hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TARİH > Ehli Kitap > Hrıstiyanlar ve Hristiyanlık

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 7. October 2008, 02:12 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Günümüzde Tek Tanrı Anlayışı

Martin Luther’le başlayan Hıristiyanlıktaki yeni anlayış ve arayışlar günümüzde son derece yaygın bir şekilde Hıristiyan geleneğini yargılamakta, yeni anlayış ve arayışlar sürmektedir.

Bu gün günümüzde, orta çağ pagan, felsefik, mitolojik masalların etkisinden ve çeşitli kurumların baskısından kurtulan insanlık, Hıristiyanlığın temellerindeki asıl iman gerçeklerini fark etmeye başlamış görünmektedir.

İlk reform hareketlerinde bir ölçüde hür düşünceli ilahiyatçılar belli ölçülerde bu kapıyı araladılar. Yine bir orta çağ olan o yıllarda, Luther, Calvin, zwingli gibi rahiplerin, bu günkü araştırmacılar kadar hür ve cesur olması beklenemezdi. Engizisyon baskısı son hızı ile sürmekteydi; “Buna rağmen, meşhur Engizisyon, özellikle Catharlar’ı yok etmek için Literalist Kilise tarafından oluşturulmuştu.

Protestanlara karşı yapılan haçlı seferlerinin sonucunda,1618–1648 yılları arasında otuz yıl süren din savaşlarında Avrupa’nın üçte biri yok olmuştur. Sadece 20 milyon Alman hayatını kaybetti.

Bu hareketler ancak Papanın otoritesini, yanlış uygulamalarını ve kiliselerdeki putperest uygulama olan Hz. Meryem’e, resim ve heykele tapmayı durdurabildi.

Aslında Nasranîlik etkisinde ki doğu Hıristiyanları, İstanbul patriği Nestorius önderliğinde gelişen Diofizitçi-Nasturilik hareketi (Hz. İsa’nın dili olan Aramice konuşan Süryani topluluk), dinin aslını korumaya çalışan ilk gerçek Protestanlıktı. Ama bir farkla Nasranîlik etkisindeki Nasturilik, Hz. İsa’nın ilk öğretilerini, sapmaların olduğu günlerde korumaya çalışmış.

Protestanlık ise saptırılmış olan öğretileri çok sonraları aslına döndürmeye çalışmıştır. Nasturilik Katolik Kiliseyi daha başından kabul etmemişti. Resim, heykel ve ikonalara tapmayı ve Hz. Meryem’i Tanrı’nın anası olduğunu reddederler.

Batı reformcularının henüz hala göremedikleri Hz. İsa’nın Tanrılığının yanında, hiç olmazsa İnsan yönünün de olduğunu vurgulamışlardır ve İncillerde Tanrıya tapmanın ne olduğunu bunlarda görebiliriz. Çünkü tapmanın aslı olan 3 vakit namazda kılarlar. Hem de aynen İslam’da olduğu gibi.82

Aslında Batı’da 1600’lü yıllarda Martin Luther’in önderliğindeki Protestan hareket, sadece Katolikliğin içinde ve Batı’da yenidir. Doğu’da ise bu yeni bir şey değildi ve daha ilk yıllardan beri Antakyalı Nestorius önderliğinde Katolik sapmalara Nasturilik Kilisesi-topluluğu karşı çıkarak ayrı bir mezhep oluşturmuştular.

İşte NASTURİLİK, 325 YILINDA İZNİK KONSİLİNDE TASVİYE EDİLEN ARİUSCULUĞA BENZER BİR AKIMDIR. ARİUSCULUK İSE GÖRÜŞLERİNİ MEVCUT İNCİLLERDEN ALIR, YANİ PAVLUSUN GÖRÜŞLERİNDEN ALIR. ARİUSÇULUĞA GÖRE HZ. İSA TAM BİR TANRI DEĞİLDİR. TANRI’DAN AŞAĞI KONUMDA VE YARATILMIŞ BİR VARLIKTI. BİR ÇOK YANLIŞ ANLAYIŞIN TEMELİNDE PAVLUS OLMASINA RAĞMEN, PAVLUS’TA TESLİS ANLAYIŞI YOKTUR. YANİ OĞUL BABAYA EŞİT DEĞİLDİR.

27 Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan TANRI’YI İÇERMEDİĞİ açıktır.

28 Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan TANRI’YA BAĞIMLI olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.” (1.Korintliler-15)


Engizisyon, bu işi vahşi bir zevkle yaparak erkekleri, kadınları ve çocukları canlı canlı yakmıştır.

1139’dan itibaren Roma Kilisesi heretikleri (sapkınları) mahkûm etmek için konsiller toplamaya başlamıştır. Papa III. İnnocent, ‘Kilise dogmasıyla çelişen kişisel bir Tanrı görüşü yorumlamaya kalkışan herkesin acımadan yakılması gerektiğini’ bildirmiştir.”81 1481-1808 yılları arasında Katolik engizisyon mahkemelerinde 34024 kişi yakılarak ölüm cezasına çarptırılmıştır.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. October 2008, 03:25 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

PAVLUS İNCİLDEKİ MEKTUPLARINDA, BABA’YI (TANRI’YI), AÇIKÇA İSA MESİH’İN TANRI’SI İLAN EDER (Efesliler-1:17,2.Korintliler-1:3). HZ. İSA’DA, TANRININ KENDİNDEN ÜSTÜN OLDUĞUNU DA ZATEN AÇIKÇA BELİRTİR.


“28 Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.”(Yuhanna-14)



Gerçek bu derece açık olduğu halde M.S.325 yılında İznik konsilinde, aslında pagan inançlarından tam kurtulamamış Bizans İmparatoru Costantin’in, birazda ülkesindeki paganizm taraftarlarıyla Hıristiyanlığı bir araya getirme gayretleri sonucunda hz. İsa Tanrılaştırılıp teslis inancına sapılmıştır.

Aslında Protestanlık, Nasturiliğin doğruluğunun Batı’da onaylanmasıdır ve bir çok konuda İncilin aslına dönüştür. Ama yalnız Batı’da yapılan her şey büyütülüp meşhur edildiğinden, Nasturilik akımına gereken önem verilmemiş, yıllar sonra Batı’nın bu gerçeği ancak anladığını tespit etmiş olalım. Ancak daha Nasturilik seviyesine ulaşamamıştır. Nasturilik hiç olmazsa Hz. İsa’ın bağımsız bir insani bir yönünün olduğunu vurgular. Tabi bu görüşünü de Pavlus’tan alır;

“5-6 Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.” (Timeteos-2)

Martin Luther’in bu gerçeği görmediğini sanmıyoruz. Çünkü diğer bazı Protestan gruplar bu gerçeği açıkça vurgular. Fakat her şeyi değiştirmek o yıllarda kolay değil. Bu yolda binlerce kişi canından olmuş. Kilise resmi konsillerle Hıristiyanlık adına, İncil’le bağdaşmayan bir sürü pagan-putperest anlayışı bu dine katıyordu. Ama baskılarla belli dönemlerde susturulsalar da gerçek İncillere bağlı samimi dindarlar, kilisenin bu öğretilerine karşı mücadelelerini çeşitli isimler altında sürdürerek, Batı’da 1600 yıllarındaki Protestan başkaldırıya zemin hazırladılar.

Kilise baskısıyla yıllarca sindirilmiş bu insanlar, Anadolu’dan İrlanda’ya kadar her yerde varlığını sürdürdüler. Balkanlarda, Bulgaristan’dan Bosna’ya kadar Bogomiller (Tanrıyı sevenler), 1100 yıllarından 1500 yıllarına kadar papanın her türlü haçlı seferlerine dayanabildiler ve en sonunda 1463 yılında bir kısmı (Bosna-Hersek) Osmanlı idaresine kendi istekleriyle katıldılar.83

Ayni şekilde Güney Fransa ve İspanya’da yine Kathar’lar (Arınmışlar) ve Alplerin derin vadilerinde korunan Vodua’lar varlıklarını koruyarak, Protestan başkaldırısına kadar her türlü Engzisyon işkenceleri ile mücadele ettiler. Bogomillerin öderi Vasil, Katharların önderi Pierre de Bruys diri diri yakıldılar.84

Gerçi her biri tam Nasranî çizgisini koruyamamasına rağmen, doğuda Nasturiler, batıda bunlar resmi Katolik anlayışa karşı direnen gruplardır. Böylece orta çağın karanlıklarından, aydınlanmanın başlangıcı olan reform çağına kadar, bu mücadele kesintisiz sürmüştür. Sonunda beklenen büyük Protestan sorgulama sonucunda papalığın din anlayışı büyük ölçüde aslına döndürüldü.

Bilinen meşhur reformist din adamları İncillere daha yakın bir din anlayışı geliştirdiler. Ancak bu bilinen ana Protestan hareketleri Tanrı anlayışında Havariler Hareketine (Nasrani anlayışına) yaklaşamadılar. Gerçi reformcular Luther, Calvin ve Zwingli’den ibaret değildir.

Bu ara Tanrı’yı üçlemeye karşı çıkanlarda oldu. Hem de Papalığın merkezinde İtalya’da. Bu anlayışı 1550’li yıllarda başlatan Lelio ve Fausto Socianus’ların soy isimlerinden dolayı bu hareket ‘Sosyanizm olarak anılmıştır.

The Catholic Encyclopedia bu akımı şöyle tanımlamaktadır; “Sosyanistlere göre, üçleme diye bir şey yoktu. Hz. İsa Rab ile ya da Kutsal Ruh’la aynı özden (dolayısıyla Tanrı) değildi.” Üçlemeyi reddeden Socianus, Allah’ın zatı’nın bir olduğunu, üç tane varlıktan söz etmenin akıl dışı olacağını savunuyordu. Tabi bunları 1600’lü yıllarda söylemek zor işti ve okulları kapatılıp birçoğu diri diri yakıldı.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. October 2008, 03:26 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

85 Hz. Âdem’den insanlığa intikal eden asli günah teorisini ve Hz. İsa’nın haç’ta bu günahlara kefaret olduğu anlayışını da reddediyorlardı.86 Sosyanistlerden sonra bu akım yine 16. yüzyılda ‘Üniteryan’, yani bizim lisanımızla ‘Tevhidçi’ akım olarak, Osmanlı toprağı olan Transilvanya, yani bugünkü Polonya topraklarında gelişti. Bu gelişmelerde Osmanlı’nın yani İslam’ın etkisi büyük olmuştur.

Bu gerçeği Florida Üniteryan Kilisesi’nden Rahip Jack Donovan ‘İslam, US, and Yeats’ Dilemma’ İslam Amerika ve Yeats’in İkilemi başlıklı vaazında şöyle dile getirir; “Polonya, Macaristan ve Transilvanya’daki bazı reformcu Protestan Hıristiyanlar bir inanç esası olarak ‘Allah Birdir’ demeye başladılar: ‘Sözde tanrılar yoktur, Allah vardır’. Hıristiyanlıktaki genel inanışlara aykırı bu düşünce işte o günlerde ortaya çıkmıştı.

Ölüme meydan okuyan ifade nerden kaynaklanmıştı? Protestanlık 1520 ve 1530’larda çok yeni ve üçleme karşıtıyken, Müslüman Osmanlı İmparatorluğu Hırvatistan, Macaristan ve Transilvanya’yı fethetmişti.”87

Şimdi de bu belgeye bakalım. İmparator V. Charles’in baskılarına karşı Protestanlar Osmanlıdan yardım isterler. Dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dır. Cevabını okuyalım;

“Flandre ve İspanya memleketlerinde Lüteran mezhebi üzere olan beyler ve beyzadeler ve sair Lüteran mezhebi ayanı… Biz Cenab-ı Hakk’ın birliğine ve Muhammed Mustafa Efendimizin hak peygamberliğine amme-i ehl-i İslamla itikat ve itimadımız olup siz dahi puta tapmayıp, kiliselerden putları ve suret ve nakusları reddedip Hak Teala birdir ve Hazret-i İsa peygamber ve kuludur deyu itikat edip… Papa denen bi-din, halikını bir bilmeyip ve Hazret-i İsa aleyhisselama tanrılık isnad edip halkın nice kulların ol tarik-i dalalete sevkedip nice kanlar dökülmesine sebep olmakla siz, Papalığa kılıç çekip merhamet-i şahanemiz sizin tarafınıza masruf olup kara ve deryadan her hal ile muavenet-i husrevanemiz zuhura gelmek ve ol zalim-i bi-din elinden sizi halas ve hak dine sevk etmek lazım gelmiştir.”88

1526’da Mohaç meydan savaşını kazanması Katolikliğe ve kilisenin zulmüne büyük darbe vurmuştu. Bundan güç alan Protestanlık hareketi Lüthercilik, Macaristan, Slovkya ve Transilvanya’da yayıldı. Daha sonra bu hareket Kalvinist görüşleri benimsedi.89 Bu gün Macaristanda halen devletçe tanınmış Üniteryan kilise varlığını sürdürmektedir. Polonyalı Üniteryan rahiplerin yayınladığı önemli bir belge olan ‘Racovian Catechism’ isimli dokümanda Üniteryanizm hakkında şu bilgiler verilmiştir;

“İsa Mesih’e Tanrı’lık isnat edenlerin fikri yalnızca düz mantığa ters düşmekle kalmaz, aynı zamanda Kutsal Kitaplara da muhaliftir. Aynı zamanda, sadece Baba’nın değil, oğlun ve Kutsal Ruh’un, tek bir Tanrı olan üç farklı varlık olduğuna inananlar da büyük bir hataya düşmektedirler. Tanrı kesinlikle tektir bu yüzden de, üç bağımsız varlık olarak yeni bir Tanrı açıklamasıyla gelenler tamamen bu özle çelişirler. İznik Konsili’ne kadar geçen süre içersinde ve o dönemde yaşayanların yazılarına göre, Konsilden bir süre sonraya kadar, Baba gerçek Tanrı olarak biliniyor ve kabul ediliyordu. Bu fikre karşıt olanlar ise, sapkın olarak değerlendiriliyordu.”90


Şimdi doğru bir inanç arayan samimi Hıristiyanlar, şunu tekrar tekrar iyi sorgulamalıdır. Asıl gerçek Hz. İsa’nın tanımını, ölümünden 4 asır sonra yapılan oylama sonuçları mı belirler, yoksa bizzat Kudüs’te Hz. İsa ile beraber kol kola mücadele etmiş, onun bizzat eğittiği Nasranilerin-Ebionitlerin iddiaları mı? Eğer bizzat İncil’den delil arayan varsa, bizzat kardeşi ve Havarilerin lideri Yakup’un Mektubu’nda tanımlanan Tanrı inancını tekrar tekrar okusunlar. Üniteryanlar kefaret inancını kabul etmemekte, Oğul kavramı Tevrat’ta ki gibi mecaz olduğunu savunmakta ve mevcut İncillerde teslis inancının olmadığını ve bunların insan eseri olduğunu kabul ettiklerinden bazı hatalar içerdiklerini kabul etmektedirler.

Demek ki bizim İncillerde dikkat çektiğimiz konuların onlarda farkında. Ön yargılardan uzak aklıselim olan her insan bunu görebilir. Hele ellerinde Kutsal Kitap olarak kabul ettikleri Tevrat’a bakmaları dahi anlamak isteyene yeter. İki kitaptaki Tanrı anlayışlarını karşılaştırmaları bile yeterlidir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. October 2008, 03:32 PM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

İncillerde Hz. İsa’nın Tanrı’sının adı bile yoktur. Yeni yeni Tevrat’a dönerek Tanrı için bazıları “Yahve” demeye başladı. İyi de Yahve’nin Tevrat’ta tanımı nasıl ona da bir baksalar.

Bir tarafta Tevrat’ta insanlar için katliam emirleri veren diğer tarafta İncilerde (adı meçhul) İNSANLARI LÜYFUYLA KURTARAN TANRI. Birbirlerine benzer tarafı var mı? Hangisine inanalım

Tevrat’ta ki YAHVE’ye mi yoksa İncil’de ki BABA’ya mı?. Burada Protestanların bir daha dikkatini çekmek isterim. Martin Luther’den sonra Kutsal Kitaba dönüş ile Katolik kilisenin keyfi doğmalarından gerçek dine dönüş başladı. Bu dönüşte belki en önemli olan Tevrat’a ve Yahudi köklere dönüştür.

Bu o derece keskin oldu ki, İngiltere’de ki Protestan Puritenler, İngiliz Yahudileri diye anılmaya başladı. İncil’den çok Tevrat okunmaya başlandı. Tekrar sünnet olma, Şabat (cumartesi yasağı) gününe uyma vs. Her konuştuğunda Tevrat’ın ve bunların aleyhinde olan ve Tevrat’a kölelik yasası diyen Pavlus’un Mektuplarında ki söylemler yerine, Hz. İsa’nın ilk İncillerde ki Tevrat geleneğine yönelik gerçek söylemlere, yani dinin aslına dönüş, Kutsal Kitaba dönüş başlamış gibi görünmekte. Tıpkı K. Marks’ın dediği gibi “Yahudilikten doğan Hıristiyanlık, tekrar Yahudi aslına dönüyor”.

Yalnız bu gelişmeye dikkat edilmeli. Dini aslına döndüreceğiz diye, Evanjelik denilen gruplar bu işin sonunu Siyonizme hizmete çevireceğe benziyor. Hz. İsa ikinci gelişte, geride bıraktığı inananlarını sahte peygamberlerle beraber bulup cezalandırmasın. Ne de olsa Hz İsa geri döndüğünde yoldan çıkmış ve cezandırılacak bir İsrail ve Kudüs bulacak. Bizden uyarması, Yahudi olacak olan Anti-Crhist’e aldanmamalı.

Birileri bu gidişe dur demeli. Sanırım Batı’da gelişen Katolik ve Protestan teologlardan oluşan ve Hz.İsa’nın gerçek öğretilerini araştıran İSA AKADEMİSİ bu işi gerçekleştirecek. İnsan ön yargıdan kurtulunca bakın neleri görebiliyor.

Çağımızın önde gelen teologlarından ve Papalık eski danışmanı Prof. Hans Küng, ‘Christianity and Word Religions’ isimli eserinde Hz. Muhammed’i, “Helenist Gentile Hıristiyanlar tarafından değil de, Yahudi olan İsa’nın ilk tabiileri tarafından algılanan ve anlaşılan İsa-Mesih için bir tanık/şahit olarak” mütalaa ederek Hıristiyanların Hz. Muhammed vasıtasıyla, İsa hakkındaki mevcut görüşlerini yeniden gözden geçirme ve bu şekilde de kendi orijinal inançlarına, yani tarihin İsa’sına dönme şansını yakalayabileceklerinin altını çizmektedir. Bunu yazan Katolik bir profesör hem de Vatikanda ki Papalığın eski danışmanlarından.

Şimdi bu görüşlerinden dolayı danışmanlıktan aforoz edildi. Bakalım bu gerçeklerin ne zamana kadar üstü örtülüp aforoz edebilecekler. Sanırım herkes, bir de kiliselerde bir tapınma aracı olarak kullanılan “HAÇ” sembolünü de merak etmektedir. Bunun Hz. İsa ile bir ilgisinin olmadığını belirtmeye gerek yok. Bunun temeli “KABALA”’ dır ve büyü ritüellerinde kullanılır. Merak edenler “Kabbalah, Tradition of Hidden Knowlodge” isimli eserin 127. sayfasına bakabilirler.

İnsanın aklına birde Hz.İsa hakkında İncillerde bir çok yerde peygamber olduğu ile ilgili tanımlamalara (Matta-21:46, Markos-6:4-15, Luka-7:16, Elç.İşl.-3:22, Yuhanna-9:17 vb.) takılıyor. Niçin kilise otoriteleri bu tanımlamaları görmezden gelip yalnızca tanrı olduğu ile ilgili tanımlamaları kabul etmekte. Eğer Hz.İsa tanrı ise bunları kim ve niçin yazmış.

İşte bütün bunlar bu dindeki iki farklı gurubun olduğunun ispatıdır. Bazı guruplara göre (Nasraniler) Hz. İsa peygamber, bazılarına göre Tanrı. Sorun şurada; eğer İnciller sadece Pavlus’un yazdıklarından oluşsaydı sorun olmayacaktı. Ama Hz. İsa hakkında birçok Nasrani metinde İncillere girmiş durumda.

Daha sonra Pavlus’cu görüş hakim olunca bu Nasrani tanımlamalar görmezden gelinmiş. Tabi mızrak çuvala sığmamış ve Üniteryanlık, Yehova Şahitleri, Birleştirme Kilisesi, Hıristiyan Bilimciler, Uluslar arası Yol gibi yeni Hıristiyan akımlar da teslis inancını reddetmektedirler.91 Gelecek daha her şeyin aydınlanacağı günlere doğru yol almaktadır. “22 Gizli olan ne varsa, açığa çıkmak üzere gizlenmiştir; saklı olan ne varsa, aydınlığa çıkmak üzere saklanmıştır.23 İşitecek kulağı olan işitsin!” (Markos-4) Protestanlıkla Martin Luther bu yolu açtı. Bu yoldan ilerleyen Üniteryan Kilise her şeyi anladı ve İncillerdeki tahrifatları gördü. Hala anlayamayan Marovitch’e sorsun. Sanırım o da bunu anladı.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. October 2008, 03:32 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

EK

KABALA VE PROTESTANLIK Bu yazı “ARMAGEDON SAVAŞINI KİM BAŞLATACAK?” isimli yeni eserimden düzenlenmiştir. Kabala sözcüğünün anlamı ” sözlü gelenek” tir.

Yahudi inanç dünyasının tasavvufu, mistik ve batıni (ezoterik) koludur. Eski çağlardan gelen Pagan kökenli bir öğretidir.

Yahudi Tevrat kaynaklı olmasına rağmen, Hermetizm, Pisagorcu Orfik, Neoplatonizm ve Panteizm gibi ilk çağ Pagan Mısır, Babil, Yunan kökenli bilgileri de içerir.

Sezgiye dayalı bilgi edinme metotlarıyla (Aydınlanma yoluyla) inisiye olunarak, Tanrısal bilgiye ulaşmayı esas alır. Tarihsel bir gelişme ile Yahudilik ve Tevrat’la sistematize olan bu pagan gelenek, daha sonra Hıristiyanlığı da kapsamıştır.34

Kabala’nın gelişmesinde Yahudilerin Babil sürgünü esnasında doğu öğretilerinin de katkıları çok olmuştur. Kabala’nın yazıya dökülmesi ancak Yahudi ikinci mabetin yıkılışından sonra (MS.70), Rabbi Schimeon Ben Jochai’nin oğlu Rabbi Elezar ile Rabbi Abba tarafından, Rabbi Schimeon’un yazmaları derlenerek, sonunda İspanya’da Kabalizm’in İhtişam Kitabı ya da Işığın Kitabı Zohar ortaya çıkmış oldu.

Kabala’nın temeli daha çok Hz. Musa’ya Tanrı tarafından aktarılan Tevrat’ın (ilk beş kitap) “yazılı olmayan özünü” kapsamasına rağmen Yahudilikten farkı; Yahudiliğin temel ilkesinin Musa’nın yasalarına uymak olmasına karşılık Kabala’nın Tanrı ile insan arasında doğrudan bir bağ kurmaya çalışan ezoterik bir sistem olmasıdır.35

Kabala belki de çok sert ve katı tutumları olan Yahudi Tanrı anlayışına ve Yahudi din anlayışındaki eksiklikleri giderme ihtiyacından kaynaklanmış olabilir.

Tevrat’ın aslı olan ilk beş kitapta, dinin aslı olan, açıkça bir Şeytan anlayışı,ölümden sonra diriliş, hesap günü, cennet ve cehennem anlayışı yoktur.

Kabala ile bu eksiklikler tamamlanmış olmaktadır. Kabala anlayışında Tanrı anlayışı panteisttir.

Her bir varlık Tanrı’nın eseri olduğundan, O’nun bir parçasıdır ve Tanrı’dan ayrı düşünülmez. Yani Tanrı birdir ama, kainattaki her şeyi kapsar. Dolayısıyla her şeyde Tanrı’yı görmek esastır.

Yuhanna İncili’inde Hz. İsa’nın “Beni gören Baba’yı görmüştür. Ben ve Baba biriz” demesiyle, Hallacı Mansur’un “Enel Hak” demesinin bir farkı yoktur ve bu Panteist anlayıştan kaynaklanır.

Ayrı görünen her şey bir bütündür, bütün varlıklarda öz aynıdır. Esas olan bir olmak, bire ulaşmak, her şeyi bir görmektir. Benliği aşmak ve “FENA FİLLAH”a ulaşarak birde yok olmak.

Bütün bu öğretiler, bir noktadan sonra dikkat edilmezse “TEVHİD”i zedelemektedir. Gerçi Kabala’da anlatılan Tanrı tek ve Tevrat’ta ismi geçen değildir. Ne Tevrat’taki Elohim’dir, ne de Yahve’dir.

Hıristiyanlar Tevrat’ta Tanrı kendinden bahsederken bazen “BİZ” demesini, istedikleri kadar teslise yorumlasınlar. Kabalacıların Tanrısı, SONSUZ IŞIK Tanrısı olduğu belirtilir ve bir de dişi Tanrı vardır. Dişi Tanrı’nın adı SHEKİNAH olarak bilinir.

Tevrat’ta ismi geçen iki Tanrı ismi ELOHİM ve YAHVE, asıl Tanrı AIN SOPH’un iki tezahürüdür.36

Samimi Musa dininde olan Yahudiler de bu gerçekler üzerinde iyi düşünmeli. Tanrı’yla bir olmak, yani Fena Fillah’a ulaşmak sıradan bir insanın işi değil. Bu bir sırdır, Tanrı’yı herkes anlayamaz, “İnsanı Kamil” olmak gerek. Bir tarikatta, bir İnsanı kamil yanında eğitilmek gerek. Bu anlayış İslam Tasavvufu dahil her dine sızdırılmıştır. İslam Tasavvufu’ndaki Vahdeti Vücud anlayışının temeli Kabala kaynaklıdır.

Kabala’nın önemli gelişimi ve eserlerinin yazılması Endülüs İspanyasıdır. İslam dünyasında Vahdeti Vücud anlayışının kurucusu, ünlü İslam Mutasavvufu Muhiddin Arabi’de (1165-1239) Endülüs’te yaşamıştır. Kabala ortaçağda Hıristiyan ve İslam mistisizmine derinden sızmıştır.

Özellikle etkilemiştir demeyip, sızmıştır ifadesini kullanmamızın çok önemli bir anlamı vardır. Çünkü Kabalacı anlayışta diğer inançlara girip, kendine benzetme önemli bir taktiktir. Bu anlayışta bir çok Yahudi Hıristiyan ve İslam Dini’ne sızmıştır.

Hıristiyanlıktaki nümeroloji ve İslam’daki ebced hesaplamalarıyla, kelimelerin sayı değerleriyle olaylar arasında bağıntı kurmak, yine Kabala’daki Gematria kökenlidir. Bütün bunların devamı çeşitli gizli ilimler ve büyü (İlmi cifr) hep Kabala’ya dayanır.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. October 2008, 03:34 PM   #6
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Tabi bu hareket bu kadar etkin olursa bu işe Allah’ın karışmaması ve bazı uyarılar yapmaması düşünülemez. Babil hakkında ve özellikle kendileri için iyi bir büyücü üstat sandıkları Hz. Süleyman hakkında yapılan ikazı Kabalacıların iyi okumasını tavsiye ederiz:
102-(Yahudiler Allah’ın kitabını bırakarak sihir yapmaya başladılar ve) Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kafir olmadı. Lakin şeytanlar kafir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı.” (Bakara-1)

Yahudi Mistizmi’ne göre, Tevrat’ın herkesin anlayabileceği, bir açık anlamı vardır, bir de “Adam Kadmon-İnsanı Kamil” seçkinlerin anlayacağı gizli bir anlamı. Kuran için de benzer şeyler söylenir.

Bütün bunların niye söyledik, konuyla ne alakası var. Şimdi asıl konuya girmek için önce bir kapı aralamak gerekiyordu. Tamam Kabala’da eski gizemli pagan inançlar ve yukarıdaki Tanrı- ışık-evren-insan anlayışı var ama, bunlar buz dağının görünen ve bizi yanıltan kısmıdır.

Mistik yoga gibi sıradan insana ve entel sosyeteye sunulan kısmı.

Gelelim işin asıl özüne. Kabalacılara göre aslında Tevrat’tan önce, daha insan yaratılmadan Kabala vardı. Melekler Adem cennette yaratıldığında ona Kabala’yı öğretti. Kabala’da en önemli bilgi yaşam ağacıdır. Adem’den diğer peygamberlere nakledildi. Hz. İbrahim bu sırları Mısır’da biraz açtı ve büyük bir medeniyet ortaya çıktı. Bu sırları Mısır’da öğrenen Hz. Musa sonunda bunları Tevrat’a şifreledi. Hz. Süleyman özellikle bu sırları çözdüğü için cinlere hükmetti, hayvanların dilinden anladı vs. İşte Tevrat’taki bu sırlar ancak Kabala’yla çözülebilir. Kabala bu sırların bir anahtarıdır. Tabi bu sırları ancak üstat kişiler çözebilir. Bu sırlar Adem’e, yani insana, iyiyi kötüyü bilme ve Tanrı gibi olmanın sırlarını da kapsıyordu. Yasak meyva ve yaşam ağacı aydınlanmanın, Tanrı gibi ölümsüz olmanın bilgisiydi. Peki şimdi de insana Cennet’te verilen bilgiyi ve Tanrı gibi ölümsüzlük sağlayan hayat ağacını hangi meleğin verdiğini Kuran’dan okuyalım:

“120-Ama şeytan ona vesvese verip: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” dedi.” (Taha-20)

Eğer ölümsüzlük bilgisini veren melek, Kuran’da yukarıda tanımlanansa durum son derece karışık. Gerçi Kuran-Araf-20′de şeytan insanı, “melek olma ve cennette ebedi kalma” vaadiyle kandırdığı belirtilir.

Yasak meyveden yeme ve Tanrı gibi olma ise Tevrat’ın iddiasıdır ve insanı kandıran yılandır. Tevrat’ın Yaratılış-2,3 bölümlerinde, hayat ağacının meyvasından yeme ve Tanrı gibi olma olayı, Tanrı kendi ağzıyla da doğrulamaktadır (Yaratılış-3:22). Yılan ve Şeytan’ı bir kabul edip işi bunları kutsamaya kadar götürenlerin varlığı görülmektedir.

Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın kaynaklarını okuyan akıl sahibi bir insan, bu mücadelenin nelere vardığını görmez mi? Bunun farkında olan Ortodoks Yahudilik te bu tür gelişmelere direnmektedir.

Yahudi Dini’ndeki mistik eksiklikleri giderme amacıyla Kabala’nın kullanılması bir ölçüde haklı görülebilinir. Ama birilerinin saf tevhid ve vahiy anlayışını bozacak bir şekilde Yeni Dünya Düzeni’nin yeni Pagan Dini için Kabala’yı kullanmasına dikkat edilmelidir. Sanırım Masonluğun Mısır ve Yahudi kökenleri ile aydınlanma anlayışı şimdi daha iyi anlaşılmıştır.

Yahudilikte benzet-benzeme prensibi vardır. Böylece bir çok ülkelerde yaşadıkları toplumun dinine rahatlıkla girerler. Hz. İsa döneminde zalim Roma’yı Hıristiyanlıkla dize getirmişlerdir. Bunu Yahudi yazar Marcus Eli Ravage, Century dergisinin Ocak-Şubat 1928 sayısındaki iki makalesinde itiraf eder. Bu yazara göre Hıristiyanlık kasıtlı olarak Roma toplum anlayışına uydurularak, Romalılar tarafından kolayca kabul görecek hale döndürülerek, hem Hz. İsa’nın öğretilerinden kurtuldular, hem de Roma etkisizleştirilmiş oldu.

Zaten Pavlus’un yaşamına bakarsak, başta İsa’ya düşman. Hz. İsa’nın ölümünden sonra birden “İsa’yı gördüm. Bana vahiyler gönderiyor” diyerek, Hz. İsa’nın öğretilerine ters, Romalıların öğretilerine yakın bir anlayışta din sunuyor. Bu yüzden Hz. İsa’nın gerçek havarileriyle çatışmaya giriyor. Böylece Tevrat’ın aslını bozan Yahudiler ve özellikle Kabalacılar, Hz. İsa’nın doğru öğretilerini de, aynen Tevrat’ta olduğu gibi, yine aslından saptırmışlardır. Yani bir taşta iki kuşu vurmuş oluyor. Zaten Pavlus’un mektupları baştan aşağı batıni-ezotorik yorumlardan oluşur. Ayni yazar Yuhanna’nın Vahyi içinde yine Kabalistik anlayışla Roma’nın yıkılışını anlatarak, Yahudilere ümit verdiğini yazmaktadır. İncil’in bu son bölümü günümüzde Mesih’in gelişi ve Armagedon Savaşı kehanetlerinin temelini oluşturur .37
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 7. October 2008, 03:37 PM   #7
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.015
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Bu anlayıştaki Kabalacılar ortaçağda Tapınak Şövalyeleriyle, daha sonra Masonluk olarak tekrar örgütlenmişlerdir. Ayrıca 17. yüzyılda Martin Luther’le Hıristiyan dinine sızıldığını ve böylece Protestan hareketinin başlatıldığı görülür. Protestanlıkla önceleri samimi duygularla başlayan Kutsal Kitaba dönüş hareketi daha sonra yön değiştirerek, sonunda Evanjelizmle tam bir Yahudileştirme hareketine dönüşmüştür.

Protestan önderleri iyice irdelenirse çoğunun gizli Yahudi olduğu görülecektir. Martin Luther’in hocası Reuchlin tam bir Hıristiyan Kabalacısıydı. Kabalacılar için Martin Luther “Mesih’in yolu açan adam” olarak tanımlanır. Protestanlıkla öncelikle, Yahudileşmenin ve Kapitalizmin önünde büyük engel olan Katolik Papa otoritesi tamamen yıkıldı.

Şimdi sıra Hıristiyanlığın tamamen yok edilmesinde. Gerçi Papalığın tarihteki uygulamalarının savunulacak bir tarafı yok ve Hıristiyanlığın bu tasfiyeye dayanacak sağlam temelleri de, daha Pavlus döneminde yok edilmişti. Bu insanlar istedikleri bir gün, Hz. İsa’nın gerçek bir insan olduğu tüm dünyaya kabul ettirecek delillere sahip.

Günü gelince İsrail’den bu deliller tüm dünyaya sunulacak. Bunun kilisede farkındadır sanırım. 1995 yılına kadar İsrail’i tanımayan Vatikan, 1995 yılında bu delillerle tanımaya mecbur bırakıldı.38 Samimi Hıristiyanlar için son derece önemli bir gerçek daha var o da şudur; İncil veya Tevrat’ın aslı nerede. Hz. İsa döneminden, şimdiki Siyonizme dönmüş Yahudilik, daha fazla hak yolda mıdır?

Hz. İsa’nın tenkit ettiği Yahudilik, şimdi daha doğru bir Tevrat anlayışına mı sahip? Bu geri dönüş Hz. İsa’nın tenkit ettiği yanlışlara tekrar dönmek değil midir? Böylece Yahudiler Hıristiyanlığı, Yahudiliğin içinde asimile edip, kendilerine muhalefetten tamamen kurtulmuş olmuyorlar mı? Bu da iyi düşünülmelidir.

Tevrat’ta ismi geçen büyük peygamberlerin yaptıkları yanlışlıkları okuyan bir kişi, böyle bir dinin peşinden nasıl gider veya böyle kutsal kişilerin bu haltları işleyeceğine ihtimal verir mi? Birilerinin bu kutsal kişilerin saygınlığına gölge düşürüp, günahı kutsallaştırmak için sarf ettikleri çabayı anlamaz mı?

Bu çabaların sonucunda hangi Tanrı’ya hizmet edildiğinin farkına varmaz mı?
Neden Yahudi Mistizmi’nde öteki dünya yoktur?
Neden Cennet, Mesih’in gelmesiyle bu dünyada kurulacaktır? Kabala’nın dönüşünü hazırlamaya çalıştığı Mesih’in kimdir?
Aslında Kabala Yeni Dünya Düzeninde Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın yerine hazırlanan yeni dünya dinidir. “İlluminati” isimli eserin Hıristiyan yazarı Texe Marrs bakın bu konuda ne tespitler yapıyor:

” Başkenti Kudüs olacak şekilde, bir dünya hükümeti hatta dünya imparatorluğu kurmak için çalışıyorlar. Siyonizm’i yüceltiyor, Yahudilerin büyük tapınağını yeniden inşa etmeyi ama aslında bunları yaparken, ne Tevrat’ı ne Musa’nın Şeriatı’nı, ne de Mesih, Hz. İsa’yı şereflendiriyorlar.

Hıristiyanlar, yurtseverler ve milliyetçiler için kafalarında planladıkları şeyi düşünmek bile dehşet verici. Eğer bu adamların planları gerçekleşirse İsrail ve Yahudiler de bundan çok zarar çekecekler. Dünyadaki büyük dinler, insanı hayrete düşüren iğrençlikte şeytani bir din oluşturmak için okült mezheplerle birleşerek bir sentez haline geldiğinde, Ortodoks Yahudiliği de sona ermiş olacak” 39

Samimi Musa Dininde olan Yahudilerin Siyonizm’le nereye doğru yol aldıklarını sorgulamaları gerek. Özellikle İngiliz Protestanlığı olan Püritenlik tam bir Yahudileşme hareketidir. Püritenler daha sonra Amerika’ya göç edip bu günkü ABD’nin kurulmasını gerçekleştirmişlerdir.

Ne derece bir Yahudi-Masonik örgütlenme olduğunu anlamak için 1 ABD dolarındaki sembollere bakmak yeter sanırım. Günümüzde ise Protestanlık Evanjelik anlayışla tam bir Hıristiyan Siyonizm’ine dönüşmüştür. Geriye en büyük engel İslam kaldı. Nedense Hz. Muhammed hariç bütün peygamberler, hep bu aydınlanmış Kabala geleneğiyle yetişmiş oldukları belirtilir.

Kabalacıların İslam’da yalnız İsmaililer, Haşhaşiler gibi Şii guruplarla ilişkileri görülür. Şiilerde 12 imam ve tekrar geri kurtuluş için gelecek kayıp imam Mehdi, Mesih anlayışının bir ürünü olduğu açıkça görülmektedir.

İslam’ın ilk dönem fitne hareketinin içindeki önemli şahsiyetin Yahudi Abdullah İbni Sebe olması, bazı konularda bizlere ip ucu vermektedir. Abdullah İbni Sebe ekibinin Hz. Ali’yi hemen Tanrılaştırarak, İslam’da ilk büyük Şii ayrılığın doğmasında son derece büyük etkileri vardır.

Tabi günümüzde Şii gurup, şu an başlarına büyük bela olmuştur.Şimdi gelelim İslam Protestanlığına ve şu meşhur Mesih Sabetay Sevi’ye. Mesih konusu işlenecekte, bu önemli şahsiyetten bahsetmemek olmaz. Zaten bütün bu anlattıklarımızı, Sabetay Sevi ve hareketini anlayabilmemiz için bu kadar uzattık.

Sabetay Sevi (1626-1676) İzmir’de doğmuş, Talmud ve Kabala eğitimi almış, genç yaşta bazı meczup halleriyle dikkat çekmiştir. Kabala’dan Mesih’in geliş tarihi olarak 1666 yılını ortaya atmış ve Mesihliğini ilan etmiştir.

Günahın kutsallığı ilan eden Sabetay Sevi’nin uygulamalarından, Kabalanın Mesihi’nin Tevrat’tın Mesih’iyle ne kadar alakası olduğunu sanırım samimi Museviler anlamıştır. Bizim ikazlarımız, şimdi daha iyi anlaşılmıştır sanırım.

Sebatay Sevi, Osmanlı’da yaşayan Yahudiler arasında karışıklığa sebep olup ölüm cezasına çarptırıldığında, bu iddiasından vazgeçerek Müslüman oluyor ve müritlerini de Müslüman yapıyor. Ölümünden sonra da müritleri, Müslümanlıklarını sürdürerek, Türkçe isimler kullanıyorlar.

Bu cemaat daha çok Mevlevilik, Bektaşilik, Melamilik ve Özbekler tekkesi gibi bazı tarikatlarda şeyhlik makamına kadar yükselmişlerdir. Ne de olsa benzer tasavvufu felsefeye sahipler. Yani Şiilikle başlayan macera aynen devam etmiştir.

Sadece bu tarikatlarda değil; İttihat ve Terakki, Hareket Ordusu, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Jön Türkler, İstiklal Harbi ve Türkçülük hareketleri içinde hatırı sayılır sayıda yer alırlar.

Meşhur Fransız İhtilalinde bile bu hareketin müritleri rol alır.40 Bu çalışmalar sonucunda karşılarında önemli bir karşı güç olan Vatikan’daki Papa gibi, Osmanlı’daki Halifelik te tasfiye edilmiş oldu. Böylelikle İslam da dünya siyasetinden tasfiye edilmiş oldu.

Artık sömürgecilerin yayılmacı emelleri karşısındaki en önemli güç dünya siyasetinden çekilmiş oldu. Ama daha her şey bitmedi. Çünkü Halifelik tasfiye edilmesine edilmişti ama, kaynakları sağlam olduğundan, İslam Dini’nin temelleri tam manasıyla tasfiye edilememişti.

Daha İslam Protestanlığı tam organize edilememişti. İşte asıl kaynağa dönelim, Kuran’daki din diyenler umarız işin sonunu, Martin Luther gibi Kutsal Kitaba dönelim derken, Hıristiyanlığın vardığı yere götürmezler. Tabi tasavvufi çalışmalarla nefsi ıslah etmek gayretinde olanlar da, Kuran’da tanımlanan tevhid anlayışı korumaya dikkat etmeliler.

Nefsi terbiye edip “Kamil İnsan” ya da “Arif” olacağız derken dikkat edilmezse bu işin, Muhiddin Arabi’nin “Arif insanın dini yoktur” dediği noktaya vardığını iyi anlayalım. Tevhidi koruyamayan diğer dinlerin hali ortada. Şu an işin farkında olan İslami teşekküllerde açıkça yer alamamaktadırlar. Ancak çeşitli temaslarla şu an Yeni Dünya Düzeni için, kendine dostlar devşirme ve Yeni Dünya Dini hazırlama çalışmaları durmaksızın devam etmektedir. Kaynaklar;



1- Ezoterizm ve Batinilik Tarihi, Nokta Kitap, İstanbul, 2007, say. 111

2- Kabala, Ahmet Akıncı, Dharma Yayınları, İstanbul, 2005, say. 26

3- İsa ve Mistik Kabala, Migene Gonzalez-Wippler, Kozmik Kitaplar, İstanbul, 2006, say. 36-48

4- Sonuncu Dünya Düzeni, Robert H. Williams, Karakutu Yayınları, İsatanbul, 2006, say. 68

5- Toma’ya Göre İncil, Ahmed Yüksel Özemre, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2002, say.234

6- İlluminati, Texe Marrs, Timaş Yayınları, İstanbul, 2005, say.79

7- Efendi-2, Soner Yalçın, Doğan Kitapçılık, İstanbul, 2006, say. 26-52


Kaynak:İlhan Akkurt (Hz İsa Hristiyan mıydı?)
Buradan alındı.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
anlayışı, arius, calvin, günümüzde, martin luther, mesih, tanrı, tek, teslis


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:14 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam