hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HUKUK > Adalet ve Zulum > Zulum ve zalim

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 13. April 2015, 07:16 PM   #1
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart Kapıp-kaçıcı roma'nın mirasçıları

EMPERYALİST VE LİBERALİST “KAPIP-KAÇICI” ROMA'NIN MİRASÇILARI
Bölüm-1

İlkel kapma ve yutuvermenin temsilcisi Roma İmparatorluğu çöktükten sonra, bu toprakların ve bu kültürün mirasına konan Avrupa toplumları, Roma’dan miras kalan hukuk ile birlikte, sosyo ekonomi politiğe de mirasçı olmuşlardır. Bu zemin üzerinde yükselirlerken, selâm ona İsa’nın doğru ekonomi politiği de, uluhiyetteki bozulmanın başına gelen kazaya uğradı. Yani batı tam bir Liberal-Kapitalist Vandalizm’e sapmıştır. Bundan başka, doğru ekonomi politiğe getirilen yanlış yorumlarla uygulama alanları evresel hukukun değil, hiyerarşinin güdümüne girdi. Kral modeline benzer biçim aldı: yani İlahtan pay aldığı hayal edilen Rahipler otoritesi. Bunu Melak ı-Sıdk kavramına verdikleri yanlış anlamdan da anlamaktayız. Çünkü hukukun üstünlüğü ve evrensel normların hâkimiyeti ilkesi (Melekût) Hak Şeriata uymaktır. Oysa Musevilerden İsevilere geçen bir hastalıkla bunu anlamak istemediler. İsim olarak miras kalan; "vaad edilen” gelecek Kral- Kurtarıcı efsanesi içinde boğuldukları için bu böyle oldu.

Bazı Şiilerin imam(Rahip-Kral) beklentisine benzer bir anlayışla kilise, hukukun üstünlüğü yerine, din kurumunun giderek de din adamının üstünlüğü ilkesine kayıverdi. Oysa dinler, vahiysel ilkelerin üstün hukuk normları haline getirilerek, ilkelerin, değişmez değerlerin üstünlüğüne dayanması gerekliliği esasının benimsenmesini ister. Aslında gerçek değerler de aynı anlamı taşır. Değişmez olan şey ise, ilkesel bazda bundan üstünü olmadığı içindir. Bu dahi yanlış anlaşılarak, kitapların kötü bir tefsiri pozitif hukuk haline getirilerek, bunların değiştirilmezliği iddia edildi. Oysa yazılı kanun haline getirilen dikkatsiz yorumlar, daha yorumların yapıldığı günde birçoğu ölü doğmuşlardı. Az miktarda isabet edilenler varsa da, birçoğu öyle/ölü idi. Oysa zaman üstü olan ilkelerdi, yorumlar değil. Ama meydanda şeriat diye dolaşan hükümlerden hiç birisi erdemli toplumu kurma yönünde ki ana hedef ve ilkeleri kapsamıyordu. Yani evrensel hukuk değil, sadece basit yasalardı. Çoğu, ilkelere daha başlangıçta ters düşen hükümlerdi. Mesela "Ahdi cedid"(incil)in açık atfı ile, ilkelere ulaşacak hükümlerin, sonraki Resul ve nebi tarafından getirileceği, buna direnilmemesi, aksine, yardımcı olunması ahdi cedidin(Yuhanna incilinin) açık hükmü olmasına rağmen, kilise babalarının kibri ve kitabın kifayetsizliği, kendilerini Rableştirip, birer otorite olmalarını kolaylaştırdığı için de, bu haberi çarpıtarak yorumladılar. Oysa atıf Kuran’a idi.

En olumsuz şey de, Rahiplik teşkilatı ve Rahiplerin birer yanılmaz insanüstü varlıklar olduğu idi. Bundan daha vahim ve daha elim olan ise, Rahip kimliğine “İlahi” yakıştırması izafe etmeleri idi. Bunun anlamı ise,”Allah’tan pay almış olan” anlamına gelmesi idi. Bu niteliği ile İslam coğrafyasındaki,”Rabbaniyyü” , yani İlahi ve Arif-i billâh yakıştırması gibi idi. Şükür olsun ki, İslam'da ki bu yanılgılar tarikat çapında kaldı, sistem bir nevi özel bir Laik (din adamı Allah’tan pay almaz, sadece ilim adamıdır) anlayışı ile “Allah’ın yeryüzündeki vekili” istismarı doğuda görülmedi. Rabb’tan pay verdiğiniz insanlar, elbette ki rableşip baş belası kesileceklerdi. Aslında çok teknik anlamda ve sınırlayarak “Laik” kavramını kullandık. Aslında batı tartışmayı bu merkeze getirdiği için, onlar üzerinde yargıya varırken kullanılması gerektiği içindi.

Yoksa Laiklik öyle ulu orta kullanılacak tek anlamlı bir kavram değildir. Tarihi, etimolojik, dini, sosyal, siyasi ve ekonomik uzanımları ve tanımları olan bir kavramdır. Papalığın uyguladığı sistem, hem Allah dışında bir başkasını Rableştirmeye “İlahi” ilan etmeye müsait olduğu, hem de, üstün hukuk normlarına dayalı bir şeraitleri olmadığı için doğan sıkıntıları üzerinde barındırmaktaydı. Mevcut Ahdi cedit(incil) kitaplarından, mufassal(ayrıntılı) olmadıkları için, bunu çıkartmak imkânsız olduğu, zaten böyle bir niyetlerinin başlangıçtan beri bulunmadığı nazara alındığın da, laiklik birçok özel, genel, tarihi, etimolojik anlamları olan bir kavram olarak batıya ilişkin bir kavramdır. Bunun için de Müslüman’ı ilgilendirmez denip, kesilip atılamaz da. Hangi ülkede ne maksatla kurumlaşacaksa, ona ilişkin işlevi yerine getirmek için içi öyle doldurulur.

Müslüman’ın sorunu, ilkelere ulaşılmadan oluşturulan mevzuat(kanunlar) ve bu yüzden de çürüyen mevzuatı temizleyip, hukukun genel ilkelerine dayalı öncelikle gerçek olan hukuku oluşturup, sonra alt mevzuat durumundaki kanunları tespit edememesidir. Müslüman'ın özelliği Batının kişileri kutsallaştırdığı gibi birer sıradan yorum olan mevzuatı(yasaları) kutsamama olmalıdır. Diğer yandan saltanat ve ona yapışıp kalan halifelik sorununun da çözülmesi gerekli olmuştur. Buna tecdit denilir. Bunun önündeki engel ise gelenekçi ve muhafazakâr direniştir. Herkesin dini yorum yapma özgürlüğünün bulunması ve dinin kilise kurumunun ve din adamları sınıfının tekelinden çıkartılarak, bireyin, dininin bireyin olması ilkesinin gerçekleşmesi için gerekli ve gereği kadar Laiklik her din için bu ölçüde lüzumludur. Bu birilerinin dayattığı yorumlara karşı itiraz hakkı olup, itirazlar susturulup resmi yorum dayatıldığında, o kimse kendi mezhebini yorum yapabilmelidir. O’na uyma hakkı da vardır. Ama hem vahyi yorumunu(Allah şeriatından din veya mezhep oluşturmak) hem de bunun uygulanmasını tek'ele aldığında büyük sıkıntılar doğmuştur. Hele kendiliğinden dini hüküm koyma ve bunu tekkeleştirmeye çalışarak adeta yaratıcı gibi şeriat vazetmeye kalkışmak olur şey değildir. Yani Allah teklifi olan vahyi’nin ismi şeriat, insanın buna uyması ve uyduğunu zannederek kurumsal ve kuralsal anlamlar çıkararak onlara bağlanması ise teknik manada din, mezhep(yorumlar) ismini alır. Papa'nın yorumu kendi dinidir, insanlar Papa'nın dinine uymak zorunda değildirler. Yani hiçbir yoruma şeriat denilemez. Herkes kendi kültür, anlayış, ekonomik alt yapısına uygun olarak bir yorum yaparak kendisine din edinmiştir. Yani şeraitle din tam anlamıyla örtüşmez. Şeriat Allah’ın teklifi, din ise bunu anladığını zannedenlerin yorum yaparak kurallaştırmasıdır. Bunda isabet olabileceği gibi isabetsizlik de aynı oranda bulunabilir. Bu gerçek böyle olmasına rağmen, papalık yorum ve kural koyma tekeli kurmuştur. Oysa din (Papalık Makamına değil) insana inmiştir ve her insan vahi’yi yorumlayarak kendi dini anlayışını ortaya koyarak din yapması gerekirdi.

Kişiyi Rableştirip, Allah ortağı veya ardılı yapma gibi bir problemi olmayan İslam, Evrensel hukukunu oluşturup, gerçek şeriata ulaştığında, dünya idealistlerine hukuk ihraç edecek konuma gelebilir. Öyle ise, İslam coğrafyasında eski yorumların kutsanıp ayet yerine geçme yanlışının ıslahı için din özgürlüğüne ihtiyaç vardır. Hukukun gelişmeye açılması ile sorun kolayca halledilir. Yeter ki, hak din sosyo ekonomi politiği Aristokrasiye ve feodalizme payanda yapılma ve emperyalizme girecek gedik açma hatasından dönülmüş olsun. Mustafa Kemal Atatürk’ün de irtica dediği durum işte yukardaki cümlede anlatılan emperyalizme gedik açan yanlış yorumlardır. Dininin halkçılık ve devletçilikle ne kadar çok örtüştüğünü fark ederek, hata yapılmış olanlar, eski sosyo ekonomi politiği öz eleştiri ve oto kontrol mekanizması ile tecdit ederek, sosyal devlete temel yapsın. Buna rağmen epik ve Epiküroscu bir dayatma, maksadını aşan lüzumsuz bir fantezi olur.

Birkaç satırla değinir isek, Laikliğin Türkiye gerçeğindeki gereği Avrupa’nın gereksiniminden çok farklıdır. Kullanımı onun, tarihi ve etimolojik anlamı ile ilintili değildir. O bir teknik terimdir. İki maksatla getirilmiştir. Birincisi, vakti ile Hıristiyanlar’ın Rahip-Kral sistemine özenti nedeni ile oluşturulan halifelik ve bunun verasete ve saltanata dönüşen uygulamaları önlemek; ikincisi, hukuk devleti olması gereken İslam düzeninin unutulup, şuur altına yerleştirilen ve Aristokrasiye meşruluk kazandırmak için ihdas edilen kurumun, zamanla dini olarak itibar görmesine mani olmak ve dine musallat olan ve onu payanda yapan saltanatın tasviyesi(kaldırılması). Adaleti sağlamaya yetmeyen ve evrensel ilkeler içermeyen, hukukun üstünlüğü ve evrensel Muhsin hukuk seviyesine ulaşmamış ve yorum olmasına rağmen, kutsalmış gibi değiştirilmesine ve yenilenerek Kıst içeren hale getirilmesine diretilen mevzuatların askıya alınması gibi iki amaca yöneliktir. Bu ise, İslam’da vacip olan Tecdid olayının önünün açılması açısından olumlu ve zorunludur.

Tecdid, yorumunu(mezhebini) yenileyen ve Resulullah’ın tecdit konusundaki emrini yerine getirip, sözün en güzelini ilkeleştiren mütedeyyinlerin, insanlığın selameti için üretecekleri hukuka hiçbir engeli olmayan bir teknik tedbirdir. Bu yönüyle laiklik, öğreti ve yorum serbestliğinin bireye tanınması ve önceki yorumların sahiplerine yanılmazlık ve değiştirilemezlik yaftasıyla dondurulmasına karşı duruş ve ilim özgürlüğü anlamındaki laikliktir. Zaten beş ilke halinde açıklaması ve yönü belirtilen Cumhuriyet, laiklik ilkesindeki idealist maksadı da ortaya koymuştur. Liberal-kapitalizm ve emperyalizme kapılarını kapatan bu laiklik anlayışı, hak dinin ret ettiği bir şey olmayıp, amaç birliği içinde bulunduğu bir istikamettedir. Yeter ki, gelenekçi kesim tarafından onun halkçılık ve devletçilik ilkeleri dini kullanarak şeriatın öz ilkesi olan kıst aleyhine yönlendirilerek İslam’ın özü olan bu beş ilkeye karşı silah olarak kullanılmasın. İki tarafta buna, bunun dışında anlamlar yükleseler de, eldeki veriler ve onu teknik olarak ülkeye getirenlerin amaçları bundan başkası değildir. Hıristiyanlara, ilkeler konusunda yanılmasınlar, sürçmesinler diye, mufassal olmasa da kitap gelmişti. Mufassal olanın daha sonra geleceğini ona uyulması gerektiğini de İncil haber vermekte idi. Ama ilahiyat öğretileri, vahyinin şaşmazlığı ve ilim kaynağı olmasına değil, aksine Rahiplerin ilahiliği, ilham aldıklarını ve yanılmazlığını aşılıyordu. Bu aslında kör itaate yönelen nesiller yetiştiriyordu. Bu açıdan da aristokrasinin payandası olmuştu. Tabi ki Aristokrasinin gelişmiş şekli olan liberal-Kapitalizme de payanda yapıldı.

Böylece de, ilham alma ve vahyi devam ettirme gibi sağlam olmayan yola saptılar. Tıpkı birçok doğulu tarikat gibi, dini asıl sahibi Allah’a ulûhiyet vermenin yanında ve ötesinde hayali değerler yüklenen "zatı şerifler"e de ulûhiyet verilmesi ve dinin onlardan öğrenilmesi çarpık yolunun açılması idi. Bu tarihten itibaren din, bazı rahiplerin, dilediğini dilediği şekilde yasalaştıracak gerekçeler icat etmelerinin yolunu açtı. Sonuçta,”ilham aldım” yalanını uyduracaklara açık kapı bırakılan bir yanlış yoldu bu. Tıpkı öteki Yunan rahibelerinin transa geçerek yanlış haberler vermesi gibi. Bunun için de, eski Yunanın öteki yunan diye isimlendirilen mitolojik, ironik kültürünün devamı olan Roma'nın din ve toplum anlayışı ve pagan kültürü, İsa’dan kalan her iyi şeyi alıp götürdü.

Devam edecek.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Konu galipyetkin tarafından (14. April 2015 Saat 09:07 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (14. April 2015)
Alt 14. April 2015, 08:33 PM   #2
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bölüm-2.

Ahdi Cedit’in, şükür ki ekonomi politiği kısmen de olsa metin olarak ayakta idi ama, din mensupları kendileri de sınıflı olmayı yeğledikleri ve “kanun benim” ilkesizliğini yerleştirdiklerinden, mülkleşme şehveti ile yanan diğer sınıflardan, bu yolda güçlü müttefikler buldular. Manastırlar doğrudan üretme yerine, kiraya verilip rantla- geçim yoluna sapılarak, Derebeyler’e kötü bir örnek teşkil ettiler. Yani Derebeyliğin meşrulaşmasında örnekler oluşturdular. Manastır “büyük şefleri” mütevazı ve bizzat çalışıp üreten keşişlerin yerini aldı ve kilise babaları türedi. Bu mülkleşme türü, feodalizmin dinden onay alması idi. Kralın, halka tahakkümde örnek göstereceği ve kendini haklı çıkartacak örneği oluşturdular. Velhasıl İsa’nın doğru sosyo ekonomi politiğinin ayetsel varlığı dururken, fetvalarla din tersine çevrildi. Feodalite ile öyle içli dışlı idilerdi ki, sanayi devrimi sonrası yeni patronlarla uzlaşmakta geç kaldılar. Doğuda olduğu gibi, batıda da dini yorumlar feodalizme payanda yapıldığı için de, değişimcilerin, yeniden yapılandırmacıların ( Müceddid) “haklı” olarak boy hedefi oldu. Veya karşı çıkma gerekçelerini buldu.
Feodalizme savaş açan yeni burjuva sınıfı, hali ile ona payanda yapılan dine karşı da cephe aldı. Çünkü stratejiyi iyi bilen bir taarruzcu, önce siperi kaldırması gerektiğini bilir. Öyle yapıldı. Ama galip insanın psikolojisi içine giren din karşıtları, bununla da yetinmeyip, belki ahdi cedidin ekonomi politiğini, birisi bir gün doğru okur da, kapitalizmin Sekuler üretim tutkusunun çanına ot tıkar diye, dini tamamen sosyo ekonomik alanın dışına çıkartıp, baskı altında tutulması gereken bir kültür olarak karşıtlıklarını sürdürdüler. Bu bakımdan doğru bir din ekonomi politiği olsa idi dahi, doymaz burjuvalar, onu da hükümden düşürecek yalanlar bulurlardı. Çünkü din, onlara göre değildir. Günahtır, ayıptır endişeleri kaldırılmalı idi ki, serbest alan için hiçbir sınır kalmasın. Nasıl özgürlük diye pazarladıkları şey, sadece mutlu azınlığı daha da özgür ederken, imkânsız ve dar imkânlıların kölelik zinciri oluyorsa, Din özgürlüğü diye pazarladıkları Laiklik de pagan dinleri daha da çılgın ve saldırgan yaparken, hak olmasa da kitaba bağlı din mensuplarının zincirlerini daha da kalınlaştırıyordu. Yani, yine de Hıristiyanlığın temelinde var olan “Kendini serbest bırakma; denetle ve tut” ilkesini içeren bir dini anlayıştı. Burjuvazi ise, hedonizmsiz(en az çabayla en fazla kazanma) yaşamazdı. Serbest yer gerekli idi. Kendini tutma yolu ile tamamen zıt bir yolda ilerlemesi gerekirdi. Bunun için Türk laiklik anlayış ve kurumlaşmasından tamamen farklı, epik karakterin, hedonist tutkuların yolunu açan nitelikte ve bilhassa liberalizmi ve saldırgan milliyetçiliği takviye edici bir nitelikte oluşum gelişti.
Bu gün, Avrupa yaşam tarzının omurgasını oluşturan model, Roma ve öteki Yunan’ın pagan kültürüdür. Bunu kısaca, bireyleşmeye karşı, bireycilik olarak isimlendirebiliriz. Tekrar hatırlatırsak bireyleşme, istisnasız “Her bireyin” vakarlı olması gerekliliği, kimlik ve kişilik kazanması ve gerçekten özgür olabilmesi için güçlünün ve gücün sınırlanması gerektiğinin kabul edilmesinin adıdır. Dünyada ne kadar insan varsa ve bunlardan bir tanesi dahi mutsuzsa, çaresizse, sömürü ve baskı altında ise, bunun acısını içinde duyan ve “herkese özgürlük” söylevi lafta kalmayıp, bunun gerçekleşmesi için Allah vahilerindeki ilmin içeriğinde olan, yani gücün mutlaka sınırlanması gerçeğinin bilincinde olmaktır. Ferdiyetçilik ise, bir lâfazanlık ve “Kim güçlü ise o özgürleşsin” amacının gizlendiği bir sihirli sözdür.

Bu kavram ve hayat tarzının sahtesi ve kötü taklidi olan bireycilik( Ferdiyetçilik)- liberalizm gerek kavram karmaşasından, gerekse bireyin iştahını kabartan cazibe merkezleri bakımından, bilim teknoloji ve keşiflerin de etkisiyle, idealizmin enayilik, egoizmin de, sadece kendini düşünmenin uyanıklık olduğunu sıkılmadan savunan odaklar, açık açık faaliyet göstermeye başladılar. Nihayet dinin bir daha kendi olması gereken idealist ekonomi politiğine dönmesi tehlikesine karşı da, bütün manastır tarihi binaları ve duvar ve temellerine rağmen, kollektivizmin dinin değil, materyalizmin kurumu gibi takdim eden, tarihi materyalist felsefeyi savunan sosyalistler çıkıverdiler ortaya. Bir kere kavramlar bozulup, kavram kargaşası yaratılınca, bulanık suda balık avlayanlar elbette çoğalacaktır.

“Doğal mücadele” demagojisinin ilk ürünü olan vahşi kapitalizmin can yaktığı bir dönemde, düşünürlerin türettikleri "Hıristiyan sosyalizmi" tutma aşamasında iken, mason teşkilatları(uluslar arası sermayenin akıl ve para babaları) aynı doğal mücadeleyi temel alan ve şuur altını oluşturmak için, liberal kapitalizmin psikolojik alt yapısını güçlendirme, hem de kollektivizmin kökünü kesme misyonu kendisine verilen materyalist Marksistleri kullandılar. Böylece dindarların husumetini üzerlerine çeken bir Sünni cepheleşme yaratarak, Liberal-Kapitalistlerin dış görünüşünde dinle mücadeleyi bırakmış görüntüsü verip, sureti haktan görünerek, gardırop dinciliği ve ayinci dindarların, sadece ayinsel din mensuplarının bir nevi hamiliğini üstlendiler. Yine de yumuşak mücadelesini ihmal etmemek için, din özgürlüğü lâf ebeliği ile tarihi ve etimolojik anlamda epik, hedonist, Epiküroscu laiklik engeli getirildi. İşte bu büyük oyundu.
Bir kollektivist’in; Liberal-Kapitalizmin hayat damarı olan doğal mücadele teorisini iyi niyetle de olsa savunması mümkün müdür? Tarih boyu Kollektivizm, doğal mücadelecilere karşı bir görüş olarak süregelmişti. Hile yapıldığı bu tarihi eski gerçekle apaçık ortadaydı.
Bu tarihten itibaren sureti haktan görünen Diyalektik materyalizmi açıktan savunmayan, ama tam bir materyalist olan liberal kapitalizm, dini hassasiyeti olan, ama mülk şehvetini de aşamamış gelenekçilerin sığınak kapısı oldu. Materyalist ön cephe militanları(Diyalektik Materyalist felsefe propağandisleri sosyalistler) tavşanı kovalıyor, duvara sıkıştırıyor, liberal kapitalist duvar ustaları onu avlıyordu. Bu hile ile aldatıp sureti haktan görünenlerin İslam kaynaklarındaki ismi Deccal, batı kaynaklarındaki ismi ise Anti-Christ’dir. Yani, sosyalizmi mütedeyyin kesim tarafından nefret edilecek bir felsefe üzerine oturtup, sonra karşı tarafta yer alma kurnazlığı ile sureti haktan görünen Dacc-Al sığınılacak sistemin içersine akrep yerleştirerek, kendi kucağına düşürdü.. Ama dinlerinin ekonomi politiğinden habersiz gelenekçiler, ön cepheden saldıranları, bu işin taşeronluğunu yapan kesimi Deccal zannetti. Oysa tanım açıktı. Onlarda hile yoktu, onlar dini ve dindarlığı zaten reddediyorlardır. Deccal Liberal-Kapitalist dünya idi. Müslümanlar, sureti haktan görünen Deccal’ı mümin zannederek, onun cephesinde yer aldı.

Deccal telaffuzu aldatıcı olana isimdi. Doğruyu eğri, eğriyi doğru gösterme izacından kaynaklanan bir isimlendirmedir. Dacc tanımlaması ise, sahtekâr tüccar, sureti haktan görünen, meascid el haram'â kadar bile gidip, niyeti mescid el haram üzere yaşamak olmayan, sadece bezirgânlığı kesintiye uğramasın, kârları artsın diye dindar görünme niteliğini anlatmak içindir. Hem de Deccal küfrün değil, zulmün temsilcisi idi. Yani nimete nankörlük edenlerdi. Yani, küfrü yaratıcının şansına karşı değil, nimetleri adalet üzere paylaşmaya yanaşmadığı için nimete nankörlük anlamında Kâfir’di. Bu ayrıntıyı ancak, aklını işletenler anlardı. Ama önemli bir kısım gelenekçiler de, görenekçiler de aklını işletmeyi çoktan terk etmiş, taklit etmeyi benimsemişlerdi.

Bu tanıtılanlardan Liberalist materyalistlerin benimsedikleri ve verimliliği artırmak için buldukları çözüm ki,- verimlilik idealizmle de din ve ahlaktan taviz vermeden de pek ala başarılacak iken-nefsin hevasını yükselmede motor güç yapma kolaycılığıdır. Akletmeyi külfet sayanların yüzeysel bilgileri ve kâr için üretilen metaı’nın cazibesi, refah ve lüksün celp ediciliği gözlerini köreltmiş olanlar doğaldır ki, bunu fark edemezler. Celb edici taktikler arasında, ihtiyaçların yapay olarak kabartılması ve insanların bunları alma mecburiyetleri varmış gibi inandırılmalarıdır. Bu ise, İnsanları panikletmiştir. Panikleyen bir canlının ise, sağlıklı düşünmesi hiç mümkün değildir. O tuzaktan kaçma yerine yeme doğru koşarak, her av hayvanının düştüğü tuzağa düşer. Oysa yapılacak doğru hareket, ihtiyaçların hakikisine yönelmek, seçmesini bilmekti. Bunun için de, modernizm’in, idealizmi dışlayan psikolojik taktiğine aldırmamakla işe başlamak gerekiyordu. Bu hileli baskı yöntemi şöyle özetlenebilir...

Devam edecek.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
dost1 (14. April 2015)
Alt 15. April 2015, 11:05 AM   #3
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bölüm-3.

Moda yarat, modayı takip et, uymayan ve takip etmeyenleri uygar olmamakla, gerici olmakla, çağdışı olmakla itham ederek psikolojik baskı altında tut, şeklinde uygulanmaktadır.
Direnen olursa, bu kez, tehdit ve baskı ile görenekçilere uygun hale getir.
Tek tip insan yarat.
Tek kültürü, hem de doğal mücadeleye dayananı tekelleştir.
Pagan dinlerden artakalan kültürleri üzerinde bulunanları serbest bırak. Bunun da bir eski din olduğunu gizleyerek din dışı alan diye takdim et.
Kendisiyle amel edilmesi serbest bırakılan eski din ise, nefse tapma dinidir(Kuran-Casiye suresi ayet 23). Bunun dışındaki dinleri itham, hakaret, kerih gösterme, baskı ve hile ile kımıldatmama.
Bu işi uygulayan ve bu hayat tarzını ihraç eden Avrupa, kendi yöneticisine ve kendi askerine değil, sömürülen ülkelerden seçip hazırladığı “Boy’lara” (İNG.sömürülen ülkelerde ki işbirlikçilere) ve emperyalizmin tanımını, dinlerinin gerçek ekonomi politiklerini bilmeyen sivil, askerler bürokratlar ve devşirme siyasetçiler vasıtasıyla uygular. Bazı Afrika ülkeleri ve diğer uyutulmuş toplumlar böyledir. İşte emperyalizmin bir iş birlikçisi de çoğunlukla, “biz Modernist’iz” diyenlerdir. İnsanlar, holdinglerin kasalarını doldurmak için her gün değişen modaları, değişen araba, beyaz eşya modellerini takip edip, onlardan edinmek ve “uygar” (uyucu) sayılmamak, uygarlık dışı olarak dışlanmak korkusu ile, gece gündüz esir gibi patronlara çalışır da, bir türlü kendi kendine yeterli olamazlar.

İşte idealite, seçmecilik ve seçkinlik, bu dolduruşa gelmemektir.
Büyük etik üstatları ve hak dinin ekonomi politiği bu dolduruşa direnmeyi bireyleşerek; kendi kimliğini kendisinin tayin etmesi yolunu tutarak, psikolojik telkinlere pabuç bırakmamanın ilmini öğretir. Veya akıl etme taktik ve teknikleri edindirerek onu tehlikeye karşı silahlandırır. Tıpkı vaktiyle Sokrates ve Platon’un yaptığı gibi, aklın yasaları ve doğru düşünme yöntemleri öğretilir.

Yine Hak dinin sosyo ekonomi politiği, diğer bir ifadeyle Allah tarafından teklif edilen olması gereken şeraite(Katar gibi gitmeye son verip, rekabet yapmadan birbirini geçmeye çalışmadan geniş caddede tek sıra ve saf halinde aynı istikamette yoldaşlık yapmak) uygun doğru yoruma dayalı din, kendini başka insanlar aleyhine mülkleşmeyerek tutmayı, mizanda denkliği, bütün canlılara karşı şefkatli olmayı(vera’yı) ve onun sistemleştirildiği, devletçilik ve halkçılıktan kollektivizme kadar uzanan akıl yolunun keşfi ile, insanlığı köleleştirmek ve köleleşmekten kurtardığı gibi(Araf 157), yöresel ve küresel zalimlerin çanlarına ot tıkayarak hükümranlıklarına son vermenin yollarını Allah bize şeriat olarak öğütler(Kasas 5)]. Onun için, Modernist iş birlikçilerin ve kapitalist babaların en çok korktukları şey, Hak dinin gerçek sosyo-ekonomi politikleridir. Yani evrensel hukuk ilkelerinin ta kendisi olan gerçek şeriattır. Daha doğrusu, epik ve Epiküroscu Neo liberalistler içi boşaltılmış, kılık kıyafet yönetmeliklerle gardırop dinciliğine çevrilmiş, sistemi(Minhac) mizanda eşitlik üzerine kurmayarak, sonuçları ceza tüzükleri kertesinde yarardan çok zarar veren mevzuatla geçiştirip hakkı ihmal eden sözde din mevzuatından çekinmezler. Onlar suya giden yol anlamında, yan yana ve eşitliği bozmadan aynı hedefe adımlarını eşit şekilde atarak yürüyen idealist anlamdaki şeraitten çıkartılmış hak din sosyo ekonomi politiğinden korkarlar. Yani dinleri Allah teklifi olan hakka uygun kabulle din haline getirilen kısta dayalı gerçek adaletten nefret ederler.

Yani, devlet ağırlıklı karma ekonomiden kollektivizme kadar uzanan gerçek insan sevgisi ve canlılara şefkat esası üzerine dayanan din veya mezhepten korkar ve nefret ederler. Bu kesim çoğunlukla, liberalist demokrat(muhafazakâr), Atavist ve içi boşatılıp adalet, rahmet ve şefkat içermeyen formal dini anlayışa sahip gelenekçi kesim, Epikürosçuluğu laiklik zanneden fasık kesimlerdir. İşte Mustafa Kemal'in altı ilke ile kurduğu savunma barajı böyle bir antiemperyalist barajdır. İlkelerin ilkesi ise tam bağımsızlıktır. Köleliği kabul etmeyen ve kimseyi de köleleştirmeyen kâmil insan ve ideal toplum projesidir. Atatürk Laikliği de bu açıdan Avrupa dan farklıdır. Atatürk ulusallığı ve milliyetçiliği de yine bu açıdan Avrupa’dan amaç, usul ve şekil açısından çok farklıdır. Avrupa saldırgan milliyetçi epik ve Epikürosçuluğun teşvikiyle emperyalizmi gerçekleştirmek gayesiyle örtüşür. Sömürmesi için epik kültürü teşvik vaz geçilmez kuraldır. Liberal kapitalizm, doğal mücadelenin belirleyeceği doğal ayıklamayla zayıfa hayat hakkı tanımayan bir sonuca dayalı şovenist bir çıkarcılığa ihtiyaç duyar. Sadece kendi kavmi için en faydalının sadece kendi kavminin veya ulusunun hakkı olduğu gibi narsis ve egoist ulusal tarafgirliğe sahipken, Mustafa Kemal itidal ölçüsünde ve emperyalist saldırı ve gayelere karşı zırh oluşturmak için savunmaya, insan haklarına dayalı bir milliyetçilik anlayışıyla yurtta ve dünyada silim ve barışı gaye yapmıştır. Bunu şu hadisteki derin mana ve paralellikle özetleyebiliriz. Gerek yurta sulh cihanda sulh ilkesi, gerekse tam bağımsızlık ilkesi, milliyetçilik ilkesi, zulüm içermeyen, sadece zulmetmemek ve zulme de razı olmayan savunmacı ulusalcılık anlayışıyla örtüşen bir hadistir. Şöyle ki:

ZULMETMEK VE ZULME UĞRAMAKTAN SANA SIĞINIRIM.
912. [2.149, Hâdis No: 1546]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöy*le buyurmuşlardır:

“Allah'ım, fakirlikten, yokluktan, zilletten Sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme uğramaktan Sana sığınırım.”(Suyuti-Camius sagir)

Hal böyle olmasına rağmen, insanlığın ve hakkın açık ve sinsi düşmanları, onun milliyetçilik anlayışı ve hak din sosyo ekonomi politiğiyle örtüşen halkçılık ve devletçilik ve giderek daha mükemmeline ulaşmak için getirdiği devrimcilik anlayışına karşı, ilkeleştikleri günden itibaren amansız savaş açmışlardır. Yerli gelenekçilerle, Avrupalı muhafazakâr liberalist kapitalistler bu konuda el ve işbirliği yapmışlardır. (Şimdi ne yapıyorlar dersiniz?G.Y.)).................
ADALET ve RAHMET Sitesinden.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Konu galipyetkin tarafından (15. April 2015 Saat 10:23 PM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
galipyetkin Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Bilgi (29. April 2015), dost1 (15. April 2015)
Alt 15. April 2015, 11:06 AM   #4
galipyetkin
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
galipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud ofgalipyetkin has much to be proud of
Standart

Bölüm-3. dost1'in ellerinden öper.

Konu galipyetkin tarafından (15. April 2015 Saat 11:30 AM ) değiştirilmiştir.
galipyetkin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 15. April 2015, 09:36 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, Değerli Galipyetkin kardeşim,

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bölüm-3. dost1'in ellerinden öper.
Kur'an'ı içselleştirmiş bireyin gönlünden yazıya dökülmüşler karşısında söyleyebileceğim tek şey "El Hamdü Lillahi Rabbil Alemin" dir.

Sevgiyle kalınız.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
kapıpkaçıcı, mirasçıları, romanın


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:41 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam