hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > TARİH > Ehli Kitap > İsrail oğulları

 
 
Seçenekler Stil
Alt 14. January 2009, 12:40 PM   #31
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.016
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Kitaba Vâris Olan İsrâîloğulları;


76S- Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan kimi iyi kişilerdi, kimi de alçak! Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle de sınadık. 169- Onların ardından, yerlerine geçip Kitaba varis olan birtakım insanlar geldi ki, onlar, şu alçak(dünyan)ın menfaatini alıyorlar: "Biz nasıl olsa bağışlanacağız!" diyorlar. Kendilerine, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki "Allah hakkında, gerçekten başka*sını, söylememeleri hususunda kendilerinden Kitâb misakı alınmamış mıydı? (Kitâbda bu hususta kendilerinden söz alınmamış mıydı?) Ve onun içinde kini okuyup öğrenmediler mi? Ahiret yurdu korunanlar için daha hayırlıdır. Düşünmüyor musunuz? 170- O(koruna)nlar ki Kitaba sımsıkı sarılırlar ve namazı kılarlar; elbette biz, iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz. (A'rtf; 39/168-170)

39/168-169'ncu âyetlerde yüce Allah, İsrâîloğullarını gruplara, bölüklere ayırdığını; içlerinde iyilerin de, kötülerin de bulunduğunu; yola gelmeleri için onları iyiliklerle ve kötü*lüklerle; ni'metlerle, belâlarla sınadığını, fakat onların yerine gelip Kitabı mîrâs alan neslin, yani Hz. Muhammed devrindeki Yahudilerin: "Biz affe*dileceğiz" diyerek bu alçak dünyânın malını aldıklarını, aldıkları kadar bir daha olsa onu da alacaklarını; yalnız gerçeği söyleyeceklerine dair kendilerinden söz alındığını, ellerindeki Kitâb'da bu buyruğu okudukları halde dinlemeyip dünyâ malını aldıklarını; oysa korunanlar için âhiret yurdunun daha hayırlı olduğunu bildirmektedir.

170'de de Allah'ın, Kitâblarına sımsıkı sarılıp namazlarını kılanların ecrini zayi etmeyeceği vurgulanmaktadır.

Bu âyetlerde Yahudilerin içinde haksızlık yapan, rüşvet alıp veren, başkalarının hakkını yiyen insanlar yanında Kitâblarının hükümlerine sa*mimiyetle bağlı, gerçek dindarların bulunduğu da anlatılmaktadır.

Esasında Kur'ân, bir ırk olarak Yahudileri kötülemiyor. Onların içinde de iyilerin bulunduğunu söylüyor. Âl-i İmrân Sûresinin 110, 113-115'nci, Mâide Sûresinin 66'ncı âyetlerinde de onların içinde sâlih, ılımlı kişilerin bulunduğu, ama çoklarının yoldan saptıkları belirtilmektedir. Demek ki asırların kalıntısı olarak Yahûdîye dünyâ tutkusu yerleşmiştir. Bu da onun başına belâlar açmıştır ve açacaktır. Çünkü bir avuç insan hesabına kütleleri sömürmek, parayı altun buzağı gibi tanrılaştırmak, başlarına Allah'ın hış*mını indirir. Yahudilerin altundan yapılmış buzağıya tapmış olmaları, onların para tapıcılığını, pintiliklerini ve tutkularını simgelemektedir.

Fakat 170'nci âyetten, Yahûdîlerin de, düzeltilmesi imkânsız bir toplum olmadığı anlaşılmaktadır. Allah, onlardan nice peygamber gönder*miştir. Onların içinde de kendini Allah'a vermiş âlimler, habrler, zâhidter vardır. Allah'ın buyruklarını dinledikleri takdirde onlar da diğer insanlar gibi Allah'ın lütfuna ererler. İşte 170'ncı âyette yüce Allah, Kitâblarının hükmüne bağlı kalıp namazlarını kılan İsrâîloğullarını da ödüllendireceğini; uslu, iyi, güzel işler yapan insanların ecrini zayi etmeyeceğini belirtmek*tedir.

Sonra Kitâb 'ı kullarımız arasından seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçendir. İşte büyük lütuf budur. (Fâtır: 43/32)

Buradaki Kitâb, İsrâîloğullarına atalarından intikal eden Kutsal Kitâb'dır. Âyette, Kutsal Kitabı mîrâs alan İsrâîloğullan, seçkin kullar olarak nitelendirildikten sonra onların üç grup oldukları belirtilmektedir: Kimileri nefsine zulmeden, kimileri orta yolda giden, kimileri de Allah'ın izniyle hayır işlerinde ileri giden kimselerdir.

Tabii İsrâîloğullarında görülen bu sınıflar, diğer ümmetlerde ve Mu-hammed ümmetinde de vardır. Bütün kavimler esasen böyledir. Kitabı mîrâs almış olan İsrâîloğullarından kimi günâh işler yapmak suretiyle kendi canlarına yazık etmekte, kimi orta gitmekte, ibâdette gevşeklik göstermekle beraber ötekilere oranla daha ılımlı davranmakta, kimi de hayır işlerinde ileri gitmektedir.

- İşte bunlar; Allah'ın nimet verdiği peygamberlerden, Âdem, neslinden, Nûh ile beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail {Ya'-küb) neslinden, yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'in âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. 59-Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır. 60- Ancak tevbe eden, inanan ve iyi işler yapanlar, cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğra-tılmayacaklardır.(Meryem: 44/58-60)

Bu âyetlerde, sûrede anılan sâlih insanların, Allah'ın ni'metine ermiş, Âdem, Nûh, İbrâhîm, İsrâîl soyundan ve Allah'ın doğru yola iletip seçtiği insanların soyundan gelen peygamberler olduğu, bunların Allah'ın âyet*lerini duyunca ağlayarak secdeye kapandıkları; fakat onlardan sonra yer*lerine, namazı zayi eden, şehvetlerine uyan bir neslin geldiği; onların cehennemin gayyasına girecekleri; ancak tevbe edip inanan ve güzel işler yapanların cennete girecekleri, kendilerine hiç haksızlık edilmeyeceği belirtilmektedir.

Sâffât 56/83-113'ncü âyetlerde Hz. İbrâhîm'in ve oğlu ishâk'ın güzel davranışları örnek olarak anlatıldıktan sonra: O ikisinin neslinden gelenler arasında iyi hareket eden de var, açıkça nefsine zulmeden de" buyurulmaktadır.

Her toplumda iyiler ve kötüler bulunduğu gibi, İsrâîloğullan arasında da iyiler, hakka doğruya ileten gerçek dindarlar vardır ve Kur'ân onları övmektedir:

159- Mûsâ kavmi içinde doğrulukla hakka götüren ve hak ile adalet yapan bir topluluk da vardır... 181- Yarattıklarımız içinde, doğrulukla hakka götüren ve hak ile adalet yapan bir ümmet de vardır. (A'râf: 39/159,181)

73- Ama /lep^/ fc/r değildir. Kitâb ehli içinde gece saatlerindi kalkıp Allah'ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır. 114- Onlar Allah'a ve âhiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayır işlerine koşarlar. İşte onlar da iyilerdendir. 115- Yapa*cakları hiçbir iyilik inkâr edilmeyecektir. Şüphesiz Allah, korunanları bilmektedir." (Âl-i İmrân: 94/113-115) âyetlerinde de İsrâîloğullarının bu aşırılar karşısında bulunan ılımlı ve iyi sınıflarına işaret edilmektedir. Onların içinde Allah'ın âyetlerini inkâr edip peygamberleri öldürenler, isyan edip saldıranlar olduğu gibi; Allah'a ve âhiret gününe inanan, geceleri ibâdet eden, iyiliği emir ve kötülükten meneden kişilerin bulunduğu da bildirilmektedir. Mâide: 110/66'da da:

Onların içinde ılımlı bir topluluğun bulunduğu, fakat çoklarının kötü işler yapan kimseler oldukları" belirtilmektedir.

" 26- Andolsun, Nuh'u ve İbrahim 'i elçi gönderdik, peygamberliği ve Kitâb'ı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı. 27- Sonra bunların peşinden ard-arda elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu isa'yı da onların ardına kattık; ona İncîl 'i verdik ve ona uyanların kalblerine şefkat ve rahmet (duygusu) koyduk. İcâdettikleri rahbanlığı, biz onlara yazmamıştık, yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için (onu kendileri icâdettiler) fakat ona gereği gibi de uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da yoldan çıkmışlardır. (Hadîd: 112/26-27)

Kur'ân'ın son inen sûrelerinden olan Hadîd Sûresinin bu âyetlerinde Kitap ehli içinde doğru yolda olan insanlar da bulunduğu, Allah'ın, onların ecrini de vereceği, fakat çoklarının yoldan çıktığı vurgulanmaktadır. Yahû-dîler böyle olduğu gibi, Hıristiyanlardan söz eden bu âyetlerde de onların içinde de yine iyilerin bulunduğu, ancak çoklarının yoldan çıktığı belirtil*mektedir. Esasen dinin özüne bağlı olan, gerçek dini yaşayan toplumun çoğunluğu değil, maalesef azınlığıdır. 'Şükreden kullarım azdır." (Sebe': 58/13) âyeti de asıl dinine bağlı, öz dindar insan*ların, azınlıkta kaldığını bildirmektedir.

Kitâb ehli Yahûdîler, hrıstiyanlar böyle olduğu gibi diğer insanlar da böyledir. Vâkı'a Sûresinde genel olarak bütün insanlar arasındaki bu üç tabaka belirtilmektedir:

7- Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman. 8- Sağın adamları (amel defterleri sağ tarafından verilen-ler), ne uğurludurlar onlar! 9- Solun adamları (amel defterleri sol tarafından verilenler), ne uğursuzdurlar onlar! 10- Ve o sabıklar (o inançta ve amelde duraklamadan) ileri geçenler! 11- İşte O, (Allah'a) yaklaştırılanlar. 12- Nimet cennetlerindedirler. 13- Çoğu öncekilerden, 14- Birazı da sonrakilerden (olan bu mutlu insanlar. (Vâkı'a: 47/7-14)

Katâde şöyle demiş: "İnsanlar dünyâda üç sınıf, ölüm sırasında üç sınıf, âhirette üç sınıftır: Dünyâda mü'min, münafık ve müşriktirler. Ölüm sırasında: "Eğer Allah'a yaklaştırılanlardan ise ona rahatlık, güzel rızık ve ni'met cenneti vardır! Eğer sağcılardan ise: 'Ey sağcı, sana sağcılardan selâm!' Ama yalanlayıcı sapıklardan ise kaynar sudan bir ziyafet ve cehen*neme atılma var!" [141] Âhirette de: "Sağın adamları, ne uğurlulardır onlar! Solun adamları, ne uğursuzlardır onlar! Ve sabıklar, sabıklar (iyi işlerde ileri geçenler)! İşte Allah'a yaklaştırılanlar onlardır!" [142]

İşte her ulustan Allah'a ve âhirete inanan, güzel işler yapan kimseler, Kur'ân'ın anlatımına göre cennete girer, çeşitli zinetler ve nimetler içinde gam ve tasadan uzak kalarak Allah'a hamdederler. Bu üç sınıftan zâlim ile muktesidin sonucu belirsiz bırakılmıştır. Sadece hayırlarda ileri geçen*lerin sonucu çekici biçimde anlatılmıştır ki insanlar onlar gibi olmağa çaba harcasın; şirki, küfrü, Allah'ın buyruklarını uygulamada ihmali ve kusuru bırakıp hayır işlerine koşsunlar.

Kur'ân, Kitâb ehline, Kitâblarının hükümlerini uygulamalarını emret*mekte, bu hükümleri uygulayanları övmektedir:

Tevrat'ı ezberleyip de onun hükümlerini uygulamayanlar, Kitâb taşı*yan eşeğe benzetilmektedir[143].Mâide Sûresinde de Allah tarafından indirilmiş olan Tevrat'ın uygulanması vurgulanmaktadır:

43-İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da sonra dönüyorlar? Onlar inanıcı değillerdir. 44-Gerçekten Tevrat'ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nûr vardır. İslâm olmuş pey-gamberler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Tanrıya ver-miş zâhidler ve âbidler de Allah'ın Kitabını korumakla görev-lendirildik-lerinden onu uygular ve onu gözleyip kollarlardı. (Mâide: 110/43-44)

sahipleri, Allah'ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. (Mâide: 110/47)

£ger Tevrat'ı, incil 'i ve Rablerinden kendilerine indirileni uygulasalardı, muhakkak ki üstlerinde(ki ağaçların meyvalarında)n ve ayaklarının altında(ki ürünlerde)n yerlerdi. İçlerinde doğru yolda giden ılımlı bir topluluk var ama, çokları ne kötü işler yapıyorlar? (Mâide: 110/66)

Görüldüğü gibi Kur'ân, kendinden önceki İlâhî Kitâbları kaldırmıyor, onları övüyor, kendisinin de onlara uygun olarak indiğini söylüyor. Kitâb-larının gösterdiği yoldan ayrılanları kınarken, Kitâblarının ruhuna bağlı kalanları övüyor. A'râf Sûresinin 159, 18l'nci âyetlerinde bu husus daha açık olarak belirtilmiştir:

759- Mûsâ kavmi içinde doğrulukla hakka götüren ve hak ile adalet yapan bir topluluk da vardır... 181- Yarattıklarımız içinde, doğrulukla hakka götüren ve hak ile adalet yapan bir ümmet de vardır. (A'râf: 39/159, 181)

İlâhî Kitâb sahibi olan bütün insanlar, birliğe ve kardeşliğe çağrılıyor: Bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir,

ben de sizin Rabbinizim, bana kulluk edin." (Enbiyâ: 73/92, Mü'minûn: 74/52)

Öyle ise peygamberlerin getirdiği dinler arasında ayrıcalık yapmak, peygamberlerden birini diğerinden üstün tutmak İlâhî irâdeye aykırıdır, yarar değil, zarar getirir.

Allah'a inanan insanların, hep birlikte Allah'a sarılıp saygı ve hoşgörü ile huzur ve barış içinde yaşamaları gerekir. Çünkü Tanrıları birdir, amaçlan da birdir. Hepsinin amacı Tanrının rızasına ermektir. O yüce ve güzel Mevlâ, kullarının boğazlaşmasından, birbirine düşman olup ateş püskürme*lerinden değil, kardeşlik, barış, sevgi ve saygı içinde yaşamalarından hoş*lanır. Zaten dinleri de insanları birbirine sevdirmek, dost etmek, mutlu kılmak için göndermiştir. O, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!

Hac: 88/40. âyette

Allah'ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savunması olmasaydı, içlerinde Allah'ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Allah, kendi dinine yardım edene elbette yardım eder. Allah, kuvvetlidir, galiptir." buyurulmaktadır. Burada Allah'ın adının anıldığı yerler olarak, Allah tarafından korunduğu belirtilen binalar, üç İlâhî dinin ma'bedleridir. Kur'ân, her üç dinin ma'bedlerinin Allah tarafından korun*duğunu bildirmektedir. Bu ifade, din birliğinin en güzel belirtisi değil midir? Kur'ân böyle derken bu din mensuplarının, birbirlerinin ma'bedlerini küfür yuvaları gibi görmeleri ve bu ma'bedlere hor bakmaları, hattâ fırsat bulunca yıkmağa çalışmaları elbette Kur'ân'ın ruhuna uygun değildir. Bundan dolayıdır ki Osmanlılar, egemen oldukları yerlerde Yahûdî ve Hıristiyanların inançlarına saygı göstermişler, ma'bedlerini yapmalarını ve ma'bedlerinde özgürce ibadet etmelerini sağlamışlardır. [144]
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
TUĞÇE DENİZ AKIN (13. January 2010)
 

Bookmarks

Etiketler
oğulları, İsrail


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:05 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam