![]() |
|
|
#17 |
|
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 825
Tesekkür: 0
166 Mesajina 234 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
TANIKLAR
Binbaşı Ahmet Eroğlu geçen yılki darbe girişimi esnasında 3. taburun komutanı. (Korkmamış): Ben merkez komutanlığında 15-20 öğrenci gördüm, onlar da hareketten vaz geçmiş durumdaydı. Benim gördüğüm bundan ibarettir. Avukat Hasan Önen: Sayın tanık geçen yıl şimdi yargılanmakta olan Üçüncü Taburun komutanıymış. 22 Şubat darbe girişimi esnasında tabur nasıl davranmış? Yargıç: Bu soruyu sorunca ne olacak? Avukat: Efendim o zaman öğrenciler İsmet İnönü lehinde tezahurat yapmışlar. O zaman tezahurat yapan öğrenciler şimdi neden darbe yapsınlar? Yargıç: Onu savunmanızda söylersiniz. Şimdi değil. (Tanığa) Siz efendim, soruyu dinlediniz. Anlatın. Mümkün olduğu kadar kısa. Taburuma önce bir şey söylemek istemedim ama bundan vaz geçtim, açıklama yapmanın daha uygun olacağını düşündüm. Bunları etrafıma topladım. "Arkadaşlar" dedim... Derslerinizden başka şeylerle uğraşmayın diye şimdiye kadar söylememiştim, şimdi sırasıdır. Hükümetin aleyhine bir harekete kalkışıldı. Komutanınız olarak sizin bu harekete katılmanızı istemiyorum. Bundan sonra, beni sessizce dinledikten sonra hep birden "İnönü! İnönü!" diye tezahürat yaptılar. 22 Şub gecesi bunlar sınıflarına kapatıldı. Binbaşı Kenan Güven bu yılki darbe girişimi esnasında 2. taburun komutanı (Korkmuş): 02.00 gibi okula geldim. Nöb subay Şendoğan'ı gördüm. Darbeci subayların okulu ele geçirmiş olduğunu anladım. Talat Aydemir'le karşılaştım. Bana görev vermek istedi. Reddettim. Okuldan çıktım. Aşağıda bir öğrenci grubunu sıraya soktum, Çan- kaya'ya doğru "İleri! Marş!" dedim ama üçüncü taburdan İbrahim Demir buna engel oldu. "Geriye dön! Marş!" diye bağırdı. Öğrenciler geriye dön- düler, uzaklaştılar. İbrahim bana da silahını çevirdi, "Burda senin borun ötmez!" dedi. Yargıç: Okul kapısında öğrenciler sizi selamlamış, onları neden emrinize almadınız? Tanık: Silahlarını üzerime çevirenler vardı, kork- tum. Albay Turan Çağlar (Okul korusuna saklanmış): 24.00'te Bahçelievler'den harbokuluna geldim. Koruya saklanıp harbiyelileri gözetledim. Okulun kapısında yarınki atamaları konuşuyor, "Nihat Erim başbakan olacak" gibi sözler ediyorlardı. Aydemir geldi. Etrafına toplandılar. Bir konuşma yaptı, harbiyeliler alkışladılar. https://www.instagram.com/p/B7UTU4sn1qd/ Öğrenci 1: Neden görevine gitmemiş te harbokuluna gelmiş? Yargıç: Sana ne? O görevini yapmamışsa kendi komutanı var, kendi komutanına hesab verir, sana değil. Öğrenci 2: Efendim serbest olarak bir şey söylemek istiyorum. Yargıç: Elbette, serbest olarak. Kimseden çekinmeyeceksin. Öğrenci 2: O gece nöbetçi subay olan Yekta Başeğmez'in tanık olarak burada anlattığına göre Nihat Conguroğlu gelmiş, "Arabam bozuldu, telefonunuzu kullanabilir miyim?" demiş. Bahçelievler'den bir yere telefon etmiş, araba gelince içinden bir radyo çıkarıp masanın üstüne koymuş. Radyoda darbe bildirisi okunuyormuş: Silahlı Kuvvetler idareye el koydu... Şimdi... bu tanık Bahçelievlerden beklenen saatte bir arabayla geldiğini söylüyor. Biraz garip olmuyor mu? Yargıç: Tamam mı. Peki. Albay Mehmet Ali Ergin (Bu tanık hapsedilsin.) Talat Aydemir'in emriyle indik, başımızda bir üsteğmen var dediler. Yargıç: Talat Aydemir'in emriyle indik dediler mi? Tanık : Hayır, alarm dolayısıyla indik dediler. Savcı : Sözlerinin başı sonunu tutmuyor, tazyik hapsi talep ediyoruz. Yargıç: Tavzih etti, alarm dolayısıyla indik dediklerini belirtti. Savcı : Kararı mahkeme kurulunun vermesini talep ediyoruz. Yargıç başkana ve üyeye kulağını uzattı, başkana bir daha döndü. Salon nefesini tutmuş izliyordu. Bizi korumaya çalışan tanığın cezalanması moralimizi bozacaktı. Yargıç: Gereği düşünüldü. Tanığın tazyik hapsinde tutulması hakkındaki talebin mahkeme başkanının kabul yönündeki oyuna rağmen reddine karar verilmiştir. Bütün başlar başkana çevrildi. Yüzü kıpkırmızı olmuştu, salonda sanki gürültü varmış ta susturmak istiyormuş gibi önündeki mikrofona kalemiyle vuruyordu. Kurmay albay Habip Alpay ("Harp okulu marşını söyleyin!" demiş, söylememişler) https://www.google.com/search?q=kara...vzsIpE0ds,st:0 Necatibey caddesindeki evimin penceresinden gördüğüm har- biyelilerin giyimi özensizdi. Her halde acele giyinmişlerdi. Ara- baları denetliyor, tokalaşarak bir birbirlerini kutluyorlardı. Kendilerini uyardım. Sükunetle dinlediler, okula gitmek için sı- raya girdiler. "Başınızda kim var?" dedim. bir öğrenci "Talat Aydemir" dedi. Harp okulu marşını söyleyerek yürümelerini emrettim, inadına söylemediler. Benim affedemediğim şey 22 şubatçılardan emir almalarıydı. Subaylar öğrencileri uyarmıyordu. Orda bekleşen subayların neden görev yerlerine gitmediklerini anlamadım. Yargıç: "Aydemir" diyen öğrenciyi teşhis edebilir misiniz? Tanık: Ederim ama vakit alır. O kendini bilir. Bir harbiyeli kendini saklamaz, buraya çıkar. Yargıç: Kim ise gelsin buraya! Hacı takma adıyla bilinen arkadaş çıktı: Efendim o bendim ama "Aydemir'dir" demedim, "Aydemir'miş" dedim. Ben bil- miyordum, başka bir yerden öğrendim. Yargıç: Aydemir'dir mi dedi, Aydemir'miş mi? Bunlar farklı. Tanık: Aydemir'dir dedi. Sanık: Efendim... Yargıç: Yeter! Tanığı ille senin istediğin gibi konuşmaya zor- layamayız. - Bu tanık "hoca verir telkini kendisi yutar salkımı" atasözünü çağrıştıran biriydi. Bir: Orda bekleşen subayların neden görev yerlerine gitme- diğini anlamadım diyor, kendisi de gitmemiş. İki: Subaylar öğrencileri uyarmıyordu diyor, kendisi de sabah 7.30'a kadar uyarmamış, evinin penceresinden gözetlemekle yetinmiş. Üç: Öğrenciler inadına marş söylemediler diyor. Acaba kendi- si onlardan biri olsaydı o yorgunluk, uykusuzluk, gelecek kay- gısı ve aldatılmış olmanın utancıyla marş söyleyebilir miydi? Albay İsmail Hakkı Bayındır cumhurbaşkanlığı muhafız alayının komutanı (Kaçmaya çalışan darbeci subayı yakalamış) Alayım 05.30'da harekete geçti. Bir öğrenci jandarma genel komutanlığının penceresinden ateş ediyordu. Yaralılar vardı, onların alınmasına engel oluyordu. Pencereye yoğun şekilde ateş ederek yaralıları aldım. Rastladığımız öğrencileri enterne ede ede harb okuluna kadar geldik. Korudan bize ateş edenler vardı, silahla karşılık verdik ve onları enterne ettik. Okula geldim. Nizamiyede silahlı silahsız öğrencilerle Salim Miman vardı. Bir öğrenci yerden büyük bir mermi aldı. Bakın albayım dedi, bunu bize attılar. Yazık... Ben de sebep sizsiniz, dedim. Baktım Salim Miman gidiyor. Önünü kestim. "Nereye?" dedim. Bizim işimiz bitti dedi, öğrencileri yatıştırdık. Sizin işiniz asıl şimdi başlıyacak dedim, hele biraz sabredin. Onu tutukladım. Okulu teslim aldık. Yargıç: Size gelen bütün öğrencilerin silahlı çatışmaya girdikleri öne sürülüyor, çatışmaya girdiler mi? Tanık: Onu onları getirenler bilir, ben bilemem. Ben çatışmadan söz eden bir liste imzalamadım. Esasen bu bir serlevhadır, serlevha diye her şey yazılabilir. Tuğgeneral Nuri Hazer 28. tümen komutanı (Harbiyeliler habersizmiş): Önce ortalıkta harbiye öğrencileri yoktu, sonra göründüler. Ben aralarından geçtim. Bana parola sormadılar, ateş etmediler. Şoförüm "Ateş ettiler" derse inanmayın, öyle olsaydı ben de duyardım. Radyoevindeki öğrencilerle herhangi bir yanlışlık ve kazaya sebep olabilir endişesiyle sabaha kadar temas kurmadık. Sabahleyin başlarında bulunan subayla temas ettim ama bu temastan öğrencilerin haberi yoktur, onlar karşıda duvar gibi duruyorlardı. Sivil halkın yanında silahlarını teslim etmek istemiyorlardı. Sonunda itirazsız arabalara binip okullarına döndüler. Albay Necati Özdemir okullar dairesi öğretim şubesi müdürü (Yuuuh): Olayı duyar duymaz sivillerimi giydim, Kızılay'a doğru hareket ettim. O meşhur Fethi Gürcan'ı gördüm fakat o beni görmedi, görseydi beni muhakkak şehit ederdi (gülüşmeler). Öğrenciler azimliydiler, gözlerinden ateş saçıyorlardı. Kur'ân üzerine yemin ederim ki önlerine ana babaları çıksa çiğner geçerlerdi. Bütün salon: Yuuuh! Yargıç: Ne demek yuh! Diyeceği olan varsa gelir mikrofon başında konuşur. Böyle olursa tedbir alırım. Bakın bu hareket sizin o geceki halinizi de anlatır. Tanık: Evet efendim, o gece tıpkı böyleydiler. Yargıç: Siz de susun efendim, söz vermeden konuşmayın. Öğrenci 1: Bu albay o gece önümüze geçip gelin ardımdan demiş te gelmemiş miyiz? Öğrenci 2: Bu albay "yelkenci"dir çünkü göreve gideceğine sivillerini giyip durumu izlemeye gidiyor. Öğrenci 3: Fethi Gürcan beni şehid ederdi diyor, kendisi Fethi Gürcan'ı niye vurmamış? Avukat Asım Ruacan: Tanık öğrencileri uyaran bir subay topluluğu görmüş mü? Tanık: Görmedim ama öğrencileri siviller uyarıyordu... Muhterem hakim bey! Şu talebe bana fena halde başını salladı, hem de fena halde! Yargıç: Kimdir o? İbrahim Demir: Hayır efendim sallamadım. İspat edebilirim. Savcı: Efendim İbrahim Demir'in bari bu hareketi hakkında bir karar verilsin. Yargıç savcının talebini kâle almadı. İbrahim yalnızca başını sallamış, herkesin vücudu zangır zangır sallanıyordu. Ah benim güzel anam, güzel babam! Sizi çiğner geçermişim... Yuuuuuuh! Ordakilerin çoğu subaylar dahil üzüntümüze isyanımıza kapılmış, ağlıyordu. Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir? Tanık: Azimliydiler, kararlıydılar. Yargıç: Bu kanaate nerden vardınız? Tanık: Çünkü parolaları "harbiyeli aldanmaz"dı. Yargıç: Peki. Önümden geçerken gözlerimi kapadım ama çoğu arkadaşın albayın yüzüne tükürür gibi baktığından, "senin gibi subay olacağıma olmayayım daha iyi" dediğinden eminim. YELKENCİ avukatlarımızın şaka yollu söylediğine göre hukuk diline bizim kazandırdığımız bir terimmiş yani rüzgara göre yelken açacaksın. Eğer darbe hedefine ulaşıyor gibiyse darbeci olacaksın, yok eğer bastırılıyor gibiyse darbeye karşı... Örneğin benim içinde bulunduğum grup sabaha doğru muhafız alayına teslim olduğunda darbenin hala başarıya ulaşma ihtimali vardı. Bazı arkadaşlar sigaramız yok dediler, bir subay kendi sigara paketini ortaya attı. Böylece biz "darbeci"leri anlayışla karşıladığını gösterdi. Sonra ortalık ağarıp darbenin bastırıldığı kesinleşince darbeciyiz diye tekme tokat dayak yedik. Sigara paketini ortaya atan da sille tokat dayak atan da belki aynı yelkenci subaydı. Müberra Yetkin radyo spikeri (Hanımefendiye 30-40 harbiyeli silah çekmiş): Öğrenciler dadyoevini işgal ettiler. 30-40 harbiyeli bana silah çekti. Radyodan yapılan bütün uyarıları öğrenciler her halde duyuyordu, hepsi dinliyordu. "30-40 harbiyeli bana silah çekti" deyince salonda gülenler oldu. Yargıç: Gülmeyin gülmeyin, ağlamak lazım. Hani nöbet tutmaya gitmiştiniz? Oysa gülünç olan 1 kadına 30-40 harbiyelinin silah çekmesiydi. Müberra Yetkin sözleriyle karikatür çizmişti. Tuğgeneral Ömer Özkan (Ben generalim, ben generalim demiş.) Beni Tarım Bakanlığının solundaki kavşakta durdurdular. "Ben generalim, bırakın beni" dedim. Biz sadece Tulga ve Talat paşalardan emir alırız dediler. Durumu jandarma komutanlığının binasından takip ettim. Ortalık ağarınca alanda bir harbiyeli gördüm, perişandı. Çağırdım. Yaklaştı. "Ben generalim, silahını bırak gel dedim." Bırakamam, silah benim namusum- dur dedi. Bir assubaya emrettim. Silahını aldı. Bulunduğum odaya geldi. "Kimden emir aldınız, naptınız siz?" dedim. Bir koltuğa yığılır gibi oturdu, mırıldandı: Yarın sınavlarımız vardı. Alarm dediler, aldılar getirdiler. Bu sayın generalin "Ben generalim" deyişi aramızda şaka konusu oldu: Ben generalim dedim, inanmadı. Pencereden apoletimi gösterdim, bakmadı. Apoletimi söküp önüne attım, işte bak dedim. Sahtedir dedi. Albay Ali Elverdi şu anda Ankara radyoevi müdürü (Talât'ın bir avuç çapulcusu): 1972'de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idama mahkum eden askerî mahkemenin başkanı aynı Ali Elverdi'dir (sol başta). https://www.malumatfurus.org/wp-cont...n-hakimler.jpg Radyoevi silahlı çatışma ile verildi. 01.57'de radyodan "Talât'ın bir avuç çapulcusu başaramıyacaktır" diye duyuru yaptım. Öğrencilerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Hatta kendilerine görevler verdim, yaptılar. Ben yazılı ifademde radyoevinin öğrenciler tarafından ele geçirildiğini belirtmiştim, yanılmışım. Onlar teğmendi. Üçüncü sınıf olması gereken teğmenler burda okumuyormuş. Bir ara tutuklanıp harbokuluna getirildim, başıma Nezihi Fırat'ı diktiler. Beni öldürmek istediler. Yargıç: Öğrenciler ne yaptıklarını bilmiyor muydu? Elverdi: Hayır. Kanaatimce onlar aldatılmış. Yargıç: Bu kanaate nasıl vardınız? Elverdi: Efendim çünkü bana da itaat ediyorlardı. Ali Elverdi konuşurken öğrenciler dinleyici balkonunda oturan Müberra Yetkin'e dönüp dönüp baktılar. "Nasıl, uyarıları herkes duyuyor muymuş?!" gibilerden. Ahmet Yılmaz'dan alıntı: (Ahmet Yılmaz'ın anlattıkları Ali Elverdi'nin tanık olarak verdiği ifadeden farklı. Ali Elverdi bırakın bizim aleyhimizde konuşmayı, bizim lehimizde yalan söyledi. Örneğin radyoevini ele geçirenler öğrenci değil, teğmendi dedi. Bizi masum göstermek için söylenmiş apaçık bir yalandı bu). Bizler sivil liselerden geldiğimiz içi .Harp.Okulundan dışarı çıkmadık. Saatn 3 doğru ihtilali.bizlerin yaptığını anladım. Talat Aydemir.damadi bizleri cagirdini söyledi.Yanina vardığımızda sonradan ismini öğrendiğim yarbay Ali Elverdiği bize teslim ederek bunun cezasını ben vereceğim dedi.Ben habersiz kimseye teslim etmeyin diye talimat verdi. Yarbayi eş 3 şubeye götürdük. bekliyoruz..saat 5 civarında ihtilali kayıp ettiğimizi anladık ve yarbayı serbest bırakmak üzere Harp okulundan dışarı çıkarıp. pentlanton sahasından aşağı doru götürdük Yarbay bize yakıyordu beni vuracaksanız arkamdan vurmayın diye bende ona Yarbayım.sizi serbest burskicagiz dedik. Astsubay okuluna tekin bıraktık. Serefsiz yarbay mahkemede bizlerin için ne ifade verdiğini biliyoruz. Senato başkanı Nevşehirli Ibrahim Şevki Atasagun ziyarete gittim. Senato sakınında yarbayı gördüm..Yanına yaklaşarak beni tanıdınız mı diye sordum.Tanimadigini söyledi.O zaman siz.ne kadar kar...siniz diye söyledim.Ben harp okolulunda seni serbest bırakan.Bizim aleyhimize yaptığın şehitliği yakışır mı dedim....bu benim önemli bir hatıram Albay Orhan Çokdeğer Ankara merkez komutanı (İtirazsız teslim oldular): Tarım Bakanlığının önünde 15-20 öğrenci bize itirazsız teslim oldular. Yalnız içlerinden biri silahını vermek istemedi. Zaten bence de bir askerin silahını teslim edivermesi şerefli bir hareket sayılmaz. Bunların arasında silahını doğru tutamayanlar da vardı, biri cemseye binerken kazayla ateş etti. Yargıç: Tarım Bakanlığının önünde müsademe oldu mu? Tanık: Hayır, orda olmadı ama mermilerin havada uçuştuğu yerler de vardı. Yargıç: Siz orta yerde açıktaydınız, niye isabet almadınız? Tanık: Efendim... Her halde havaya ateş ediyorlardı. Yargıç: Öğrencilerin aldatılmış olup olmadığı hakkındaki kanaatiniz nedir? Tanık: Bu bir silahlı ayaklanmadır. Bu bir Kabakcı isyanı, bu bir Patrona Hali isyanı gibidir. Genel kurmay başkanını yatağının altında arayanlaaar, genel kurmay ikinci başkanına ateş edenleeer! Yargıç: Bırakın onları! Farklı tavırlar olacaktır. Onlar başka. Onlar öteki mahkemede. Ben size buradakilerle ilgili kanaatinizi sordum. Tanık: Bunlar aldatılmışlardır. Bunların temiz kanları üzerine bir darbe hükümeti kurulmak istenmiştir. Yargıç: Tamam. Teğmen Nazmi Balcı, yedek subay (Bu da aldatılmış) Genel kurmayın önündeydim. Harbiyeliler gelmeden önce ordaki subayları içeri aldık. Nöbetçi olarak tankların başın- da ben kaldım. Harbiyeliler geldi, başlarındaki subay "Sen burda ne arıyorsun?" dedi. Nöbet tutuyorum. "Nöbeti burda tutacağına gel gidelim radyoevinde tut." Gittim. Sabaha kadar orda kaldım (gülüşmeler). Yargıç: Bu da aldatılmış! Er Zühtü Özkurt (Yabancı subaylar) Okul kapısında nöbetciydim. Talat Aydemir geldiği zaman öğrenciler ordaydı. Başlarında yabancı subaylar vardı. Öğrenciler Talat Aydemir'i kapıda gördüler. Er İbrahim Dirviz (Gotün gotün gitmiş): Depo nöbetçisiydim. Öğrenciler kapıyı açmak için üzerime yürüdüler. Gotün gotün gittim (gülüşmeler). Yargıç: Gülmeyin. Bunları siz eğiteceksiniz. Tuğgeneral Süleyman Tuncay (O gece kokteyldeymiş): İran hava kuvvetleri komutanına verilen kokteyldeydim. Olaydan 24.00'ten önce haberdar oldum. Tandoğan alanında Harbiyeliler tarafından durdurulduk. "Başınızda kim var? Kimden yanasınız?" dedim. Başımızda kim olduğunu söyleyemeyiz, dediler. Uyardık. "Emir kuluyuz, siz olsanız ne yapardınız?" dediler. Bir yüzbaşının gelmesiyle sertleşiverdiler. Başlarında Talat Aydemir'in bulunduğunu biliyorlardı. Yalnız öğrencilerden bazıları 23.30'da yataklarından kaldırılıp getirildiklerini söylediler. Elazığ'lı esmer bir öğrenci "Talat Aydemir'den emir alıyoruz" dedi. Tuğgeneral Tuncay'ın yanında başka havacı subaylar da varmış, hepsi tek tek gelip tanıklık ettiler. Yargıç birin- den Erzurum'lu öğenciyi tanımasını istedi. "Gelsinler buraya" dedi. Benzer görünüşte 5, 6 arkadaş kalktılar. Ama aralarında Erzurum'lu yoktu. Tanık eliyle gösterdi, "Şudur" dedi. Salonda gülüşmeler oldu. Yargıç ta gülümseyerek "Olur böyle şeyler" dedi, "her- kes yanılır... Erzurum'lu öğrenci gelsin!" Geldi. "Bu mu?" Tanık kızararak "Evet bu!" Bir öğrenci: Efendim sayın tanık kokteylden geliyormuş, acaba içkili miydi? Avukat Asım Ruacan da tanığa bir soru sordu. Ta- nık "Avukat bey ne konuştuğunu galiba bilmiyor!" dedi. Ruacan: Avukat bey ne konuştuğunu biliyor, TANIK ne konuştuğunu bilmiyor! Yargıç: Buna izin vermem. Ruacan (bağırarak): Vermeyin efendim, konuştur- mayın böyle! Asım Ruacan sevdiğimiz bir hukukçuydu. O gelir gelmez moralimiz yükselirdi. Çok az ama çok kritik sorular sorardı. Örneğin tanıklık eden bir yarbay dedi ki: O gece dört öğrencinin hareketten vaz geçmelerini sağladım. Durumu pek âlâ biliyorlardı. Onları Merkez komutanlığına götürüp radyo dinlettim. Ruacan: O sırada radyoda kim konuşuyordu? Yargıç: Tabi ki devlet adamlarımızdan biri. Öyle değil mi? Tanık: Efendim evet. Ruacan: O halde sayın tanık öğrencileri hükümete karşı hareket etmekte olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Öğ- renciler gerçeği bilseydi radyo dinletmek gerekmezdi. Tanık o ana kadar yaptığı suçlamaların boşa gittiğini gö- rünce şaşırıverdi. Yargıç: Elbette, tanık bunu söylemeye çalışıyordu zaten. NE İTİRAFI? Tecriddeki bir öğrenci itirafname gibi bir rapor yazmış ve bu, tecrid- deki herkese imzalatılmış ama ötekiler raporda ne var bilmiyordum diyorlar. Her birinin savunması şöyle: Raporu yazanı tanımıyorum. Beni sabahın karanlığında kaldırdılar, bir odaya götürdüler. Önüme boş bir kağıt koydular, "İmzala!" dedi- ler. Baskı zoruyla imzaladım. Savcı: Suçlananlar neden 1459 öğrencinin her hangi biri değil de özellikle bunlardır? Savcının bu sorusu elbet önemliydi ama yargıç rapora savcı kadar önem vermiyordu, sanki ört bas etmek ister gibiydi. Raporu yazdı- ran yarbay duruşmada tanıklık ederken "Efendim raporu yazan öğ- renciyi tanıyorum. Az önce burdaydı" dedi. Yargıç "Kimdir o? Gelsin buraya!" demedi. Ve onun kim olduğunu hepimiz biliyorduk. Yarbay tanık kürsüsü- ne yürürken onun nasıl saklandığını gördük ("o" beraat etti). CEZA ALMAYA DA RAZIYIM EĞER... Bana yöneltilen suçlardan biri de o gece nasıl teslim olduğumla ilgiliydi. Ben ve yanımdakiler "teslim olduk, teslim alınmadık" di- yorduk. Savcının iddiasına göre ise müsademe (silahlı çatışma) sonucu teslim alınmışız. Bir çete gibi, vuruşa vuruşa. Duruşmada bizim gruptan biri ifade verirken sürekli soruluyordu: Kimle müsademe ettiniz? Savcı, Erdoğan hakkında iddiasını daha da ileri götürdü: Erdoğan Gülsoy bu grubun başıymış. Elimizde delil var. Erdoğan sersemledi: vallahi efendim yok öyle bir şey... Garibim ha bire sağa sola bakıyordu. Yargıç bana da sordu: Siz çarpışarak mı teslim oldunuz? "Hayır efendim!" Tanıklar gelir de öyle oldu derlerse mahcub olmak var ama. Kontrolumu kaybettiğimi hatırlıyorum: Efendim, eğer yalan dolanla olacaksa ben ceza almaya da razıyım. Yargıç: Orası bizi ilgilendirir. Yalan mı değil mi biz biliriz. Kendimi toparladım: Evet efendim, baş üstüne komutanım. - Öfkelenip isyan ettim çünkü yargıç benimle ilgili ciddiyetsiz bir suçlamayı ciddiye alıyordu: o gece gûya bir çete gibi vu- ruşmuşum. Kanıt? Yok. Ayrıntı aşağıda. . Konu Hasan Akçay tarafından (27. October 2025 Saat 02:02 PM ) değiştirilmiştir. |
|
|
|
| Bookmarks |
| Etiketler |
| iki, mahkeme, numaralı |
|
|