hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > İMAN > Peygamberlere İman > Kuran'da adı geçen Peygamberler > İsa Peygamber

 
 
Seçenekler Stil
Alt 1. August 2010, 08:37 AM   #1
kamer
Super Moderator
 
kamer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 283
Tesekkür: 457
131 Mesajina 293 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
kamer is on a distinguished road
Standart îsâ’nın mucizeleri (!)

ÎSÂ’NIN MUCİZELERİ (!)

Bilindiği üzere İsa peygamber ile ilgili de beşikte konuşma, ölüleri diriltme, gökten sofra indirme gibi bir takım mucizeler konu edilmektedir. Bunları da Kur’an ile değerlendiriyoruz

Âl-i İmran; 45-51:Hani bir zaman melekler: “Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih’tir. Dünya ve âhrette saygındır. Ve o yaklaştırılanlardan ve salihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. Ve O (Allah), ona kitabı, hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) ve Tevrat ile İncil'i öğretecek. Ve onu İsrail oğullarına; ‘Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir ayet (alamet; gösterge) getirdim. Ben, çamurdan kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle o kuş oluverir. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir ayet(alamet; gösterge) vardır. Tevrat’tan iki elim arasındakini doğrulayıcıyım. Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim. Rabbinizden bir ayet (alamet; gösterge) de getirdim size. Artık Allah’a takvalı davranın ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Onun için O'na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur’ diye bir elçi yapacak” demişlerdi.

Bu ayetlerde Rabbimiz, yaratma şekillerini ve Rabbimizin elçi yetiştirmesi konu edilmektedir. Bu konu işlenirken de bir zamanlar, elçi Zekeriya ile Meryem’e iletilen mesajların içeriği açıklanmaktadır. Yukarıda mesajın bir bölümünün neler olduğunu görmüş idik.

Burada da konu edilen melekler; 42, 43. ayetlerde olduğu gibi, o vahiyler, meleklerin dedikleri de o vahiylerdeki mesajlardır. Burada intak (konuşturma; dile getirme) sanatı ile anlatım yapılmaktadır. Aslında bu mesajlar, Zekeriyya’ya vahyedilmiş, Zekeriya da Meryem’e iletmiştir. Ahzab; 30- 34. ayetlerde de Rasülüllah vasıtasıyla Peygamber kadınlarına hitap edildiğini göreceğiz.

Kırk altıncı ayette İsa ile ilgili “Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da.” bilgisi verilmektedir. Bu noktanın iyi anlaşılması için, Meryem suresi için yaptığımız bir tahlili burada naklediyoruz:

......

Tebyin çalışmamızda, Mushaf tertip heyetinin, Mushaf’ı tertip ederken kronolojik bir tertip yapmadıkları, necmlere dikkat etmedikleri, bazı paragraflardaki cümlelerin, bütün ayet halindeki cümle öğelerinin gerekli dilbilgisi kurallarına uygun tertip etmediklerini yüzlerce kez göstermiş idik. Bu durumu, bir zamanlar, tertip heyetinin dilbilimi açısından uzman olmayışına, önce bütünü koruyup sonra düzeltmelerin yapılması yolunu tercih ettiklerine yormuş idik.

Ne var ki, bu heyetin ve baş sorumlunun bu olumsuzluklara karşı duyarsız kalışı, bu nedenle birçok olayların ve katliamın ortaya çıkışı buna rağmen tertibin birçok nedenle irdelenmesinin engellenişi; bizde, bunun, ihmalden, gafletten değil ihanetten kaynaklandığı kanaati oluşmasına sebep olmuştur.

Bu çalışmamızda Kur’an’da (Meryem, Zuhruf, Nisa sureleri) yer alan İsa peygamber ile ilgili pasajlarda bazı ayetlerin yer değiştirmiş olduğunu; yeri değiştiren ayetlerin bulunduğu yere teknik ve semantik açıdan uygun düşmediğini gördük. Bunları da kitabımızda cümle aleme ifşa ederek herkesle paylaştık.

Kur’an pasajındaki ayetlerin, İsa ile ilgili pasaja götürülerek yerinin değiştirilmesiyle, Kur’an’a yönelik nitelikler, İsa peygambere kaydırılarak İslam dünyasında yanlış inanç oluşumlarının bilinçli olarak sağlandığı kanaatine vardık. Bu ihanetten hareket ederek, tertipte olduğu gibi kıraatte de bir dahlin olup olmadığını araştırmayı bir iman borcu bildik ve daha evvel Meryem suresindeki İsa ile ilgili pasajı yeniden ele alıp inceledik. Ve orada da daha evvel ihmal ettiğimiz çok önemli bulgulara ulaştık. Bu ayetleri yeni bulgular çerçevesinde meallendiriyor ve bunları sizlerle paylaşıyoruz.

29. ayetin, elimizdeki Mushaf’taki kıraatine göre meali daha evvel de yazıp bildirdiğimiz gibi şöyledir:

Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar; “Biz beşikte bir sabi olan kimseyle nasıl konuşuruz?” dediler.

Bu meale göre Meryem, elçinin öğüdüne uyarak oruç tutmuş ve kavminin üzücü ithamlarına rağmen onlara cevap vermemiştir. Konuşmamasından başka bir de “Size o cevap verecek” şeklinde bebeğini işaret etmesi ise herkesi çileden çıkarmış ve kavminin “Biz beşikte bir sabi olan kimseyle nasıl konuşuruz?” sözlerine muhatap olmuştur.

Bu ifadelere göre, İsa beşikte konuşmuştur. Bu anlam, Âl-i İmran 46, Maide; 110. ayetlerin mevcut kıraatlerinin anlamlarıyla da desteklenmiş ve İsa’ya beşikte konuşmuşluk mucizesi verilmiştir. Ve İsa mevcut ayet tertibine göre beşikteyken “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salatı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.” diye konuşmuştur. (!)

Ne var ki bizim de açıkça belirttiğimiz gibi, bu paragrafın tertibi de düzgün yapılmamış; İsa’nın sözlerinden olan 36. ayet; (Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.”ifadeleri” 34. ayet olarak tertip edilerek paragraf kuralsızlaştırılmış ve anlamsızlaştırılmıştır. Biz bunu belirleyip daha evvel şöyle bir düzenleme yapmış idik.

30–33 ve 36. Ayetler:

O [Beşikteki çocuk], dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana Salatı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.”

Biz tahlilimizi önce bu pasajda ve İsa ile ilgili diğer ayetlerde yer alan ve “beşik” anlamıyla çevirdiğimiz “ المَهدel MEHDİ” sözcüğü üzerinde yaptık. Bu sözcük, bilindiği üzere tüm diğer sözcükler gibi ilk Mushaf nüshalarında harekesiz olarak yazılıdır. Bu sözcüğün “ المَهدel MEHDİ”, “ المُهدel MÜHDİ” ve “ المِهدel MİHDİ” olarak okunması mümkündür.

Bu sözcük,” المَهدel Mehdi” olarak okunursa, “beşik”; ““ المُهد el Mühdi” diye okunursa “Yüksek mevki” anlamına gelmektedir. (Lisanü’l Arab, Tacü’l Arus) “ م ه دmhd” mad)

Elimizdeki resmi Mushaf’ta bu sözcüğün İsa ile ilgili olarak ilk geçtiği yer Al-i İmran; 38, 39. ayetlerdir. İlk Mushaf’lardan İsam nüshasında bu ayetlerin yer aldığı 385. varak kayıptır. Bu sayfa Davud b. Ali Keylaniy tarafından Mekke’de 1437/841 senesinde yazılarak Mushaf’a yerleştirilmiştir. (Mushaf-ı Şerif; İSAM yayınları) Ne kayıp olan sayfayı harekeli olarak yazanlar ayetteki “ المهدel mhd” sözcüğünü harekelememişlerdir. Yani sözcüğü “المَهدel mehdi, “ المُهد el mühdi ve المِهدel mihdi” okunabilir kılmışlardır.

Meryem; 29. el mehdi sözcüğünü “ المُهد el Mühdi” şeklinde okursak ayetin anlamı otomatikman “Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar, “BİZ; YÜKSEK MEVKİDEKİ KİŞİLER, SABİYE NASIL KONUŞURUZ?” dediler.” şeklinde olacaktır.

Yine bu ayetin orijinalindeki “ نكلّمNÜKELLİMÜ” diye okunan sözcüğün, ilk nüshalarının harekesi oluşu ve bu sözcüğü oluşturan harflerin “ يكلّمYÜKELLİMÜ” şeklinde de okunabileceği gerçeğinden hareket ederek ayeti manalandırırsak ayetin anlamı, “Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar, ‘YÜKSEK MEVKİDEKİ KİŞİLER, SABİYE NASIL KONUŞUR?’ dediler.” Şeklinde olur.

Ayetteki sözcüklerin kıraatleri ve anlamlarını böylece açıkladıktan sonra pasajdaki ayetlerin tertibi konusuna yeniden dönüyoruz.

Elimizdeki Mushaf’ın 30. ayeti “ قالQale (o dedi ki” ifadesiyle başlamaktadır. Bu ayet 29. ayetin devamında tertip edilerek “İsa, beşikteki çocuk dedi ki: “…….” anlamı oluşturulmuştur. Bu sözcükler, beşikteki çocuğun konuşamayacağını ileri sürenlere bir gösteri durumunda olsa idi teknik olarak cümle “fâ-i takibiyye” ile başlayarak ifade “ فقالfe Qale…..” şeklinde olması gerekirdi. Nitekim bundan evvelki 29. ayette Meryem’e yapılan ithama karşı Meryem’in savunması “ فأشارت اليهfe eşaret ileyhi (Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti.” Şeklinde “fa-i takıbiyye” ile gelmiştir.

Kısacası 30, ayet de teknik yönden bulunduğu yere uygun değildir. Otuzuncu ayet teknik ve anlam itibariyle, 34. ayetin devamıdır. Cümle halinde 31, 32, 33 ve 36. ayetler ile birlikte 34. ayette yer alan “Meryem oğlu İsa” ifadesinin sıfatıdır. Bu kabule göre paragrafın anlamı şöyle olacaktır:

29- Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar “Biz; yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşuruz/ Yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşur?” dediler.

30–33, 34, 36- İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salatı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün, selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diyen Meryem oğlu İsa’dır.

Bu paragrafta açıkça İsa’nın peygamberlik görevi ve hayatı özetlenmiştir. Onun tebliğinde de Sünnetullah’ın dışında herhangi bir ayrıcalık söz konusu değildir. İsa’nın misyonu ile ilgili burada verilen özet şu ayetlerde de verilmiştir:

Maide; 72, 73:

“Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Mesih: “Ey İsrail oğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah’a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah’a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da ateştir. Ve zalimler için yardımcılardan kimse yoktur.”

“Allah, üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfir olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır.

Zühruf; 63, 64:

İsa apaçık delillerle geldiği zaman dedi ki: “Ben size hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri] getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O hâlde Allah’a karşı takvalı olun ve bana itaat edin.

Şüphesiz ki Allah; O, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk edin. İşte bu, doğru bir yoldur.

Bu paragraftaki metne göre de “Mühd”de (yüksek mevkide)” olan, İsa değil o günün ileri gelen mabet görevlileridir.

Bilindiği üzere, konumuzun temel unsuru olan “ المهدel MHD” ifadesi İsa peygamber ile ilgili olan Âl-i Imran; 46 ve Maide; 110’da da geçmektedir. Sözcüğü “ المُهدel Mühd” şeklinde okuyup anlamlandırdığımızda ayetlerin anlamı aynen şöyle olacaktır.



Âl-i İmran; 46:

Ve YÜKSEK BİR MEVKİDE bulunarak, yetişkin biri olarak insanlarla konuşacak ve o salihlerdendir.

Maide; 110:

O zaman Allah şöyle diyecektir: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile desteklemiştim. YÜKSEK BİR MEVKİDE bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri], Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun, o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrail oğullarına apaçık kanıtlarla geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin ‘Bu ancak apaçık bir sihirdir’ dedikleri zaman seni onlardan korumuştum.”

Bu ayetlerde, Meryem; 29’un aksine yüksek mevkide olan İsa’dır. Rabbimiz ona yüksek mevkiler ihsan etmiştir. Bunu Nisa suresinde (158. ayette) “Onu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah, onu, kendine yükseltti (derecesini artırdı)” şeklinde görüyoruz. Böyle yüksek mevkilerin İdris peygambere de ihsan edildiği bildirilmiştir.

Meryem; 56, 57:

56- Ve Kitap’ta İdris'i an / hatırlat. Şüphesiz o, çok sadık biriydi, bir peygamberdi.

57- Ve Biz onu yüce bir mekana yükselttik.

Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre Mushaf’taki, İsa ile ilgili pasajların ayetlerinin yerleri ve kıraatleri İsa’ya özel bir statü verebilmek için bilinçli olarak değiştirilmiştir. İşte bunlar yapılarak, İsa beşikte konuşturulmuş, Göğe Allah’ın yanına uçurulmuş, oradan geleceğine insanlar inandırılmış, gelişi kıyamet alameti sayılmış ve ölmeden evvel herkesin ona inanacağı inancı yaygınlaştırılmıştır.

Bilindiğine göre Yahudi ve Hıristiyanlar, İsa peygamberin beşikte konuştuğunu kabul etmemekte ve şu görüşleri ileri sürmektedirler:

“Eğer bu olay gerçekten meydana gelseydi, çok ilginç ve etkileyici olması sebebiyle tevatür şeklinde yayılır ve hiç unutulmazdı. Hâlbuki böyle bir olay hiç duyulmamıştır ve Hıristiyanların en fanatiklerinde bile böyle bir inanç oluşmamıştır. Ayrıca Yahudilerin o dönemde İsa’ya düşman oldukları tarihî bir gerçektir. Nitekim İsa elçiliğini ilân edince onu öldürmeye uğraşmışlardır. Eğer İsa beşikte konuşmuş ve peygamberliğini ilân etmiş olsaydı, Yahudiler onu daha o zaman ortadan kaldırırlardı.”

Biz bu görüşü daha evvel, “İsa peygamberin beşikte konuşma mucizesine inanmayanların bu düşünceleri ilk bakışta mantıklı gibi görünse de, o günün bağnaz Yahudilerinin zina ile suçladıkları Meryem’i neden recm etmediklerinin cevabını açıklamaya yetmemektedir. Bize göre, İsrail oğulları’nın recm etme girişiminden Meryem’i ancak böyle bir mucize kurtarmış olabilir” mantığıyla reddetmiş idik. Araştırmalarımız da görüldüğü gibi böyle bir olayın olmadığını kendimiz ispatlamış bulunuyoruz.

......
İsa’nın ölüleri diriltmesi

Bu paragrafta İsa’nın İsrail oğullarına “ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim” diyeceği, İsa doğmadan evvel Meryem’e bildirilmiştir. Burada İsa’nın ölüleri diriltmesi, gerçek anlamda anlaşılarak bu konuda birçok menkıbe ortaya atılmıştır. Bunları burada nakli gereksiz görüyoruz.

Halbuki, Kur’an’a baktığımız zaman birçok ayette (Neml; 80, Fatır; 22, En’am; 122) “ölü” ifadesini, gerçek ölü anlamında değil de “yaşayan ölü (manevi açıdan ölü)” anlamında kullanıldığını görüyoruz. Bu ayetlerdeki “ölü” ifadesi, görüldüğü gibi, manevi açıdan ölü; şirke ve küfre batmış, akıl ve vicdanını yitirmiş kimseler için kullanılmıştır.

Bu arada Kur’an’ın bu ölüleri diriltmek için gönderildiğini ve ruh olduğunu da hatırlamalıyız:

Şura; 52:

52, 53- İşte böylece Biz sana da kendi emrimizden/ kendi işimizden olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar kendisi için olan o Allah’ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın bütün işler yalnız Allah'a döner.

Bu bilgilerden sonra şimdi şu ayete ve altı çizili ifadeye dikkat etmeliyiz:

Enfal; 24:

24 - Ey iman etmiş kimseler! O (Elçi), sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah'a ve Elçi’ye icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.

Demek oluyor ki İsa peygamberin getirdiği, topluma ulaştırdığı vahiyler de manevi hayatın kaynağıdır, manen ölü olan insanların dirilmelerini temin etmiştir.
Kuş yaratma

Bu alametin; göstergenin ne olduğunu anlayabilmek için de “halk” fiilinin anlamını doğru bilmek gerekmektedir.
“ الخلقHalk” fiili

Bu sözcük ile ilgili şu bilgiler verilmektedir:

“ خلقHalk” sözcüğünün esas anlamı “takdir, ayarlama, ölçülendirme, biçimlendirmedir. Arap dilinde, örneksiz olarak, taklit olmayarak yapmaktır. Ebubekir ibn el Enbari: ‘“Halk” sözcüğü Arap dilinde, inşa ve “takdir” anlamlarında olmak üzere iki vechte kullanılır” der. ((Lisanü’l Arab, c.3 , s. 195, 196. “hlq” mad.)

Kur’an’a baktığımızda da “halk” fiilinin, birçok ayette (örneğin; Bakara; 21, 29, Fecr; 8, Mü'minûn; 14, Şuara; 137, Ankebût; 17, Sâd; 7 ) takdir etme, biçimlendirme, ayarlama, şekil verme, uydurma anlamlarında olduğunu görmekteyiz.

Şu iki ayetteki ifadeler ise “ خلَقhalk” fiilinin takdir anlamında olduğunu kabule yetecektir.

Maide; 110:

110- Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhu’l-Kudüs ile desteklemiştim. Yüksek mevkide biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri), Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun; o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrail oğullarına apaçık kanıtlarla geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: “Bu ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.”

Fecr; 6- 13:

6-13 - Ad kavmine, sütunların sahibi İrem'e [ki, beldeler içinde bir benzeri yaratılmamıştı], vadilerde kayaları kesen Semud kavmine, o kazıkların sahibi Firavun'a Rabbinin ne yaptığını görmedin mi? Onlar ki, o ülkelerde azıtmışlardı. Dolayısıyla da oralarda bozgunculuğu çoğaltmışlardı. Onun için de Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırdı.

Bu açıklamalardan sonra ayetteki “Ben, çamurdan kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle o kuş oluverir” ifadesini, İsa peygamberin topraktan bir nesne tasarlayıp, bunu hava basıncı ile uçurduğu anlaşılmaktadır. Bu iş, o güne göre bir alamet; göstergedir.

İsa'nın “Allah'ın izniyle” demesi, onun bir ilâh olduğuna inanan kimselerin, bu yanılgılarını ortadan kaldırmak içindir..

Ayetlerdeki, “Evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir alamet; gösterge vardı.” ifadelerinden de Rabbimizin ona gaybî maddeleri bildirerek peygamberliğin alametini; göstergesini ortaya koydurduğunu anlıyoruz.

Ayetteki “Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim” ifadesiyle de Yahudilerin kendi kendine haramlaştırdığı şeyleri ortadan kaldıracağını, işin doğrusunu ortaya koyacağını ifade etmektedir. Bunu iki açıdan ele alabiliriz:

- Dikkat edilirse burada “Tevrat’ta size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim” dememiştir. İfadede “Tevrat’ta” ifadesi yoktur. Bu demektir ki İsrail oğullarının haramlaştırdıkları şeyler kendi ileri gelenlerinin haramlaştırdığı şeylerdir. Burada Tevrat’tan hüküm kaldırma vs. gibi bir şey söz konusu değildir.

- Normalde haram olmamasına rağmen İsrail oğullarına ceza olsun diye konulmuş yasakların varlığı da bir gerçektir. İsa peygamber ile bu cezalar ortadan kalkmaktadır.

Nisa; 160, 161:

160, 161 – Sonra da Yahudileşen kimselerden olan zulüm, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

Bu konu İsa peygamberin hayatını anlatan kaynaklarda yer alır. İsa da İncil’de, Tevrat’taki konulardan İncil’de yer alanları tasdik etmiş, gerisini toz, kir kabul edip silip atmıştır.

Matta/ 5; 17:

17 Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.

Matta/ 23; 1-7:

Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: «Din bilginleri ve Ferisiler, Musa'nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının omuzlarına koyarlar da, kendileri bu yükleri taşımak için parmaklarını bile kıpırdatmak istemezler.

Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, muskalarını büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini `Rabbî' diye çağırmalarından zevk duyarlar.

Rabbimiz, Rasülüllah aracılığı ile de Yahudilerin kendilerine yasakladıklarını ve onlara konulmuş cezaları kaldırmıştır.

A’raf; 157:

157. Onlar ki, onlara iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılan, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o Ümmî Peygamber, o Elçi'ye uyarlar. O hâlde, o'na iman eden, o'na kuvvetle saygı gösteren, o'na yardımcı olan ve o'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Burada üzerinde durulacak noktalardan birisi, 112- 115. ayetlerde konu edilen “Sofra” konusudur. Ayetlerde sofranın gönderilip gönderilmediği açıklanmaz. Eldeki muharref İncillerde de bu konuya dair herhangi bir aktarım yoktur. Ama rivayet mekanizması boş durmaz bir şeyler üretir: Sofra indi. Sofrada pulsuz ve kılçıksız bir balık vardı. Yanında da tuz, sebze, sirke, üzeri yağlı ekmek, bal, peynir, zeytin ve pastırma vardı.”, “Sofrada, yedi çörek ve yedi balık vardı”, “Sofra, dünyadaki tüm yiyeceklerin lezzetini veren bir balıktı.” Sofra cennet nimetlerindendi.”, “Sofra, ekmek, pirinç pilavı ve sebzeden ibaretti” , “Havariler hep bu sofradan beslenirlerdi. Sonra birisi hırsızlık etti sofra ondan sonra inmez oldu.” vs. gibi daha birçok asılsız ve mesnetsiz sözler ortaya atılmıştır

Bizim kanaatimize göre ise sofra inmemiştir. Zira ayette “Ben, onun size indiricisiyim. Artık bundan sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla azaplandıracağım” şeklinde bir cezalandırma yer almıştır. Yani indirilen böyle bir olaydan sonra felaket söz konusudur:

En’am; 8:

8 - Ve onlar “Bu peygambere bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer Biz bir melek indirmiş olsaydık, iş, mutlaka bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı.

İsra; 59:

59 - Ve Bizi, ayetleri [alametleri; göstergeleri] göndermekten ancak öncekilerin onları yalanlamış olmaları alıkoydu. Ve Semud’a, açık, gözle görülebilir biçimde o dişi deveyi vermiştik de onun sebep olmasıyla zulmetmişlerdi. Ve Biz, o alametleri; göstergeleri ancak korkutmak için göndeririz.

Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı YILMAZ)
__________________
And olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? Kamer/17-22-32-40
kamer isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
kamer Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
dost1 (7. August 2010), hiiic (1. August 2010), Miralay (2. August 2010)
 

Bookmarks

Etiketler
îsâ’nın, mucizeleri


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:17 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam