hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > YARATILIŞ > Hayat ve Canlı > Şeytan

 
 
Seçenekler Stil
Alt 12. June 2009, 10:28 PM   #1
Barış
Uzman Üye
 
Barış - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 785
Tesekkür: 1.340
366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 16
Barış is on a distinguished road
Standart Kuran'da/islam'da şeytan

KUR’ÂN’DA/İSLÂM’DA ŞEYTAN

Halk kültüründe şeytân, gözle görülmeyen, aldatan, kandıran, kötülük aşılayan, acayip bir varlık olarak tanınır. Modern zamanlarda bu imaja ilaveler yapılmış ve özellikle Hıristiyan ülkelerin ürettiği film ve karikatürlerde eli çatal mızraklı, kuyruklu, boynuzlu, satanist ayinlerin kahramanı, Îsâ Mesih’in fiilî düşmanı bir yaratık olarak tasvir edilir olmuştur. Küreselleşme sürecinin Hıristiyan kültür imgelerinin dünyaya yayılmasını da kolaylaştırdığı bilinen bir olgudur. Vahiy kökenli dinlere mensup toplumların dinî kültürlerinin birbiriyle etkileşerek pekiştirdiği bu yanlış algı, “şeytân” kavramının Kur’ân doğrultusunda yeniden ele alınmasını ve Müslümanların bu konuda doğru bilgilere kavuşturulmasını gerektirmektedir.

Herkes şeytândan korkup Allah’a sığınırken zihinlerdeki bu mevhum [sanal] varlığı itibara almaktadır. Her türlü kötülüğün kendisine izafe edildiği şeytân, âdeta bir şamar oğlanı gibi görülmekte, insan eylemlerinin ahlâkî sonuçlarından bizzat insanın değil, şeytânın sorumlu olduğu şeklinde yanlış bir anlayışa ulaşılmaktadır. Ama gerçekte böyle müşahhas bir varlık olmadığı için, bu varlığı suçlayanlar, ona türlü iftiralar atanlar, kimse tarafından sorgulanmamaktadır. Sözde herkese kötülük yapan bu yaratık, kendine yapılan kötülüklere, sövgülere, lânetlere karşı duyarsızdır, kendini hiç savunmaz, öç almaz.


ÖYLEYSE NEDİR BU ŞEYTÂN DENİLEN YARATIK:

الشّيطان [şeytân] sözcüğünün Arapça olmayıp Habeşçe ve İbrânice olduğu ileri sürülmüştür. İbrânice ve Lâtince’de satan olarak yer alan bu sözcük, bu dillerde Tevrât ve İncillerin verdiği bilgiye göre “rakip, karşıt” anlamına gelmektedir. [136]

Arap dilinde ise şeytân sözcüğüne kök olabilecek شطن [ş-t-n] ve شيط [ş-y-t] olmak üzere iki sözcük vardır. Bu sebeple biz, şeytân sözcüğünün Arapça olduğu kanaatini taşıyor ve bu konuda işi uzmanlarına bırakıyoruz:
Şeytânsözcüğü ş-t-n kökünden gelir. Ş-t-n sözcüğü, “ip; derin kuyulardan kovaya bağlanılarak su çekilen, hayvanların bağlandığı ip” demektir. Bu ip uzak ve derin işlerde kullanıldığından bunun fiili olan شطن [şatana] fiili, بعد [ba‘ude=uzak oldu] anlamında kullanılmıştır. fey‘alün kalıbındaki şeytân sözcüğü, “iyiden, güzelden uzak olan her şey” için kullanılır olmuştur. Nitekim başında yelesi olan çirkin bir yılan cinsine de şeytân adı verilmiştir. Sâffat sûresi‘nde geçen sanki şeytânların başı gibi ifadesindeki şeytânlar, sözü edilen bu “çirkin yılanlar”dır.

Bu sözcüğün “yanma”, özellikle de “zeytinyağının ve işlem görmüş üzümün yanması” anlamındaki شيط [ş-y-t] kökünden geldiği de varsayılmakla birlikte birincisi asıl olandır. [137]

Yukarıdaki açıklamalar ışığında Kur’ân âyetleri dikkate alındığı zaman şeytân kavramı, “hakka ve akla aykırı hareket eden, uzak olan her türlü kişi, güç ve kurumun karakteristik adı” olarak tanımlanabilir. Bu tanımın içine, insanları hakka ve akla aykırı davranmaya iten öfke, kıskançlık gibi kötü huyların da dâhil edilmesi mümkündür. Buna göre şeytân‘ın, başka boyuttan bir varlık olarak kabulü söz konusu olamaz. O hâlde şeytân ya insandır, ya da insanın içindeki düşünce yetisidir: İblis’tir.

Şeytân sözcüğü Kur’ân’da 70′i tekil, 18′i çoğul olmak üzere toplam 88 kez geçmektedir. Bu âyetlere bakarak şeytânın kim ya da ne olabileceği, özellikleri, nitelikleri, alâmet-i farikaları [ayırt edilecek işaretleri] kolayca tesbit edilebilir:
Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve tayyib [temiz, hoş, yararlı] şeylerden yiyin ve şeytânın adımlarını izlemeyin. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır. O, size yalnızca kötülüğü, aşırılığı [çirkin hayâsızlığı] ve Allah üzerine bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. (Bakara/168–169)

Şeytân, sizi fakirlikle korkutur ve size aşırılığı [çirkin hayâsızlığı] emreder. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaat eder. Ve Allah vâsidir [ilmi ve rahmeti sonsuz geniş olandır] , en iyi bilendir. (Bakara/268)

Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak, “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytân insan için bir rezil edenmiş!” der. (Furkân/27–29)

Onlar, Allah’ın astlarından, yalnızca dişilere yakarırlar. Ve onlar ancak inatçı şeytâna yakarırlar. Allah ona [şeytâna] lânet etti. Ve o, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını bozacaklar” dedi. Ve her kim Allah’ın astından şeytânı velî edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyan ile ziyana uğrar. O [şeytân] onlara vaat eder ve onları kuruntulandırır. Oysa şeytân onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. (Nisâ/117–120)

İnkâr etmekle emrolundukları tâğutu aralarında hakem yapmak isteyerek kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri süren şu kişileri görmedin mi? Şeytân da onları uzak [geri dönülmez] bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor. (Nisâ/60)

Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytân onlara yapmakta olduklarını çekici gösterdi [süsledi] . (En‘âm/43)

Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytânlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder [gizlice telkinde bulunur, fısıldar] . –Ve şâyet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları bırak uydurdukları şeyleri de.– Âhirete inanmayan kimselerin kalplerine ona kansın, ondan memnun olsunlar ve de yapmakta olduklarını yapsınlar diye de. (En‘âm/112–113)

Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey arzuladığı zaman, şeytân onun arzusuna bir şeyler atmış olmasın. Bunun üzerine Allah şeytânın attığı şeyleri şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder [güçlendirir] . Ve Allah alîmdir [en iyi bilen] , hakîmdir [yasalar koyan] . (Hacc/52)

Ey iman etmiş kişiler! Şeytânın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytânın adımlarını izlerse, hiç şüphesiz o, fahşâyı [çirkin utanmazlıkları] ve kötülüğü emreder. Ve eğer ki üzerinizde Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedî olarak temize çıkamazdı. Ama Allah, dilediği kimseyi temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir. (Nûr/21)

O zaman şeytân onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara, “Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o, iki topuğu üstünde geri döndü ve, “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım” dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Enfâl/48)

(Onların durumu) tıpkı, hani, insana, “Küfret” deyip de o küfür edince, inkâra sapınca da “Kesinlikle ben senden uzağım; şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” diyen şeytânın durumu gibidir. (Haşr/16)

Şeytân onları istilâ etmişti de onlara Allah’ı anmayı unutturmuştu. Onlar, şeytânın hizbidir [grubudur] . İyi bilin ki şeytânın hizbi kesinlikle kaybedenlerdir. (Mücâdele/19)

Şüphesiz saçıp savuranlar, şeytânların kardeşleridir. Şeytân ise Rabbine karşı çok nankördür. (İsrâ/27)

Ve iş bitince şeytân onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim” dedi. Kesinlikle zâlimler için acı bir azap vardır! (İbrâhîm/22)

Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki, uyuşturucu] , kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytân işlerinden pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki, kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytân, içki ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah’ın zikrinden ve salâttan [namazdan ve sosyal destekten] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmişler [vazgeçmişler] misiniz? (Mâide/90–91)

Yukarıdaki âyetlerde bildirilen özellikleri sıralayarak “şeytân”ı şöyle tanımlamak mümkündür:

Haramın yenmesini, hakksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,
Kötülük, hayâsızlık ve Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,
Bizi fakirlikle korkutan,
Bizi kuruntulara düşüren,
Allah’ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,
Bizleri kandırmak üzere yaldızlı sözler fısıldayan,
Bize vesvese verip, kışkırtarak kafa bulandıran,
Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,
Bizi azdıran,
İçki/uyuşturucu ve kumarla aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,
Allah’ı anmaktan ve namazdan, sosyal destekten bizi geri durdurmak isteyen kişiler ve güçler.


Kur’ân, şeytân‘ların hem “ins”ten hem de “cinn”den olabileceğini bildirmektedir. “İns”ten olanlar, bilinen, tanınan, görünen, insan türündeki şeytânları; “cinn”den olanlar ise gizli, kapalı, İblis veya gerçek kimliği bilinmeyen ajanlar şeklindeki şeytânları ifade etmektedir:

Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytânlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder [gizlice telkinde bulunur, fısıldar] . (En‘âm/112)

“Cinn ve insten, insanların akıllarında, sinsice kötülük fısıldayan hannasın kötü fısıltılarının şerrinden, insanların ilâhına, insanların hükümdarına ve insanların Rabbine sığınırım” de! (Nâs/1-6)

Kur’ân’da şeytân ve şeytânlar sözcüklerinin insanlar için kullanılmasına örnekler:

Ve o gün, o zâlim kimse ellerini ısırarak, “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytân insan için bir rezil edenmiş!” der. (Furkân/27–29)

O zaman şeytân onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara, “Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o, iki topuğu üstünde geri döndü ve, “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım” dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Enfâl/48)

Tarih ve siyer kitaplarına göre, bu âyette geçen şeytân, Bedir savaşı‘nda Mekkelileri kışkırtan Benî Kinâne kabilesi, Müdlic oğulları’ndan Sürâka b. Mâlik b. Cu’şum‘dur. Eski tefsirciler de bu âyette geçen şeytân‘ın, o gün yüzlerce Mekkeli ile elele tutuşan Sürâka olduğunu kabul etmişler, fakat onun gerçek Sürâka olmayıp, Sürâka kılığına girmiş şeytân olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu iddialarını da yine bir rivâyete dayandırmışlardır. Rivâyete göre, bozguna uğrayan Mekkeliler Bedir’deki yenilgilerinin sebebini, korkup kaçarak Mekkelilerin manevîyatını bozan Sürâka’ya bağlamışlardı. Bunu duyan Sürâka da, kendisinin savaşa gitmediğini, hatta Mekkelilerin savaşa gittiğinden bile haberinin olmadığını söyler. Rivâyetin özü bundan ibarettir. Sürâka’nın Bedir’e gitmediğini bildiren bu rivâyete itibar edilmiş ve Bedir’deki Sürâka’nın Sürâka kılığındaki şeytân olduğuna karar verilmiştir.

Rivâyetin içeriği yerine biçimini önemseyenler, ne yazık ki tarihî hakikatlerin dejenere edilmesi yönünde zaman zaman zararlı bir işlev görmek durumunda kalmışlardır. Her şeyden önce, söz konusu rivâyet hiç de inandırıcı değildir. Çünkü askerî bir otorite olan Sürâka’nın, o günkü Mekke halkı içinde yaşayıp da günümüzdeki askerî mızıka veya bando takımına benzeyen gruplarca çalınan cenk havalarını ve şâir kadınlarca sergilenen savaşa tahrik edici şiir ve gösterileri duymaması, kısacası savaştan bihaber olması mantık dışıdır.
Rivâyetler bir tarafa, bu âyette söz edilen “şeytân”ın, Sürâka olduğu yargısı; âyette anlatılan davranışı, Bedir savaşı’nda aynen ortaya koyan bir kişinin [Sürâka] varlığından bahseden tarih kitaplarına dayanmaktadır. Yukarıdaki âyette bildirilen davranış, Haşr/16‘da da konu edilmiş ve bu davranışı gösteren kişiye orada da “şeytân” denilmiştir.

Şeytânî özellikleri olan insanları, “şeytân” olarak isimlendiren Kur’ân’dan bir diğer örnek de Bakara/14 âyetidir:

Ve inananlara rastladıkları vakit “inandık” dediler. Şeytânlarıyla baş başa kaldıklarında ise, “Biz kesin olarak sizinleyiz ve onlarla yalnızca alay ediyoruz” dediler. (Bakara/14)

Bu âyette de söz konusu edilen şeytânlar, ikiyüzlüleri o duruma düşüren ve yine onlar gibi “insan olan akıl hocaları”dır.

Şüphesiz ki o şeytân kendi yakınlarını korkutur. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun. (Âl-i İmrân/175)

Klâsik kaynaklara göre burada konu edilen şeytân, Nuaym ibn-i Mes‘ûd adında bir kâfirdir. Aynı kaynaklarda bu şeytânın, Peygamberimizi ziyarete gelen Ebû Süfyân‘ı caydırmak isteyen grup olduğuna dair nakiller de vardır. Ancak, “şeytân” sözcüğünün âyette tekil olarak geçmesi sebebiyle buradaki şeytânın bir “grup” olması mümkün değildir.

Ve onlar [Yahudiler] Süleymân mülküne dair şeytânların okuyup durdukları şeylere uydular. Hâlbuki Süleymân kâfir değildi. Ama o şeytânlar kâfir idiler; insanlara sihri ve Bâbil’de iki meleğe/iki krala; Hârût ve Mârût’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o ikisi [Hârût ve Mârût] , “Biz fitneyiz, sakın kâfir olma!” demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. İnsanlar o ikisinden erkekle eşinin arasını açtıkları şeyleri öğreniyorlardı. –Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler.– Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. And olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve öz benliklerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi! Keşke bilmiş olsalardı. (Bakara/102)

Bu âyette geçen Süleymân peygamber ile ilgili şeytânlar, halk kültüründeki şeytân olmayıp, Süleymân peygamberin emri altında zoraki çalışan yabancı işçilerdir. Anlaşıldığına göre bunlar, Süleymân peygamberin sultasından kurtulabilmek için her türlü çabayı harcıyorlar, her yolu deniyorlardı. Denedikleri yollardan bir de Süleymân peygamberin kâfir olduğu söylentisini yaymaktı. Âyette işaret edilen konu budur ve işin aslı insanlığa, dolayısıyla da Ehl-i Kitap’a bildirilmektedir. Süleymân peygambere tuzak kuranların, iftira edenlerin “şeytân” diye adlandırılmaları, Enbiyâ/82 ve Sâd/38 ayetlerinde de yer almaktadır. Bu olay, muharref Tevrât’ta ise, 1. Krallar 11,7’de de geçmektedir.

Ve işte öyle. Biz her peygamber için cinn ve ins şeytânlarını düşman kıldık. Ki dünya malına aldanmaktan bunların bazısı bazısına sözün süslüsünü vahyeder [gizlice telkinde bulunur, fısıldar] . –Ve şâyet Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Öyleyse onları bırak uydurdukları şeyleri de.– Âhirete inanmayan kimselerin kalpleri ona kansın, ondan memnun olsunlar ve de yapmakta olduklarını yapsınlar diye de. (En‘âm/112–113)

Bu âyette konu edilen şeytânlar ise, yine “Peygamberimizin karşıtı olan Mekkeliler”dir.

ŞEYTÂNLARIN GÜCÜ YOKTUR:

Kur’ân’da şeytânın yaptırım gücü olmadığı, sadece vesvese ve iğva [teşvik, kışkırtma] , telkin ettiği, zorlamadığı ve zorlayamadığı açık açık vurgulanmış ve buna hem dünyadan hem de âhiretten örnekler verilmiştir.

Şeytân ancak, ham, câhil, olgunlaşmamış kişileri etkiler:

(İblis,) “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım, ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesnâ” dedi. (Sâd/82–83)
Öyleyse Kur’ân okuduğun zaman racîm şeytândan [İblis’ten] Allah’a sığın. Şüphesiz ki iman edip de Rabb’lerine tevekkül edenler üzerinde o şeytânın hiçbir gücü yoktur. Onun gücü, ancak onu velî [yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakın] edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerinedir. (Nahl/98–100)
Ve iş bitince şeytân onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim” dedi. Kesinlikle zâlimler için acı bir azap vardır! (İbrâhîm/22)
İman etmiş kimseler Allah yolunda savaşırlar. Küfür etmiş kişiler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde siz şeytânın velîleri ile savaşın. Hiç kuşkusuz şeytânın tuzağı çok zayıftır. (Nisâ/76)


ŞEYTÂN-I RACÎM [LÂNETLENMİŞ, KOVULMUŞ ŞEYTÂN] : İBLİS:

Birçok kişi şeytân ile İblis’i birbirine karıştırmaktadır. İblis, Kehf/50‘de bildirildiği üzere, şeytânın cinn grubundandır. Yani, gözle görülemeyen ateşten/enerjiden yaratılmıştır. Gözle görülemeyen ve ateşten/enerjiden yaratılma bir varlık olan İblis, bize göre zihinsel faaliyetlerimizden biri olan “düşünme yetisi”dir. Şeytân ise bir kötülük karakteri ve sembolüdür. Şeytânî karaktere sahip olan İblis de bu sebeple birçok âyette “şeytân” diye nitelenmiştir.

Kur’ân’da şeytân sözcüğüyle, “İblis”in kasdedildiğine birkaç örnek:

“Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaatlerde bulun.” Ve şeytân onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez. (İsrâ/64)
Ey Âdemoğulları! Şeytân, ana-babanızı, kendi çirkinliklerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir fitneye düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytânları, inanmayanlara velîler [yol gösteren, yardım eden ve koruyan yakınlar] yaptık. (A‘râf/27)
Ve o [Yûsuf] , o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne: “Rabbinin [efendi, hükümdar edindiğin kişinin] yanında beni an” dedi. Sonra şeytân ona, hatırlatmayı terk ettirdi. Böylece o [Yûsuf] , yıllarca zindanda kaldı. (Yûsuf/42)

Bu âyette sözü edilen ve Yûsuf peygamberden bahsetmeyi o adama terk ettiren şeytân, aslında o kişinin kötü düşüncesidir. Kötü düşüncesinin etkisinde kalan adam, Yûsuf peygamberin saraya gelmesini kıskanmış, istememiş olmalıdır. Aynı şekilde, Yûsuf/100‘de konu edilen ve Yûsuf peygamber ile kardeşlerinin arasını bozan şeytân da İblis’tir, yani kardeşlerinin içindeki vesvesecidir.

(Genç adam) dedi ki: “Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada ben kesinlikle hût’u terk ettim. Onu anmamı bana sadece şeytân terk ettirdi. O [hût] , denizin içinde acayip bir biçimde yolunu tuttu. (Kehf/63)
Burada da “hût‘u söylettirmeyen şeytân, gencin kötü düşüncesidir, yani İblis’idir.

Görülüyor ki, insanların kendi arzuları ile yaptıkları kötülükleri şeytânın üzerine atmaları çok eskilere dayanmaktadır. İnsanlar kendilerinin şeytâna uyduklarını, kendilerine o kötülükleri şeytânın yaptırdığını ileri sürerler. Hâlbuki o işleri yaptıran kendilerinin kontrolsüz düşünceleridir.
__________________
Kimse kimsenin yargıcı değil, olmamalı da zaten..Herkes kendi üzerinde gözetmen ve yargıç olsun..Kendimizi rahatsız edelim, dünyamız değişsin...Belki o zaman huzuru bulmuş benliğimiz başkalarına kendiliğinden ışık saçar../Elif.
Barış isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Barış Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
hiiic (8. July 2010), mavera (28. October 2010), yeşil (10. November 2011)
 

Bookmarks

Etiketler
kuranda or islamda, şeytan


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:33 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam