hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > NÜZUL SIRASINA GÖRE TEBYîNÜ'L -KUR'AN İŞTE KUR'AN ve VİDEOLARI Hakkı Yılmaz > İniş Sırası ile Sureler > 81.Naziat Suresi

 
 
Seçenekler Stil
Alt 26. December 2009, 08:37 PM   #1
ÖmerFurkan
Site Yöneticisi
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 450
Tesekkür: 33
85 Mesajina 163 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
ÖmerFurkan will become famous soon enoughÖmerFurkan will become famous soon enough
Standart 81.Naziat Suresi


NAZİAT SURESİ'NE GİRİŞ
Naziat suresi Mekke’de 81. sırada inmiştir. Adını birinci ayetteki “ النّازعاتen-Naziat” sözcüğünden almışır.
Kur’an’ı tanıtarak başlayan surede tevhid, elçilik, öldükten sonra dirilme ve hesap gibi inanç esasları üzerinde durulmaktadır. Ahiret inancı ile ilgili olarak önce kıyametin dehşeti tasvir edilmekte, ardından da takva sahiplerinin ve suçluların varacakları yer*ler bildirilmektedir. Ayrıca Rabbimizin evrendeki bir takım ayetleriyle ahiretin gerçekliğine işaret edilmektedir.
Naziat suresi içeriği bakımından Nebe’ suresinin devamı ve biraz daha açılımı mahiyetindedir.
Surede ayrıca geçmişten örnek verilerek iktidarını zorbalık ve taşkınlıkla sürdüren ve toplumuna ilahlık iddiasında bulunan Firavun ve politikasına değinilmekte, bu örnek üzerinden de Mekke halkına azgınlıkları ve Resulullah’a karşı ta*kındıkları inatçı tavırları yüzünden zorba Firavun gibi helak edilecekleri mesajı verilmektedir.
Not: Surenin ayetlerinin elimizde mevcut, halife Osman döneminde oluşturulan mushaftaki dizilişinde bir takım teknik ve semantik sorunlar vardır. Bu nedenle biz imkânlarımız ölçüsünde teknik kurallara ve anlamsal kurallara göre yeni bir dizim yapmış bulunuyoruz.

https://youtu.be/Q08BaOaLx8Y Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 408. Bölüm. Nazife Suresi 1. Bölüm

MEAL:

RAHMAN RAHÎM ALLAH ADINA
1 – 5, 26- O, suya batırırcasına/batırarak söküp çekenlere, o, zorlamadan yumuşaklıkla çekenlere ve o, yüzdükçe yüzüp gidenlere, derken, öne geçtikçe geçip de bir iş çevirenlere kasem olsun ki, şüphesiz bunda, haşyet [saygı] duyacak kimseler için bir ibret vardır.
10, 11 – Onlar, “Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz? Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra mı?” diyorlar.
12 – Dediler ki: “Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür.”
27 – 33- Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü], O [Allah] yaptı; boyunu yükseltti sonra da onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra, sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere yeryüzünü döşedi; ondan [yeryüzünden] suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi].
6 - O gün sarsan sarsacak.
7 - Onu ikinci bir sarsıntı izleyecek.
8 - Yürekler o gün titreyerek çarpar.
9 – Onların gözleri saygılıdır.
13 – İşte o, bir tek haykırıştır.
14 - Bir de bakmışsın onlar, meydandadır.
34 - Artık o en büyük felaket geldiği vakit,
35 – O gün, insan ne yaptığını iyice anlayacak.
36 - Gören kimseler için cehennem apaçık gösterilecek.
37- 39 - Artık her azmış ve dünya hayatını tercih etmiş kimseye gelince; işte şüphesiz Cahîm [cehennem], varılacak yerin ta kendisidir.
40, 41 - Rabbinin makamından korkan ve nefsini hevadan meneden kimseye gelince; artık, hiç şüphesiz cennet, barınağın ta kendisidir.
42- Sana o saatten soruyorlar; onun demir atması ne zaman?
43- Onun anılmasından sende ne var ki?
44 - Onun sonucu sadece senin Rabbine aittir.
45 - Sen ancak ona [Saat’e; kıyametin kopuşuna] haşyet duyan kişilerin uyarıcısısın.
46 – Sonra onlar onu [kıyameti] görecekleri gün, dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamış gibidirler.
15- Mûsâ’nın haberi sana geldi mi?
16, 17- Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde /iki kez temizlenmiş vadide seslenmişti: “Firavun’a git! Şüphesiz o azdı.”
18, 19 – Sonra de ki: “Arınmaya var mısın? Ve de seni Rabbine kılavuzlayayım da ona haşyet duyasın!”
20 – Sonra da o [Musa], ona [Firavun'a] o büyük mucizeyi gösterdi.
21- 24 – Sonra da o [Firavun], yalanladı ve karşı geldi. Sonra koşarak [çabucak] arka döndü. Sonra toplayıp seslendi de: “Ben, sizin en yüce rabbinizim!” dedi.
25 - Allah da, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi

TAHLİL:
1 -5, 26- O, suya batırırcasına/batırarak söküp çekenlere, o, zorlamadan yumuşaklıkla çekenlere ve o, yüzdükçe yüzüp gidenlere, derken, öne geçtikçe geçip de bir iş çevirenlere kasem olsun ki, şüphesiz bunda [O gün, kişinin iki elinin [iki gücünün; mal ve çevresinin] ne takdim ettiğine bakıp [yaptıklarıyla yüz yüze gelip] ve kâfirin: “Ah ne olaydı, ben bir toprak olsaydım!” demesinde], haşyet duyacak kimseler için bir ibret vardır.
Bu pasajın ilk ayetlerinde, özellikleri sayılan bir varlığa kasem edilmiş ve “O gün, kişinin iki elinin[iki gücünün; mal ve çevresi] ne takdim ettiğine bakıp [yaptıklarıyla yüz yüze gelip] ve kâfirin ‘Ah ne olaydı, ben bir toprak olsaydım!’ demesindehaşyet duyacak kimseler için” birtakım ibretler olduğu vurgulanmıştır.
Ne var ki, kasem edilen bu hususlar ilim ehli tarafından hassasiyetle tahlil edilmesi gerekirken, bu yapılamamıştır. Şöyle ki: Çözüm için gayret gerektiren bir durum ortaya çıktığında nasıl mesele “alt komisyona havale” ediliyorsa, emek verilmeden anlaşılmayacak bu hususlar da “melekler”e yorumlanarak işin içinden çıkılmaya çalışılmıştır. Klasik anlayışta bunun yüzlerce örneğini görmek mümkündür. Mesela bu ayetlerde kasem edilenler melekler olarak yorumlanmış ve kasemin cevabı da mahzuf kabul edilmiştir. Tahlilimize başlamadan önce, sonraki kuşaklara da kaynaklık eden bu görüşleri naklediyoruz:
"Söküp çıkaranlar", kâfirlerin ruhlarını şiddetle söküp çıkaran melekler*dir. Bu açıklamayı Ali (r.a) yapmıştır. İbn Mesud, İbn Abbas, Mesruk ve Mücahid de böyle demişlerdir: “Bunlar Âdemoğullarının canlarını şiddetle sö*küp çıkartan meleklerdir.”
İbn Mesud dedi ki: Bu buyrukla kâfirlerin canlarını kastetmektedir. Ölüm meleği, cesetlerinden her bir kılın altından, tırnakların altından, ayakların di*binden tıpkı bir demir çubuğun nemli yünden çekilip çıkartılması gibi, kâ*firlerin canlarını cesetlerinden öylece çıkartır. Sonra bunu tekrar sokar, ya*ni o canları bedenlerine geri döndürür, sonra tekrar söküp çıkarır. İşte kâ*firlere yapacağı uygulama böyle olacaktır. İbn Abbas da böyle açıklamıştır.
es-Süddî dedi ki: "Andolsun ... söküp çıkaranlara!” buyruğu ile kastedi*len, göğüslerde boğulma zamanındaki canlar, yani "nefisler"dir. Mücahid: Mak*sat canların çıkmasını sağlayan ölümdür.
el-Hasen ve Katade: Bunlar bir ufuktan öbür ufka giden yıldızlardır. Bu da Arapların “Ona gitti" tabirlerinden yahut da “Atlar koştu" ifadelerinden alınmıştır. “Şiddetle” lafzı da “batar, kaybolur ve bir ufuktan öbür ufka gidip doğar” demektir, Ebu Ubeyde, İbn Keysan ve el-Ahfeş de böyle açıklamıştır.
"Söküp, çıkaranlar"ın ok atan yaylar olduğu da söylenmiştir ki, bu açık*lamayı Ata ve İkrime yapmıştır. "Şiddetlice" ise “batırarak [yerleştirerek]” anlamındadır. Okun yayda batırılması ise alabildiğine geriye doğru demir ucu*na ulaşıncaya kadar gerilmesi demektir. “[Oku] yayda batır*dı" tabiri, onu “gerebildiği kadar gerdi” anlamındadır. Bu da yayın, okun yer*leştirildiği kısmının okun ucuna kadar ulaşması ile olur. (Aynı kökten gelen) "istiğrak" da, “bir şeyi tam anlamıyla kapatmak ve kuşatmak” demektir. Yumur*tanın içerideki zarına da -aynı kökten gelmek üzere- ğırgıyün غرقىء denilir. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
Ebu Ubeyde ve Ata şöyle demişlerdir: "Yumuşaklıkla çıkaran*lar", bir beldeden diğerine gecen yabani hayvanlar demektir. Nitekim keder*ler de insanları bir beldeden diğerine alıp götürür. Daha sonra da Himyân'ın az önce geçen beytini zikretmektedir.
"Şiddetle söküp çıkaranlar" buyruğunun kâfirler; "yumuşaklıkla çıka*ranlar" buyruğunun de müminler hakkında olduğu da söylenmiştir. Yani me*lekler müminin ruhunu yumuşak bir şekilde alır. "Nez'" şiddetle, "neşt" de yumuşaklıkla çekmek demektir.
Her ikisinin de kâfirler hakkında olduğu ve bunlardan sonraki iki âyetin dünyadan ayrılış halinde müminler hakkında olduğu da söylenmiştir.
"Dalıp yüzenlere" buyruğu hakkında Ali (r.a) dedi ki: Bunlar, müminlerin canlarını alıp yüzen meleklerdir. el-Kelbî dedi ki: Bunlar, kimi zaman su*ya gömülen, kimi zaman üstüne çıkan yüzücü kimse gibi müminlerin can*larını alan meleklerdir. Onların canlarını kolay bir şekilde ve incitmeksizin usul usul çekerler. Sonra dinleninceye kadar onu bırakırlar.
Mücahid ve Ebu Salih dedi ki: Bunlar, Yüce Allah'ın emrini çabucak ye*rine getirmek için semadan inen meleklerdir. Nitekim hızlıca yürüyen asil ata, çabucak ve hızlıca koşacak olursa "sâbih [yüzücü]" denilir. Yine Mücahid'den şöyle dediği nakledilmiştir: Melekler inişlerinde ve yükselişlerinde yüzerler. Yine ondan nakledildiğine göre, "yüzenler" Âdemoğullarının ruhlarında yü*zen ölümdür. Bunların, gazilerin atları olduğu da söylenmiştir.
……
Katade ve el-Hasen: Bunlar yörüngelerinde yüzen yıldızlar demektir, de*miştir. Güneş ve Ay da böyledir. Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: "Hepsi de birer yörüngede yüzerler" (Yâsîn/40)
Mukatil: Müminlerin canlarını alelacele cennete ulaştıran meleklerdir, demiştir. İbn Mesud da şöyle demiştir: Bunlar, kendi ruhlarını kabzeden me*lekleri gördüklerinde, karşılaştıkları sevindirici haller sebebiyle Yüce Al*lah'a ve Onun rahmetine kavuşmak şevki ile meleklere hızlıca koşuşan müminlerin canlarıdır. Benzer bir açıklama er-Rabi'den nakledilmiştir. O şöy*le demiştir: Ölüm halinde çıkmakta acele eden canlardır.
……
el-Maverdî dedi ki: Bu hususta iki görüş vardır. Birincisine göre, bunlar meleklerdir. Bu cumhurun [büyük çoğunluğun] görüşüdür. İkinci görüşe göre, bunlar yedi gezegendir. Bu görüşü de Halid b. Ma'dân. Muâz b. Cebel'den nakletmektedir. Gezegenlerin işleri[nin] yürüt[ül]mesi [tedbiri] de iki şekil*de açıklanmıştır. Bu açıklamanın birincisine göre, bunların doğuş ve batış*larının düzenlenmesidir. İkinci görüşe göre, bunların tedbiri, Yüce Allah'ın onlar hakkında hükmettiği hallerin değişmesi demektir.
Yine el-Kuşeyrî de bu görüşü Tefsir'inde nakletmiş ve Yüce Allah'ın, âlemin işlerinin yürütülmesiyle ilgili pek çok hususu yıldızların hareketleri*ne bağlı olarak gerçekleştirdiğini, bundan dolayı işlerin yürütülmesi [tedbi*ri] Allah'tan olsa bile, tedbir yıldızlara izafe edilmiştir. Tıpkı bir şeyin ken*disine yakın olan bir diğer şeyin adı ile adlandırılması gibi.
“İşleri yürütenler”den maksadın melekler olduğu görüşüne göre, onların iş*leri yürütmesi, helal ve haram hükümleri ile bunlara dair açıklayıcı hüküm*leri indirmeleridir. Bu açıklamayı İbn Abbas, Katade ve başkaları yapmıştır. Bu da, esası itibariyle Yüce Allah'a ait bir iştir; fakat bu emirleri indirenler me*lekler olduğundan dolayı bu iş onlara izafe edilmiş bulunmaktadır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onu Ruhu'l-emin indirdi." (Şuarâ/193) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki o, onu Al*lah'ın izniyle kalbine ... indirmiştir." (Bakara/97) Bununla Cebrail (a.s)'ı, Muhammed (sav)'in kalbine indirdiği kastedilmektedir. Onu indiren ise Yüce Allah'tır.
…………….
Yeminin cevabı hazfedilmiştir. Sanki Yüce Allah, şöyle buyurmuş gibidir: “And olsun şiddetle söküp çıkaranlara, şuna ve şuna ki, siz mutlaka öldükten sonra diriltilecek ve hesaba çekileceksinizdir.” Bunun [yeminin cevabının] hazfedilmesinin sebebi ise, dinleyenlerin manayı bilmeleridir. Bu açıklamayı el-Ferrâ yapmıştır. Buna da Yüce Allah'ın: "Çürümüş, dağılmış kemikler ol*duktan sonra mı" buyruğu delil teşkil etmektedir. Bunun onların: “Çürümüş, dağılmış kemikler olduktan sonra mı diriltileceğiz?” sözlerine bir cevap gi*bi olduğu görünmüyor mu? Bundan dolayı Yüce Allah "çürümüş, dağılmış kemikler olduktan sonra mı?" diye buyurmakla yetinmiştir.
Kimileri de şöyle demiştir: Yemin, Yüce Allah'ın: "Şüphe yok ki bunda kor*kan kimseler için elbette bir ibret vardır." (Naziat/26) buyruğu için yapılmış*tır. Tirmizi b. Ali'nin tercih ettiği görüş budur. Yani “Benim anlatmış olduğum kıyamet günü ve Musa ve Firavun'un kıssasında "korkan kimseler için elbet*te bir ibret vardır" demektir.
Fakat İbnu'l-Enbârî'nin söylediklerine göre yeminin sûrede açık ve görü*nür bir şekilde anılmış bir hususa yapılması, daha önce kendisinden söz edilmemiş bir şeye yapılmasından daha uygundur. Çünkü bu, çirkin bir şekil olur, zira her ikisi arasında geçen ifadeler oldukça uzamış bulunmaktadır.
Yeminin cevabının: "Musa'nın haberi geldi mi sana" (Naziat/15) buyruğu olduğu da söylenmiştir. Çünkü: “... gelmiş bulunmaktadır” demektir. "O gün sar*san sarsacak" buyruğunun: “Elbette ki o gün sarsacak” takdiri ile cevabı teşkil ettiği ve "lâm" harfinin hazfedildiği de söylenmiştir.
Bir diğer açıklamaya göre, buyruklarda takdim ve tehir vardır. İfade: “O gün sarsan sarsacak, arkasından onu Râdife izleyecek. Andolsun şiddetle söküp çıkaranlara...” takdirindedir. (Kurtubi; el Camiu li Ahkami’l Kur’an)
ÖmerFurkan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Bookmarks

Etiketler
81naziat, suresi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:29 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam