hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > EKONOMİ > Ticaret ve geçim yolları > Ticaret yapmak

 
 
Seçenekler Stil
Alt 27. December 2012, 07:25 AM   #1
pramid
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 764
Tesekkür: 191
507 Mesajina 1.128 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
pramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud ofpramid has much to be proud of
Standart Piyasa ekonomisi ve faiz

Liberalizmin, siyasal iktidar karşısında verdiği mücadele aslında Protestanlığın Katoliklik karşısında oluşturduğu tepki ile benzeşmektedir. Aynı zamanda birbirlerini desteklemektedir de. Nasıl ki liberalizm kilisenin ya da kralın iktidarına karşın yasaların egemenliğini öngörüyor ve bireyin haklarını ön plana çıkarıyorsa Protestanlıkta kilisenin skolastik düşüncesine karşın, dinin bireyin anlayışına indirgenmesinin yolunu açmıştır.
İlk bakışta oldukça önemli bir çaba olarak görülmektedir. Geniş halk kitleleri Protestanlık sayesinde anladığı dilden kutsal kitabını okuyabilmiştir. Yalnız halk yeni bir dini kültür ikame edene kadar Protestan ahlakın temelleri önceden atılmış ve Max Weber’in de belirttiği gibi Protestanlık çalışmanın, kazanmanın ve biriktirmenin dini olmuştur. Amaç tabiki de, bağnaz kilisenin kutsal metinlerden bir türlü çıkaramadığı faiz yasağını aşmaktır:
Düşmanınızı seviniz ve ona iyi davranınız. Geri ödemesini beklemeden borç para veriniz. O zaman mükafatınız büyük olur… (Luka VI:35 )
Hz.İsa öğretisinin mülkiyetle ilişkisi o kadar kompleksizdir ki, düşman bellediği kişilerle dahi iktisadi olarak onu boyunduruk altına almayı düşünmez.
Liberalizm ise bireyin kendi mülkünde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkı olduğunu iddia ederek, iktisadi bağımlılık ilişkilerinin de temelini atmıştır. Çünkü faiz liberalizmin de olumladığı bir uygulamadır.
Avrupa’da Hristiyanlar hz. İsa’nın net söylemleri karşısında faiz yasağını o kadar önemsediler ki faizciler ve faizi meşru görenler dinsiz ve kafir olarak yaftalandılar. Bu yüzden 789’da faiz yasağı Avrupa hukuk sistemine dahi girmiş oldu. Sonra Protestanlığın ortaya çıkışı, Fransız devriminde burjuva sınıfın etkisi ile oluşan yeni siyasi ve ekonomik düzlem, faiz yasağının ortadan kalkmasını sağladı.
Protestanlık ile birlikte faiz iktisadi kalkınmanın sürdürülebilir aracı olmuştur. Faizin kendisi olan-olmayan ikileminden doğar ve olmayanın olana karşı sürekli bir bağımlılığını ifade eder. Bu da iktisadi faşizmdir ki, Kur'an’ın bu konudaki eleştirisi de oldukça açık ve serttir :
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz. Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, ana paranız yine sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız. (bakara 278-279)
İslam, iktisadi olarak hiyerarşik bir hal almış toplumda faizi yasakladığı yetmediği gibi, karşılıksız vermeyi öğütlemiştir :
Kimdir o ki; Allah'a güzel bir borç versin de Allah onu kat kat fazlasıyla ödesin. Allah, hem darlaştırır, hem de bollaştırır. Ve O'na döndürüleceksiniz. (BAKARA 245)

Piyasa Ekonomisi…
Bireyin mülkiyet hakkını mutlaklaştırmak ve o hakkın çapını yükseltmek için piyasa ekonomisine ihtiyaç vardır.
Sanki dünyada her hak eşit, her yaşam koşulu birbirine denkmiş te, piyasa koşullarında herkes eşit şartlarda rekabet ederek zenginleşebilirmiş gibi…
Birilerinin piyasada rekabet edebilmesi için ucuz maliyetli mala ihtiyacı vardır. Bu malın üretilebilmesi içinde başka birilerinin imalat alanında ücretli olarak çalışması gerekir. Piyasada rekabet eden kişi sürekli piyasaya mal sürerek kârını arttırırken o malın üretimini sağlayanlar ise statik ücretlerle yerinde sayarlar. O kâr paylaşıma tabi tutulmasın diye de özel mülkiyet devredilemeyecek kadar esastır anlayışı hakim kılınır.
Piyasa ekonomisinin en bariz özelliği, emek sermaye ayrımıdır. Emek piyasada alınım satılan bir nesne haline dönüşür. Rekabet esas alındığından ötürü sermaye olabildiğince özgür ve güçlü olmalıdır. O yüzden emekten de vergiden de denetimden de kaçar. İşte liberalizmin sınırlı devleti ya da ekonomiden vareste devleti budur. Emek, vergi ve denetim dışı sermayenin özgürce hareketi…
Oysa islam hukukunda çok açık bir uygulama vardır ki Emek sahibi ile Sermayedar arasında hukuki bir sözleşmeye dayanır. Mudaraba denilen bu sözleşmeyle iki taraf karşılıklı rıza ile kârı paylaşırlar. Doğacak herhangi bir zararı da sermayedar öder. Yani İslam’da emek sermayeden bağımsız değildir. Bu uygulama emeği dinamik hale sokarak hem işgücü kapasitesini arttırır hem de iktisadi dengesizliği ortadan kaldırır.
Liberalizmde sermaye tek başına hareket eder ve kendi karşıt sermaye guruplarıyla zaman zaman çatışır. Piyasadaki bu sermaye savaşları sermayenin, gücün belirli ellerde toplanmasını kolaylaştırır. Sürekli rekabet eden piyasanın aktörleri büyümek için her yolu denerler , tek başına güç yetiremeyenler çatışmayı bırakıp bir araya gelerek tek güç olma yoluna girerler ve böylece tekelci kapitalizm boyatmış olur. İşte aşağıdaki ayette bunu eleştirmektedir :
"Mal, içinizde zenginlerin arasında dolaşan bir devlet olmasın" (el-Haşr, 59/7)

Liberalizmin Öncülüğünde Kapitalist Müslümanlık…
Bu birikim savaşları Müslüman toplumları da etkisi altına almıştır. Büyümenin geçer akçesi maddi planda artış sağlamak olarak algılanmaktadır. Modernitenin büyük anlatılarla benimsettiği , ‘düşmanı’ yenmek için ondan daha güçlü olmak gerekir düsturu, uydurma hadislerle Müslümanların beynine nakşedilmiştir. Postmodern dönemde ise büyüme esasından vazgeçilmemiş, sadece Büyümenin ‘düşmana’ yakın durmak ve onun büyüme endeksine sahip olmakla mümkün olacağı anlayışı yerleşmiştir. Ticareti meşrulaştıran, büyümeyi, mülkiyeti esas alan anlayış zaten yüzyıllardır İslam alemini meşgul eden bir gerçekliktir. Zaman zaman zühtlük adına dünyaya paye vermeme anlayışı ikame olunsa da, aslında bu da toplumları pasifize ederek dolaylı yoldan biriktirici müslümanlığın yolunu açmıştır.
Türkiye ve dünyada liberal ideolojilerin sosyal ve düşünsel zeminde epey bir karşılık buldukları aşikar. Liberalizm özellikle soğuk savaş döneminden sonra hızla ilerleyen bir ideoloji halini aldı. Bunda, kapitalizmin soğuk savaş döneminde periferileştirdiği ülkelerle soğuk savaş sonrası girdiği paydaş üretim esaslı ilişkinin payı büyük. Batı, finans kapitalizmine evrilerek, üretim sahalarını çevre ülkelere taşıdı. Tekelci kapitalizmin her gün büyüyen dallarıyla tüketim merkezli dünyanın da hakimi oldu.
Türkiye’de ise kapitalizm 1946 lardan itibaren liberalizm ile yerleşmenin yollarını aramış ve nihayet bu yolu bulabilmiştir. Türkiye’de ne zaman kapitalizm yerleşmek istese öncesinde dini-kültürel saha da kısıtlamalar baş göstermiş ve kapitalizm( rambo) ortaya çıkarak Müslümanları bu kısıtlamadan- kemalizm cenderesinden- kurtarmıştır. Bugün kemalizm bir daha hortlatılmamak üzere fena halde dövülmektedir.
Kapitalizmin hayatın her aşamasında var olmasının altında yatan ana neden liberalizmin zihinsel desteğidir. Kapitalizmin dünyaya yayıldığı ülke olan İngiltere aynı zamanda liberal öğretinin de en büyük ideologlarının olduğu ülkedir. 17 yüzyıl İngiliz aristokrat sınıfın toprak mülkiyetinden ticaret kapitalizmine evrilme aşamasında onların akıl hocaları da ünlü liberal düşünür Locke’dir.
Liberalizm bireyi mutlaklaştırıp onun haklarını toplumun ve adaletin üstünde tutarak kapitalizmin günahlarına ortak olmuştur.
Oysa ki İslam sömürüsüz, özgür ve eşit toplumun oluşmasıyla Allah'a ortaksız bir itaatin olacağını tasavvur eden bir dindir. Ve bu adalet mücadelesinde de bireyin hazcı, faydacı, sınırsız mülk edinmesini değil toplumun aşağı sınıflarından gelecek ezilenlerin devrimci mücadelesini destekler :
Biz ise, yeryüzünde ezilenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları firavun’un (var olan iktidarın ) yerine vâris kılmak istiyoruz.. (28/5 )
Bugün Müslüman iktidarlar ezilenlerin devrimci mücadelesine öncülük edeceklerine, yoksul üreten bir sistemin taşeronluğunu yapıyorlar. Ortadoğu isyanları, Allah’ın yeryüzüne varis kılmak istediği yoksulların liberalizme başkaldırısıdır. Eğer özgürlüğün yanında Allah ve ekmek talebi de varsa orada liberalizm yoktur. Bireyi bu kadar pervasızca savunan ve onu kutsayan bir anlayış zalimlerin sesi olmanın ötesine geçemez :
O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.( İbrahim Suresi / 34 )
Türkiye’de liberalizm Müslümanların karşısına çıkıp Liberal İslam’dan söz edebilmesi için önce Kuran’dan icazet almaları gerekir.Yoksa Türkiye’deki konjonktürel dili okuyup değişen Müslümanların haline bakıp ta liberalizmi etiketleme girişimlerinden vazgeçmelidir.
İslamla liberalizm birlikteliğinin konuşulabilmesi maalesef Müslümanların İslam’dan kopuşlarının göstergesidir. Eğer Müslümanlar Kur'an'a özgür zihinleri ile bakabilselerdi ne Kürt sorunun da ne de Özgürlük ve insan hakları konularında liberalizme gebe kalmazdı.
Eğer Türkiye de liberaller, benim de sevmekten ve okumaktan çekinmediğim, ‘kendisine liberal denen’ F. A. Hayek’i daha doğru okusalardı ,Türkiye’de ve Dünya’da bu kadar toplumdan kopuk ve onu yoksullaştıran ekonomik sisteme de birşeyler deme ihtiyacı hissederlerdi :
‘’ önemli olan, benim kişisel olarak kullanmak isteyeceğim özgürlük değil, topluma yararlı işler yapmak için bir insanın duyacağı özgürlüktür ‘’ (The Constitution of liberty s. 32 )
pramid isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (27. December 2012)
 

Bookmarks

Etiketler
ekonomisi, faiz, piyasa


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:46 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam