Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10. March 2024, 01:56 AM   #7
Hasan Akçay
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 0
163 Mesajina 231 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
Hasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud ofHasan Akçay has much to be proud of
Standart

TANIKLAR

Ahmet Eroğlu
Bnb, 22 Şub 1962'de harbiyelilerin tabur komutanı
(Korkmamış):

Ben sadece merkez komutanlığında 15-20 öğrenci gördüm,
onlar da hareketten vaz geçmiş durumdaydılar.

Avukat Hasan Önen: Sayın tanık geçen yıl
şimdi yargılanmakta olan
Üçüncü Taburun komutanıymış.
22 Şubat darbe girişimi esnasında tabur nasıl davranmış?

Yargıç: Bu soruyu sorunca ne olacak?

Avukat: Efendim o zaman öğrenciler İsmet İnönü lehinde
tezahurat yapmışlar. O zaman tezahurat yapan öğrenciler
şimdi neden darbe yapsınlar?

Yargıç: Onu savunmanızda söylersiniz. Şimdi değil. (Tanığa) Siz
efendim, soruyu dinlediniz. Anlatın. Mümkün olduğu kadar kısa.

Taburuma önce bir şey söylemek istemedim
ama bundan vaz geçtim, açıklama yapmanın
daha uygun olacağını düşündüm.
Bunları etrafıma topladım. "Arkadaşlar" dedim...

Derslerinizden başka şeylerle uğraşmayın diye
şimdiye kadar söylememiştim,
şimdi sırasıdır. Hükümetin aleyhine bir harekete kalkışıldı.
Komutanınız olarak sizin bu harekete katılmanızı istemiyorum.


Bundan sonra, beni sessizce dinledikten sonra
hep birden "İnönü! İnönü!" diye tezahürat yaptılar.
22 Şub gecesi bunlar sınıflarına kapatıldı.


Kenan Güven
Bnb, 21 May 1963'te harbiyelilerin tabur komutanı
(Korkmuş):

02.00 gibi okula geldim. Nöb subay Şendoğan'ı
gördüm. Darbeci subayların okulu ele geçirmiş
olduğunu anladım. Talat Aydemir'le karşılaştım.
Bana görev vermek istedi. Reddettim.

Okuldan çıktım.

Aşağıda bir öğrenci grubunu sıraya soktum, Çan-
kaya'ya doğru "İleri! Marş!" dedim ama üçüncü
taburdan İbrahim Demir buna engel oldu. "Geriye
dön! Marş!" diye bağırdı. Öğrenciler geriye dön-
düler, uzaklaştılar.

İbrahim bana da silahını çevirdi, "Burda senin
borun ötmez!" dedi.

Yargıç: Okul kapısında öğrenciler sizi selamlamış,
onları neden emrinize almadınız?

Tanık: Silahlarını üzerime çevirenler vardı, kork-
tum.


Turan Çağlar
Hava kur alb
(Okul korusuna saklanmış):

24.00'te Bahçelievler'den harbokuluna geldim. Koruya
saklanıp harbiyelileri gözetledim. Okulun kapısında yarınki
atamaları konuşuyor, "Nihat Erim başbakan olacak" gibi
sözler ediyorlardı. Aydemir geldi. Etrafına toplandılar.
Bir konuşma yaptı, harbiyeliler alkışladılar.

Öğrenci 1: Neden görevine gitmemiş te harbokuluna gelmiş?
Yargıç: Sana ne? O görevini yapmamışsa kendi komutanı var,
kendi komutanına hesab verir, sana değil.

Öğrenci 2: Efendim serbest olarak bir şey söylemek istiyorum.
Yargıç: Elbette, serbest olarak. Kimseden çekinmeyeceksin.

Öğrenci 2: O gece nöbetçi subay olan Yekta Başeğmez'in tanık
olarak burada anlattığına göre Nihat Conguroğlu gelmiş, "Arabam
bozuldu, telefonunuzu kullanabilir miyim?" demiş. Bahçelievler'den
bir yere telefon etmiş, araba gelince içinden bir radyo çıkarıp
masanın üstüne koymuş. Radyoda darbe bildirisi okunuyormuş:
Silahlı Kuvvetler idareye el koydu...

Şimdi...
bu tanık Bahçelievlerden beklenen saatte bir arabayla geldiğini
söylüyor. Biraz garip olmuyor mu?

Yargıç: Tamam mı. Peki.


Mehmet Ali Ergin
Kur alb
(Bu tanık hapsedilsin.)

Talat Aydemir'in emriyle indik,
başımızda bir üsteğmen var dediler.

Yargıç: Talat Aydemir'in emriyle indik dediler mi?
Tanık : Hayır, alarm dolayısıyla indik dediler.
Savcı : Sözlerinin başı sonunu tutmuyor, tazyik hapsi talep ediyoruz.
Yargıç: Tavzih etti, alarm dolayısıyla indik dediklerini belirtti.
Savcı : Kararı mahkeme kurulunun vermesini talep ediyoruz.

Yargıç başkana ve üyeye kulağını uzattı,
başkana bir daha döndü.
Salon nefesini tutmuş izliyordu. Bizi korumaya çalışan tanığın
cezalanması moralimizi bozacaktı.

Yargıç: Gereği düşünüldü.
Tanığın tazyik hapsinde tutulması hakkındaki talebin
mahkeme başkanının muhalefetine rağmen
reddine karar verilmiştir.

Bütün başlar başkana çevrildi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu,
salonda sanki gürültü varmış ta susturmak istiyormuş gibi
önündeki mikrofona kalemiyle vuruyordu.


İsmail Hakkı Bayındır
Kur alb, cumhurbaşkanlığı muhafız alayı komutanı
(Kaçmaya çalışan darbeci subayı yakalamış)

Alayım 05.30'da harekete geçti. Bir öğrenci jandarma genel
komutanlığının penceresinden ateş ediyordu. Yaralılar vardı,
onların alınmasına engel oluyordu. Pencereye yoğun şekilde
ateş ederek yaralıları aldım.

Rastladığımız öğrencileri enterne ede ede harb okuluna kadar
geldik. Korudan bize ateş edenler vardı, silahla karşılık verdik ve
onları enterne ettik.

Okula geldim. Nizamiyede silahlı silahsız öğrencilerle Salim Miman
vardı. Bir öğrenci yerden büyük bir mermi aldı.

Bakın albayım dedi, bunu bize attılar. Yazık... Ben de sebep sizsiniz,
dedim.

Baktım Salim Miman gidiyor. Önünü kestim. "Nereye?" dedim. Bizim
işimiz bitti dedi, öğrencileri yatıştırdık.

Sizin işiniz asıl şimdi başlıyacak dedim, hele biraz sabredin. Onu
tutukladım. Okulu teslim aldık.

Yargıç: Size gelen bütün öğrencilerin silahlı çatışmaya girdikleri
öne sürülüyor, çatışmaya girdiler mi?

Tanık: Onu onları getirenler bilir, ben bilemem. Ben çatışmadan
söz eden bir liste imzalamadım. Esasen bu bir serlevhadır, serlevha
diye her şey yazılabilir.


Nuri Hazer
Tuğgeneral, 28. tümen komutanı
(Harbiyeliler habersizmiş):

Önce ortalıkta
harbiye öğrencileri yoktu,
sonra göründüler.

Ben aralarından geçtim. Bana parola sormadılar,
ateş etmediler.
Şoförüm "Ateş ettiler" derse inanmayın,
öyle olsaydı ben de duyardım.

Radyoevindeki öğrencilerle
herhangi bir yanlışlık ve kazaya sebep olabilir endişesiyle
sabaha kadar temas kurmadık.

Sabahleyin
başlarında bulunan subayla temas ettim
ama bu temastan öğrencilerin haberi yoktur,
onlar karşıda duvar gibi duruyorlardı.
Sivil halkın yanında
silahlarını teslim etmek istemiyorlardı.

Sonunda
itirazsız
arabalara binip okullarına döndüler.


Necati Özdemir
Kur alb, okullar dairesi öğretim şubesi müdürü
(Yuuuh):

Olayı duyar duymaz
sivillerimi giydim, Kızılay'a doğru hareket ettim.
O meşhur Fethi Gürcan'ı gördüm
fakat o beni görmedi,
görseydi beni muhakkak şehit ederdi (gülüşmeler).

Öğrenciler azimliydiler,
gözlerinden ateş saçıyorlardı.
Kur'ân üzerine yemin ederim ki
önlerine ana babaları çıksa
çiğner geçerlerdi.

Bütün salon: Yuuuh!

Yargıç: Ne demek yuh! Diyeceği olan varsa gelir
mikrofon başında konuşur.
Böyle olursa tedbir alırım. Bakın
bu hareket sizin o geceki halinizi de anlatır.

Tanık: Evet efendim, o gece tıpkı böyleydiler.
Yargıç: Siz de susun efendim, söz vermeden konuşmayın.

Öğrenci 1: Bu albay o gece önümüze geçip
gelin ardımdan demiş te gelmemiş miyiz?

Öğrenci 2: Bu albay bi YELKENCİ
çünkü göreve gideceğine
sivillerini giyip durumu izlemeye gidiyor.

Öğrenci 3: Fethi Gürcan beni şehid ederdi diyor,
kendisi Fethi Gürcan'ı niye vurmamış?

Avukat Asım Ruacan: Tanık
öğrencileri uyaran
bir subay topluluğu görmüş mü?

Tanık: Görmedim
ama öğrencileri siviller uyarıyordu...
Muhterem hakim bey! Şu talebe
bana fena halde başını salladı, hem de fena halde!

Yargıç: Kimdir o?
İbrahim Demir: Hayır efendim sallamadım. İspat edebilirim.
Savcı: Efendim İbrahim Demir'in bari bu hareketi hakkında
bir karar verilsin.

Yargıç savcının talebini kâle almadı.

İbrahim yalnızca başını sallamış,
herkesin vücudu zangır zangır sallanıyordu.

Ah benim garib anam,
babaların şahı babam!
Sizi çiğner geçermişim...
Yuuh!

Ordakilerin çoğu
subaylar dahil
üzüntümüze isyanımıza kapılmış,
ağlıyordu.

Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir?
Tanık: Azimliydiler, kararlıydılar.
Yargıç: Bu kanaate nerden vardınız?
Tanık: Çünkü parolaları "harbiyeli aldanmaz"dı.
Yargıç: Peki çekilebilirsiniz.

Önümden geçerken gözlerimi kapadım
ama çoğu arkadaşın
albayın yüzüne tükürür gibi baktığından,
"senin gibi subay olacağıma olmayayım daha iyi"
dediğinden eminim.

YELKENCİ
avukatlarımızın şaka yollu söylediğine göre
hukuk diline bizim kazandırdığımız bir terimmiş
yani rüzgara göre yelken açacaksın.

Eğer darbe
hedefine ulaşıyor gibiyse darbeci olacaksın,
yok eğer bastırılıyor gibiyse darbeye karşı...

Örneğin benim içinde bulunduğum grup
sabaha doğru
muhafız alayına teslim olduğunda
darbenin hala başarıya ulaşma ihtimali vardı.

Bazı arkadaşlar sigaramız yok dediler,
bir subay kendi sigara paketini ortaya attı.
Böylece biz darbecileri
anlayışla karşıladığını gösterdi.

Sonra
ortalık ağarıp darbenin bastırıldığı kesinleşince
darbeciyiz diye tekme tokat dayak yedik.

Sigara paketini ortaya atan da
sille tokat dayak atan da
belki
aynı yelkenci subaydı.


Müberra Yetkin
spiker
(Hanımefendiye silah çekmişler):

Öğrenciler dadyoevini
işgal ettiler. 30-40 harbiyeli
bana silah çekti.

Radyodan yapılan
bütün uyarıları
öğrenciler her halde duyuyordu,
hepsi dinliyordu.

"30-40 harbiyeli bana silah çekti" deyince
salonda gülenler oldu.
Yargıç: Gülmeyin gülmeyin, ağlamak lazım. Hani nöbet tutmaya gitmiştiniz?

Oysa gülünç olan
1 kadına 30-40 harbiyelinin silah çekmesiydi.
Müberra Yetkin
sözleriyle
karikatür çizmişti.


Ömer Özkan
tuğgeneral
(Ben generalim, ben generalim demiş.)

Beni Tarım Bakanlığının solundaki kavşakta
durdurdular. "Ben generalim, bırakın beni" dedim.
Biz sadece Tulga ve Talat paşalardan emir
alırız dediler. Durumu jandarma komutanlığının
binasından takip ettim.

Ortalık ağarınca alanda bir harbiyeli gördüm,
perişandı. Çağırdım. Yaklaştı. "Ben generalim, silahını
bırak gel dedim." Bırakamam, silah benim namusum-
dur dedi. Bir assubaya emrettim. Silahını aldı.

Bulunduğum odaya geldi. "Kimden emir aldınız,
naptınız siz?" dedim. Bir koltuğa yığılır gibi oturdu, mırıldandı:
Yarın sınavlarımız vardı. Alarm dediler, aldılar getirdiler.

Bu sayın generalin "Ben generalim" deyişi aramızda
şaka konusu oldu:

Ben generalim dedim, inanmadı. Pencereden
apoletimi gösterdim, bakmadı. Apoletimi söküp
önüne attım, işte bak dedim. Sahtedir dedi.


Ali Elverdi
Kur alb, şu anda radyoevi müdürü
(Talât'ın bir avuç çapulcusu):

Radyoevi silahlı çatışma ile verildi.
01.57'de radyodan "Talât'ın bir avuç çapulcusu
başaramıyacaktır" diye duyuru yaptım.

Öğrencilerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Hatta
kendilerine görevler verdim, yaptılar.

Ben yazılı ifademde
radyoevinin öğrenciler tarafından ele geçirildiğini
belirtmiştim, yanılmışım. Onlar teğmendi. Üçüncü sınıf
olması gereken teğmenler burda okumuyormuş.

Bir ara tutuklanıp harbokuluna
getirildim, başıma Nezihi Fırat'ı diktiler.
Beni öldürmek istediler.

Yargıç: Öğrenciler ne yaptıklarını bilmiyor muydu?
Elverdi: Hayır. Kanaatimce onlar aldatılmış.
Yargıç: Bu kanaate nasıl vardınız?
Elverdi: Efendim çünkü bana da itaat ediyorlardı.

Ali Elverdi konuşurken öğrenciler
dinleyici balkonunda oturan Müberra Yetkin'e
dönüp dönüp baktılar. "Nasıl, uyarıları
herkes duyuyor muymuş?!" gibilerden.

Bu sayın yarbayın "Beni öldürmek istediler"
derken
kastettiği şuydu:

Ali Elverdi'yi harbokulunda bir odaya hapsedip
başına Nezihi Fırat'ı dikmişler.
Nezihi "Arkanı duvara yasla" demiş,
tomsonunu üzerine çevirmiş,
"Seni vuracağım" diye korkutmuş.

Sonra Aydemir'in yanına götürmüş. Aydemir
3 öğrenci ve kendisinden oluşan bir mahkeme kurmuş,
yarbayı "anayasayı ihlal"den ölüme mahkum etmişler.

"Alın koruda bunun işini görün!" demiş.

Götürmüşler. Elverdi bir ağaca arkasını dayayıp
"Hadi vurun!" demiş. Öğrencilerden biri:
"Yarbayım biz seni vuramıyacağız, burdan kaçın."

Yarbay da doğru radyoevine gidip
01.57'de o anonsu yapmış.


Orhan Çokdeğer
Kur albay, Ankara merkez komutanı
(Bize itirazsız teslim oldular):

Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci bize itirazsız teslim
oldular. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de
bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz.

Bunların arasında ateş etmesini bilmeyenler de vardı, biri cemseye
binerken kazayla ateş etti.

Yargıç: Tarım Bakanlığının önünde müsademe oldu mu?

Tanık: Hayır, orada itirazsız teslim oldular
ama başka yerlerde direnenler oldu, sağımdan solumdan
vızır vızır mermiler geçiyordu.

Yargıcın aklına pek yatmadı: Siz orta yerde açıktaydınız, niye
isabet almadınız?

Tanık: Efendim... Her halde havaya ateş ediyorlardı.

Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki
kanaatiniz nedir?

Tanık: Bu bir silahlı ayaklanmadır. Bu bir Kabakcı isyanı, bu
bir Patrona Hali isyanı gibidir. Genel kurmay başkanının
yatağının altını arayanlaaar, genel kurmay ikinci başkanına
ateş edenleeer!

Yargıç: Bırakın onları! Farklı tavırlar olacaktır. Onlar başka. On-
lar öteki mahkemede. Ben size yalnızca kanaatinizi sordum.

Tanık: Bunlar aldatılmışlardır. Bunların temiz kanları üzerine
bir darbe hükümeti kurulmak istenmiştir.

Yargıç: Tamam.


Zühtü Özkurt
Er
(Yabancı subaylar)

Okul kapısında nöbetciydim. Talat Aydemir geldiği
zaman öğrenciler ordaydı. Başlarında yabancı subaylar
vardı. Öğrenciler Talat Aydemir'i kapıda gördüler.


İbrahim Dirviz
Er
(Gotün gotün gitmiş):

Depo nöbetçisiydim. Öğrenciler kapıyı açmak için
üzerime yürüdüler. Gotün gotün gittim (gülüşmeler).
Yargıç: Gülmeyin. Bunları siz eğiteceksiniz.


Süleyman Tuncay
Hava tuğgeneral
(O gece kokteyldeymiş):

İran hava kuvvetleri komutanına verilen
kokteyldeydim. Olaydan 24.00'ten önce haberdar
oldum.

Tandoğan alanında Harbiyeliler tarafından
durdurulduk.

"Başınızda kim var? Kimden yanasınız?" dedim.
Başımızda kim olduğunu söyleyemeyiz, dediler.

Uyardık.
"Emir kuluyuz, siz olsanız ne yapardınız?"
dediler.

Bir yüzbaşının gelmesiyle sertleşiverdiler.

Başlarında Talat Aydemir'in bulunduğunu
biliyorlardı. Yalnız öğrencilerden bazıları 23.30'da
yataklarından kaldırılıp getirildiklerini söylediler.
Elazığ'lı esmer bir öğrenci "Talat Aydemir'den
emir alıyoruz" dedi.

Tuğgeneral Tuncay'ın yanında başka havacı subaylar
da varmış, hepsi tek tek gelip tanıklık ettiler. Yargıç birin-
den Erzurum'lu öğenciyi tanımasını istedi.

"Gelsinler buraya" dedi. Benzer görünüşte 5, 6 arkadaş
kalktılar. Ama aralarında Erzurum'lu yoktu.

Tanık eliyle gösterdi, "Şudur" dedi. Salonda gülüşmeler
oldu. Yargıç ta gülümseyerek "Olur böyle şeyler" dedi, "her-
kes yanılır... Erzurum'lu öğrenci gelsin!" Geldi. "Bu mu?"
Tanık kızararak "Evet bu!"

Bir öğrenci: Efendim sayın tanık kokteylden geliyormuş,
acaba içkili miydi?

Avukat Asım Ruacan da tanığa bir soru sordu. Ta-
nık "Avukat bey ne konuştuğunu galiba bilmiyor!"
dedi.

Ruacan: Avukat bey ne konuştuğunu biliyor, TANIK
ne konuştuğunu bilmiyor!

Yargıç: Buna izin vermem.
Ruacan (bağırarak): Vermeyin efendim, konuştur-
mayın böyle!

Asım Ruacan sevdiğimiz bir hukukçuydu. O gelir
gelmez moralimiz yükselirdi. Çok az ama çok kritik
sorular sorardı. Örneğin tanıklık eden bir yarbay
dedi ki:

O gece dört öğrencinin hareketten vaz geçmelerini
sağladım. Durumu pek âlâ biliyorlardı. Onları Merkez
komutanlığına götürüp radyo dinlettim.


Ruacan: O sırada radyoda kim konuşuyordu?
Yargıç: Tabi ki devlet adamlarımızdan biri. Öyle değil mi?
Tanık: Efendim evet.

Ruacan: O halde sayın tanık öğrencileri hükümete karşı
hareket etmekte olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Öğ-
renciler gerçeği bilseydi radyo dinletmek gerekmezdi.

Tanık o ana kadar yaptığı suçlamaların boşa gittiğini gö-
rünce şaşırıverdi.

Yargıç: Elbette, tanık bunu söylemeye çalışıyordu zaten.


NE İTİRAFI?

Tecriddeki bir öğrenci itirafname gibi bir rapor yazmış ve bu, tecrid-
deki herkese imzalatılmış ama ötekiler raporda ne var bilmiyordum
diyorlar.

Her birinin savunması şöyle:

Raporu yazanı tanımıyorum. Beni sabahın karanlığında kaldırdılar,
bir odaya götürdüler. Önüme boş bir kağıt koydular, "İmzala!" dedi-
ler. Baskı zoruyla imzaladım.

Savcı: Suçlananlar neden 1459 öğrencinin her hangi biri değil de
özellikle bunlardır?

Savcının bu sorusu elbet önemliydi ama yargıç rapora savcı kadar
önem vermiyordu, sanki ört bas etmek ister gibiydi. Raporu yazdı-
ran yarbay duruşmada tanıklık ederken "Efendim raporu yazan öğ-
renciyi tanıyorum. Az önce burdaydı" dedi.

Yargıç "Kimdir o? Gelsin buraya!" demedi.

Ve onun kim olduğunu hepimiz biliyorduk. Yarbay tanık kürsüsü-
ne yürürken onun nasıl saklandığını gördük ("o" beraat etti).


CEZA ALMAYA DA RAZIYIM EĞER...

Bana yöneltilen suçlardan biri de o gece nasıl teslim olduğumla
ilgiliydi. Ben ve yanımdakiler "teslim olduk, teslim alınmadık" di-
yorduk. Savcının iddiasına göre ise müsademe (silahlı çatışma)
sonucu teslim alınmışız. Bir çete gibi, vuruşa vuruşa.

Duruşmada bizim gruptan biri ifade verirken sürekli soruluyordu:
Kimle müsademe ettiniz? Savcı, Erdoğan hakkında iddiasını daha
da ileri götürdü:

Erdoğan Gülsoy bu grubun başıymış. Elimizde delil var.

Erdoğan sersemledi: vallahi efendim yok öyle bir şey... Garibim
ha bire sağa sola bakıyordu.

Yargıç bana da sordu: Siz çarpışarak mı teslim oldunuz?
"Hayır efendim!"
Tanıklar gelir de öyle oldu derlerse mahcub olmak var ama.

Kontrolumu kaybettiğimi hatırlıyorum: Efendim, eğer yalan
dolanla olacaksa ben ceza almaya da razıyım.
Yargıç: Orası bizi ilgilendirir. Yalan mı değil mi biz biliriz.
Kendimi toparladım: Evet efendim, baş üstüne komutanım.
.

Konu Hasan Akçay tarafından (11. June 2025 Saat 07:20 PM ) değiştirilmiştir.
Hasan Akçay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla