Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27. October 2011, 08:27 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın Dostum, dost1.

Size bu şekilde hitap ile başlamam, burada yazacaklarımı bir dostun lafları olarak algılamanız içindir..
Değerli Galip Kardeşim! Allah razı olsun. Bizi dost olarak görerek “dostum” hitabıyla seslenmenizden çok mutluluk duydum. Şahsıma hitaben yazılan tüm yazıları -yazılanları tefekkürle okumadan direk kişiliğe hakarete yönelik yazılar dışında - Hakkın dost dilinden yazıya dökülen dost sözleri olarak algılarım.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Hani bir firmayı telefonla ararsınız da karşınıza monoton veya güzel bir ton ile bir bayan sesi çıkar da; ''falan için 1'e....,filan için 2'ye......,fişmekan için 3'e......basın'' der ya, işte tıpkı onun gibi gibisiniz:
''...............şuraya bakar mısınız.'' (tıklayın)
''...............sorunuzun cevabı şurada'' (tıklayın).


Değerli Galip Kardeşim!
Yazılarımızda az da olsa zaman zaman kullandığımız “Buraya bakar mısınız?” türünden göndermeler konuların ilgili alt başlıklardan okunarak tefekkür ,tezekkür ve tedebbür edilmesi içindir. Lütfen bu tür göndermeleri ilgisizlik ya da duyarsızlık olarak algılamayınız. Sizde bu tür bir algı uyandırmanın hüznünü yaşadığıma inanınız.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Sayın Halil Ay.
Hangi sene idi hatırlayamıyorum. İsteğim üzerine Sayın Hakkı Yılmaz ancak o güne kadar basılabilmiş olan ilki yeşil ikincisi mavi renkli İşte Kur'an adlı eserinin ilk iki cildini bana göndermişti. Bilgisayarda yer aldığından ve devamını da kendisi bana göndermediğinden yüzsüzlük edip gerisini istemedim.
Bilgisayarımdaki pencerelerden başta geleni de ''İşte Kur'an Sitesi''. Dabbet-ül arz'ı, Mele-i Âla'yı, Sultan'ı, Cinn'i, Kadir gecesini ....v.s.'yi oradan öğrendik.
Bu site bize el kitabı görevi görmekte. Bu site olmasaydı ''eskilerin orucu'' İşaya Peygamberin orucunu öğrenemezdik, oruçla Bakara-177. ayeti birleştiremezdik.
Bir şeye takıldığımızda oraya da baş vurmaktayız. Çünkü Arapça'ya vakıf değiliz.
Değerli Galip Kardeşim!
Hakkı Yılmaz Kardeşimin “İŞTE KUR’AN” adı ile yeşil ve mavi olarak baskıları yapılan çalışmalar ortaya çıkan gelişmeler ile yeniden aynı isimle 11 cilt olarak bastırılmıştır. Önceden kayıtlı adreslere ücretsiz olarak gönderilmiştir. Zaman zaman adreslerde çıkan karışıklık nedeniyle bazı kardeşlerimize gönderilme işlemi gerçekleştirilememiştir. Adresinizi ilgili siteye belirtirseniz elde bulunan ciltlerden adresinize gönderilir.


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

''Üç soru'' yazımda gene ''buraya bakar mısınız''la beni gene üç sayfa evvel bir arkadaşı gönderdiğiniz yere ışınladınız.
Değerli Galip Kardeşim! Daha önce belirttiğim gibi bu durum sadece ilgili konuların ilgili başlıklardan okunarak tefekkür tezekkür ve tedebbüre yönelik olması içindir. Lütfen bunu ilgisizlik ve duyarsızlık olarak algılamayınız.


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Birinci sorum Maide-95'te sizin verdiğiniz mealde ''siz dokunulmaz iken(hac görevini sürdürürken)'' ifedesindeki ''dokunulmaz''lık nedir?; dayanağı nedir? Acaba sırf haccı kastetmek dahi insanları dokunulmaz-kutsal mı yapıyor? Bir paye mi veriyor? idi.
Araştırma yapmamı istediğiniz yerde dayanağı bulamadım. Denen şu idi: ''Literatüre göre...''

Orada birbirini tamamlayan 2 ve 3. sorularıma da cevap olacak bir şeye rastlamadım.

Bunun için bir zamanlar sizin de yazdığınız bir siteden bir alıntı yapayım (İstenirse alıntının kaynağını açıklayabilirim) belki -Yanlış; veya -Doğru; dersiniz.
**************

''Herşeyin hakkını tastamam bildiren rabbimiz acaba hayvanların hakkının gözetilmesini unutmuş olabilri mi ? Haşa

Maide 95- Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah daima gâliptir, intikam sahibidir.

Bu ayetin tercümesi aşağı yukarı bütün meallerde böyledir.Ayeti bu şekilde okuyan ne anlar.Hacda avlanmak yasak olduğunu deği mi?

Bir önceki ayete bakalım

94- Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab vardır.

Mekke'de ne elinizle ne de mızrağınızla ele geçirecek bir hayvan bulamazsınız. Konunun hacla bir ilgisi yok. Konu tamamen av hayvanlarına getirilen kısıtlamalardan yani belli zamanlarda av yasağından bahsediyor.

Çünkü bir sonraki ayette yine avla ilgili

96 - Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun

Bu ayette yine çarpıtma yapılmış ve dikkatler sanki hac esnasında av yasağına çekilmiş. Çünkü ihram kelimesini okuyanlar o bildiğimiz hacda giyinilen peştemal zannetsin diye
Değerli Galip Kardeşim!
Aslında sorduğunuz soruların nedeni:Yüce Allah’ın, insanların kendi iradeleriyle, dünyada mutlu ve barış içinde müreffeh yaşamaları için, İslam dini kapsamında insanlara verdiği görevlerin en önemlilerinden birisi olan Hacc görevinin “salat” görevi gibi yozlaştırılmasından, içinin boşaltılmasından -ki, turizmcilerin ve tüketim ekonomisine yatırım yapanların dışında kimseye yarar sağlamaz bir duruma getirilmiştir.- kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki,Müslüman geçinen toplumların bilgi, teknoloji, ekonomi, siyaset açısından ibretlik durumlarının ana nedeni de bu görevlerin yozlaştırılmış olmasıdır.
Hacc konusu aslında bir bütün olarak ele alınmalı ve tüm unsurlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Sorunuza gönderme yaptığınız ayetler Maide 87-102 pasajının/ayet grubunun /necminin ayetleridirler. İsterseniz bu ayet grubunu bütün olarak okuduktan sonra sizin gönderme yaptığınız ayetlere bakalım.

"Ey iman eden kimseler!
Allah’ın size helal kıldığı temiz-nefis-güzel şeyleri haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez.
Ve Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin ve siz inandığınız Allah’ın koruması altına girin.
Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız/ağız alışkanlığı yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız/sözleşmeler oluşturduğunuz yeminlerinizden sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin en hayırlısından/en iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, karşılığını ödersiniz diye âyetlerini sizin için böyle açığa koyar.
Ey iman etmiş kişiler!
Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının.
Gerçekten şeytan, hamr ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah’ın anılmasından, öğüdünden ve salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmakdan] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmiş kişiler/vazgeçmiş kişiler misiniz?
Ve Allah’a itaat edin, Elçi’ye itaat edin ve sakınıp tedbirli olun. Artık eğer uzak durursanız, biliniz ki, Elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.
İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, Allah’ın koruması altına girdikleri, inandıkları, düzeltmeye yönelik işler yaptıkları, sonra Allah’ın koruması altına girdikleri, inandıkları ve sonra Allah’ın koruması altına girdikleri ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever.
Ey iman etmiş kimseler!
Kesinlikle Allah, ıssız yerlerde kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra sınırı aşarsa artık acıklı azap onun içindir.
“Ey iman etmiş kimseler!
Siz dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be’ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir.
Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah’ın koruması altına girin.
Allah, Ka‘be’yi; o Beyt-i Haram’ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.
Şüphesiz Allah’ın cezasının çok şiddetli olduğunu ve şüphesiz Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğunu bilin.
Elçi’ye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir.
Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!

Deyin ki: “Her ne kadar pisliğin [kötünün, kötülüğün, kötü şeylerin] çokluğu hoşunuza gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz.” Öyleyse, ey kavrama yetenekleri olanlar! Kurtulmanız için Allah’ın koruması altına girin.
Ey iman etmiş kimseler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur’ân indirilirken sorarsanız/ isterseniz de size açıklanır. Allah, onlardan geçmiştir, onları bağışlamıştır. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.
Şüphesiz sizden önce gelen bir toplum bunları sormuştu/istemişti, sonra da onlar Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen kimseler oldular.”
(112/5, Mâide/87-102)


Şimdi sizin verdiğiniz iki ayete bakalım. Bu iki ayet İslam literatürüne sizin de belirttiğiniz gibi “ihram” adı ile girmiştir.

Maide; 95, 96:
“Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir.
Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'ın koruması altına girin.”

İşte bu hükümler literatüre “ihram (yasaklama)” adıyla girmiştir. Ama “ihram” aynı zamanda sizin de belirttiğiniz gibi şekilsel olarak da bir anlam kazanmış, dikişsiz, kefen benzeri bir giysinin de adı olmuştur. Bunun sebebi; hacca niyet etmiş, gelip hacc emirine teslim olmuş, İbrahimî eğitim alan kişilerin; iş, mevki, sosyal sınıf, ırk, cinsiyet, mal, mülk, çoluk çocuk gibi varlıklarını, kısaca bundan önceki hayatlarını geride bırakıp İbrahim peygamberin “Ben Rabbime gidiyorum” dediği gibi, dünyada iken ölümü göze alıp sanki mezara girer gibi buraya gelen kişiler olmaları gerektiğinden ve bu gerekliliği sembolize ettiği düşüncesi ile hacc süresince kefenvari bir giysi giymelerinden dolayıdır.
Ancak, böyle bir giysi Allah tarafından emredilmiş veya önerilmiş değildir. Bu, kulun samimiyetinden doğan duygusal bir davranıştır. Dolayısıyla, Hacc görevi yapanların belirli bir üniforma veya karma giysi giymelerinde bir sakınca yoktur.
Diğer taraftan, kişilerin tıraş olmaları, kendilerine değer vermelerinin bir simgesidir. Oysa, hacc süresince kimliklerin arka plana atılması ve sadece Allah’a kulluk ve hizmet düşünülmesi gerekmektedir. Bu sebeple de kişiler bu süreçte kişisel değerlerini ön plana çıkaramazlar.

Konumuz olan ihram ayetleri dikkate alındığında kesin hükümler ve ihtiyat hareketleri ile şu ilkeler söz konusu edilebilir:

“Eski kişiliğin hatırlanmaması için; koku sürmeme; makyaj yapmama; süslenmeme; krem kullanmama; lüks, değerli, kişiye gurur veren giysiler giymeme; saç sakal kesmeme; kimseye emir vermeme; hayvanları ve böcekleri bile öldürmeme ve incitmeme; kan akıtmama; bitkileri koparmama; kırmama; doğaya zarar vermeme; avlanmama; silah taşımama; evlenmeme; cinsel ilişkide bulunmama; iffetsiz, tartışmacı, kavgacı olmama.”



Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Aslında doğrusu şu şekilde olmalıdır:

96 - Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, yasak kıldığınız müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun
Değerli Kardeşim! Bu ayetin orijinali
“Uhılle leküm saydül bahri ve taamühu metaan leküm ve lisseyyareti, ve hurrime aleyküm saydül berri ma dümtüm huruma* vettekullahelleziy ileyHi tuhşerun” şeklindedir. “yasak kıldığınız” şeklinde bir ifade sözkonusu değildir. Dokunulmaz ve yasak anlamlarındaki “h-r-m kökünden türeyen “hurrime” kalıbı 3/50 ve 24/3 de de geçer ve ”yasaklanmış/dokunulmazlaşmış “ anlamındadır.


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Maide 95 de geçen ''kabe'' bildiğimiz Mekke'deki bina mı? Alakası yok. Kur'an'da ya ''mescidi haram'' ya da ''beyti harem'' diye geçer.
İbrahim 37- "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram'ının (beytikel muharrem) yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.

Bakara 144- Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.


Bunun ne olduğuna hep birlikte bakalım. Değerli Kardeşim! Kur’an’da emredilen Haccı anlamak için bütün olarak değerlendirmek gerekir.

“Hacc” sözcüğü; “kastetmek” demektir. Meselâ, “ حجّ الينا فلانhacce ileyna fülanün (Filan kişi bizi kastederek bize ayak bastı; geldi)” denilir. (Lisanü’l Arab, c. 2, s. 326, 327, hcc mad)
Zebidi ise bu anlama ilâve olarak; “ حجّhac, ayak basmaktır, kanıtla galip gelmektir, bir yere defalarca gitmektir” gibi açıklamalarda bulunmuştur. (Tacü’l Arus; c.3 , s. 324 “hcc” mad)
Bu açıklamalar netleştirilirse, “hacc” sözcüğü, fiil olarak; “Bir şeyi kafaya koymak ve onu yapmaktır” denilebilir. Sözcüğün, ayetlerdeki gibi Beyt; Kabe ile birlikte tamlama olarak kullanılması hâlinde anlamı; “Kabe’yi kafaya koyup oraya gitmek” manasına gelmektedir. Rabbımız olan Yüce Allah;

Bakara; 148-152de :

Ve herkes için bir yön vardır; o, ona yönelendir. O nedenle hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah, tümünüzü bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye en iyi güç yetirendir.
Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Harâm/ dokunulmaz eğitim-öğretim kurumu tarafına çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden gelen bir haktır. Ve Allah, yaptıklarınıza ilgisiz, bilgisiz değildir.
Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Haram/ dokunulmaz eğitim-öğretim kurumu tarafına çevir. Ve siz, her nerede olsanız, insanlardan, –onlardan şirk koşarak yanlış iş yapan kimseler hariç– sizin aleyhinizde bir delil olmaması için, Benim size, içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermem gibi, size olan nimetimi tamamlamam için ve doğru yolu bulabilmeniz için hemen yüzünüzü onun tarafına çevirin. Artık onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın, Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun.
Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Ve Bana, verdiğim nimetlerin karşılığını ödeyin, Bana iyilikbilmezlik etmeyin/ verdiğim nimetleri görmemezlikten gelmeyin."

diyerek “Mescid-i Haram tarafının” kıble edinilmesi emretmiş ve “Mescid-i Haram tarafının” “kıble (hedef, strateji)” yapılmasının gerekçelerini de belirtmiştir. Bu gerekçeler şunlardır:

1.“...insanlardan, -onlardan zulmeden kimseler hariç- sizin aleyhinizde bir delil olmaması için”, yani; herkesten güçlü olmanız, kimsenin sizi ezmemesi için.
2. “Benim size, içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermemiz gibi, size olan nimetimi tamamlamam için”, yani; Allah’ın dininin yayılması nedeniyle tüm insanların kitaptan, hikmetten yararlanmaları ve bilgisizlikten kurtulmaları için.
3. “Doğru yolu bulabilmeniz için”, yani; kurtuluşa erebilmeniz için.

Yüce Allah’ın, Mescid-i Haram tarafının kıble, hedef edinilmesi için gerekçe olarak gösterdiği hususların gerçekleşebilmesi için , “Mescid-i Haram tarafı” ifadesini Kur’an’dan öğrenmek gerekir. Rabbımız bunu Kur’an’da şöyle açıklamıştır:

Bakara; 125:
Ve Biz bir zaman bu Beyt'i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/ dönüş yeri ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrâhîm'in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mâli yönden ve zihinsel açıdan desteğin gerçekleştirileceği bir yer] edinin.– Ve Biz İbrâhîm ile İsmâîl'e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve boyun eğip teslimiyet gösterenler, Allah'ı birleyenler için tertemiz tutun” diye ahit almıştık.


Âl-i Imran; 96, 97:
Şüphesiz, insanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Mekke'dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrâhîm'in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt'i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için gitmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir.

Maide; 97:
Allah, Kabe'yi; o Beyt-i Haram'ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.

Bu ayetlerde yer alan vurgular dikkate alındığında, “Mescid-i Haram”ın özellikleri hakkında şu tespitler yapılabilmektedir:
Mescid-i Haram veya Beytüllah veya Kabe (üçü de aynı şeyi ifade ediyor), insanlar için (bir tek insan için değil), yeryüzünde hazırlanan evdir (okuldur).
Orada İbrahim peygamberin makamı (ayaklandığı, zalimlere karşı kıyam ettiği, mücadele ettiği yer) vardır. (Yoksa, Kabe’yi yaparken ayağını bastığı taş değil.)
Orada herkes güvende, dokunulmaz, hür olmalıdır, orada baskı ve zulüm olmamalıdır.
Orada hikmetler (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) yürürlüğe sokulmalı, herkes bilmediğini öğrenmelidir.
Orası, orada dolaşanlara, akiflere, kaimlere, rükû edenlere, secde edenlere tertemiz tutulmalıdır.
Müslümanlar “İbrahim’in makamından bir musalla (salâtın ikame edildiği yer, alan)” edinmelidir.
Gidip gelmeye imkan bulanlar da oraya gidip gelmelidir.

“Mescid-i Haram”ın Kur’an’da bildirilen bu özelliklerine bakıldığında, Rabbimizin yaptığı vurguların Mescid-i Haram, Beytüllah veya Kabe’nin fizikî yapısı ile ilgili değil, işlevleriyle ilgili olduğu görülmektedir. İbrahim peygamberin Kabe inşa etmesi de, tevhit okulunu açması ve bu okula işlerlik kazandırmasıdır.

Buna göre, “Mescid-i Haram tarafı” ifadesinden ne anlaşılması ve “Mescid-i Haram tarafına yönelmek” için nelerin yapılması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır:
Özerk ilâhiyat okulları (“Tabii Bilimlerin” tümü doğal olarak ilahiyat okuludur) açılmalı ve bu okullardaki ilahiyatı, tevhidi öğreten öğretmenler (rüku edenler) ile öğrenciler (ilâhiyat eğitimi alarak ikna olanlar) gözetilmelidir.
Salâtın ikamesi için, sosyal destek kurumları kurulmalıdır.
Gerekli askerî güç ve organizasyon kurularak düşmanlardan üstün olunmalıdır. Bu alanda da iyi eğitimciler, askerî subaylar yetiştirilmelidir.

Bu tespitlere göre, Kabe’nin bir “yüksek ilahiyat okulu” olduğundan hareketle; “hacc” sözcüğün isim olarak anlamı; “KABE’DE YÜKSEK İLAHİYAT ÖĞRETİM VE EĞİTİMİNİ KAFAYA KOYUP ORAYA GİTME, ORADA İBRAHİMÎ EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İBRAHİMLEŞME; BİR KURMAY TEVHİD ERİ OLMAYA GİTME” demektir.

Değerli Kardeşim!
“HAC” sözcüğünün anlamına ve Kabe’nin Kur’an ile belirlenmiş işlevlerine dayanarak yapılan bu tespitler, Kur’an ayetleriyle birebir örtüşmektedir ve Kabe’nin, işlevleri dolayısıyla hac görevinin yerine getirilmesinde büyük öneme sahip olduğu, ayetlerde açıkça vurgulanmaktadır.


İbrahim 37- "Rabbimiz! ŞÜphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salatı ikame etmeleri için Senin dokunulmazlaşmış Evinin yanında ,ekinsiz bir vadiye yerleştirdim.Rabbımız verdiğin nimetlerin karşılığını ödemeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini meylettir. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır.

Bakara 144- Biz, senin Bizden ne beklemekte olduğunu kesinlikle görüyoruz. Artık seni hoşnut olacağın bir hedefe/stratejiye çevireceğiz. Haydi, yüzünü Mescid-i Harâm'a/dokunulmaz eğitim-öğretim kurumuna çevir; aklın fikrin hep eğitim-öğretimde olsun. Siz de, nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler de kesinlikle, şüphesiz onun, Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Ve Allah, onların yapıp durduklarından habersiz, bilgisiz değildir.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Peki öyleyse maide 95 teki kabe nedir ?.
Ka’be Allah’ın evidir
Ayetlerde Allah, Ka’be’yi “Evim” diye kendi zatına izafe etmek suretiyle, bu Ev’in şerefine, değerine ve önemine işaret etmiştir. Bilindiği gibi, bizzat Allah’a izafe edilen şeyler üzerinde kimsenin hak sahibi olması söz konusu değildir. Dolayısıyla Ka’be Allah’ındır, orada Allah’tan başka hiç kimsenin hükümdarlığı, hükümranlığı kabul edilemez. Aslında tüm mescitler de Allah’ındır. Ayetlerde özellikle Ka’be'nin söz konusu edilmesi, o sırada başka bir mescit olmamasından veya Ka’be’nin saygınlığının daha büyük olmasından dolayıdır.
Cinn; 18:
18- Ve şüphesiz ki mescitler kuşkusuz Allah içindir. O nedenle Allah ile birlikte herhangi kimseye yalvarmayın.
Nur; 36-38:
36–38- Allah’ın, içersinde Kendi isminin yücelmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerde, sabah-akşam (sürekli) Kendisini tesbih eden öyle er kişiler vardır ki, ticaret ve alış veriş, Allah'ı anmaktan, salâtı ikame etmekten ve zekât vermekten onları alıkoymaz. Onlar, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine lütfundan artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. Ve Allah, dilediği kişileri hesapsız rızklandırır.
Ka’be’nin, yani Beytullah’ın diğer bir ismi de Mescid-i Haram’dır (Dokunulmaz Mescit’tir).
Bakara 191:
191– Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Haram yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar, sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
Ka’be’nin inşa görevi İbrahim ve İsmail peygamberlere verilmiştir
Bakara; 125-129:
125- Ve Biz bir zaman bu Beyt’i, insanlar için bir sevap kazanma/dönüş yeri ve bir güven yeri kılmıştık. -Siz de İbrahim’in makamından bir musalla (salât gerçekleştirilecek yer) edinin.- Ve Biz İbrahim ile İsmail’e: “Beytimi, dolaşanlar, ibadete kapananlar ve secde edenler, rükû edenler için tertemiz tutunuz” diye ahit almıştık.
126- Ve bir zaman İbrahim “Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkını; onlardan Allah’a ve son güne inananları meyvalarla rızıklandır” demişti. O (Allah) dedi ki: “küfreden kimseyi dahi çok az kazançlandırırım, sonra da onu ateşin azabına sürüklerim. Ve ne kötü varılacak yerdir!”
127- 129- Ve hani İbrahim, Beyt'ten temelleri yükseltirler: Rabbimiz, bizden kabul buyur, şüphesiz Sen en iyi işitenin, en iyi bilenin ta Kendisisin. Rabbimiz! Bizim ikimizi Senin için İslamlaştıran kıl. Soyumuzdan da senin için İslamlaştıran bir ümmet kıl (getir). Ve bize kulluk yöntemlerini göster, tövbemizi de kabul et. Şüphesiz Sen tövbeleri çokça kabul edenin ve çok merhametli olanın ta Kendisisin. Rabbimiz, bir de onlara içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Sen, Aziyz’in, Hakiym’in ta kendisisin.
Tıpkı yukarıdakiler gibi, İbrahim peygamberin Ka’be ile ilgili görevini bildiren ve Ka’be’nin işlevini açıklayan bir başka ayetten, hacc görevinin de ilk olarak İbrahim peygamber ile başlatıldığı anlaşılmaktadır:
Hacc; 26-29:
26-29- Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler (zulme baş kaldıranlar), rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında haccı duyur. Yürüyerek veya incelmiş (yorgun düşmüş) binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/ özgür evde (Ka’be’de) dolaşsınlar.” diye, o evin (Ka’be’nin) yerini, İbrahim için hazırlamıştık. -Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun-
Görüldüğü gibi yukarıdaki ayetlerde Ka’be’nin kimlere ve hangi işlevleri görsün diye yaptırtıldığı bildirilmekte; İbrahim ve İsmail peygamberlere Beyt’in inşası görevi yanında, insanlar için bir mesabe (sevap kazanma yeri/ sık gidilip gelinen yer) ve güven yeri” kılınan Ka’be’nin, orada dolaşanlar, orada kulluğa kapananlar, orada rükû ve secde edenler için tertemiz tutulması görevinin de verildiği açıklanmaktadır.
Belirtilen işlevler için İbrahim ve İsmail peygamberlere inşa ettirilen Beyt, ilâhî programda da insanların sık gidip gelme gereği gördükleri ve geliş gidişte veya orada kalışta gayet güvende oldukları bir yer olarak hazırlanmıştır:
Ka’be’nin güvenlik yeri kılınması
Ka’be’nin güvenlik yeri olması konusu, daha önce Kureyş suresinde; Ev’in Rabbinin, Kureyşlileri açlıktan kurtarıp doyurduğu ve korkudan emin kıldığı bildirilerek, sırf emniyet içinde nimetlenmeleri sebebiyle bile olsa, Kureyşlilerin yalnızca Allah’a kulluk etmelerinin gerektiğini anlatmak üzere gündeme getirilmiştir.
Kureyş; 4:
4- O ki, kendilerini açlıktan kurtararak beslemiştir ve her korkudan onları güvene kavuşturmuştur.
Kureyş’e verilen bu nimetlere, başka ayetlerde de dikkat çekilmiştir:
Ankebut; 67:
67- Yoksa kıyılarında, insanların zorla kapılıp götürülmesine rağmen, orayı (Mekke’yi), güvenli, harem (dokunulmaz) yaptığımızı da görmediler mi? Hâlâ batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
Kasas, 57:
57- Ve onlar; “Biz seninle beraber hidayete uyarsak, yurdumuzdan atılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızk olarak, her şeyin semerelerinin toplanıp kendisine getirildiği, güvenli, haram (dokunulmaz) bir yere (Mekke’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
Yukarıdaki ayetler tamamen tarihî gerçekleri yansıtmaktadırlar. Çünkü Kureyşliler bu Ev’e sığınmadan önce dağınık durumdaydılar ve hiçbir saygınlıkları yoktu. Ne zaman ki Mekke’de bir araya gelip Ka’be hizmetini üstlendiler, o zaman bütün Arabistan’da saygın bir duruma geldiler. O dönemde insanlar Arabistan’ın hiçbir yerinde kendi kabile sınırları dışına çıkamazlar, her an bir saldırıya uğrama tehlikesi altında yataklarında bile huzursuz ve tedirgin olarak uyurlardı. Çünkü muhtemel saldırıların sonucu ya ölüm ya da kölelikti. Kervanlar da ancak yolları üzerindeki kabilelerin ileri gelenlerine rüşvet vererek sağ salim ilerleyebilirlerdi.
İşte, cahiliye döneminde hiçbir kabilenin güvende olmadığı bir ortamda, Mekke’deki Kureyşliler bütün bu tehlikelerden tamamen emindiler. Çünkü Mekke’ye bir düşman saldırısı olması söz konusu değildi. Kureyşliler “Ka’be’nin hizmetçileri” sıfatıyla ülkenin her tarafında serbestçe dolaşırlar, büyük veya küçük kafilelerle gittikleri herhangi bir bölgede hiçbir tacizle karşılaşmazlardı. Hatta tek başına seyahat eden bir Kureyşlinin “Ben Haremliyim” ya da “Ben Allah’ın haremindenim” demesi bile, saldırılardan kurtulması için ona yeterli bir güvence sağlardı.
Ka’be’nin güvenlik yeri kılınmasının, Kureyşlilere sadece maddî çıkarlar sağladığı sanılmamalıdır. Allah’ın vahyinin bu güvenlikli bölgede inmeye başlaması, önce Kureyşlileri sonra da tüm insanları cehaletten kurtarmış; hidayetin açıklanması ile insanlar sapıklıktan, küfürden, dolayısıyla da cehennemden uzak tutulmuştur.
Bakara/ 125. ayetteki parantez cümlesinde bulunan; “-Siz de İbrahim’in makamından bir musalla (salât gerçekleştirilecek yer) edinin.-” talimatı ile insanlara, “bir zaman öyle yapıldığı gibi, siz de şimdi orada bir musalla edinin” denilmekte, yani orada tevhidin öğretileceği, yaşatılacağı bir okulun açılması emredilmiş olmaktadır. Bu ise, ayrıntıları ilerideki ayetlerde gelecek olan hacc görevinin verilmesidir.


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster


Maide 6 - Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve, iki bileğe (kabeyn)kadar da ayaklarınızı meshedin. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor..
“ Ka’beyn” sözcüğü “dört köşeli veya küp anlamındaki” “Kef-ayın,be” kök harflerinden türemiş olan sözcüğün ikili kalıbıdır. İki topuğa anlamındadır. Kur’an’da Nebe suresinin 33 ayetinde bu kök harften türeyen “ka’ib” kalıbının çoğul hali olan “keva’ibe” /tomurcuklar anlamındadır


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Peki öyleyse maide 95 te verilmek istenen mesaj nedir..

Bunun ile ilgili mesaj:İlahiyat eğitim almak için Mescidil Harama gitmiş olan kimselerin sadece eğitimleri ile ilgilenmeleri başka şeylerle ilgilenmemeleridir.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu ayette en dikkat çekici nokta ise şu cümledir.

''Ve entum hurumun''; sizin yasak kıldığınız.

Allah Teala burda insanlara verilen haram kılma yetkisinden bahsediyor...
Allah Teala burada “sizin yasakladığınız” demiyor. Dokunulmazken/yasaklanmışken anlamındadır.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Haydaa! Peygamberin bile haram kılma yetkisi yok, insanların nasıl olur şeklinde itiraz edeceğinizi duyar gibi oluyorum. Durun durun acele etmeyin .
Değerli Kardeşim! Kur’an’ın Arabiyyen özelliğine dikkat edilmediğinde bu türden şaşma ifadeleri sıkça kullanılır. Ayetlerde “harreme” olarak geçen sözcüğün geçtiği ayetlerden en ilginç olanını - Haram sözcüğünün iyice pekişmesine vesile olacağı için - dikkatinize sunmak istiyorum.
En’am;151: Kul tealev etlü ma harrame Rabbüküm aleyküm ella tüşrikü bihi şey'en, ve bil valideyni ıhsana* ve la taktülu evladeküm min imlak* nahnü nerzukuküm ve iyyahüm* ve la takrebül fevahışe ma zahere minha ve ma betan* ve la taktülün nefselletiy harramAllahu illâ bil hakk* zâliküm vassaküm bihi lealleküm ta'kılun”
Bu ayatte geçen “harreme/tabulaştırma/dokunulmaz kılma” sözcüğü 2/173,275; 3/93 ; 5/72; 6/119,143,144,150,151; 7/32,33; 9/29,37; 16/115; 17/33; 25/68 ayetlerinde de geçer. Özellikle incelenmesini öneririm.


Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Kardeşler, teşri anlamda yani evrensel asla değiştirilemez haramları ne peygamberin nede hiç bir kimsenin koyma yetkisi yoktur. Ancak idari anlamda, velayet sahibi olan herkesin, Allahın haram kıldıklarına ters olmamak şartıyla haram kılma (yasaklama) yetkisi verdır.
Allah razı olsun. Doğru bir tesbit.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Eğer bu anlamda bir yasaklama yetkisini insanların elinden alırsak, dünyada ne düzen kalır ne de intizam.Düşünsenize bir kere sizler çocuklarınızın menfaati için yavrucuğum şu saatten sonra dışarıda kalma şu şu işleri yapma diye yasaklamalar getirmiyormusunuz? Dolayısıyla çocuklara bu şeklide düzenlemeler getiriken müşrik mi oluyoruz?
Evet. Aynen belirttiğiniz gibi insanlar yönetir ve yönetilirken Allah’ın vahyine aykırı olmayan yasaklamaları getirebilirler . Bunu yapanlar müşrik olmadıkları gibi Allah’ın “Emri bil Maruf nehyi anil münker” vb ayetlerinin denetiminde akıllarını işlettikleri için övülenlerden olurlar.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Herkes kafasının estiği gibi davranmaya kalkarsa bu işin sonu nereye varır.Trafik kurallarını ( yasaklarını) nereye koyacağız. Onlar da insanların koyduğu haramlar değilmi. Allahtan başka kimse yasak koyamaz mantığıyla hareket edersek, ve herkes canı istediği gibi araba kullanmaya kalkarsa üstelik, bir de sarhoş sarhoş, ortalık kan gölüne dönmez mi.?

Trafik kuralları olduğu halde, her gün onlarca kaza oluyor, insanların canı ve malı heder olup gidiyor. Yaptıkları suçları Allah'a fatura etmeye çalışan sapık kaderciler gibi ''ne yapalım kader böyleymiş'' mi diyecez? Hele bir de hiç olmadığını düşünün.

Bu forumun bile kendine göre kuralları var. Olmasıda gerekli ve gayet normal.

Dolayısıyla peygamberin de bu anlamda haram kıldığı bazı şeyler olmuştur. Çünkü o aynı zamanda müminlerin hem devlet başkanı hem de savaş komutanı idi.

Mesela Hayber savaşında peygamberimizin eşek etlerini haram kıldığı rivayet edilir Düşünsenize bir kere.Ortam savaş durumu. O dönemde ise eşekler taşımacılıkta kulllanılıyor Eğer ordu eşekleri yemeye kalksa o kadar yükü kim taşıyacak. Bundan dolayı da peygamber sırf savaş şartlarının gereği olarak geçici bir dönem için eşeklerin yenilmesini yasaklamış olabilir. Gayet te mantıklı. Yoksa peygamberimiz eşek etlerini ilelebet haram kılmış değildir.

Buraya kadar hiç bir sorun yok. Sorun peygamberin o dönem için yaptığı bu geçici yasaklamayı evrensel kılıp günümüze taşımak. Sapıklık burdan sonra başlıyor. ?
Aynen dediğiniz gibidir.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Dönelim konumuza

Geçenlerde bir arkadaş söyledi av hayvanlardan anlayan uzamanlar hayvanların yaşını ayak bileklerinden (kabeyn) tesbit ederlermiş.
“Ka’beyn” iki topuk ya da iki aşık/ayak bileğindeki çıkıntılar anlamındadır. Hayvanların yaşlarını bulmak uzmanlık gerektiren bir iştir.

Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Maide 94- Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab vardır.

Öyle av yapacağım diye rastgele hayvanlara saldırmak yok

Maide 95- Ey iman edenler, haram kıldığınız (dönemlerde) iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, içinizden adaletli iki kişi hükmederek (bilir kişi raporu)bileği (kabeyn) ölçü alınarak öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ; yahut bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.

Maide 96 - Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, haram kıldığınız müddetçe (av yasağı süresince) yasaktır. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun.

İster istemez değinmek istiyorum. Şu Almanlar farkında olmadan tam kuranı yaşayan insanlar yaw. Burda değil kara hayvanını, balığı bile avcı kursundan aldığınız ehliyetiniz olmadan tutamıyorsunuz. Nesli tükenmeye giden hayvanların avlanması ise temelli yasak.
Hatta balık avlama ruhsatınız olsa bile öyle her cins balığı da avlayamıyorsunuz.

Geçende av ruhsatı olan bir Alman arkadaş anlattı.
Bir gün yine Rhein nehrine balığa gitmiş, oltasını atmış bir müddet sonra bir kaç tane balık gelmiş. Aksilik bu değilmi bir tanesi de avlanması yasak olan cinsten. Hemen ordaki bir sivil polis bunu yanına gelerek ''bu cins için ruhsatın varmı?'' deyince, O da yok demiş.

Polis de ''Ee, peki bu oltadaki balık ne?'' diye sorunca.

O da; ''istemeyerek oldu'' demiş

Polis; ''Derhal dikkatlice oltadan al ve yine derhal nehre bırak yoksa cezai işlem yapacam'' deyince bizim Almanın dediğine göre eli ayağı korkudan birbirine karışmış, balığı oltadan kurtarıp tekrar nehre atıncaya kadar''.
***************

Sayın Halil Ay-dost1.
Cevap alamadığım sorularımı tekrarlasam ne dersiniz?

Site Arkadaşlarım.
Sizler ne dersiniz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Değerli Kardeşim! Bunlarla ilgili detaylı açıklamalar yukarıdaki açıklamaların içerisinde var. Sorduğunuz üç soruyu bundan önceki yazımda açıklamaya çalıştım.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla