20. October 2011, 05:59 PM | #1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Rüşvet
Maide–38 ayette düzenlenen suç çok vahim bir suçtur ve güveni kötüye kullanmaktan, zimmet, ihtilas, irtikâba kadar veran bir dizi suçun genel isimlendirmesidir. Öyle ise bu suçun uygulama sözlüklerinden önce tanım ve niteliklerini saptayarak devam edelim. Madem ki bu suç ancak Emirler, sultanlar, tüccarlar ve eşraf tarafından işlenir, mademki âlimlerin bunu ortaya atması kellelerinin gitmesine sebep olacağı için açıklanamamıştır, hamdolsun ki, demokrasi dönemi ile bunlardan çoğumuz kurtulduk, öyle ise alelade hırsızın elini kurtarıp, siyasetin ve ekonominin duayenlerine suçlarını ve cezasını ilan edelim. Böylece de başta devlet eliyle adam zengin etme ve liberalizasyon şampiyonları ayaklarını denk alsınlar. Bundan sonra vergi indirimi ve üstüne üstlük teşvik tedbiri altında bavullarla alanların da, verenlerin de Hakdin açısından iştirak halinde ''Sirkat-çalma'' suçunu işlediklerini haber verelim de sorumluluğumuzu üzerimizden atalım. Şimdi, haram kazanç yollarından yalnız bir tanesi olan “yiyicilik” kavram ve kurumlarını görelim. Türkçe sözlükten bu kavramın anlamlarını izleyelim.
YİYİCİ; 1- Yiyen. Et yiyici hayvanlar( yani yırıcılar, karadakiler ve uçanlar. Bunların hayat kuralları doğal mücadele). 2-(Mecaz.) RÜŞVET ALAN KİMSE; MÜRTEKİB; MÜRTEŞİ. 3-Halk. Çok yiyen obur. Mürtekip, bilindiği gibi irtikâp edici anlamına gelir. İRTİKAB; 1- (kötü) İş yapma. Kötülük etme.2-Kötülük etme. 3.-YALAN SÖYLEME. HİLE YAPMA. Yine mürteşi kavramı irtişa, irtişa ise rüşvet almadır. Bu da aynı failin bir başka suçudur; haram kazanç yoludur. Değer değişiminde aynı değerlerin takası anlamına gelen “Bey’a” dışı ticari faaliyettir. Mürtekip kavramını Türkçe sözlükte koordinatları içinde ortaya koyalım ki, işitmek istemeyenler durumu iyice anlasınlar. Kaldı ki, kavramın anlamlarından birisi zaten yalan söyleyip hile yapmaktır. Rüşvet kavramını da açalım ki, iki kavramın anlamları bazen ayrılmakta bazen da iç içe girdiğinden açıklama tam olsun. Günümüzde rüşvetin kapsamı daraltılmış, anlamı gözlerden gizlenmiş olduğundan, o suçun sadece maaşlı devlet memurları tarafından işlendiği anlamı verilmiş, özel teşebbüsün böyle bir suç işleyeceği hatırlardan silinmiştir. Onun için, suçun unsurlarını iyi bellemek gerekmektedir. Önce, rüşvet kavramının günümüze kadar budanarak gelen anlamı üzerinde fikir yürütelim. Günümüzde bu suçun Memur tarafından işleneceği yolundadır. Memur vazifeli demektir. Memur maaşla çalışan insan demektir. Memuriyet dinî bir nitelik taşıyan kavramdır (İbrahim makamından yer edinmektir). Hak dinde olağan olan bir şey/kamu görevi yapmaktır. Yani kâr için değil, insanlık için, bir geçimlik karşılığı iş yapmaktır. Kamu görevi ise “Allah” için maişet usulü toplum lehine iş görmektir. Bu iş karşılıksız iş yapmaktır. Karşılıksız iş yapmanın sınırı ise ''Maişet''tir. Yani maişet, karşılık sayılmamaktadır. İhtiyaçlarını karşılamaya yetecek miktar demektir. Hele maişet, ücret hiç değildir. Çünkü insandan hizmet almaya devam etmek için onun temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Çünkü insan, tüketmek zorundadır. Tüketmeyi kestiği zaman ölür. Bunun için temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar olan maişet din açısından karşılık sayılmamıştır. Yani Allah için iş yapma(Sebilullah). Bunun için de Allah için iş yapmak olgusu, hiçbir şey verilmemesi demek değildir. Çünkü insan hiçbir şeysiz yaşayamaz. Maaşta ölçü ise, itidal üzere yaşamaya yetecek kadar olmasıdır. Bunun altındakini vermek çalışana zülümdür. Fazlasına müsaade etmek ise, hizmet ettiği farz olunan topluma karşı zulümdür. Karşılıktır. Rüşvettir. Topluma hizmet karşılığı verilmesi hak din tarafından ön görülen maaş dışında ve bu görev vesilesi ile maişetin dışında bir maddi şey alınıp kabul edilmesi ise rüşvettir; ister maaş yüksekliği olsun, isterse hediye niteliğinde olsun rüşvettir. Çünkü hakdin değerler manzumesine göre bu fazladan kâr ve kazanç, o kişinin eline kamu görevi vesilesi ile gelmektedir. Çünkü elbirliğiyle mülkiyette her iş kamu görevi odluna göre serbest girişime izin verilmesi, ihtiyaç fazlası iş tutmayı kamu görevi olmaktan çıkarmaz. Mesela, fırında ihtiyaç fazlası ekmek üretmek bir kamu görevidir. Bunu maişet dışı amaçlarla kâr için yapmak ise rüşvettir. Bir ülkenin binit ihtiyacını karşılamak kamu görevidir. Bundan kazanılanın sadece maişet kadarı müstahsilin, diğeri kamunundur… Satılık eşya pazarlayan ve üretenler de bu işi kamunun mal ihtiyacını karşılamak için yaparlar; din bunu bu şartla meşru görür. Arada ki fark, memur olarak tanınan kimse kamunun ihtiyaç duyduğu hizmeti üretirken, alış verişçi, üretici, sanatkâr, sanayici gibi kimseler de bu işi kural olarak topluma hizmet etmek için yaparlar. Hak din bunu böyle değerlendirir. Hak din sosyo ekonomi politiğinde maişet dışındaki fazla ise, elden çıkartılarak, maişet düzeyine inmeyi gerektirir. Memur açısından bunu yerine getirmek sorun olmaz. Çünkü, memur malı kendine değil, Beyt'ül Mal nam ve hesabına üretir. Ve ürettiği mal Beyt'ül Mal'ındır. Beyt El Mal'e üretilen değerin sadece maişet miktarı görevli mümine iade edilir, fazlası noksanı yoktur, artı değer Beyt El Mal'de kalır. Ama girişimci için bu tersine işler. Yani, ürettiği değerin bedeli onun eline geçmiştir. Bu kez o, kavam (itidal) üzere yaşamak ve iffet kuralına uymak için kendisinin ve iyalinin ihtiyacı olanı elinde tutup, kalanın hepsini Beyt El Mal'a vermesi gerekir. İşte, sıcak para eline geçen girişimci çoğunlukla buna uymaz. Uymadığı için de, zaten zenginleşip aristokratlaşır. Yani, Mu'minun Suresi-4. ayetini açıkça ihlal etmiş ve kat kat riba yemiştir.. Bu ayetin içeriğinin reddi ve maişet dışında, Beyt'ül Mal'a kalması gereken kısmın da/fazlanın da kendisine bırakılmasını istemek ve toplumu buna zorlamak ise rüşvettir; irtikâptır; ihtilastır; hırsızlıktır, kat kat riba yemektir. Zaten İrtikâp ve rüşvet anlamları içeriğinde “İş Yapmak” belirleyici unsurdur. Bir de bunun üzerine vergi muafiyeti istemek ve teşvik pirimi istemek ise katmerli rüşvettir. Zaten vergi bir fidye niteliğinde olup dince hoş değildir. Dince kabul görebilmesi için artanın tamamının vergi olarak verilmesi gerekir. Tıpkı zekât için söylediklerimiz, burada da geçerlidir. Liberalist bir görüş sahibi buna enayilik diyebilir. Zaten selam ona İsa demez mi ki; “siz çocuklar gibi olmazsanız, Melekûta asla giremezsiniz”. Bu aslında aklı ve hidayete ermiş insanın işidir. Öyle ya, karşılığını Ahiret'te almak üzere Allah’a borç vermiş say kendini. Yani karşılık Ahiret'tedir. Dünyadakilerin peşinde olursan, Ahiret'te Allah sana niçin bir şey versin? İşte Ahbar (sahtekar yahudi din adamı) tipli âlim bu gerçeği söylemez burjuvaya. Bunun söylese zaten o insan bunda tatlı kâr yok, niçin yorulayım, devlete çalışsam da elime itidal ve kavam üzere maaş geçecek, trilyonlar kazansam da bu geçecek niçin yapayım devlet kendisini yapsın der. Hak din böyle güzel bir denklem gereği çalışır. İnsanları kolektivizme zorlamaya birileri gibi ihtilal yapıp adam kesmeye gerek yoktur. Kendisi ve ailesinin geçimliğinin üzerinde ne kadar artan var ise kuruşuna kadar alırsınız, olur biter. Üretimden vazgeçerse Devlet bunu kendisi yapar, beyaz devrim de kolayca gerçekleşir. Demek ki zulmün sebebi hakikati açıklamayan Ahbarlar, hahamlar, papazlar ve müderrislerdir. Vebaldeki büyük pay da onlaradır. Yani Hak din, ideal olanı göstermiştir. Hizmet veya ''şey'' üretmek, ama buna karşılık ancak geçimliğini içinden almak. Bu şart bulundukça Kollektif olma zorunluluğu yoktur. Kollektivizm bu işin, hem fazlayı vermek arzusunda olan, hem de alan kurum için kolaylık olduğu için ideal olandır. Çünkü vergi kesimi kaynaktadır. Fazlası Beyt- El Mal'e bırakılır. Tabi ki Beyt El Mal bir müstebitin elinde değil, yine toplumun müşterek denetiminde olmalıdır. Gerçek bu merkezde iken, Ahbarlar bunun dışında bir ticaret, bunun dışında bir üreticilik anlayışına ruhsat vermişlerdir. Yani, halka hizmetleri veya ihtiyaç maddeleri üretmeleri maişetlerinin üzerinde kendilerini kâra geçirten işler yapılmasına izin vermişlerdir. Tabi burada ticaret ve çiftçi, sanayici yanında, yönetici durumunda olanların da maişet fazlası maaş ve hediye ile lüks hayat yaşamalarına da izin verilmediği unutulmamalıdır. Örneğin, toplumun yönetim makamlarında bulunmak maişet karşılığı iken, buna baş müstebit krallar ve ikinci derecedeki müstebitler olan vezirler, valiler, emirler, feodal beyler, bakanlar,başbakanlar ve sair eşraf uymamıştır. Hâlbuki yönetim kadrosunun yaptığı iş, topluma hizmet üretmektir. Bu bedelsizdir. Yani aynı derecede bedenini kullanan insan ne maaş alıyorsa, onunla yetinmek zorundadır. Bunu aşan paralar, hediyeler ve saraylar, köşkler, otomobiller, uçaklar rüşvettir, hırsızlıktır, irtikâptır, ihtilastır. Yani iş maaştan çıkıp ücret, yani bedel durumunu alınca, en azından rüşvet suçu işlenerek elde edilmiş bu kazanç da haram olmuştur. İster yönetimde, ister üretimde, ister değer değişiminde görev alanlar olsun, tek başına hareket ve maişet dışı bir fazlalık alarak veya bunun/fazlalığın elinde kalması istibdattır. O sahada küçüklerin fiilen iş yapamaz duruma gelmeleri zaten istibdattır, zulümdür. Günümüz müstebitleri daha ziyade, sanayi ve ticaret alanında görülmektedir. Holdingler, karteller, tröstler birer istibdat kurumudurlar. Yani paranın ve sermayenin istibdadının günümüzdeki ismi Liberalist-Kapitalist sistemlerdir; haram kazançtır niteliği. Tümünün gerekçesi ise, güçleneyim de topluma iyi hamilik yapayım safsatasıdır. Oysa sevap olan, Ensar ve İysardır. İhtiyaç sınırını aşmamış olanların karşılıklı yardımlaşması efdaldır/Tercih edilen faydalılardır. Bu ise sınıfsızlaşma ve ekâbirlerin olmadığı bir sistem demektir. Güçlü, zengin, kudretli olayım ve böylece faydalı olayım demek rüşvet istemektir. Buna izinli olmak ve fiilen mülkleşerek yardım etmeyi düşünmek ise rüşvet almaktır. Çünkü maişeti kendisine yeter iken ve bu hali muhafaza etmesi gerekir iken, artanı tam bir adaletle tamamen infak etmeyip, biriktirme müsaadesi almak, niteliği sözde de olsa kamuya hizmet olan değişim ve üretim sahasında bu hizmeti yapmanın karşılığını almaktır. Yani maaşından(Maişet, yani kifayet eden) hariç, fazla verilmesi karşılığında buna razı olmuştur. Zaten rüşvet de budur. Görevi olan şeyi görev maaşı olarak yapmayıp, bununla yetinmeyip açıktan ayrıca menfaat sağlamaktır. Girişimcinin yaptığı işte budur. İtidal ve Kavam dışında kalan tüm kârı hırsızlık, rüşvet, irtikâp, ihtilas olarak zimmetinde kalmıştır. İşte Maide 42. ayette bahsedilen kesim böyle yapanlardır. Maide–38. ayet buna hırsızlık demekte, onları güçlü kılan vasıtaların kesilmesini emretmektedir. Tabi ki, ilaveten hapisle cezalandırılırlar, kamunun ödenmemiş haklarının ve zararlarının tahsili de gereklidir. Oysa buna izin verilmemeli ve böyle yapmaya kalkışıp maişeti dışında bir birikim yapanların faaliyetten men, güç vasıtalarının ve mülklerinin müsadere edilmesi gerekirken, bunun hoş görülmesidir siyasi hata…Bu hoş görü ise Maide suresinin 38. ayetine aykırıdır. Bu ise, ayeti yalan için, yiyicilik için, haram kazanç için dinlemektir. Dinleyen bunları terk etmiyorsa, ne için dinlemiş olur ki? Yalan ve hile yapmak için tabi ki. Ayet hangi gerçeği söylerse söylesin, o onu işine geldiği gibi yorumlayıp anlamayı hedeflemiştir. Rüşvetle iş yapmak türlü türlüdür. Asıl öğe, hak din ekonomi politiğinde esas olan maişet dışında bir fazlalığı elde etmesi ve bunu tutmasıdır. Zamanımızdaki üretim, değişim ve yönetim, bunların hepsi rüşvet karşılığı yapılmaktadır. Çünkü tümü “Gedik edinme” niteliğindedir. Para ve kazanç karşılığı amacı ile yapılır ve ihtiyaç fazlası infak edilmeyip, servet ve sermaye yapılır(Kapitalist üretim tarzı). Yine günümüzde rüşvet ile iş görmenin özel bir tipi vardır ki o da, muafiyet, istisna ve teşviklerdir. İhtiyaç(maişet) fazlasının tümünü topluma geri iade etmeyerek haram kazanç yetmiyormuş gibi, girişimciler vergi muafiyeti ve teşvik destekleri isterler. Bu da rüşvetin katmerlisidir. Arapça sözlükten Rüşvet kavramı konusunda birkaç örnekleme yapalım. Şöyle ki: Reşene-Reşnen, Rüşünen; Bir kimse TUFEYLİ OLMAK. HER ÇİRKİN İŞE BURNUNU SOKMAK. (geçinmek için ihtiyacı olmadığı halde Nefel olarak iş yapmak. Durumdan vazife çıkartmak) Erraşinü; OBUR KİŞİ. DALKAVUK. DAVET EDİLMEDİĞİ ZİYAFETE SOKULAN. BAHŞİŞ. Özel teşebbüse kimse yeşilbaşlı mum göndermemiştir. Hak Din dışını benimsemiş münker yöneticiler hariç. Onlar bunu kar için kendiliğinden yapmaktadırlar. Bu ise Enfal’dir. Enfal ise onun değildir. Allah o benim der. Allah kendinin olan şeyin ise ayette saydığı kimselere derhal ödenmesini emreder. Tabi ki, hak dine karşın, ödememeye/buna izin vermiş yöneticiler de onunla birlikte cezalarını göreceklerdir. Erreşnü; Nehir v.s. den SU ALINACAK GEDİK. LİMAN. Farz olan ve farzın kavramsal anlamı olan “umumi su içme yerinden” su alması gerekirken, bunun dışında özel su alma yerleri ve kuyular edinmiştir. Errevşenü-Revaşin; Pencere. Küçük çatı penceresi. (şerre giden bu alaca karanlıkla ilişkili kavramı “Nur” kavramını incelerken ayrıca izah edeceğiz) Reşa-Reşven Hü; Rüşvet vermek. Osmanlının son asırlarında, “Gedik” kavramı ile sık karşılaştık. Toplumun Kollektif faydasına ait kaynakların kişilere, özel kesime ve imtiyazlı kesime peşkeş çekmenin ta kendisidir. Arpalık edinmekle eş değerdir. Konunun detayları ve daha da netleşmesi için, Arapça ve Farsça bir dil geçmişine sahip olan Türk toplumun günümüzde ki Türkçe sözlüğü bu kavramlarla karışıktır. Bu bakımdan “mürtekip”( İrtikâp suçunun faili) kavramı ve onun koordinatlarındaki kavramları bir de buradan özetleyelim. Şöyle ki; Mürtefi; 1- Yükselen, yüksek bir yere çıkmış olan.2- Yüksek. Yüce MÜRTEKİB; 1-( Para, kazanç karşılığı olarak). Kötü, uygunsuz işler çeviren.2- Rüşvet yiyen. Yiyici. Şunu hemen belirtelim ki, uğursuz tanımı Vakıa suresinin 41 ve 45. ayetleri arasında açıklanmıştır. Meleleşmek, lüks ve refah içinde yaşamak maksadıyla girişimci olmak uğursuz iş yapmaktır. Meymenetli olmak bütün girişim işlerini sadece maişet karşılığında yapmaktır. Para ve kazanç karşılığı iş görmek, müteşebbis olmak niçin kötü ve çirkindir? Hangi şartlarda bu suç oluşmaktadır? Gerek dindar, gerekse mürüvvetli ( insaniyetli) insan, işi Allah için yapar. Allah için iş yapmak, para veya kazanç karşılığı iş yapmamaktır. Sadece geçimliğini içinden alması ise haktır. Allah yolu Fi Sebilullah’tır. Öncelik, insanlığın bir ihtiyacını görmektir. Para ve kâr amaç değildir. Eğer sistem kollektivist değil ve buna rağmen elde ihtiyaç fazlası bir kâr kalmışsa, bunun derhal topluma iadesi (İnfak edilmek üzere ve sair kamu giderleri için) gerekir. Bunun dışında ki tavırlar irtikâp’tır. Yiyicilik, aç gözlülük, doymazlıktır. ''Ahde vefa'' etmemektir. Hırsızlıktır. İhtilastır… Çünkü aksi davranıştaki amaç, kâr, karşılık, para, menfaat ve yükselmek, ulu olmak ve insanlara fark atmaktır. Bu da yukarıda geçen “Mürtefi” kavramı ile zaten mürtekibi önceleyen kavramdır. Kimse "bu niyetim yoktu" diyemez. Toplumun genel durumundan ve temel ihtiyaçlardan fazlası zimmette, mülkte birikmişse, bu suç oluşmuştur. (Adalet ve Rahmet sitesinden derlenmiştir.) Saygılarımla. Galip Yetkin. Konu galipyetkin tarafından (27. February 2019 Saat 05:58 AM ) değiştirilmiştir. |
Bookmarks |
Etiketler |
rüşvet |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|