19. October 2008, 09:37 AM | #1 |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 96
Tesekkür: 45
47 Mesajina 108 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
Kuran'da Namaz
Aşağıdaki yazı daha önce hanifdostlar sitesinde ayınlanmış olan "Kuran'da Namaz/Salat" başlıklı çalışmanın güncellenmiş halidir.
KURAN’DA NAMAZ Her şeyden önce belirtmek isterim ki bu yazı kapsamında Kuran’da bizim namaz olarak andığımız ibadet incelenmiştir. Bu ibadet Kuran’da salat olarak geçmekle birlikte, salat kelimesinin namaz dışında farklı anlamlarda kullanıldığı ayetler bu yazıda konu edinilmemiştir. Kuran’da salat/namaz neden tarif edilmemiştir, yok mudur, Kuran dışı kaynaklardan mı öğrenmeliyiz, gibi soruların cevabına geçmeden önce Kuran’ı nasıl anlamalıyız sorusunun cevabını, kısaca, bir kez daha hatırlamamız gerektiği kanısındayım. Kuran’ın her şeyden önce sıradan insanlara hitap ettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yani Kuran indiği zaman toplumda onu anlamak konusunda bir sıkıntı yoktu. Kuran o toplumdaki tüm insanlara hitap ettiğine göre o toplumdaki belli bir kesime özgü bir dil değil, herkesin kolayca anlayabileceği bir dil kullanması gerekiyordu. Zaten Kuran’ın kendisine baktığımızda da bu mantığı kolaylıkla görebiliyoruz. Rabbimiz bize zar zor anlaşılabilen, kelimelerinin, ayetlerinin zar zor anlaşılabildiği bir kitap göndermemiştir. Ancak Kuran’ı bütüncül bir mantıkla ele almadan, arka planı görmek için yeterli çabayı harcamadan ele alıp, acele hükümlere varmak kolaylıkla hatalara yol açabiliyor. Zümer 28 Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik. Neml 1-2-3 Tâ, Sîn. İşte bunlar Kur'an'ın ve açık seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleridir. Müminlere bir kılavuz ve muştudur o. O müminler ki, namazı kılar, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde inananlar da onlardır. Burada tekrarlamaya lüzum görmediğim pek çok ayette de, Kuran kendisini kolaylaştırılmış bir öğüt, çelişkisiz, apaçık, eksiksiz-fazlasız, yeterli, örnekler veren bir kitap olarak tanımlamaktadır. Buradan çıkarılabilecek en temel önermelerden birisi de Kuran’ın bir yol gösterici olarak bize yeterli olmasıdır. Ancak bu yeterli olmanın mantığı da Kuran’ın kendi ifade ettiği tarzda bir yeterliktir. Yani Kuran hiçbir zaman dış dünyadan elde ettiğimiz verileri değerlendirmemize sınır koymaz. Zaten veriler olmadıkça aklın kullanımı diye bir şey söz konusu değildir. Ancak Allah bizden verileri vahiy temelinde ele almamızı incelememizi, düşünmemizi, öğüt almamızı, akletmemizi istemektedir. Yani “Tek Kuran” demenin mantığı, anlaşılması için gerekli verilerin kullanılması gerektiğini dışlamaz. Önemli olan, verilere yaklaşım, ele alınış biçimi ve inceleme metotlarının doğru olması, veriler üzerinde zan ve heva’dan uzak bir çalışma yapılmasıdır. Unutmamak gerekir ki Kuran 23 sene süren bir vahiy sürecinin ürünü olarak elimizde bulunmaktadır ve ilahi vahiy sürecinde son kitaptır. Bir anda inmiş bir ilmihal Kitabı değildir. Salat Kuran’da tarif edilmez diyenlere sormak gerekir. Neden ? Allah Kuran’ı eksik mi bırakmıştır. Tabii ki hayır. Çünkü salat denildiğinde bu sözcüğün ifade ettiği anlam herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Kuran’ın indiği toplumda salat denildiğinde bunun bir karşılığı vardı. Allah salat’ı kendisini anmanın ve ondan yardım dilemenin, dua etmenin, yolu olan bir ibadet olarak tüm insanlardan istemiştir: Namazın anlamı Musa’ya olan hitapta açıkça belirtilmiş: Taha 14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana ibadet/kulluk et; beni anmak için namaz kıl. Müslümanlara Allahtan yardım istemenin en güzel kapısı açılmış: Bakara 45: Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağırdır. Bakara 153 Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir. Kitap ehli salatı biliyordu, hatta müşriklerin bile kendine göre bir salat’ı vardı. Salat daha önceki resullere de emredilmişti. Kuran ayetleri inmeye başladığında, o toplum, farklı bir içerikle de anlamış olsa, salat kelimesinin ne ifade etmiş olduğunu kavram olarak anlayabiliyordu. Daha önceki Resullerden bozulmuş olsa bile onlara kalan bir miras vardı. Allah, indirdiği ayetler ile, inananlar için, salat sözcüğüne yeni bir anlam kazandırmıştır veya bir başka ifadeyle, daha önceki Resullere emredilen salat’ın gerçek anlamını geri vermiştir. Hatırlayalım İbrahim Beyt’in temellerini yükseltirken ne diyordu: Bakara 127, 128 İbrahim, İsmail'le birlikte Beytin temellerini yükselttiğinde "Rabbimiz bizden kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin"; "Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin." İbrahimin istemiş olduğu bilgi (menasik: ibadet yöntemleri) kendisine verildi mi dersiniz ? Şüphesiz yukarıdaki ayetlerden bunun verildiği anlamı çıkmakta. Biz yine de, bu sorunun daha detaylı bir cevabı için, başka ayetlere de bakalım: Bakara 125 Hani Evi insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik. Hac 26 Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle. Yukarıdaki ayetlerin de işaret etmiş olduğu gibi, İbrahim ve İsmail'e ne yapacağı, nasıl ibadet edileceği açıkça belirtilmiş. Bu ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi, İbrahimin makamı, beyt, namaz yeri olarak bildirilmekte. Orada neler yapıldığı da aynı ayetlerde bildirilmekte, orada “ibadete çekilenler, kıyam, rüku, secde edenler” bulunmakta. Bakın İbrahim çocuklarını puta tapanlardan uzaklaştırıp Beyt yakınına, verimsiz bir vadiye yerleştirdiğinde, nasıl yalvarıyor Rabbimize: İbrahim 37 "Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bir kısmını senin kutsal evinin yanındaki, ziraata elverişsiz vadiye yerleştirdim ki, namazı kılsınlar, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan bazı gönülleri, onlardan hoşlanır yap. Çeşitli meyvelerle onları rızıklandır ki, şükredebilsinler!" İbrahim 40 "Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!" Dikkat ettiniz mi, İbrahim peygamberin duası ne kadar anlamlı ? Allah ile iletişimlerine, Allahı anışlarına, ibadetlerine vesile olması için çocuklarını putlarda uzaklaştırıp beyt’in yakınına yerleştiriyor, onlar namaz kılacaklar, yakaracaklar, Allahtan yardım isteyecekler, Allah onları o çorak arazide nimetlendirecek, onlar da şükredecekler. Ve izini sürelim namazın Kuranda, Resul Muhammed’in devrine kadar: Meryem 54-55 Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi. Hud 87 Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın." Yunus 87 Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın, namazlarınızı kılın. Müminleri müjdele! diye vahyettik. Maide 12 Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan oniki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır." Meryem 31 "Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı, zekâtı önerdi." Kevser 2 Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve nahret. Taha 132 Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran. Biz senden rızık istemiyoruz, biz sana rızık veriyoruz. Sonuç da takvanındır. Enfal 35 Onların o evdeki namazı; ıslık çalmak, el çırpmaktan başka bir şey değildir. O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı. Lokmanın oğluna tavsiyesi: Lokman 17 Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Görüldüğü gibi namaz bir anda ortaya çıkmış bir ibadet değildi, salat kelimesi ilk defa telaffuz edilmiyordu. Salat denildiğinde, tanrıya yönelik, özel zaman ayrılmış, kulun tanrıya yakarmasını, tanrının rızasını kazanmak için yaptığı eylemleri anlatan, ritüelleri olan bir kavram olarak anlaşılabiliyordu. Değişik dinlerde farklı da uygulansa, hepsinin adı salat idi. Bugün nasıl birisine, “Otobüse bin Ankara’ya git” dediğinizde, O kişi size otobüs nedir diye sormuyor ise, onun karşılığında kafasında bir kavram var ise, salat ayetleri indiğinde de kimse “salat nedir ki” diye sormamıştır. Bu kavramı, özel zaman ayırarak, özel bir biçimde, özel bir çabayla Allah’a ibadet etmek olarak anlamışlardır. Allahın kendilerine öğrettiği ibadetler (Bakara 239) ile Allaha yönelmişlerdir. Kuran’da salat/namaz için bugün pek çok yerde bulabileceğimiz Resimli Namaz Hocaları gibi bir salat tarifi bulunmadığı muhakkak. Rekat sayıları, okunacak duaların, ayetlerin kurallaştırılması kaç defa secde edileceği gibi kavramlar Kuran’da yer almamaktadır. Allah sadece salat istemiştir, kendi öğrettiği gibi ibadet etmemizi istemiştir. Farklı durumlar için farklı salat imkanları tanımıştır. Bugün bir kısım iddia sahipleri dürbüne tersinden bakıyor. Bugün kılınan namazda kıyam, rüku, secde hareketleri olmasından hareketle böyle bir salatın olamayacağını, çünkü böyle bir tarifin Kuran’da olmadığını iddia ediyorlar. Allahın namaz emrinin pratiğe geçirilmesinin detayları Kuran’da belirtilmiş iken, Allah daha fazlasını anlatmalıydı diyorlar. Aslında dilleri varmasa da aradıkları şey “resimli namaz hocası” dır. Kuran’dan bir namaz örneği oluşturmayı kavrayamamışlardır. Oysa Kuran salat konusunda sınırları belirtmiştir. Ancak “ne aradığını bilmeyen bulduğunun farkına varamaz” sözü bir kez daha gerçekliğini ispatlamıştır. Onlar Kuran’da olmayan bir salat aradıklarından bulamayacakları da kesin. Oysa ibadet ile ilgili ayetlere bakılsa, salat edilirken hangi ibadetlerin uygulanabilir olduğunu kavramak için alim olmak gerekmiyor. Allah salat istedi, başta Resul olmak üzere inananlar Allahın koyduğu sınırlarla, verdiği örneklerle, anlamış oldukları ile salat ettiler. Namaz inkarcılarının istediği, hadi bu fotoğrafı Kuran’da gösterin demekten başka bir şey değil. Oysa düşünmeleri ve asıl sormaları gereken soru “bu kıldığımız namaz Kuran’daki ibadet anlayışına uyuyor mu ?” olması gerekmez miydi ? Ancak Kıyam, Rüku, Secde’yi sadece düşünsel bir eylem olarak ele almaları ve buna karşılık namazda bedensel ifadeleri görmek akıllarının önünü tıkamaya yetmiştir. Allahın rituele mi ihtiyacı var, secde cahilliktir gibi iddiaları gerçekleri görmelerine engel olmuştur. Evet Allahın bu bedensel ifadelere ihtiyacı yoktur. Buradaki bedensel ifadelere ihtiyacı olan insandır. Bu bedensel ifadeler inancı ve imanı kuvvetlendirmekte artı bir faktördür. Bedensel ifadelerin bir anlamının olması, ayetlerde geçtikleri yerleri bu anlamla ifadelendirmek elbette ki, ayetin içeriğine de bağlı olarak, çoğunlukla bir anlam çelişkisi yaratmayacaktır, ancak bu onları sırf anlam olarak anlamayı gerektirmez, bunlar anlamları olan rituel’lerdir. Tarihsel süreç içinde anlamları bedensel ifadelerden doğmuş olan kavramlardır. İnsanlar iletişimlerinde sadece seslerini değil, beden dillerini de kullanmaya ihtiyaç duyarlar. Konuşma diline ek olarak beden dili, insanlara hem karşı tarafa kendilerini daha iyi ifade etme imkanını verir hem de anlattıkları konuya daha iyi yoğunlaşma, adapte olma imkanı sağlar. Bu anlamda insanlar ibadetlerinde bu dili de kullanmışlardır. Rabbimiz bize nasıl ibadet edeceğimizi Kuran’da pek çok yerde belirtiyor. Huşu ile namaz kılma, Kıyam, Rüku, Secde, ortak koşmadan Allaha ibadet etme, Allahı zikretme, tesbih etme, yüceltme, Kuran okuma … İsra 110-111 De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında bir yol benimse. Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et. Fatiha 5 Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden dileriz. Mü’minun 2 Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır; Araf 170 Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı kılanlar, şüphesiz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz. Araf 205-206 Rabbini, içinden, yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gâfillerden olma! Rabbinin yanında olanlar, büyüklük taslayıp O'na kulluktan geri kalmazlar, O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler. A’la 1 Rabbinin yüce adını tesbih et A’la 14-15 Doğrusu, mutluluğa ermiştir zekât veren Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan. Hac 35 Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar. Hacc 77 Ey inananlar, rükû' edin, secde edin, Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin ki umduğunuza eresiniz. Fussilet 37 Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun âyetlerindendir. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin. Ankebut 45 Sana Kitap'tan vahyedileni oku, namazı kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir. Kehf 110 De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım; Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin." Enbiya 19 Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Zümer 2Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et. Zümer 9 Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır." Ve daha pek çok ayet, Rabbimize nasıl ibadet etmemiz gerektiğini, sınırları açıklıyor. Allah Resulü Muhammed dönemine gelelim, Rabbimiz kitap ehli’nden haber veriyor: Nisa 160-162 Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık. Ondan nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle. Onlardan kafir olanlara pek acıklı bir azab hazırlamışızdır. Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz. Ali Imran 113-114 Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Allaha inanırlar, Ahıret gününe inanırlar, ma'rufu emrederler, münkerden nehyederler, hayırlara koşuşurlar ve işte bunlar salihîndendirler Kitap ehli’nin ibadetinden bahsedilirken, hiç dikkat ettiniz mi, onların bir kısmının bugün bile kılmış oldukları namaz tarif ediliyor. Ayakta duruyorlar, Allahın ayetlerini okuyorlar ve secdeye kapanıyorlar. Bilmiyorum bu ayetlerde rüku olmadığına dikkat ettiniz mi ? Bakın, Rabbimiz Meryem’e ibadetini hangi ifadeyi kullanarak öğretmişti: Ali Imran 43 Yâ Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan, rükû edenlerle rükû et demişti. Ve bakın Rabbimiz Kitap ehli’nden ne istiyor: Bakara 41-42-43-44 Beraberinizdekini doğrulayıcı olarak indirmiş bulunduğuma inanın. Onu ilk inkar eden siz olmayın. Benim ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın. Ve yalnız benden sakının. Batılı hakka karıştırmayın, bile bile gerçeği gizlemeyin Namazı kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin. Siz Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz Allah onlardan rüku edenlerle rüku etmelerini istiyor, Kimdir rüku edenler ? Anlaşılması zor değil, hani beyt’te kıyam, rüku, secde edenler, onlara uyanlar var ya, işte rüku edenler onlar. İbrahim’in dinine uyanlar… Bakara 135“Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi. Ali İmran 95 De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Hanif olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi." Ve bakalım, hiç olmazsa birkaç ayete, Allah inananlara ne dedi: Maide55 Sizin veliniz, ancak Allâh, Elçisi ve namazlarını kılan, zekâtlarını veren, rükû'a varan mü'minlerdir. Enam 72 Ve "Namazı kılın, O'ndan sakının!" diye emrolunduk. Huzurunda haşrolunacağınız O'dur. Taha 14 Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl. Enam92 İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını koruyanlardır. Bakara 277 İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. Araf 170 Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı kılanlar, şüphesiz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz. Enfal 3 Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Tevbe 71 Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Rad 22 Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. Fatır 18-19 Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah'adır. Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. Mearic 22-23-24-25-32-34 Namaz kılanlar hariç. Bunlar, namazlarında süreklidirler. Bunların mallarında belirli bir hak vardır: İsteyene ve mahrûm olana. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. Mü’minun 9 Onlar, namazlarını da koruyanlardır. Rabbimiz bize hatırlatıyor cehennemdekilerin durumunu, Müdessir 43 Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler. Kıyamet 31 Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı. Evet, onlar namaz kılanlardan değil… kendilerine inen vahye inanıp, namaz ibadetini yerine getirmemişlerdir. Oysa, Rabbimizin istediği gibi, onun öğrettiği ibadetin niteliğine uygun olarak salat etselerdi/namaz kılsalardı, namazlarını korumuş olsalardı, namaz kötülüklerden koruyucu idi. Ankebut 45 Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir. Allahın istemiş olduğu gibi sürekli kılınan namaz, sürekli Allah’a bedensel ve düşünsel yöneliş, sürekli olarak bizleri bir gözetleyenin olduğunu hatırlamak, ister istemez O’nun tüm emirlerini de hatırlamamız için çağrışım yapacak, bilinç ve bilinçaltımıza yansıyacak ve davranışlarımıza etkide bulunacaktır. Benim düşüncem odur ki, namaz ibadetinin temelinde bu yaklaşımın olması nedeniyle, namaz’ın kazası emredilmemiştir. Kılınamayan namazların sonradan tekrar kılınması istenilmemiştir. Allah’ı anan, zaten son kıldığı namazının kalitesi oranınca Allah’ı anmıştır. Önemli olan namazı korumaktır, yani Allah’ın istemiş olduğu peryotlarda tekrarlayarak namaza devam etmek, Allahı anmaktır. Hud 87 Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın." Müşrikler Şuayb’ın namaz kılmasını görüyorlar, dikkatlerini çekiyor, ona kinayeli bir dille sesleniyorlar. Şuayb’ın kendileriyle uzlaşmamasını Şuaybın inancına bağlıyorlar ve bunu Şuaybın bu inancın göstergesi olan namazı üzerinden ifade ediyorlar. Niye dikkatlerini çekmişti? Ritueli olmayan içten bir inanıştan mı ibaretti, yoksa bir ritueli varmıydı ? Rabbimiz namaza nasıl hazırlanmamız gerektiğini de öğretmiştir, Nisa 43 Ey iman edenler! Sarhoşken/aklınız karışıkken/zihniniz bulanıkken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de –yolculuk yapanlar dışında- gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayınız. Ve eğer hasta iseniz veya yolcuysanız, ya da biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlarla birbirinize dokunmuşsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız, o zaman, temiz bir toprakla teyemmüm ediniz: ellerinizi, yüzleriniz ve kollarınıza sürün. Kuşkusuz, Allah, aklayandır, bağışlayandır. Maide 6 Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki ayak bileğine (topuğa) kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. Bu ayetlerden gördüğümüz gibi namaza başlarken zihnimizin açık olması isteniliyor, yapacağımız ibadete hazırlık olarak abdest, gusül ve teyemmüm tarif ediliyor. Benim görüşüm burada amaç fiziksel bir temizlik değil, namaza hazırlık olarak yapılan bu ritueller ile zihnin namaza hazırlanmasıdır. Namaz kılmak için hazırlık yapıyorsunuz, bu hazırlığın anlamını biliyorsunuz. Zihniniz namaza yöneliyor… Bu nedenle her namaza kalkıldığında bu hazırlık yapılmalıdır. Böylelikle namazımızın kalitesi daha yüksek olacak, temizlenip, arınmamıza, Rabbimizin nimetlerini hak etmemize daha fazla katkıda bulunacak. Tabii ki Rabbimizin umduğunu boşa çıkarmayacak, bize bu namazı kılma imkanını sağladığı için şükredeceğiz. Tıpkı Maide 6 nın sonunda belirtildiği gibi. Rabbimiz namazın ne zaman kılınması gerektiğini, kaç vakit kılınması gerektiğini de belirtmiştir Nisa 103 ….. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur. Rabbimiz namazın müminlere vakti belirlenmiş bir farz olduğunu bildiriyor. Hud 114 Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür. Bu ayetle Rabbimiz zorunlu tuttuğu gündelik namazları da belirtmiş olmaktadır. Gündüzün iki tarafında, gecenin alaca karanlık dediğimiz zamanlarında namaz kılmamız istenilmiş. Gündüzün bir tarafındaki alacakaranlık zamanı güneş doğmadan, tam karanlıktan gündüze geçiş süreci yani sabah namazı zamanıdır. Gündüzün diğer tarafı ve alacakaranlık olan zaman ise güneşin battığı zaman ile havanın tamamen kararması arasındaki süre yani akşam namazı saatleridir. Her iki vakit’te tam belirlenmiş bir anı değil belirli bir süreyi göstermektedir. Dolayısıyla alacakaranlık olarak açıkladığım zülef kelimesi için, çoğuldur en az üçtür itirazlarına kulak vermiyorum. Kuran’ı dikkatle incelersek Allah bu emri verdikten sonra başka hiçbir yerde gündelik, vakti belirlenmiş başka bir namaz emretmemiştir. En başta da söylemiş olduğum gibi, Kuran kolayca anlaşılabilecek bir kitap olarak indirilmiştir. Dolayısıyla bulmaca çözerek farz namazların sayısını artırmayı makul bir yöntem olarak görmüyorum. Hud 114’te belirlenmiş olan bu namazlardan, bir başka vesileyle Nur 58 de de isimleriyle bahsedilir. Nur 58 Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam namazından sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Yine İsra 78’de bu iki namaza atıfta bulunuyor. Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı şahid olunandır. Kuran da tüm müminlere farz kılınmış, vakti tayin edilmiş, bu iki namaz dışında gündelik namaz yoktur. Bazı okurlar, buraya kadar, eminim “ya Bakara-238/239 ne demektedir” diye sormuşlardır. Bakara 238-239 Namazları ve vusta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin. Namazda tam bir saygıyla Allahın huzurunda kıyam var. Tam bir saygıyla Allahın huzurunda nasıl durulabilir anlamak zor olmasa gerek, burada da bir şekilsellik yok mu? “es salat ül vüsta” ya gelince, öncelikle burada geçen vusta ifadesinin herhangi bir zaman ifadesi olduğunu düşünmüyorum. Kuran’da zaman ile ilgili ifadeler o zamanki zaman belirtme yöntemlerine uygun olarak ya güneş ya da ay’a bağlı olarak bildirilmektedir. Burada söylenilene biraz daha yakından dikkatle bakalım. Ayet ilk önce en temel emri iletiyor. Namazları korumamız isteniliyor. Vusta salat’ın korunmasını istiyor. Bir sonraki ayet (239) namazların nasıl korunacağını, ve vusta salatı tarif ediyor. Vusta salat, zorda kalsan da bırakmaktansa, hiç kılmamaktansa daha basitleştirilmiş, iki uç noktanın arasında, orta çözüm olarak önerilen namaz. Yaya veya binit üzerinde kılınan namaz. Şüphesiz bu durumda namaz normal durumlardaki gibi kılınamayacaktır. Allahı zikretmek için, gerektiği gibi konsantre olamayacağınız gibi, gerekli rituelleri de tam olarak yerine getiremeyeceksiniz. Benim görüşümce, hiçbir yerde açıklanmadığını düşündüğümüz “es salat ül vüsta” Bakara-239’da bahsedilmiş olan namazdır. Allah eksik söz söylememiştir. Aslında Elmalılı Tefsir’inde bu yaklaşımla ilgili ipuçları var ancak beş vakit farz namazı çıkarma gayretleri nedeniyle olsa gerek pek dikkate alınmamış. Bakara 238-239’a birlikte bakınca namazlar (salavat) kelimesinin günlük namazda en az üç vakti belirttiği iddiası da çürümüş oluyor. Açıktır ki bir günde kılınan namazlar değil, farklı durumlarda, zamanlarda kılınan tüm namazlar kastedilmektedir. Hatta farz edilmediği halde kılınan namazlar da dahil edilebilir. Tehlike altında iken kılınmış olan, kısaltılmış, eksiltilmiş, olan namaz dahi bu isimle anılabilir. Korku halindeki namaz olarak tanımlanmıştır. Nisa 101-102-103 Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır. İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır. Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur. Bu ayetlerden anladığımız kadarı ile namaz korku durumunda kısaltılabiliyor. Ancak bu kısaltmanın, Allah Resul’u tarafından ne şekilde uygulandığını, bu ayetlerden çok açık bir şekilde anlamamız mümkün değil. Ancak kısaltılan bu namazın sonunun secde ile bittiğini anlayabiliyoruz. Muhtemelen süre olarak kısaltılan bir namaz olmalı ki, Nisa-103 te bu namazda ki kısaltmadan, tedirginlikten kaynaklanan eksiklikleri daha sonra namazda olmasak ta gidermemiz için yol gösteriliyor, Allahı namaz dışında da, ayakta, oturarak, yan yatmışken anmamız isteniliyor. Sükunet halinde iken de namazı tam bir biçimde kılmamız isteniliyor. Bakara 238’de Vusta Salat olarak ifade edilen salat için İslam aleminde çok farklı rivayetler olmasının, uzlaşılmış bir anlayışın olmayışının arkasındaki en büyük nedenin, vusta salat’ın yukarıdaki tanımından kaynaklanmakta olduğu akla yakın gelmekte. Çok sık kılınan bir namaz olmaması nedeniyle anlamı çok dar bir çevrede kalmış ve unutulmuş olmalı. Vusta salat’ın ikindi namazı olduğunu ileri süren en kuvvetli rivayet, bilgi kısmını alıp, yorum kısmını attığımızda aslında yukarıdaki yorumu doğrular niteliktedir. Bu konudaki rivayet: Resulullah (sav) Hendek Savaşı sırasında "Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun, bizim vusta namazımıza mani oldular, güneş batıncaya kadar kılamadık" buyurdu. Bir rivayette: "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından ahkoydular" denir. Bir diğer rivayette: "Sonra ikindiyi akşamla yatsı arasında kıldık" denir. Bu hadiste savaş öncesi kılınacak olan vusta namazından bahsedilir ve yukarıdaki Bakara 238-239 ve Nisa 101..103 te tanımlanan ortam vardır. "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından ahkoydular" ifadesindeki “ ikindi namazı” o koşullardaki normal bir konuşmadaki ifade tarzına uygun olmaması nedeniyle, eklenti izlenimi bırakıyor. Vusta Salat parantezini burada kapatarak tekrar ana başlığa dönelim. Rabbimiz kendisinin en güzel isimleri ile anılmasını, sesimizin seviyesini bile tarif etmiştir. İsra 110 De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. Rabbimiz onların, kıldıkları namaz ile, rüku ve secde ile resmediyor. Fetih 29 Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir. Şüphesiz Rabbimizin vakitli olarak kılmamızı emrettiği sabah ve akşam namazının dışında da Müslümanlar namaz kılmışlardır. Örneğin Cumua suresiden gündüz kılınan namazı görebiliyoruz. Cumua 9-10-11 Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz. Bir ticaret yahut oyun, eğlence görür görmez, dağılıp ona yöneldiler de seni ayaküstü bıraktılar. Onlara de ki: "Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır! Ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." Bu ayetlerle Cumua günü kılınmakta olan bir namazın, Allah Resulüne ve onun görevine karşı takınılan tavrın neticesinde, bir uyarı ile resmileştirilmesini, kayıt altına alındığını görüyoruz. İslam aleminde Teheccüd Namazı olarak anılan bir ibadet, Kuran’da İsra 79’da sadece Allah Resulüne öneriliyor. Ancak bu ibadeti güzel bulan Müslümanlar, kendileri mecbur tutulmasalar da bu namazı kılmayı güzel bir ibadet olarak devam ettirmekteler. İsra 78 Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti Kur'an'ı, şahid olunandır. İsra 79 Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, teheccüd et - o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur. Buraya kadar Kuran’daki namazı ayetler izdüşümünde anlatmaya çalıştık. Yazıyı çok fazla uzatmamak adına tüm ilgili ayetleri almadım. Halen namaz nasıl kılınacak peki diyerek “Resimli Namaz Hocası” arayacak var mı bilmiyorum. Yukarıdaki yazı boyuncada görmüş olduğunuz gibi rekat sayılarından hiç bahsetmedim. Çünkü Kuran’da böyle bir tarif yok. Buraya kadar Namaz ibadetinin mantığını anlamış isek neden rekat sayısının anlamı olmadığını da anlamış olmalıyız. Namazı rekatlara ayırarak kılarsınız veya ayırmadan kılarsınız Allah için fark edeceğini düşünmüyorum. Önemli olan namazın kalitesidir. Ancak bu demek değildir ki bugün İslam alemince kılınan klasik namaz şekli açıdan hatalıdır. Tam tersi, şekli açıdan Kuran’daki namaza uygundur. Özünün de Kuran’a uygun olması durumunda bence hiçbir sorun yoktur. Namazdan bu kadar bahsedip, mescid’lerden hiç bahsetmemek olmaz. Bir iki kelimeyle ona da değinelim. Mescidlerin ibadet yerleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak tuzak mescidlerine dikkat edelim. Allah Resulünü uyarmıştı. Ancak aşağıdaki ayetlerden almamız gereken dersler halen geçerli. Uyarıya kulak verelim. Uyanık olalım ve unutmayalım ki Kuran ayetlerinin mızraklara geçirilmesi ile aşağıdaki ayetlerin inişi arasında, aradaki 14 yüzyıllık süre ile kıyaslarsak, çok bir süre geçmemişti… Tevbe 107-110 Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. Onların kalbleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalblerinde bir şüphe olarak sürüp gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Evet, bizi gitmiş olduğumuz doğru yoldan saptırmak isteyenlerin, hayır için çabaladıklarını söyleseler de, kafakol ilişkilerine, sevimli, dindar görünme çabalarına kanmayalım. Onların bizi saptırmak için kurdukları mescidlere dikkat edelim. Allahın hayırlı olarak gösterdiği mescid, bizim için daha uygundur. Rabbimize kulak verelim. Zümer 18 Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler, işte onlar Allahın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir ve işte onlardır o temiz akıllılar (ulul elbab). Konu elmuh tarafından (20. October 2008 Saat 04:41 AM ) değiştirilmiştir. |
elmuh Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi: | bartsimpson (26. July 2012), pramid (21. September 2010) |
19. October 2008, 09:54 AM | #2 |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 54
Tesekkür: 0
6 Mesajina 12 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 |
selam.
Nur 58 Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam namazından sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. her şeyi açıklayan ayet ellerine sağlık elmuh.
__________________
(Medenî 113) Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir. |
3. September 2018, 01:51 PM | #3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2016
Mesajlar: 208
Tesekkür: 25
34 Mesajina 37 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 19 |
Selamlar,
Salat destek demektir.bu konuda hemfikiriz galiba. Peki salat bir eylemmidir yoksa ritüel mi. Ben,salatın hem yaşam biçimi olup dine destek olunması hem de vaktinde(3 veya 5 vakit) yapılması ve allahtan destek istenilmesi olduğunu düşünüyorum. Nisa 103.Ayet: Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah´ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır. Şimdi arapçasına bakın. Namaza karar verince?(gaza) ayakta,oturarak,yanlarınız üstünde? Allahı düşünün, Tatmin olunca da namazı ikame edin…. Yani gün boyu insan,allahı düşünür. Kalbi tatmin olunca kalbinde şüphe kalmayınca da vakitli olan namazda allahtan destek ister. Peki allahı düşünmek nedir? Aynı ifadelerin geçtiği başka ayet, Al-i İmran 191.Ayet: Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah´ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Yani,yaradılış delillerini gün içinde hep düşün tatmin olana dek. Sonra belli vakitlerde allahtan destek iste. Allah namazın şekilsel tarifini veya en azından bugün kılınan şeklini kuranda vermemiş Şahsen ben,bu boşluğu göz önünde bulundurarak,ona nasıl saygılı olabileceğim kendime mantıklı gelen şekliyle namaz kılarım. Namazda dua ederim,bunların büyük kısmını kuranda bana öğretilen şekilde yaparım. Çünkü istediğin şeyi hayır zannederken o şer olabilir.şer zannettiğinde hayırolabilir. En güzeli kuranda öğretilen şekliyle dua etmek. Peki zekat nedir? Lokman 4.Ayet: O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler. Aynı surenin devamında salat aynen kalıyor ve zekat kavramı yerine bakın ne geliyor? Lokman 17.Ayet: Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Yani benim anladığım Salat,kendini yetiştirmek Zekat,başkalarını yetiştimek?(maddi,manevi yardım da dahil) Bir başka konu da rüku ve secde. Şu soruları sorayım 1. İsra 107.Ayet: De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur´an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Burda yüzüstü diye çevrilen kelime çenedir. Aynı kelime şurada geçer Yasin 8.Ayet: Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır. Bağlantıyı farkettiniz mi? 2. Bir Rüku ayetinde dikkatimi çeken nokta şu bir hatadan sonra rüku ediliyor sanki. Sad 24.Ayet: Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi anladı? ve Rabbinden mağfiret dileyerek rükuya kapandı, tevbe edip Allah´a yöneldi. 3.ademe secde etmek nedir acaba Adem as halifeydi 4.yusuf suresi sonunda anne babasının kardeşlerinin yusufa secde ettiği yazar Yusuf as şehrin yöneticiydi Bu iki peygamber dışında kendine secde edilen başka peygamber yok sanırım Çenede secde izi nedir 1. Mecazen bir yöneticin önünde boyun bükersin ve böylece çenen boynuna yakınlaşır? 2.bir temennide bulunan insan gayri ihtiyari şunu yapar. İki eli açık biçimde birbirine birleştirir. İşaret parmaklar burnuna,baş parmaklarbÇENESİNE değer 3. Bir şey düşünürken gayri ihtiyari olarak çenemizi sıvazlarız. Bakınız,akıl hastanesindeki düşünen adam heykeli İbrahim 24.Ayet: Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). İbrahim 25.Ayet: (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Köklerinin yere sabitlenmesi 1. Adım O ağacın güzel meyve vermesi 2. Adım Salat ve zekat kavramlarıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum En doğrusunu allah bilir İbrahim 24,25 ayetleri bana incildeki bir bölümle ilişkili gibi geliyor. Mat.13: 3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Mat.13: 4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Mat.13: 5 Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Mat.13: 6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Mat.13: 7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu. Mat.13: 8 Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. Mat.13: 9 Kulağı olan işitsin!” Mat.13: 10 Öğrencileri gelip İsa’ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. Mat.13: 11 İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği’nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Mat.13: 12 Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. Mat.13: 13 Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ Mat.13: 14 “Böylece Yeşaya’nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Mat.13: 15 Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ Mat.13: 16 “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Mat.13: 17 Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. Mat.13: 18 “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Mat.13: 19 Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan* gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Mat.13: 20-21 Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer. Mat.13: 22 Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. Mat.13: 23 İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.” Konu yolcu42 tarafından (3. September 2018 Saat 03:46 PM ) değiştirilmiştir. |
7. September 2018, 10:27 AM | #4 | ||
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Alıntı:
Alıntı:
Öyle ya!.. Allah namazı unutup atlamış. Sen de Allah'ın yazıp anlatmadığı, dolayısı ile birilerinin uydurduğu şekil ve şartları taşıyan namazı kılarak, saygılı bir biçimde Allah'ın dinindeki namaz açığını kapatmışsın; dinin eksikliğini gidermişsin. Tekrar tebrikler. Saygılarımla. Galip Yetkin Konu galipyetkin tarafından (12. September 2018 Saat 04:29 PM ) değiştirilmiştir. |
||
7. September 2018, 01:03 PM | #5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2016
Mesajlar: 208
Tesekkür: 25
34 Mesajina 37 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 19 |
Boşluk derken serbestlikden bahsettim.
Örneğin,oruç tutarken de ne giyeceğimizden bahsetmemiş.boşluk |
7. September 2018, 03:44 PM | #6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Kitapta "namaz" diye bir ifade geçmez.
Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta'nın YASNA bölümünde Namaz'ın içeriği anlatılır. Namaz kelimesini Türkçe'ye geçiren unsur Türklerin İran'lılardan İslamı öğrenmesiyle başladı. Namaz kelimesi tehlikeli bir kelimedir, kullanılması başka anlamları çağrıştıracağı için doğru değildir. Namaz Arapça bir kelime değildir, Farsça kökenli diyorlar; doğrusunu söyleyeyim. Namaz kelimesi "Zendçe" yani Zerdüştlüğün eski kutsal dili olan Avesta Dilinden gelir. Avesta dilinde Namaz " İran'da ateşe tapanların "ateş önünde eğilmesi" için kullanıldığı bir âyin ismidir. Zendçe yani Avesta diline Sanskritçe'den geçmiştir. Eski İranlıların dilinde Zerdüşti bir ayin olan Namaz kelimesi Orta Farsça'ya da Avesta dilinden geçmiştir. etimolojik anlamda yüzyıllardan beri kalmış Türkçe'ye de böyle geçmiştir. Namaz demek tehlikelidir bunu bizim dilimize sokanlar büyük vebal alacaklar.. (Yavuz Tellioğlu'ndan alıntı) ************** KURANDA NAMAZ YOKTUR.NE ZAMAN NASIL KILINACAĞI DA YAZMAZ Namaz kılmak İslam’ın Kuran'da yazan bir ibadeti değildir. Kuran'ın hiçbir yerinde "namaz kılınması"na dair bir açıklama ya da ayet yoktur.Kimse gösteremez çünkü yoktur. Namazın nasıl kılınacağı, ne kadar kılınacağı, ne zaman kılınacağına dair de ayet yoktur. Hiç kimse namazı açıklayıcı bir söz kuran’da bulamaz ve gösteremez. Göstereceğim diyen olursa mutlaka Kuran meallerden kontrol ediniz. Kuran'da yazanları hadis kitaplarıyla ya da başka bir şeyle anlatanlar Allah'a ve Kuran'a karşı gelmiş olmaktadırlar. Genel olarak böyle şeylerle çok karşılaşmaktayız. Günümüzde insanları siyasete uygun hareket ettirmek ve onları rahatça kullanabilmek için Kuran dışında uygulamalar yapılmakta, insanlar Dinden çıkarılmakta ve Allah'a karşı gelmesi sağlanmaktadır. Aşağıda Zerdüş’ün kutsal kitabında namaz nasıl yapılır anlatılıyor.“Zerdüşt namazına başlamadan önce kişi; ellerini, ayaklarını ve yüzünü yıkar, başa takke veya başörtüsü giyip, güneşe doğru dönerek Ashem, Yatha, Kemna Mazda için dua eder. Güneşin doğuşundan öğlen 12:40’a kadar olan namaza Havan Geh, öğlen12:40 ile 15:40 arasındakine Rapithavan Geh, 15:40 ile günbatımına kadarki namaza Ujiren Geh, günbatımından 24:40’a kadar süresi olan namaza Aiwisuthrem Geh denirken 24:40’dan güneşin doğuşuna kadar kılınması gereken namaza ise Ushahin Geh denir.” Bu namaz da ne tesadüftür ki günde tam 5 vakittir! “İSLAM'DA namaz Kuran'da yazmazken NAMAZ'I KİMLER NASIL ANLATIR.“ İşte aşağıda açıklaması okuyun. 1-İkindi Namâzı : Öğle vakti bitince başlar. Bu da: İmâm-ı Ebû Yûsüf ve İmâm-ı Muhammede göre,gölge kendisini meydâna getiren cism kadar uzayınca başlar ve güneş kayboluncaya kadar devâm eder. 2- İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe'ye göre ise; gölge kendisini meydana getiren cismin iki misli olunca başlar, güneş kayboluncaya kadar devam eder. Fakat, güneş sarardıktan sonra yani ufuk hattına bir mızrak boyu yaklaşınca, her namazı kılmak haramdır. Yani ikindi namazını bu kadar geciktirmek haramdır. Fakat, ikindi namazını kılmamış ise, güneş batıncaya kadar da kılmak lâzımdır. 3-(Mukaddimet-üs-salât), (Tefsîr-i Mazherî) ve (Halebî-yi kebîr)deki hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: Fecr doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyu uzayınca ikindiyi, güneş batarken [üst kenarı kaybolunca] akşamı ve şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabah namazını, hava aydınlanınca; öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyunun iki katı uzayınca; ikindiyi, bundan hemen sonra, akşamı, oruç bozulduğu zaman, yatsıyı gecenin üçte biri olunca kıldık. İşte böyle Kuran'da olmadığı için aralarında görüş birliği bile yoktur. Ma’un suresinde Allah namaz kılanı beğenmediğini açık olarak söylemiştir. Diyanet mealinde Namaz kılanlar için Allah'ın düşünceleri aşağıdaki gibidir. MA’UN-4.5.6.Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,Onlar namazlarını ciddiye almazlar.Onlar gösteriş yaparlar. Kuranda olmayanları hadislerle yapın diye açıklamak Kuran'ı ve Peygamberini reddetmektir. Allah mecaz yapmadım açıklayıcı ayetler gönderdim diye aşağıdaki ayetlerde yazdırmış. Allah anlatıp açıklayamamış ben onun yerine açıklayayım diyenler Müslüman olabilir mi siz karar verin. ZUMER-27."Yemin ederim, öğüt alsınlar diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik." EN’AM SURESİ-38 AYET.."Kitapta biz, hiçbir şeyi eksik bırakmadık..." EN'AM SURESİ-114: Allah size Kitab’ı açıklanmış indirmişken, ondan başka hakem mi isteyeceğim?(hakem=hadisci) NUR SURESİ-46AYET"Andolsun ki, biz, bilmediklerinizi size açık seçik bildiren ayetler indirdik." BAKARA-159- apaçık ayetleri Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları anlamazsınız diyenler var ya, Allah yapılmasını istediğim hiçbir şeyi eksik bırakmadım derken sen nasıl kuranda olmayan bir şeyi insanlara "bu Allahın emridir" diye şart koşarsın? Bu ayetlerden sonra hâlâ "Kuran yeterli değildir; Kuran'da olmayan şeyler için açıklama gereklidir" diye düşünen biri nasıl Müslüman’ım diyebilir. Kuran yeterli değil mecaz var o neden ile hadisçiler olmalı diye düşünen kişiler Kuran'a ve Allah'a karşı gelmiş olurlar. Yukarıdaki ayetlerde Allah "Mecaz yapmıyorum. Kurandan başkasına uymayın." demektedir. Kuran'da namazın olmadığını söyleyenlere karşılık olarak da bazıları Kuran'daki SALAT'ı “Dua” olarak namaz anlamında çevrilir. Bu tamamen sahtekarlıktır. Kuran'da Namaza dair hiçbir açıklama bulunmazken namaz kelimesinin olduğunu ifade etmek fayda sağlamayacaktır. Bu yalanı söyleyenlerin cehennemden kurtuluşu yoktur. Kandırdıkları insanları da cehenneme mecbur etmektedirler. SALAT kelimesi bilerek ve isteyerek insanları kullanmak için yanlış tercüme edilmektedir. (Namık Kemal Zeybekten alıntı) ****-***** [SALÂT] Anlamı: الصّلوة [salât] sözcüğünün yapı olarak, ص ل ى [saly] ve ص ل و [salv] köklerinden türemiş olması mümkün görünmektedir. Dilbilgisi kurallarına göre her iki kökten de türemiş olabilir. Zira hem ص ل ى [saly] hem de ص ل و [salv] sözcükleri, son harflerinin “harf-i illet” olması sebebiyle “nâkıs”tırlar ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde ortaya bazı karışıklıklar çıkabilmektedir. Nitekim ص ل و [salv] kökünden olan kalıpların birçoğunun çekimlerinde و [vav] harfi, “galb” [değişim] neticesi ى ]ya]ya dönüşmekte ve bu şekilde türeyen sözcükler, ilk bakışta ص ل ى [saly] kökünden türemiş gibi görünmektedir. Bu gibi durumlarda Kur’ân’ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Bu sebeple biz de tahlilimize, الصّلوة [salât] sözcüğünün türemiş olabileceği ص ل ى [saly] veص ل و [salv] köklerinin anlamları ile başladık. صلى [saly, sıla]; “pişirmek, yakmak, ateşe atmak-ateşe girmek, yaslamak” anlamına gelir. Sözcük bu manada Hâkka sûresi’nde geçmektedir: Sonra cehenneme [صلّوه/sallûhû] yaslayın onu. (Hâkka/31) Bundan başka, sözcük Kur’ân’da birçok kez, bu kökten türemiş olan إصلوها [islavhâ], يصلى [yeslâ], وسيصلون [veseyeslavne], ساصليه [seüslîhi], لايصلاها [lâ yeslâhâ] gibi farklı kalıplar hâlinde yine aynı anlamda yer almıştır. Meselâ, صلى [s-l-y] kökünden türemiş olan المصلّين [musallîn] sözcüğü, “destek veren, yardım eden” anlamında değil, “hayvanının sırtına, uyluğuna yaslanan” anlamında kullanılmaktadır.[8] صلى[saly] sözcüğü, Türkçe’deki “sallamak” ve “yaslamak” sözcüklerinin de kaynağıdır. Ancak, konumuz olan salât sözcüğünün kökünün saly olduğu varsayılırsa, Kur’ân’da geçen tüm الصّلوة [salât] sözcüklerinin ve türevlerinin “ateşe atmak, yaslamak” anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, meselâ Kevser sûresi’ndeki صلّ [salli] emrinden, “onu ateşe at” veya Ahzâb/56′daki صلّواعليه [sallû aleyhi] ifadesinden, “onu [Muhammed'i] ateşe sallayın/atın” anlamını çıkarmak gerekecektir. Sonuç olarak, “yardım, destek, çaba, gayret” anlamlarına gelen الصّلوة [salât] sözcüğüyle, “ateşe atmak, ateşe yaslamak, pişirmek, yakmak” anlamındaki صلى [saly] sözcüğü arasında herhangi bir mana ilişkisi kurma imkânı yoktur. ص ل و[salv]: İsim olarak “uyluk, sırt” demek olan sözcük şöyle açıklanır: صلو [salv], “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası” anlamına gelir.[9] Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; “uyluklamak, sırtlamak” anlamına gelir ki, uyluğun [bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün] yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan “uyluklamak” da, bir yükü sırta almak demek olan “sırtlamak” da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder. Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv‘dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve ğazve‘nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ‘nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklindeو [vav] ile yazılır. Diğer taraftan, صلو [s-l-v] kökünden türemiş olan صلّى [sallâ] (mastarı salât) sözcüğünün anlamı, Kıyâmet/31-32′de, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde net olarak açıklanmıştır: فلا صدّق ولا صلّى ولاكن كذّب و تولّى [felâ saddaqa velâ sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ (31Fakat o, ne onayladı, ne destekledi. 32Fakat o, yalanladı ve geri durdu. 33Sonra da gerine gerine yakınlarına gitti.]. Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Şöyle ki: صدّق [saddaqa]nın karşıtı olarak كذّب [kezzebe], yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, صلّى [sallâ] fiilinin karşıtı olarak da تولّى [tevellâ] fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellâ sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek” demek olduğuna göre, تولّى [tevellâ]nın karşıtı olan صلّى [sallâ] da; “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak” anlamına gelmektedir. Anlamı Kur’ân’da bu kadar açık olarak belirtilmesine rağmen salât sözcüğü, ünlü bilgin Râgıb el-İsfehânî’nin Müfredât adlı eserinde, “Lügat ehlinin çoğu, salât: ‘dua, tebrik ve temcit’tir demiştir” ifadesiyle âdeta geçiştirilmiştir. Sonuç olarak الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır: • Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek; • Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir. (Hakkı Yılmaz'dan alıntı.) **************** 33/AHZÂB-56: Allah ve melekleri peygambere salât/yardım ediyor, destekliyorlar. Ey inananlar sizde peygambere salât/yardım edip, destekleyin ve onun getirdiklerine tam bir teslimiyetle teslim olun. Eğer "salat" kelimesine "namaz anlamını verirseniz bu son ayete göre Allah'a, meleklerine ve inananlara Peygamber için namaz kıldırırsınız. (çok uzadı; daha sonra devam edeceğim.) Saygılarımla. Galip Yetkin. Konu galipyetkin tarafından (14. January 2021 Saat 09:32 AM ) değiştirilmiştir. |
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (11. September 2018) |
7. September 2018, 07:36 PM | #7 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2016
Mesajlar: 208
Tesekkür: 25
34 Mesajina 37 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 19 |
Tamam,kuranda namaz geçmez,salat geçer,bunu zaten biliyorum.
Salat,destek demektir diyorum.peki neye destek? Kuranda vakitli şekilde var. Ayetleri kopyalarım sonra. Ben şunu demek istemiştim. Salat,bir bir ağacın toprağa kök salması ve sağlam durması Zekat,bu ağacın meyve vermesi Salat,vizyon Zekat,misyon Olabilir. En doğrusunu allah bilir. İnsan için iki önemli gün vardır Biri doğduğu gün Diğeri,neden doğduğunu anladığı gün Mark twain |
8. September 2018, 05:05 AM | #8 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Çeşitli kişilerden yaptığımız alıntılara göre salât Allah tan destek istenmesi değil,
kişinin zorda olana omuz vermesi/yardım etmesidir. Hani bir deyiş vardır: "Hemşerim bi omuz/el atıver de şu yükü yerine koyalım." denir ya... İşte o, omuz verme. Veya "Usta şu yükün altına dizini koy da ben de hayvanın diğer yanını dengeliyeyim" denir ya... İşte o destek verme. Bu; karşındakine yardımdır. Toplum halinde yaşadığımızdan da bu karşılıklı yardımlaşmadır. Zekat verme de kazançlar yönünden Nahl-71e göre eşitleninceye kadar vermedir. Çünkü eşitlik üstü gelir başkasının hakkını gasptır. Çünkü her türlü mal ve mülk Allah ın olduğundan, ihtiyaç fazlası edinimler diğer fertlerle eşitliği bozan eşitlik üstü artı gelir insanı kirletir. Derhal ihtiyaç sahibine ulaştırılarak elden çıkartılması gereklidir. Şu halde toplum halinde yaşandığından "salatı ikâme ve zekâtı ita" sosyal ve ekonomik yönlerden kollektif yaşamın gereğidir. Bu yaşam da bu günkü sistemde kişilerin yaptıkları seçim ile devlet ve devleti idare eden kişiler tarafından yerine getirilmelidir. İslamda ise bu işler kollektif yaşama uygun olarak Şura iledir. Saygılarımla. Galip Yetkin Konu galipyetkin tarafından (3. March 2022 Saat 07:11 PM ) değiştirilmiştir. |
9. September 2018, 07:32 AM | #9 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
4/NİSÂ-163: "Muhakkak ki Biz, Hz. Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve Hz.İbrâhîm'e, Hz.İsmail'e, Hz.İshak'a, Hz.Yâkub ve torunlarına, Hz.İsa'ya, Hz.Eyub'a, Hz.Yunus'a, Hz.Harun'a ve Hz.Süleyman'a da vahyettik. Ve Hz.Davud'a Zebur'u verdik."
48/FETİH-23: "Daha önceden beri devam eden, Allah’ın sünneti budur. Ve Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın." 33/AHZÂB-62: "Daha önce geçmiş olanlar hakkında (da), Allah’ın sünneti (kanunu) budur. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın." Allah'ın âdet ve sünnetinde bir değişiklik olmadığına göre, eğer Kitapta "namaz"ın varlığı iddia ediliyorsa Nuh'a da, İbrahim'e de, İshak'a da, Yakub'a ve torunlarına da, İsa'ya da, Eyub'a da, Yunus'a da Harun'a da, Süleyman'a da, Davud'a da "namaz" vahyedilmiş olmalıydı. Gerek anlatılarda gerekse vazo, fresk, duvar resim ve yazıları, tablet ve hiyerogliflerde, vs..de, buna rastlamıyorsak namaz" dine sokuşturmadır. *** Buna rağmen hâlâ daha rivayetler yoluyla buna inanılıyorsa lütfen şu yazıyı okuyunuz. Doğanay isimli bir arkadaş'tan. "KURAN'DA NAMAZ VAR MIDIR? Peygamber namaz kılmış mıdır? Müslümanlar Peygamber zamanında namaz kılıyor muydu? Namazın olduğuna ilişkin Kuran'dan çıkarsamalar ikna edici olmadığı gibi hadislere dayandırlarak yapılmak istenen kanıtlama da çok basit ve dayanaksız gözüküyor. Kuran'da namaz olduğunu söyleyen ve bunu da hadislerle destekleyenlere çok basit bir soru soracağım... Bir insanın namaz öğrenmesi için ne kadar zamana gereksinimi vardır? Bir saat... Bir gün.... Bir ay... Yoksa bir sene... Yetmez diyen olur mu? Ya da herkes kendisi açısından bakarak söylesin, kaç saat veya günde namaz kılmayı öğrendiniz? "Birkaç günü geçti" diyen kaç kişi çıkar? Bugünün insanı namazı birkaç saatte veya günde öğreniyor. Yıllar içinde o kadar da zorlaştırlmış olmasına karşın, uyguluyor... Çok zor ve olanaksız değil yani. Şimdi soralım: Bu nasıl namaz ki yirmiüç yıl insanlar arasında peygamberlik yapan Peygamber kimseye doğru, tam, kusursuz bir namazı öğretememiş. Nasıl olmuş? Bugün namaz konusunda tam olarak birbiriyle anlaşan iki müslüman bulabilir misiniz? Birbiriyle tam olarak uygunluk içinde olan iki mezhep bulabilir misiniz? Hepimiz de biliyoruz ki namaz konusunda tarihten bu yana kimse mutabık kalmamış, bu durum neden böyle? Yani senin birkaç saatte veya günde öğrendiğini nasıl oluyor da ne Peygamber zamanında yaşayanlar ne de ondan sora gelenler tam olarak öğrenememiş? Böyle bir durum akla ziyan değil mi? Hangi akıl sahibi bunu kabul edebilir? Dinin Peygamberi yirmi üç yılda kimseye tam bir namazı öğretemeyecek ama sen birkaç saate öğreneceksin? Mantığın alıyor mu? Kuran ayetlerinin sıkca vurgulayarak "düşünün" öğütünü yineleyip duruyorsunuz ama iş kendinizi eleştirmeye gelince düşünmeyi unutuyorsunuz? Eğer Kuran'da namaz varsa ve Peygamber de namaz kılıyorduysa, onu kabul eden müslüman halkın da namaz kılması gerekir. Basit bir çıkarsama değil mi? Peki madem öyle, neden hadislerle kanıtlamaya çalışıyorsunuz ki Peygamber namaz kılmıştır? "Eğer Peygamber namaz kılmışsa bütün halk buna tanık olmaz mı? Olur. Bütün halk buna tanık oldu ise hadis geçersiz olur. Hadis bütün halkın gördüğü ve bildiği bir konuda sözkonusu olmaz. Uhud savaşı oldu mu? Bunda kimsenin kuşkusu var mı? Bunun için hadis arar mısın? Eğer hadis ararsan bu olayın genel bir olay olduğunu ve çok insanın bu savaşa katılmadığını göstermiş olursun, inanmıyorsundur. Müslümanlar o zaman namaz kılıyorduysa buna herkes tanık olmuştur demek ki... Herkesin tanık olduğu bir olayda hadis aramanın anlamı ne? Birileri ben gördüm ki Peygamber şu saatte, şurada namaz kıldı, demesi ne anlama gelir? Yalancılık anlamına gelir." demek hakkımız değil mi? Binlerce müslüman içinde senden başka kimse görmedi mi? Peygamber namazı gizli saklı mı yapıyordu? Peygamber namazı özel kişilerle mi kılıyordu ki, kalkıp, işte ben şu ve bu bir gün falan yerde şöyle bir namaz kıldık, bu ikindi namazıydı diyebiliyorsun? Sorarım namazla ilgili kaç hadis var? Diyelim ki yüz.. çok mu.. Namazla ilgili hadislerin ilk ileteni kaç kişi? Diyelim ki yüz.. O dönemde ne kadar Müslüman ve aynı zamanda Müslüman olmayıp da onlar içinde birlikte yaşayan kaç kişi vardı? Yüzbinlerce.. Peki soralım: yüzbinlerce insan kendi ailelerine, yani sonraki kuşaklara hiçbir şey aktarmadı da sadece bu yüz kişi mi tanık olarak aktardı? Yüzbinlerce insan sonraki kuşak içinde hiç namaz kılmadı mı? Onlar kendilerinden sonraya hiçbir şey bırakmadı, öğretmedim mi? Yüzbinler yeni yetişen nesil içinde hiç namaz kılmadı mı? Onlara bir şey aktarmadı mı? Yüzbinleri bir kenara atıyorsunuz, birkaç kişinin bilmem kaç nesil sonraya aktararak getirilen sözlerini dayanak alıyorsunuz? Bu Peygamber'e ve onun toplumuna hakaret değil mi? Yüzbinlerce insanın hergün beş vakit yaptığı fiili sadece birkaç kişinin ikiyüz yıl sonra duydum dediği sözlerle mi kanıtlamaya çalışıyorsunuz? Hani müslümanlık bilime ve akla dayanıyordu? Hani Kuran "düşünmez misiniz?" diyordu? Siz insanı ahmak mı sanıyorsunuz? Kim olduğu bilinmeyen, öyle kişilerin gerçek yaşamda var olup olmadığı hiçbir şekilde kanıtlanamayacak olan kişilerin ikiyüz sene sonra ben duydum dediği sözleri senet sayacaksın? Bunları insanlara gerçek diye yutturmaya çalışanlara soruyorum, eğer sizin bir tarlanız olsa ve biri çıkıp bu tarlanın kendi dedesinin dedesinin kendisine mirası olduğunu söylese, ben dedemden o da bilmem kaç kuşak öte dedesinden işitti dese bu TARLAYI ONA VERİR MİSİN? Zırnık bile vermezsin. Mal olunca , bırak adama tarlayı vermeyi adama yapmayacağın hakaret bile kalmaz; defedersin. Mal mülk olunca hadis vız gelir tırıs gider ama dini konulara gelince hiç öyle davranmazsın, düşünmezsin, çünkü orada elinden mal gitmiyor; tersine statükoyu sürdürüyorsun çok şükür.. Madem ki beş vakit namaz vardı ve Peygamber ve Müslümanlar bunu yerine getiriyorduysa burada hadise gerek kalmaz. Bu kendiliğinden tarihsel bir gerçeklik olarak aktarılır. Her gün beş vakit yapılan bir fiil nasıl olur da gizli saklı yapılan bir iş haline dönüşür ve sadece birileri ikiyüz yıl sonra çıkıp der ki ben falancadan o da falancadan o da falancadan duymuş ki Peygamber ikindi namazını üç kişi beş kişiyle bir yerde kılmış. Pes.. Nere gitti Peygaber'in diğer topluluğu? Onlar kimseye bir şey aktarmadı mı? Göstermedi mi? Anlatmadı mı? Hadisçilere göre yapmamış, yani Peygamber peygamberliğini doğru dürüst yapmamış, sadece gizli saklı özel kişilerle yapmış...gel de inan.. Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da Peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur? Peygamber hangi namazı nasıl kıldı? Gördünüz mü görmediniz mi? "Heee, görmedik. Bizden saklı yapıyordu. Çok özel kişiler ancak onunla kılıyordu. O yüzden kimse bilmiyor sadece biz biliyoruz. İşte hadis olarak bildiriyoruz..." Vay be... Eğer Peygamber namaz kılmış olsaydı ve bunu da günde beş vakit yapıyor olsaydı bunun bugün tartışma konusu olması ne tarihsel bir olgu olarak ne de mantık olarak sözkonusu olması olanaksız olurdu. Hergün beş vakit binlerce müslüman tarafından yerine getirilen bir fiil birkaç kişinin tanıklığına gerek kalmaksızın anlaşılır ve süregelirdi. Tarih bize böyle bir olayı, olguyu birkaç kişinin insafına mı bıraktı? Bir olayın veya olgunun doğruluğu neyle test edilir? Birkaç kişinin lafıyla mı? Bağımsız kaynaklara dayandırılır herşeyden önce. Yani o dönemde başka toplumların, bilim insanlarının veya tarihçilerin, ticaret gruplarının belgelerine bakılır. O dönemde Müslüman olmayan başka toplumların tanıklığı ve belgeleri aranır. Gösterebiliyor musunuz? Diyebiliyor musunuz Peygamber zamanında Müslümanların beş vakit namaz kıldığını gösteren başka toplumların tanıklığı veya belgeleri var? Bizanstan, İrandan bir belge, tanıklık var mı? Bellemişsiniz hadis diye uyduruk lafları dayatmayı. Bununla aklı ve bilimi kahretmeye çalışıyorsunuz ama akıl ve bilim ona düşman olanı kahreder. Hadislerle namazın olduğunu ve Peygamberin namaz kıldığını kanıtlamaya çalışmak bilimdışı, akıl dışı, din dışı bir çabadır, boştur, yalandır...'' Ne dersiniz? Saygılarımla Galip Yetkin. Konu galipyetkin tarafından (25. July 2019 Saat 07:58 PM ) değiştirilmiştir. |
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (11. September 2018) |
29. September 2018, 09:30 AM | #10 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Apr 2012
Bulunduğu yer: earth
Mesajlar: 433
Tesekkür: 229
167 Mesajina 302 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Galip abim,
Doğanay'ın yazısında haklılık payı olan taraflarda var, çürütülebilecek yanlarda. Detaya girmeyeceğim...kendi bakış açısından tutarlılığı olan bir yazı. Benim kafama takılan şu; Gelenekçilerin bahsettiği gibi namaz dinin direği ise, neden Kur'an detaylı olarak açıklamıyor. Öyle ya ''direk'' diyorsan binayı ayakta tutan bir malzemeden bahsediyorsun. Bu malzemenin kalitesi, nasıl kullanılacağı, nasıl temellendirileceği ve nasıl destekleneceğinin bilinmesi lazım. Kur'an çoğu olguyu detaylandırırken neden dinin direğini bize tüm yönleri ile açıklamıyor? Şaka bir yana bu muallak havada kalmış durumla müslümanlar (bilmeden) Allah'a değilde Tanrı Ahura Mazda yamı ibadet ediyorlar. Yukarıdaki Doğanay ın yazısının sormadığı soruyu da sorayım Bugün müslümanların beş vakit de dahil çeşitli isimlerle adlandırdığı ibadetin! cahiliye dönemi putperest ritüeli olduğunu söyleyebilir miyiz?
__________________
(FOR RAVEN) |
Bookmarks |
Etiketler |
kuranda, kıyam, namaz, rüku, salat, secde, vusta |
|
|