderdi. Resulullah hicretin ikinci yılı Ramazan ayinin sekizinci günü Abdullah Ibn Ümmü Mektum'u Medine'de kalan yaslı ve hastalara namaz kıldırmak üzere görevlendirdi. Yahudilerin karışıklık çıkarmasından şüphelendikleri için Ebu Lübabe'yi de Medine'de yönetimin basında vekil bıraktı. Müslüman ordusunun şayisi üçyüz beş kişi idi. Bunların seksen üçü Muhacirlerden, altmisbiri Evs'den, geri kalanları da Hazrec kabilesinden idiler. Muhacirlerden yalnızca Osman b. Affan (r.a.), hanimi Resulullah’ın kızı Rukiye ağır hasta olduğu için Medine'de kalmıştı. Kendisi de ayrıca rahatsızdı. Müslümanların yalnız üç atları ve yetmiş develeri vardı. Bineklerine sırayla binmek zorundaydılar. Zefirin denilen yere geldiklerinde, Mekkeli müşriklerin büyük bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduklarını öğrendiler. Biraz duraklayıp tereddüt ettiler. Çünkü onların büyük hazırlıklarla gelen Mekke ordusuna karsı koyacak kadar askerleri yoktu. Buna hazırlıklı da değillerdi. Resulullah ashabıyla yeniden istişare etti. Kervanın pesine mi düşülmeliydi; yoksa müşrik ordusuna karsı mı durulmalıydı. Allah Resulu ve Muhacirler ordunun karsısına çıkılması taraftarıydılar. Ensâr ise, Akabe bayatında verdikleri sözle Medine' de Rasulullah’i koruyacaklardı. Simdi ise Medine dışında idiler. Rasûlullah (s.a.s.) onlara reylerini sordu. Enserden Sa'd b. Muaz söyle dedi: "Ya Resulullah, biz sana inandık. Allah tarafından getirdiklerinin hak olduğunu tasdik ettik. Artik siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah hakki için artik denize girersen, seninle beraber biz de gireriz. Hiç birimiz geri kalmayız. Biz düşmana karşı durmaktan çekinmeyiz. Muharebeden geri dönmeyiz. Sabrederiz ve sadakatten ayrılmayız. Bizden memnun kalacağın isler nasip etmesini Allah' tan dilerim. Hemen Allah’ın bereketini dileyerek istediğiniz tarafa yürüyünüz." Resulullah (s.a.s.), ashabının bu birlik ve beraberliğine çok sevindi. Allah'a hamd ile, müsriklerle karsılaşmak üzere Bedir kuyuları mevkiine doğru yola koyuldu. Ebu Süfyan, müslümanların Bedir'e gelmekte olduğunu öğrenince kervanın yönünü değiştirdi. Deniz tarafından Mekke'ye yollandı. Müslümanlar Bedir'e gelince, kervan çoktan uzaklaşmıştı. İslâm ordusu, kumluk bir araziye konaklan i. Müşrikler ise Bedir kuyularını tutmuşlardı. Gece yağan yağmur, hem araziyi pekiştirdi, hem de müslümanların su ihtiyacını giderdi. Bu Allah Teâlâ’nın onlara bir yardımıydı.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... |
1. October 2008, 08:26 AM | #3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Daha sonra, buraları çok iyi tanıyan Habbâb b. Munzir'in teklifiyle ordunun karargâhı değiştirilip Bedir köyünün en sonundaki kuyunun yararına geçildi. Resulullah (s.a.s.) elini kana bulamak istemediğinden kendisine ordunun gerisinde bir çadır kuruldu. Çadırının kapısında Sad b. Muaz nöbet tutuyordu.
Mekkeli müşrikler zırhlar içinde idi. Sayıları bin kişiye yakindi. Bunun yüz kadarı süvari yedi yüzü develi ve geri kalanı piyade idi. Bu sayı İslâm ordusunun üç kati idi. Ordular ibret alınacak bir dağîlim sergiliyordu. Tarih hiç bir zaman bu derece anlamlı bir savaşa tanık olmamıştı. Bir tarafta Müminlerin dostu Ebu Bekr (r.a.), diğer tarafta müşrik saflarında yer alan oğlu Abdurrahman; bir tarafta müşrik ordusu komutanı, Utbe b. Rabia, karsısında oğlu Huzeyfe bulunuyordu. Resulullah’ın amcası Abbas ile Hazreti Zeynel’in esi ve Resulullah’ın damadı Ebu'l As, müşriklerin arasındaydı. Akil ise kardeşi Hz. Ali'ye karsı müşrik ordusunda yer almaktaydı. Bu sırada Ebû Süfyan'in kervanının Mekke'ye ulaştığı haberi geldi. Ebu Süfyan müşriklere bir haber göndererek, "Siz kervanınızı korumak için harekete geçtiniz. Artik savaşmadan geri dönünüz" dedi. Ancak geri dönmek için arzulu olanlar olduysa da savaşma kararı alanlar çoğunluktaydı. Ebû Cehil, "Müslümanları öldürmeye bile lüzum yoktur. Ellerini bağlayıp onları tekrar Mekke'ye götürecegiz ve böylece İslâm da bitecek" diyordu. Bu ordu, İslâm’ın tek ordusuydu. Eğer bu ordu ezilecek ve silinecek olursa Allah’ın hükmünü hâkim kılacak bir başka topluluk kalmayacaktı. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah’ın, vaat ettiğin yardımını bugün lütfet. Ya Rab, bu bir avuç mücahid yok olursa, bir muvahhidiler bu gün telef olursa, yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak!" diye dua ve niyazlarına devam etti. Bu sırada da su mealdeki vahiy gelmişti:"Bütün bu toplananlar (müşrikler) hezimete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklardır. " (el-Kalem, 68/45). Resulullah (s.a.s.) kan dökülmesini istemediğinden Ömer b. el-Hattab'i elçi olarak müşriklere gönderdi. Onlar savaş konusunda kararlı olduklarından Resulullah’ın bu şerefli elçisinin tekliflerini dinlemediler. Kur'an bir başka ayetiyle müminleri desteklemekte ve Mekkeli müşriklerin cezalandırılmasını talep etmektedir:"Onlar, (insanları, Rasülü ve müzminleri) Mescid-i Haram'dan geri çevirdikleri ve onun velisi, bakicisi ve koruyucusu olmadıkları halde Allah onlara neden azap etmesin? Onun velileri sadece muttakilerdir. Fakat çokları bunu bilmez. " (el-Enfal, 8/34). Bu harpten itibaren, Kur'an-i Kerim’de, girişilen bütün savaşlarda müslümanların yani basında çok sayıda meleğin savaşa katıldığından bahsedilir. Ancak Bedir savası ötekilerden bir farklılık gösterir."O zaman sen müminlere.' Rabbinizin size indirilmiş üç bin meleği ile yârdim etmesi, size yetmez mi?' diyordun , "Evet, sabreder, (Allan’dan) korkarsanız, onlar hemen su dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz, size nisanlı beş bin melek ile yârdim eder", Allah, bunu size sırf müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yaptı. Yârdim, daima galip ve hikmet sahibi Allah katındadır. " (Âli İmran, 3/124–126). 17 Ramazan (13 Mart 624) Cuma günü sabahleyin her iki ordu Bedir kuyularına doğru ilerledi. Müslümanlar bu kuyuların basına kâfirlerden önce ulaşmışlardı. Müşriklerin tarafındaki kuyular tamamen kapatılıp tutulduysa da Hz. Peygamber (s.a.s.) düşmanın kendi tarafındaki bir kuyudan su almalarına müsaade etmiştir. Cahiliye adetlerine göre savası iyice kızıştırıp heyecan doğurmak için gruplar öne adam çıkararak birbirlerine meydan okurlardı. Müşrikler tarafından Esved adındaki şahıs ortaya çıkıp er istemiş, buna karsı Hz. Hamza çıkarak onu derhal öldürüvermişti. Bunun üzerine Kureys'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabia, kardeşi Şeybe ve oğlu Velid ortaya atıldılar. Bunların karsısına Medineli gençlerden üç kişi çıkınca, kim olduklarını sormuş ve onlara: "Siz bizim dengimiz ve muhatabımız değilsiniz, bizim kavmimiz ve kabilemizden adamlar çıksın" demişlerdi. Kureys kâfirlerinin bu istekleri üzerine Hz. Hamza, Hz. Ali ve Ubeyde b. Haris çıktılar. Hz. Hamza ile Hz. Ali hasımlarını derhal öldürdüler. Ubeyde ise hasmını yaralamış kendisi de yaralanmıştı. Onun yardımına kosan Hz. Hamza ve Hz. Ali (r.a.) derhal Ukbe’yi öldürüp yaralı arkadaslarını müslümanların karargâhına taşımışlardı. Bu mübarezelerin sonunda taraflar birbirlerine saldırıya geçtiler. İkindiye doğru müslümanlar tarihin kaydettiği büyük zaferlerden birini gerçekle yitirmişlerdi. Savaş sona ermişti. Müslümanları n, İslâm’ın ve özellikle Hz. Peygamber'in en büyük düşmanı Ebu Cehil basta olmak üzere müşriklerin ileri gelenlerinden çok kimse hayatini kaybetmişti. Müşriklerden tam yetmiş kişi öldürülmüştü. Müslümanlar ise on dört şehid vermişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) namazlarını kıldırdıktan sonra Allah yolunda canlarını veren bu ilk şehitleri toprağa verdi. Müslümanlar Kureys'in ölülerini de yerde bırakmayıp açtıkları bir çukura gömdüler. Mekkeli müşriklerden bir miktar esir âlindi. Ama henüz Cenâb-i Allah esirler hakkında hükmünü bildirmemişti. Peygamberimiz bu esirlerle ilgili olarak ashabıyla istişarede bulundu. Ashaptan bazıları bunların derhal öldürülmesini teklif ederken, en yakin müslüman akrabalarının bunu infaz etmelerini tavsiye etmişlerdi. Buna karşılık basta Hz. Ebu Bekir olmak üzere bazı sahabeler de bu esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılmalarını teklif ettiler. Rasûlullah bu ikinci teklifi uygun buldu. Fidye ödeyemeyenlerden okuma yazma bilenlerin müslümanların çocuklarından onar kişiye okuma-yazma öğretmeleri istendi. Esirler müslümanlar arasında dağıtıldı. Hz. Peygamber onlara iyi muamele edilmesini istedi. Esirlerden elbisesiz kalmış olanlara giyecekler verildi. Bu esirler müslümanlarla birlikte ve onlarla eşit şartlar altında yemeğe oturuyorlardı. Esir alınanlardan sadece ikisi idama mahkûm edilmiştir. Çünkü bunlar Mekke'de inananlara yapmış oldukları zulümden dolayı idamı hak etmişlerdi. Rasûlullah'in, bu ilk askerî karsılaşmada gösterdiği bu insanî tutum ve davranış daha sonraki olaylarda da değişmemiştir. Mekke müşriklerinin ileri gelenleri ve başkanları, Bedir'de öldürülmüştü. Ebû Süfyan ise büyük ticaret kervanının basında olduğu halde kaçıp kurtulmuş ve bundan böyle Mekke' nin başkanı olmuştu. Oğlu, kayınpederi ve kayınbiraderi Bedir savasında öldürülen Ebu Süfyan, bunların intikamını alıncaya kadar hanımına yaklaşmayacağına, saç ve sakalını kestirmeyeceğine yemin etti. Bunun yanında karisi Hine de kendi akrabalarını öldürenleri bulup onların ciğerlerini yiyeceğine and içmişti. Bedir zaferi, siyasi-dini yapı daki İslâm devlet ve camiam inin daha da sağlam temeller üzerine oturmasını sağladı. Hz. Muhammed (s.a.s.) Bedir' de savaş başlayacağı sırada, secdeye kapanıp Allah'a yönelerek O'na, yardımını esirgememesi için dua ettiğinde o günkü durumu en güzel bir şekilde dile getiriyordu: "Ey Allah’ım! Şayet su küçücük ordu eriyip giderse sana (yeryüzünde) artik ibadet edecek kimse kalmayacaktır... " Kaynak: İslam tarihi
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... Konu EVVAB_İNSAN tarafından (10. October 2008 Saat 10:11 AM ) değiştirilmiştir. |
EVVAB_İNSAN Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | 40tr40 (4. February 2013) |
1. February 2013, 08:54 PM | #4 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 |
KUR’AN’A GÖRE BEDİR SAVAŞI
Öncelikli hedefimiz Kur’an ışığında Allah katında tek hak din olan İslam dinini kaynağından (Kur’an) öğrenmeye çalışmaktır. Anlatıldığı gibi Bedir gazvesi gerçekten kazanılmış mıydı? Cevabımız savaş kazanılmış ancak imtihan kaybedilmişti. Hemen hurafeci anlayışın homurdanarak olur mu öyle şey şu ana kadar hiçbir alim böyle bir şey söylemedi de sen kim oluyorsun da böyle bir tezi ileri sürebiliyorsun dediklerini duyar gibi oldum. Biz bu seslere aldırmadan olayı temel kaynağından (Kur’an’dan) elimizden geldiğince anlatmaya çalışacağız. Gayret bizden başarı Allah’tan… Rumlar yenilgiye uğrayınca(M. 619) müslümanlar bu habere üzülmüşlerdi. Ancak Allah’u Teala müjdeli haberi müslümanlara Rum süresinde ki şu ayetler ile bildirmiştir; “Rumlar yenilgiye uğradılar, (üstelik) en yakın yerde; ama onlar, bu yenilgilerinin ardından yeniden galip gelecekler; (hem de) birkaç yıl (3-9) içerisinde tabii ki mutlak karar, eninde sonunda Allah’a aittir: ( Şimdi müşriklerin sevindiği gibi) o gün de mü’minler sevinecekler; Allah’ın yardımı sayesinde… O dilediğinde yardım eder: zira O her işinde mükemmel olan, sonsuz merhamet sahibidir. (Bu) Allah’ın kesin vaadidir. Allah vaadinden dönemz; ne var ki insanların çoğu bunu bilmezler. Rum 30/ 2-6 Rumların perslere yenilgisinden sonra rumlar ağır darbe alıp yok olma tehlikesi ile karşı karşıya gelmiş ancak kısa süre içinde kendini toplayıp 9 yıl sonra (M. 628) galip gelmişlerdir. Rumların galip geldiğinin haberi Mekke ve Medine’ye ulaşınca Müslümanlar bu habere çok sevinmiş, müşrikler ise üzülmüştü. Çünkü müşrikler de Peygamberimizin tebliğ ettiği Kur’an’ın hakikat olduğunun farkındaydılar ancak hayat tarzlarını değiştirmek istemedikleri için inanmak istemiyorlardı. Ayrıca savaşın patlak vermesi esnasında Ebu süfyan’ın kervanı Şam’daydı ve hemen Mekkeli’lerden yardım isteyip bir ordu hazırlanıp kervana doğru yola çıkılır. Müslümanlar da Peygamberimiz öncülüğünde bir ordu hazırlar ve Medineden yola çıkarlar. Müslümanlardan bazıları iki topluluktan (Kervan – Müşrik ordusu) daha kolay ele geçirilecek olan kervanı istiyorlardı ancak Allah’u Teala; Hani Allah, iki topluluktan birinin sizin elinize geçeceğine ilişkin vaadde bulunmuştu; siz ise korumasız olanın elinize düşmesini istiyordunuz. Ne ki Allah’ın muradı, kelamı aracılığıyla hakkı gerçekleştirmek ve kafirlerin kökünü kurutmaktı; ki hakkın gerçek ve batılın sahte olduğu böylece ortaya çıksın; tabi ki, günahı tabiat haline getirenler istemese de! Enfal 8/ 7, 8 Şunu da belirtmek lazımdır ki Resulullah da yola çıkarken kervanı değil müşrik orudusunu istiyordu. Çünkü Allah’ın vaadi açıktı. Ancak Müslümanlar dan bazıları kervan için sefere çıkmışlardı, çünkü akılları ganimetteydi. Allah şöyle buyurmuştur; Tıpkı, Rabbin seni hakikat yoluna (savaşmak için) evinden çıkardığında inananlardan kimileri bundan nasıl hoşlanmadılarsa; gerçek ortaya çıktıktan sonra da, sanki sen onları göz göre göre ölüme sürüyormuşsun gibi, seninle tartışmaktan geri durmadılar. Enfal 8/ 5, 6 Bedir Savaşı İslam tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğu gibi savaşa katılan Müslüman lar için de samimiyet sınavı niteliğindeydi. Müslümanlar savaşı kazanmışlar ancak imtihanı kaybetmişlerdi. Savaşta Allah’ın Müslümanlara yardım ettiği gayet açıktır ancak asıl konumuz imtihanın kazanılıp kazanılmadığını bilmektir. İlgilenenler (Allah’ın yardımı) şu ayetlere bakabilirler; Al’i İmran 3/ 13, 123-128, Enfal 8/ 17, 18, 43, 44, 45 Allah’ın da yardımı ile müslümanlar müşrikleri mağlup etmişlerdi. Ancak Allah’ın istediği kafirlerin sonunu getirinceye dek üzerlerine saldırmalarıydı. Müslümanlar bunu yapmayarak müşrikleri esir almışlardı. İlgili ayetler şöyledir; Kıran kırana gerçekleşmiş bir savaş sonucu olmadıkça, bir peygambere esir almak yakışmaz. Sizler bu dünyanın geçici nimetlerini istiyorsunuz; ama Allah (sizin için daha yüce bir değer olan) ahireti istiyor: zira Allah iradesinde pek yüce, işinde hikmetli olandır. Enfal 8/ 67 Artık inkarda direnip (onu dayatanlarla) savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarına vurun! Nihayet kızışmış bir savaşın sonuna dayandığınızda durmayın, kalanların ipini sıkıca bağlayın. Fakat daha sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız, ya da bir fidye karşılığı serbest bırakın ki, savaş tüm ağır sonuçlarıyla ortadan kalksın: böyle yapın! Ve eğer Allah dileseydi, onların hakkından bizzat gelirdi, fakat bunu yapmadı ki, sizi birbirinizle sınayabilsin… Muhammet 47/ 4 Yapılan hata o kadar büyüktü ki Allah inananları şöyle uyarıyor; Eğer Allah tarafından, önceden bir yasal izin (Rum 30/ 2-6) olmamış olsaydı, ele geçirdikleriniz yüzünden başınıza korkunç bir felaketin gelmesi kaçınılmaz olurdu. Enfal 8/ 68 Çünkü küfrün beli kırılmış olsaydı Mekke’ye girilecek ve fetih gerçekleşmiş olacaktı. Bu sayede Uhud ve Hendek savaşları olmayacak birçok müslümanın kanı akmayacaktı. Resulullah’ta yaptığı büyük hatayı anlamış olacak ki orduyu toplayıp müşriklerin ardından gitmiş ancak başarılı olamamış ve geri dönmek zorunda kalmıştır. Peygamberimiz ayetin nüzulunden sonra büyük bir hata yaptığını anlamış tevbe etmiş ancak Allah hatasını düzeltinceye dek (Mekkenin fethi) tevbesini kabul etmemiştir. Resulullah Mekke’yi fethettikten sonra şu ayet nazil olmuştur; Elbet sana, tartışmasız bir fethin önünü açan Biziz. Bu sayede Allah, senin geçmiş ve gelecek tüm Günahlarını bağışlayacak; ve sana olan nimetini tamama erdirecek ve seni dosdoğru bir yola yöneltecektir; nihayet Allah seni, saygın ve müstesna bir zaferle destekleyecektir. Fetih 48/ 1-3 Allah’ın zafer garantili yardımı ve fetih geldiğinde, ve insanların kitleler halinde Allah’ın dinine gireceklerini gördüğünde, (senin görevin de tamamlandı demektir): Artık durma, tesbih et Rabbini hamd ile birlikte ve O’ndan MAĞFİRET dile; zira O’dur tüm içten TEVBEleri kabul eden! Nasr 110/ 1-3 Sefa Yazıcı -Beyoglu Kuranevi-
__________________
De ki: “Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam. Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız. Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz. Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.” Kâfirûn Sûresi |
2. February 2013, 07:27 AM | #5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Ne kadar tuhafsınız.
KUR'AN'A UYGUN bir ''Bedir'' savaşı da yarattınız ya. PES. etmiyorum. Veya şöyle sorayım:''Farkındalığınızın farkında mısınız?'' Saygılarımla. Galip Yetkin. |
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | sevginur (2. February 2013) |
2. February 2013, 08:53 AM | #6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 |
Maşallah sabrınıza galipyetkin kardeşim...
Allah'ın savaş konusunda müminlere verdiği mesajlar elçisinin savaşa katılması .Esirler ganimet ,fetih gibi ayetler üzerinden çıkan öğütlere vesile olan olaylar kuranda yokmu diyorsunuz ..? hiç okumadınızmı...? Benim farklılığım size Allah ın bir imtihanı olmasın ..Cevrenizde sizinle çata çat iştişare edebilecek ilmi yükselmiş insan dolu bir tanede farklı olsun demi.Beni eleştirebilirsiniz sorun olmaz ... saygılarımla
__________________
De ki: “Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam. Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız. Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz. Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.” Kâfirûn Sûresi Konu sevginur tarafından (2. February 2013 Saat 09:00 AM ) değiştirilmiştir. |
2. April 2013, 09:38 AM | #7 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2013
Mesajlar: 641
Tesekkür: 77
125 Mesajina 170 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22 |
Savaş neden olur ?
İman yüzünden mi ? Güç yüzünden mi ? Kadın yüzünden mi ? İktidar yüzünden mi ? Ganimet yüzünden mi ? |
2. April 2013, 11:53 AM | #8 | |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Alıntı:
Güc, Kadin ve Iktidar yüzünden yapilan savaslar zulmün ta kendisidir. Cihad olmaktan cikar ve adina "Dünya Menfaati" denilir. Dünyasini ahirete degisenlerin savasi olur cikar. Iman yüzünden de durup dururken yapilan savaslarin Allah katinda bir degeri olmasa gerek. En basta Adalet önemlidir. MUMTEHİNE - 8 Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever. Bu ayete uymayan durumlar olursa, savasmak gerekir. Cünkü zulm karsisinda sessiz ve hareketsiz kalmak, zulm yapan ile ayni duruma düsürür insani. Zulme ugrayan da aynen zulm eden gibi hesaba cekilir neden kendini korumadi diye. Selam ve dua ile. |
|
merdem Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (2. April 2013) |
24. May 2016, 03:46 PM | #9 |
Yeni Üye
Üyelik tarihi: May 2016
Mesajlar: 13
Tesekkür: 7
1 Mesaja Tesekkür Edildi
Tecrübe Puanı: 0 |
ıslamın ılk geldıgınden bu yana ınsanların en buyuk sapıklıgı zan dı ! ve zana uydular Vallahı ben savası gormedım orda degıldım . ama bu toplum ve ınsanların cogu masallarla buyudu yıllarca , ve muhamed kur anın ılk muhatabı oldugu anda atası ıbrahım ornek gosterıldı sonra dıger atalar ornek gosterıldı ve . cunku zandan bu hale gelen toplumların cogu helak oldu ve bu ayet ılk muhatabı muhammed ıdı bakara 170. ve hep bole gıttı hak kıtablar gelmeden once ınsanlar hep zan ıcerısınde eskı ataları kutsalstırdıgı ataları na baglı kaldı ,cunku o ataları peygamberlerın soyundan geldıgını ıdda edıp ınsanları guduyorlardı ve herzaman bu sekılde devam eddı ve devam edıyorda suanda muhammed bu gunun en buyuk ıftraya ugrayanlarındna bırı. daha evvelde ıbrahım ıdı . alı ımran 67 de ornegı var cekısmelerı derın derın dusunursenız tamamıyle onların soyundayız o bızım atamız o hrıstyan vs ıdı bızden ıdı onun uzerınde prım yapma cabası hep bole gıttı .yanı bedır medır sedır benı ılgılendırmez benım ımtıhanım kendıme . ve ayrıca toplum olarak suan ınsanların cogu gecmısle aldatılmakta oyuzden mecburı o kaynakların sahıh olanlarına basvurup kendı tezatlarında bogmak ıcın arastırıp sorguluyorum onların kendı ınandıgı tavaturlerı kuranla yok edıyorum . yoksa kuran dan baska kaynak yok yol gosteren tek bır harf yok ondan baska. vallahı zandan sıgının cokca Allaha ınsanların en buyuk ımtıhanı zan .
|
Bookmarks |
Etiketler |
bedır, gazvesı |
|
|