27. October 2011, 12:55 PM | #41 |
Guest
Mesajlar: n/a
|
Sayın Yetkin
Öncelikle Maide 95 deki "Maide 95- Ey iman edenler, haram kıldığınız (dönemlerde) iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, içinizden adaletli iki kişi hükmederek (bilir kişi raporu)bileği (kabeyn) ölçü alınarak öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ; yahut bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir." çeviriye aynen katılıyorum. Yalnız düşündürücü birşeyler söylemek istiyorum: Şûra 40: Bir kötülüğün cezası ona benzeyen bir kötülüktür. Nahl 126: Ceza verecekseniz size yapılana benzer bir ceza verin. hükümleri gereğince diyelimki yasakken hayvan öldürdünüz. Cezalarınız neler? 1. bileği ölçü alınarak öldürdüğü hayvanın dengi: Öldürdüğü hayvanın yaşına kilosuna uygun bir hayvanı satın alıp otoriteye vereceksiniz. Kabul 2.ya o nisbette fakirleri doyurmak: Bu satın alacağınız hayvanın parasını hayvanı satın almadan fakire fukaraya vereceksiniz. Sorun yok. 3.yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ama bir dakika ben aç ve susuz kalarak otoriteye veya miskine nasıl bir ödeme yapabilirim ki? Şûra 40: Bir kötülüğün cezası ona benzeyen bir kötülüktür. Nahl 126: Ceza verecekseniz size yapılana benzer bir ceza verin. Benim aç ve susuz kalmamın fakiri doyurmakla ilgisi ne? İlgi şurada Bakara 184 : Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne). Diyanet Vakfı çeviri: Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Yutikunehu yu güç yetiremeyenler olarak çevirmişler. Oysa başında olumsuzluk edatı da yoktur. Aslında tam tersi güç yetirenler demektir. Yani oruçta sizden istenen şeylerden biri belki de en önemlisi gücü yetenin miskine doyumluk fidyesidir. İşte bu yönüyle oruç ancak Şûra 40: Bir kötülüğün cezası ona benzeyen bir kötülüktür. ve Nahl 126: Ceza verecekseniz size yapılana benzer bir ceza verin. ya uyacak bir ceza yani karşılık olur. "Hacc görevini yapanların dokunulmazlığının dayanağı nedir." diye sormuştunuz. Kısaca yazmak gerekirse bence hac tartışmak demek sistemi ve dini ve bu amaçla bir yerden bir yere yolculuk, ve yolculuğunuz olduğu yerin özelliği bir konferans, bir toplantı, bir buluşma noktası olmasından. Örneğin ben de iş gereği çeşitli konferanslara katılıyorum. Yılda belli zamanlarda oluyor. Ve işimle ilgili bir tartışma ve yeni verileri ortaya koyma çabası içinde oluyorum. Ancak böyle düşünüldüğünde hac Allah ın sistemini insana ulaştırma gayesi olur. İnsanlar dinleri hakkında bilinçlenir. Bir eğitimden geçerler. Tıpkı bu yazıları okuyanların geçtiği gibi. Kimi kabul eder kimi etmez. Beni ilgilendiren ise bu değildir. Hal böyleyken sistem ve din hakkında fikrini açıklayan biri ateist bile olsa dokunulmazdır. Örn: bir ateist geldi ve sizinle ciddi ciddi münakaşa ediyor. Aslında o da haccediyor ve o da sizin gibi dokunulmaz. Yani fikirlerinden dolayı ona zarar veremezsiniz. Yani düşünceye ceza olmaz. İşte buda kanıtı. Yani bir dokunulmazlık yani bir fikre saygıdır bu. Bu yüzden haccedenler dokunulmaz. Ve ihram bence asla ve asla hacda giyilen 2 parça donsuz kıyafet değildir. Sevgiyle Konu ates demir tarafından (27. October 2011 Saat 01:10 PM ) değiştirilmiştir. |
27. October 2011, 03:40 PM | #42 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Sayın Demir.
Teşekkürler. Sizinle aynı fikir ve düşüncede olmayanın kafasını kopartmanın olmadığını, bilakis delillere dayanarak Musa nın firavunla yaptığı gibi bir ikna faaliyeti gerektiğini, Bakara-256 yı gayet güzel anlatmışsınız. Gücü yetme meselesini de. Ben de özellikle yukarıdaki yazımda Diyanat'in öldürülen hayvan cezası Kurban kesme, öldürülen hayvandan sonra bir hayvan daha ödürme içeren Maide-95. ayetine dikkat çekmek istemiştim. Her iki yazımı da okursanız esas ağırlık merkezinin "Av yasağı" konusu olduğunu sonraki yani sizin cevapladığınız yazıda da buna ağırlık verildiğini de fark edeceksiniz. Ki esas konu bu. Çünkü altında yatan -kurban- meselesidir. Bu yönde cevabi yazınızda bir açıklama yok. Bu yönde de de bizi aydınlatın lütfen. Saygılarımla. Galip Yetkin. Konu galipyetkin tarafından (25. January 2021 Saat 08:29 AM ) değiştirilmiştir. |
27. October 2011, 07:15 PM | #43 | |||
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleykum! Değerli Galip Yetkin Kardeşim!
Alıntı:
Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten, Allah’ın yolundan, insanlar –orada ibâdete kapanan veya dışarıdan gelen eşit olmak üzere– için kılınan Mescid-i Haram’dan [dokunulmazlığı olan ilâhiyat okulundan] alıkoyan kimseler ve orada haksızlıkla yanlış yola sapmak isteyen kimse; Biz ona pek acıklı bir azaptan tattırırız. Ve hani Biz bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada haksızlığa baş kaldıranlar, Allah’ı birleyenler, boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde, belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında ilâhiyat eğitim-öğretimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/özgür evde/Ka‘be’de dolaşsınlar” diye, o evin/Ka‘be’nin yerini, İbrâhîm için hazırlamıştık. –Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun.– İşte böyle! Ve kim Allah’ın dokunulmaz kıldıklarına saygı gösterirse, artık bu, kendisi için Rabbinin katında hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. O hâlde Allah’a yönelmişler olarak, O’na ortak kabul edenler olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Allah’a kim ortak koşarsa artık o kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. (103/22, Hac/25-31) Kur’an’da Allah’ın inananlarına dokunulmaz kıldıkları vardır. Hacc görevi yapanlara da dokunulmaz kılınanlar vardır. Kur’an’da “h-r-m” kök harflerinden türemiş olan değişik kalıblarda olan sözcüklerin geçtiği 68 tane ayet vardır. Alıntı:
1: Bakara; 196-203: "Ve hac/programlı ilâhiyat eğitimi ve umre'yi/seminer, sempozyum gibi kısa süreli eğitimleri Allah için tamamlayın. Buna rağmen, eğer siz alıkonursanız/ engellenirseniz, o zaman ilâhiyat eğitimi görenlere kolayınıza gelen şeylerle destek olun! Bununla beraber bu ilâhiyat eğitimi görenlere hediye/vereceğiniz destek, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından tıraşa bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibadetten bir fidye/karşılık! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede/kısa süreli eğitimde hacca/programlı ilâhiyat eğitimine kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden/eğitime destekten kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda/programlı ilâhiyat eğitimi süresi içinde, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Harâm'da/dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezinde hazır olmayanlar içindir. Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu bilin. Hac/programlı ilâhiyat eğitimi, bilinen aylardır. Artık her kim o aylarda haccı/programlı ilâhiyat eğitimini, başlayıp kendisine farz ederse/mutlaka yapacağım derse, artık hac/programlı ilâhiyat eğitimi süresince kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah'ın koruması altına girmedir. Ve ey kavrama yetenekleri olanlar! Benim korumam altına girin! Rabbinizden bir armağan istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Artık Arafat'tan/ eğitim birimlerinden ayrılıp akın ettiğinizde, Meş’ar-i Harâm'da/ dokunulmaz bilinçlenme merkezinde hemen Allah'ı anın. Ve O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Ve siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz. Sonra da Allah'a karşı görevlerinizi gerçekleştirdiğinizde, tıpkı babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. Ve Allah'ı sayılı günlerde anın. Artık kim iki gün içinde acele ederse ona günah yoktur. Kim de ertelerse ona da günah yoktur. Bu, Allah'ın koruması altına girmiş kimseler içindir. Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz kendinizin O'na toplanacağınızı bilin. Sonra da insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin ve Allah'tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. İşte insanlardan bazısı, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!” diyen kimselerdir. Onun için de âhirette hak edilmiş bir pay yoktur. Yine onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve âhirette de bir güzellik-iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diyenler vardır. İşte onlar, kendileri için kazandıklarından hak edilmiş bir pay olanlardır. Ve Allah, hesabı çok çabuk görendir. İnsanlardan kimi de vardır ki, onun basit dünya yaşamı hakkındaki sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah'ı şâhit tutar. Ve o, düşmanlığı en yaman olanıdır. O, dönüp gitti mi/yetkilendi mi de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini/kültürü/kadınları ve nesli değişime/yıkıma uğratmak için çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. Ona, “Allah'ın koruması altına gir!” dendiği zaman da büyüklük, güç, kendisini günah işlemeye sürükler. İşte öylesine cehennem yeter. O, ne kötü bir döşektir! İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini satar [Allah yolunda malını-mülkünü harcar, canını ortaya koyar]. Ve Allah, kullarına çok şefkatlidir." (87/2, Bakara/196-198, 200-203, 199, 201-202, 204-207) Bu ayetlerde haccın, kıble rüknünden sonraki unsurları açıklanmaktadır. 203. ayet, 200. ayetteki Allah’ın zikri konusunun açılımı olduğu için, 203. ayet ile 200. ayetin meali bir bütün olarak, tek paragraf halinde verilmiştir. Bu ayetlerde haccın ikinci aşaması anlatılmaktadır. Ayetlerden anlaşılacağı üzere hac ve umre görevi sadece Mescid-i Haram’da yapılıp bitirilmemektedir. Bu ibadetin bir de ordugâh safhası söz konusudur. Rabbimizin “Ve Hac ve umreyi Allah için tamamlayın” ifadesi, ikinci aşamanın da yapılmasını emretmektedir. Umre Umre, sözcüğü herkesin bildiği “ömür; hayat” sözcüğünün türevlerindendir. Ki bu sözcüğün imar, mimar, tamir, tamirat gibi birçok türevi Türkçeye de geçmiştir. Bu sözcük kalıbı itibariyle “bir kere; kısa süreli ömürleşmek” anlamındadır. İsimleştiği zaman da; “bir kere; kısa süreli ömürleşme” anlamına gelir. Bu isim hali Kur’an’da Bakara/ 196’da iki kez yer almıştır. Umre sözcüğünü “Kabe”, “Beytullah”, “hac” kavramlarıyla tamlama yaptığımızda, “Kabe’den (Yüksek İlahiyat Okulundan) kısa süreli yararlanma” demek olur ki bu da bir bakıma bir nevi, kurs, konferans, kongre, sempozyum niteliğindeki bir etkinlikle kısa süreli yararlanma, inanç ve amel açısından tekrar gözden geçirilme demektir. Mealini aşağıda verdiğimiz Bakara/ 158 ayetinin orijinalindeki -bizim “Umre yaptırılırsa” diye çevirdiğimiz- “ أو اعتمرEv i’tamera” sözcüğü kalıp olarak mutavaat (uyum) anlamı içermektedir. Burada konu edilen hac kastıyla değil de bilvesile; biri tarafından “kısa süreli ömürleştirilirse” demektir ki bu da, hac yapanların, yardımcıları, hizmetçileri veya davet ettiği misafirleri gibi kişileri kapsamaktadır. Hac, bilinen aylarda yapılacaktır. Hac, bilinen aylardır” buyurarak; haccın ne zaman, hangi aylarda yapılması lazım geldiğinin belirlenmesini ve bunun İslam âlemine duyurulmasını, Müslümanların da bilinen ve bildirilen bu aylarda, tertip tertip askere gider gibi hacca gitmesini istemektedir. Ayette kullanılan “eşhür” sözcüğü çoğul olduğundan hacdaki bir dönem (tertip; eğitim süreci), en az üç ay olmalıdır. Ayetteki “eşhürün malumat” ifadesi nekre bir ifadedir. İslam öncesi kabul tasvip görseydi bu ifade nekre gelmeyip marife gelirdi. Bu demektir ki, Müslümanlar bir “Hac organize komitesi veya Hac Emiri” oluşturacaklar, bu kurum Hacc dönemlerini belirleyerek herkese bildirecek, herkes de ilan edilen dönemlerde gidip Komite’ye veya Emir’e teslim olacaktır. Hac, 26-29’da altını çizip büyük harfle yazdığımız “SANA GELSİNLER!” ifadesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Orada kesinlikle başıboş, plansız, programsız dolanılmayacak, komite tarafından belirlenen, planlanan eğitim ve öğretim programı uygulanacaktır. Hac; 25-31: Şüphesiz Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örten, Allah'ın yolundan, insanlar –orada ibâdete kapanan veya dışarıdan gelen eşit olmak üzere– için kılınan Mescid-i Haram'dan [dokunulmazlığı olan ilâhiyat okulundan] alıkoyan kimseler ve orada haksızlıkla yanlış yola sapmak isteyen kimse; Biz ona pek acıklı bir azaptan tattırırız. Ve hani Biz bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada haksızlığa başkaldıranlar, Allah'ı birleyenler, boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde, belli günlerde O'nun adını anmaları için insanlar arasında haccı; ilâhiyat eğitim-öğretimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/özgür evde/Kabe'de dolaşsınlar” diye, o evin/Kabe'nin yerini, İbrâhim için hazırlamıştık. –Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun.– İşte böyle! Ve kim Allah'ın dokunulmaz kıldıklarına saygı gösterirse, artık bu, kendisi için Rabbinin katında hayırdır. Size bildirile gelenden başka bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. O hâlde Allah'a yönelmişler olarak, O'na ortak kabul edenler olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Allah'a kim ortak koşarsa artık o kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. Bakara/ 196. ayetin ikinci kısmında (ayetin ilk ve son cümleleri arasında) detaylı olarak verilen; “Buna rağmen, eğer alıkonursanız, o zaman hediyeden kolayınıza gelen şey! Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona (tıraşa) bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibadetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Haram’da hazır olmayanlar içindir.” ifadeleri ile, haccın ikinci aşamasını gerçekleştiremeyecek olanların ne yapması gerektiği açıklanmıştır. Bu ifadelere göre onlar, yani haccın ikinci aşamasına katılmayanlardan ailesi Mescid-i Haram’da bulunmayanlar, yani taşradan gelenler; kendileri oraya gidemeseler de, haccın ikinci kısmına Hedy yollamak ve sivilleşmemek durumundadırlar. Hedy yollamak zorunda olan bir diğer kesim de, haccın ilk aşaması sırasında Mekke’de iken kazanç sağlamış olanlardır. Hedy, “hac yapanların yiyeceğini karşılamak için Kabe’ye sevk edilen (hediye olarak gönderilen) canlı hayvan” demektir. Genelde deve ve sığır cinsinden büyükbaş hayvanı içerir. Hedy konusunun ayrıntıları, Hac suresinde yer almaktadır: Hac; 30-38: İşte böyle! Ve kim Allah'ın dokunulmaz kıldıklarına saygı gösterirse, artık bu, kendisi için Rabbinin katında hayırdır. Size bildirile gelenden başka bütün hayvanlar size helal kılınmıştır. O hâlde Allah'a yönelmişler olarak, O'na ortak kabul edenler olmayarak o putlardan olan kirlilikten kaçının, yalan sözden de kaçının. Allah'a kim ortak koşarsa artık o kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın kendisini ıssız bir yere sürüklediği şey gibidir. Büyükbaş hayvanları da; Biz onları sizin için Allah'ın varlığının işaretlerinden yaptık. Sizin için onlarda hayır vardır. O nedenle ön ayaklarının biri bağlı hâlde keserken/ saf hâlinde iken üzerlerine Allah'ın adını anın. Sonra yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, ihtiyacını gizleyene ve isteyene de yedirin. Böylece Biz onları kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diye size boyun eğdirdik. İşte böyle! Her kim Allah'ın varlığına işaret olan şeylere saygı gösterirse, –ki şüphesiz bu saygı gösterme, kalplerin Allah'ın koruması altına girmesindendir– sizin için onlarda belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra, bunların varış yeri; Beyt-i Atik'e/eski eve/özgür eve/Ka‘be'yedir. Ve Biz, her önderli toplum için, Allah'ın kendilerine hayvanların kusursuzlarından rızık olarak verdikleri üzerine O'nun adını ansınlar diye bir kulluk gösteri yeri/ kulluk biçimi yaptık. İşte, sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. O nedenle, yalnız O'nun için Müslüman olun. Allah anıldığı vakit kalpleri titreyen, kendilerine isabet edene sabreden, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumlarını oluşturan, ayakta tutan] ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda harcayan, Allah'a içtenlikle boyun eğen o kimselere müjdele. Onların etleri ve kanları kesinlikle Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak, O'na, sizden “Allah'ın koruması altına girme” ulaşır. Size kılavuzluk ettiği üzere Allah'ı büyükleyesiniz diye, o büyükbaş hayvanları, size işte böyle boyun eğdirdi [hiç değişmeden, gelişmeden size boyun eğecek özelliklerde yarattı]. Ve iyilik, güzellik üretenleri müjdele. Şüphesiz Allah, inanan kimseleri savunur. Şüphesiz Allah, aşırı hâin ve son derece nankörlerin hiçbirini sevmez." Saçları tıraş etmeme Hem Bakara/ 196. ayetinin ifadelerinden, hem de Maide suresinin aşağıdaki ayetlerinden anlaşıldığına göre; hacc yapan kimse, başını tıraş etmeyecek, refesten (kötü, çirkin söz, cinsel ilişki), küçük suç-büyük suç işlemek, kavga-düşmanlık gibi davranışlardan uzak duracak ve de avlanmayacaktır. Maide; 1, 2: Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz dokunulmaz iken [hac/yüksek ilâhîyat eğitimini sürdürürken] avlanmayı helal görmeksizin, size okunacaklar hariç, dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların kusursuzları/gerdanlıksızları size helal kılındı. Şüphesiz Allah dilediğini hükmeder; dilediği yasayı koyar. Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedye/hac yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye, gerdanlıklarına [hac yapanların/orada yüksek ilâhîyat eğitimi için bulunanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rablerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytü'l-Haram'a/hac görevi yapmak isteyenlere saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında/hac göreviniz bittiğinde de avlanın. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve “iyi adam”lık ve Allah'ın koruması altına girme üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'ın koruması altına girin. Hiç şüphesiz Allah azabı/kovuşturması çok çetin olandır. Maide; 95, 96: Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir. Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'ın koruması altına girin." İşte bu hükümler literatüre “ihram (yasaklama)” adıyla girmiştir. Ama “ihram” aynı zamanda şekilsel olarak da bir anlam kazanmış, dikişsiz, kefen benzeri bir giysinin de adı olmuştur. Bunun sebebi; hacca niyet etmiş, gelip hacc emirine teslim olmuş, İbrahimî eğitim alan kişilerin; iş, mevki, sosyal sınıf, ırk, cinsiyet, mal, mülk, çoluk çocuk gibi varlıklarını, kısaca bundan önceki hayatlarını geride bırakıp İbrahim peygamberin “Ben Rabbime gidiyorum” dediği gibi, dünyada iken ölümü göze alıp sanki mezara girer gibi buraya gelen kişiler olmaları gerektiğinden ve bu gerekliliği sembolize ettiği düşüncesi ile hacc süresince kefenvari bir giysi giymelerinden dolayıdır. Ancak, böyle bir giysi Allah tarafından emredilmiş veya önerilmiş değildir. Bu, kulun samimiyetinden doğan duygusal bir davranıştır. Dolayısıyla, Hacc görevi yapanların belirli bir üniforma veya karma giysi giymelerinde bir sakınca yoktur. Diğer taraftan, kişilerin tıraş olmaları, kendilerine değer vermelerinin bir simgesidir. Oysa, hacc süresince kimliklerin arka plana atılması ve sadece Allah’a kulluk ve hizmet düşünülmesi gerekmektedir. Bu sebeple de kişiler bu süreçte kişisel değerlerini ön plana çıkaramazlar. Konumuz ihram ayetleri dikkate alındığında kesin hükümler ve ihtiyat hareketleri ile şu ilkeler söz konusu edilebilir: “Eski kişiliğin hatırlanmaması için; koku sürmeme; makyaj yapmama; süslenmeme; krem kullanmama; lüks, değerli, kişiye gurur veren giysiler giymeme; saç sakal kesmeme; kimseye emir vermeme; hayvanları ve böcekleri bile öldürmeme ve incitmeme; kan akıtmama; bitkileri koparmama; kırmama; doğaya zarar vermeme; avlanmama; silah taşımama; evlenmeme; cinsel ilişkide bulunmama; iffetsiz, tartışmacı, kavgacı olmama.” Alıntı:
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|||
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: |
27. October 2011, 07:55 PM | #44 |
Guest
Mesajlar: n/a
|
Neshetmek kısaca yok saymak anlamına gelir ki bu açıdan bakıldığında dine zararları çoktur:
Önce hadislerle Kuran ayetleri neshedilir: Zina nın cezası 100 celde iken zinanın cazasının taşlayarak öldürmek yapılması gibi. Sonra sürekli dönüp duran ve güneş takvimine göre sürekli her yıl 10 gün geri kalan bir takvimle yasaklandığınız ayları haram ayları neshederler, Oysa olay çokta aşikar olan hayvanların üreme mevsimi ile alakalı iken. Koskoca ayetler hayvan haklarından bahsederken onu allayıp pullayıp başka anlamlar yüklemek (örn kabe) güzel bir nesh etme örneği. Salata Ahzab 43 ve 56 ya rağmen namaz demekte bir nesh örneği. Salatın neshedilmesi bu işte. Ziynete emrinizdekilere/iş verdiklerinize/tebaa nıza gösterebilirsiniz demesine rağmen ona göğüs veya saç demekte nesh değil mi? Sayın Yetkin nesh in hangi birinden söz edeyim ki? Amacımız arı duru anlaşılır çelişkisiz Kuran. Amaç yürüyen Kuran olmak. Bakara 106: Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîrun. Neshe yetkili olan insan değildir. Sevgiyle Konu ates demir tarafından (27. October 2011 Saat 08:26 PM ) değiştirilmiştir. |
27. October 2011, 08:27 PM | #45 | |||||||||||||||
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Alıntı:
Alıntı:
Değerli Galip Kardeşim! Yazılarımızda az da olsa zaman zaman kullandığımız “Buraya bakar mısınız?” türünden göndermeler konuların ilgili alt başlıklardan okunarak tefekkür ,tezekkür ve tedebbür edilmesi içindir. Lütfen bu tür göndermeleri ilgisizlik ya da duyarsızlık olarak algılamayınız. Sizde bu tür bir algı uyandırmanın hüznünü yaşadığıma inanınız. Alıntı:
Hakkı Yılmaz Kardeşimin “İŞTE KUR’AN” adı ile yeşil ve mavi olarak baskıları yapılan çalışmalar ortaya çıkan gelişmeler ile yeniden aynı isimle 11 cilt olarak bastırılmıştır. Önceden kayıtlı adreslere ücretsiz olarak gönderilmiştir. Zaman zaman adreslerde çıkan karışıklık nedeniyle bazı kardeşlerimize gönderilme işlemi gerçekleştirilememiştir. Adresinizi ilgili siteye belirtirseniz elde bulunan ciltlerden adresinize gönderilir. Alıntı:
Alıntı:
Aslında sorduğunuz soruların nedeni:Yüce Allah’ın, insanların kendi iradeleriyle, dünyada mutlu ve barış içinde müreffeh yaşamaları için, İslam dini kapsamında insanlara verdiği görevlerin en önemlilerinden birisi olan Hacc görevinin “salat” görevi gibi yozlaştırılmasından, içinin boşaltılmasından -ki, turizmcilerin ve tüketim ekonomisine yatırım yapanların dışında kimseye yarar sağlamaz bir duruma getirilmiştir.- kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki,Müslüman geçinen toplumların bilgi, teknoloji, ekonomi, siyaset açısından ibretlik durumlarının ana nedeni de bu görevlerin yozlaştırılmış olmasıdır. Hacc konusu aslında bir bütün olarak ele alınmalı ve tüm unsurlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Sorunuza gönderme yaptığınız ayetler Maide 87-102 pasajının/ayet grubunun /necminin ayetleridirler. İsterseniz bu ayet grubunu bütün olarak okuduktan sonra sizin gönderme yaptığınız ayetlere bakalım. "Ey iman eden kimseler! Allah’ın size helal kıldığı temiz-nefis-güzel şeyleri haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez. Ve Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin ve siz inandığınız Allah’ın koruması altına girin. Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız/ağız alışkanlığı yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız/sözleşmeler oluşturduğunuz yeminlerinizden sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin en hayırlısından/en iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, karşılığını ödersiniz diye âyetlerini sizin için böyle açığa koyar. Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının. Gerçekten şeytan, hamr ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah’ın anılmasından, öğüdünden ve salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmakdan] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmiş kişiler/vazgeçmiş kişiler misiniz? Ve Allah’a itaat edin, Elçi’ye itaat edin ve sakınıp tedbirli olun. Artık eğer uzak durursanız, biliniz ki, Elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir. İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, Allah’ın koruması altına girdikleri, inandıkları, düzeltmeye yönelik işler yaptıkları, sonra Allah’ın koruması altına girdikleri, inandıkları ve sonra Allah’ın koruması altına girdikleri ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever. Ey iman etmiş kimseler! Kesinlikle Allah, ıssız yerlerde kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra sınırı aşarsa artık acıklı azap onun içindir. “Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be’ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir. Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah’ın koruması altına girin. Allah, Ka‘be’yi; o Beyt-i Haram’ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. Şüphesiz Allah’ın cezasının çok şiddetli olduğunu ve şüphesiz Allah’ın çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğunu bilin. Elçi’ye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir. Ey elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar! Deyin ki: “Her ne kadar pisliğin [kötünün, kötülüğün, kötü şeylerin] çokluğu hoşunuza gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz.” Öyleyse, ey kavrama yetenekleri olanlar! Kurtulmanız için Allah’ın koruması altına girin. Ey iman etmiş kimseler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur’ân indirilirken sorarsanız/ isterseniz de size açıklanır. Allah, onlardan geçmiştir, onları bağışlamıştır. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır. Şüphesiz sizden önce gelen bir toplum bunları sormuştu/istemişti, sonra da onlar Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen kimseler oldular.” (112/5, Mâide/87-102) Şimdi sizin verdiğiniz iki ayete bakalım. Bu iki ayet İslam literatürüne sizin de belirttiğiniz gibi “ihram” adı ile girmiştir. Maide; 95, 96: “Ey iman etmiş kimseler! Siz dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir. Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'ın koruması altına girin.” İşte bu hükümler literatüre “ihram (yasaklama)” adıyla girmiştir. Ama “ihram” aynı zamanda sizin de belirttiğiniz gibi şekilsel olarak da bir anlam kazanmış, dikişsiz, kefen benzeri bir giysinin de adı olmuştur. Bunun sebebi; hacca niyet etmiş, gelip hacc emirine teslim olmuş, İbrahimî eğitim alan kişilerin; iş, mevki, sosyal sınıf, ırk, cinsiyet, mal, mülk, çoluk çocuk gibi varlıklarını, kısaca bundan önceki hayatlarını geride bırakıp İbrahim peygamberin “Ben Rabbime gidiyorum” dediği gibi, dünyada iken ölümü göze alıp sanki mezara girer gibi buraya gelen kişiler olmaları gerektiğinden ve bu gerekliliği sembolize ettiği düşüncesi ile hacc süresince kefenvari bir giysi giymelerinden dolayıdır. Ancak, böyle bir giysi Allah tarafından emredilmiş veya önerilmiş değildir. Bu, kulun samimiyetinden doğan duygusal bir davranıştır. Dolayısıyla, Hacc görevi yapanların belirli bir üniforma veya karma giysi giymelerinde bir sakınca yoktur. Diğer taraftan, kişilerin tıraş olmaları, kendilerine değer vermelerinin bir simgesidir. Oysa, hacc süresince kimliklerin arka plana atılması ve sadece Allah’a kulluk ve hizmet düşünülmesi gerekmektedir. Bu sebeple de kişiler bu süreçte kişisel değerlerini ön plana çıkaramazlar. Konumuz olan ihram ayetleri dikkate alındığında kesin hükümler ve ihtiyat hareketleri ile şu ilkeler söz konusu edilebilir: “Eski kişiliğin hatırlanmaması için; koku sürmeme; makyaj yapmama; süslenmeme; krem kullanmama; lüks, değerli, kişiye gurur veren giysiler giymeme; saç sakal kesmeme; kimseye emir vermeme; hayvanları ve böcekleri bile öldürmeme ve incitmeme; kan akıtmama; bitkileri koparmama; kırmama; doğaya zarar vermeme; avlanmama; silah taşımama; evlenmeme; cinsel ilişkide bulunmama; iffetsiz, tartışmacı, kavgacı olmama.” Alıntı:
“Uhılle leküm saydül bahri ve taamühu metaan leküm ve lisseyyareti, ve hurrime aleyküm saydül berri ma dümtüm huruma* vettekullahelleziy ileyHi tuhşerun” şeklindedir. “yasak kıldığınız” şeklinde bir ifade sözkonusu değildir. Dokunulmaz ve yasak anlamlarındaki “h-r-m kökünden türeyen “hurrime” kalıbı 3/50 ve 24/3 de de geçer ve ”yasaklanmış/dokunulmazlaşmış “ anlamındadır. Alıntı:
“Hacc” sözcüğü; “kastetmek” demektir. Meselâ, “ حجّ الينا فلانhacce ileyna fülanün (Filan kişi bizi kastederek bize ayak bastı; geldi)” denilir. (Lisanü’l Arab, c. 2, s. 326, 327, hcc mad) Zebidi ise bu anlama ilâve olarak; “ حجّhac, ayak basmaktır, kanıtla galip gelmektir, bir yere defalarca gitmektir” gibi açıklamalarda bulunmuştur. (Tacü’l Arus; c.3 , s. 324 “hcc” mad) Bu açıklamalar netleştirilirse, “hacc” sözcüğü, fiil olarak; “Bir şeyi kafaya koymak ve onu yapmaktır” denilebilir. Sözcüğün, ayetlerdeki gibi Beyt; Kabe ile birlikte tamlama olarak kullanılması hâlinde anlamı; “Kabe’yi kafaya koyup oraya gitmek” manasına gelmektedir. Rabbımız olan Yüce Allah; Bakara; 148-152de : Ve herkes için bir yön vardır; o, ona yönelendir. O nedenle hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah, tümünüzü bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye en iyi güç yetirendir. Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Harâm/ dokunulmaz eğitim-öğretim kurumu tarafına çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden gelen bir haktır. Ve Allah, yaptıklarınıza ilgisiz, bilgisiz değildir. Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Haram/ dokunulmaz eğitim-öğretim kurumu tarafına çevir. Ve siz, her nerede olsanız, insanlardan, –onlardan şirk koşarak yanlış iş yapan kimseler hariç– sizin aleyhinizde bir delil olmaması için, Benim size, içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermem gibi, size olan nimetimi tamamlamam için ve doğru yolu bulabilmeniz için hemen yüzünüzü onun tarafına çevirin. Artık onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın, Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun. Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Ve Bana, verdiğim nimetlerin karşılığını ödeyin, Bana iyilikbilmezlik etmeyin/ verdiğim nimetleri görmemezlikten gelmeyin." diyerek “Mescid-i Haram tarafının” kıble edinilmesi emretmiş ve “Mescid-i Haram tarafının” “kıble (hedef, strateji)” yapılmasının gerekçelerini de belirtmiştir. Bu gerekçeler şunlardır: 1.“...insanlardan, -onlardan zulmeden kimseler hariç- sizin aleyhinizde bir delil olmaması için”, yani; herkesten güçlü olmanız, kimsenin sizi ezmemesi için. 2. “Benim size, içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermemiz gibi, size olan nimetimi tamamlamam için”, yani; Allah’ın dininin yayılması nedeniyle tüm insanların kitaptan, hikmetten yararlanmaları ve bilgisizlikten kurtulmaları için. 3. “Doğru yolu bulabilmeniz için”, yani; kurtuluşa erebilmeniz için. Yüce Allah’ın, Mescid-i Haram tarafının kıble, hedef edinilmesi için gerekçe olarak gösterdiği hususların gerçekleşebilmesi için , “Mescid-i Haram tarafı” ifadesini Kur’an’dan öğrenmek gerekir. Rabbımız bunu Kur’an’da şöyle açıklamıştır: Bakara; 125: Ve Biz bir zaman bu Beyt'i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/ dönüş yeri ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrâhîm'in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mâli yönden ve zihinsel açıdan desteğin gerçekleştirileceği bir yer] edinin.– Ve Biz İbrâhîm ile İsmâîl'e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve boyun eğip teslimiyet gösterenler, Allah'ı birleyenler için tertemiz tutun” diye ahit almıştık. Âl-i Imran; 96, 97: Şüphesiz, insanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Mekke'dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrâhîm'in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt'i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için gitmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir. Maide; 97: Allah, Kabe'yi; o Beyt-i Haram'ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. Bu ayetlerde yer alan vurgular dikkate alındığında, “Mescid-i Haram”ın özellikleri hakkında şu tespitler yapılabilmektedir: Mescid-i Haram veya Beytüllah veya Kabe (üçü de aynı şeyi ifade ediyor), insanlar için (bir tek insan için değil), yeryüzünde hazırlanan evdir (okuldur). Orada İbrahim peygamberin makamı (ayaklandığı, zalimlere karşı kıyam ettiği, mücadele ettiği yer) vardır. (Yoksa, Kabe’yi yaparken ayağını bastığı taş değil.) Orada herkes güvende, dokunulmaz, hür olmalıdır, orada baskı ve zulüm olmamalıdır. Orada hikmetler (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) yürürlüğe sokulmalı, herkes bilmediğini öğrenmelidir. Orası, orada dolaşanlara, akiflere, kaimlere, rükû edenlere, secde edenlere tertemiz tutulmalıdır. Müslümanlar “İbrahim’in makamından bir musalla (salâtın ikame edildiği yer, alan)” edinmelidir. Gidip gelmeye imkan bulanlar da oraya gidip gelmelidir. “Mescid-i Haram”ın Kur’an’da bildirilen bu özelliklerine bakıldığında, Rabbimizin yaptığı vurguların Mescid-i Haram, Beytüllah veya Kabe’nin fizikî yapısı ile ilgili değil, işlevleriyle ilgili olduğu görülmektedir. İbrahim peygamberin Kabe inşa etmesi de, tevhit okulunu açması ve bu okula işlerlik kazandırmasıdır. Buna göre, “Mescid-i Haram tarafı” ifadesinden ne anlaşılması ve “Mescid-i Haram tarafına yönelmek” için nelerin yapılması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Özerk ilâhiyat okulları (“Tabii Bilimlerin” tümü doğal olarak ilahiyat okuludur) açılmalı ve bu okullardaki ilahiyatı, tevhidi öğreten öğretmenler (rüku edenler) ile öğrenciler (ilâhiyat eğitimi alarak ikna olanlar) gözetilmelidir. Salâtın ikamesi için, sosyal destek kurumları kurulmalıdır. Gerekli askerî güç ve organizasyon kurularak düşmanlardan üstün olunmalıdır. Bu alanda da iyi eğitimciler, askerî subaylar yetiştirilmelidir. Bu tespitlere göre, Kabe’nin bir “yüksek ilahiyat okulu” olduğundan hareketle; “hacc” sözcüğün isim olarak anlamı; “KABE’DE YÜKSEK İLAHİYAT ÖĞRETİM VE EĞİTİMİNİ KAFAYA KOYUP ORAYA GİTME, ORADA İBRAHİMÎ EĞİTİM VE ÖĞRETİMLE İBRAHİMLEŞME; BİR KURMAY TEVHİD ERİ OLMAYA GİTME” demektir. Değerli Kardeşim! “HAC” sözcüğünün anlamına ve Kabe’nin Kur’an ile belirlenmiş işlevlerine dayanarak yapılan bu tespitler, Kur’an ayetleriyle birebir örtüşmektedir ve Kabe’nin, işlevleri dolayısıyla hac görevinin yerine getirilmesinde büyük öneme sahip olduğu, ayetlerde açıkça vurgulanmaktadır. İbrahim 37- "Rabbimiz! ŞÜphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salatı ikame etmeleri için Senin dokunulmazlaşmış Evinin yanında ,ekinsiz bir vadiye yerleştirdim.Rabbımız verdiğin nimetlerin karşılığını ödemeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini meylettir. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Bakara 144- Biz, senin Bizden ne beklemekte olduğunu kesinlikle görüyoruz. Artık seni hoşnut olacağın bir hedefe/stratejiye çevireceğiz. Haydi, yüzünü Mescid-i Harâm'a/dokunulmaz eğitim-öğretim kurumuna çevir; aklın fikrin hep eğitim-öğretimde olsun. Siz de, nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin! Kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler de kesinlikle, şüphesiz onun, Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. Ve Allah, onların yapıp durduklarından habersiz, bilgisiz değildir. Ka’be Allah’ın evidir Ayetlerde Allah, Ka’be’yi “Evim” diye kendi zatına izafe etmek suretiyle, bu Ev’in şerefine, değerine ve önemine işaret etmiştir. Bilindiği gibi, bizzat Allah’a izafe edilen şeyler üzerinde kimsenin hak sahibi olması söz konusu değildir. Dolayısıyla Ka’be Allah’ındır, orada Allah’tan başka hiç kimsenin hükümdarlığı, hükümranlığı kabul edilemez. Aslında tüm mescitler de Allah’ındır. Ayetlerde özellikle Ka’be'nin söz konusu edilmesi, o sırada başka bir mescit olmamasından veya Ka’be’nin saygınlığının daha büyük olmasından dolayıdır. Cinn; 18: 18- Ve şüphesiz ki mescitler kuşkusuz Allah içindir. O nedenle Allah ile birlikte herhangi kimseye yalvarmayın. Nur; 36-38: 36–38- Allah’ın, içersinde Kendi isminin yücelmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerde, sabah-akşam (sürekli) Kendisini tesbih eden öyle er kişiler vardır ki, ticaret ve alış veriş, Allah'ı anmaktan, salâtı ikame etmekten ve zekât vermekten onları alıkoymaz. Onlar, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine lütfundan artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. Ve Allah, dilediği kişileri hesapsız rızklandırır. Ka’be’nin, yani Beytullah’ın diğer bir ismi de Mescid-i Haram’dır (Dokunulmaz Mescit’tir). Bakara 191: 191– Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Haram yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar, sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası işte böyledir. Ka’be’nin inşa görevi İbrahim ve İsmail peygamberlere verilmiştir Bakara; 125-129: 125- Ve Biz bir zaman bu Beyt’i, insanlar için bir sevap kazanma/dönüş yeri ve bir güven yeri kılmıştık. -Siz de İbrahim’in makamından bir musalla (salât gerçekleştirilecek yer) edinin.- Ve Biz İbrahim ile İsmail’e: “Beytimi, dolaşanlar, ibadete kapananlar ve secde edenler, rükû edenler için tertemiz tutunuz” diye ahit almıştık. 126- Ve bir zaman İbrahim “Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkını; onlardan Allah’a ve son güne inananları meyvalarla rızıklandır” demişti. O (Allah) dedi ki: “küfreden kimseyi dahi çok az kazançlandırırım, sonra da onu ateşin azabına sürüklerim. Ve ne kötü varılacak yerdir!” 127- 129- Ve hani İbrahim, Beyt'ten temelleri yükseltirler: Rabbimiz, bizden kabul buyur, şüphesiz Sen en iyi işitenin, en iyi bilenin ta Kendisisin. Rabbimiz! Bizim ikimizi Senin için İslamlaştıran kıl. Soyumuzdan da senin için İslamlaştıran bir ümmet kıl (getir). Ve bize kulluk yöntemlerini göster, tövbemizi de kabul et. Şüphesiz Sen tövbeleri çokça kabul edenin ve çok merhametli olanın ta Kendisisin. Rabbimiz, bir de onlara içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Sen, Aziyz’in, Hakiym’in ta kendisisin. Tıpkı yukarıdakiler gibi, İbrahim peygamberin Ka’be ile ilgili görevini bildiren ve Ka’be’nin işlevini açıklayan bir başka ayetten, hacc görevinin de ilk olarak İbrahim peygamber ile başlatıldığı anlaşılmaktadır: Hacc; 26-29: 26-29- Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler (zulme baş kaldıranlar), rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında haccı duyur. Yürüyerek veya incelmiş (yorgun düşmüş) binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/ özgür evde (Ka’be’de) dolaşsınlar.” diye, o evin (Ka’be’nin) yerini, İbrahim için hazırlamıştık. -Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun- Görüldüğü gibi yukarıdaki ayetlerde Ka’be’nin kimlere ve hangi işlevleri görsün diye yaptırtıldığı bildirilmekte; İbrahim ve İsmail peygamberlere Beyt’in inşası görevi yanında, insanlar için bir mesabe (sevap kazanma yeri/ sık gidilip gelinen yer) ve güven yeri” kılınan Ka’be’nin, orada dolaşanlar, orada kulluğa kapananlar, orada rükû ve secde edenler için tertemiz tutulması görevinin de verildiği açıklanmaktadır. Belirtilen işlevler için İbrahim ve İsmail peygamberlere inşa ettirilen Beyt, ilâhî programda da insanların sık gidip gelme gereği gördükleri ve geliş gidişte veya orada kalışta gayet güvende oldukları bir yer olarak hazırlanmıştır: Ka’be’nin güvenlik yeri kılınması Ka’be’nin güvenlik yeri olması konusu, daha önce Kureyş suresinde; Ev’in Rabbinin, Kureyşlileri açlıktan kurtarıp doyurduğu ve korkudan emin kıldığı bildirilerek, sırf emniyet içinde nimetlenmeleri sebebiyle bile olsa, Kureyşlilerin yalnızca Allah’a kulluk etmelerinin gerektiğini anlatmak üzere gündeme getirilmiştir. Kureyş; 4: 4- O ki, kendilerini açlıktan kurtararak beslemiştir ve her korkudan onları güvene kavuşturmuştur. Kureyş’e verilen bu nimetlere, başka ayetlerde de dikkat çekilmiştir: Ankebut; 67: 67- Yoksa kıyılarında, insanların zorla kapılıp götürülmesine rağmen, orayı (Mekke’yi), güvenli, harem (dokunulmaz) yaptığımızı da görmediler mi? Hâlâ batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? Kasas, 57: 57- Ve onlar; “Biz seninle beraber hidayete uyarsak, yurdumuzdan atılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızk olarak, her şeyin semerelerinin toplanıp kendisine getirildiği, güvenli, haram (dokunulmaz) bir yere (Mekke’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. Yukarıdaki ayetler tamamen tarihî gerçekleri yansıtmaktadırlar. Çünkü Kureyşliler bu Ev’e sığınmadan önce dağınık durumdaydılar ve hiçbir saygınlıkları yoktu. Ne zaman ki Mekke’de bir araya gelip Ka’be hizmetini üstlendiler, o zaman bütün Arabistan’da saygın bir duruma geldiler. O dönemde insanlar Arabistan’ın hiçbir yerinde kendi kabile sınırları dışına çıkamazlar, her an bir saldırıya uğrama tehlikesi altında yataklarında bile huzursuz ve tedirgin olarak uyurlardı. Çünkü muhtemel saldırıların sonucu ya ölüm ya da kölelikti. Kervanlar da ancak yolları üzerindeki kabilelerin ileri gelenlerine rüşvet vererek sağ salim ilerleyebilirlerdi. İşte, cahiliye döneminde hiçbir kabilenin güvende olmadığı bir ortamda, Mekke’deki Kureyşliler bütün bu tehlikelerden tamamen emindiler. Çünkü Mekke’ye bir düşman saldırısı olması söz konusu değildi. Kureyşliler “Ka’be’nin hizmetçileri” sıfatıyla ülkenin her tarafında serbestçe dolaşırlar, büyük veya küçük kafilelerle gittikleri herhangi bir bölgede hiçbir tacizle karşılaşmazlardı. Hatta tek başına seyahat eden bir Kureyşlinin “Ben Haremliyim” ya da “Ben Allah’ın haremindenim” demesi bile, saldırılardan kurtulması için ona yeterli bir güvence sağlardı. Ka’be’nin güvenlik yeri kılınmasının, Kureyşlilere sadece maddî çıkarlar sağladığı sanılmamalıdır. Allah’ın vahyinin bu güvenlikli bölgede inmeye başlaması, önce Kureyşlileri sonra da tüm insanları cehaletten kurtarmış; hidayetin açıklanması ile insanlar sapıklıktan, küfürden, dolayısıyla da cehennemden uzak tutulmuştur. Bakara/ 125. ayetteki parantez cümlesinde bulunan; “-Siz de İbrahim’in makamından bir musalla (salât gerçekleştirilecek yer) edinin.-” talimatı ile insanlara, “bir zaman öyle yapıldığı gibi, siz de şimdi orada bir musalla edinin” denilmekte, yani orada tevhidin öğretileceği, yaşatılacağı bir okulun açılması emredilmiş olmaktadır. Bu ise, ayrıntıları ilerideki ayetlerde gelecek olan hacc görevinin verilmesidir. Alıntı:
Bunun ile ilgili mesaj:İlahiyat eğitim almak için Mescidil Harama gitmiş olan kimselerin sadece eğitimleri ile ilgilenmeleri başka şeylerle ilgilenmemeleridir. Alıntı:
Alıntı:
En’am;151: Kul tealev etlü ma harrame Rabbüküm aleyküm ella tüşrikü bihi şey'en, ve bil valideyni ıhsana* ve la taktülu evladeküm min imlak* nahnü nerzukuküm ve iyyahüm* ve la takrebül fevahışe ma zahere minha ve ma betan* ve la taktülün nefselletiy harramAllahu illâ bil hakk* zâliküm vassaküm bihi lealleküm ta'kılun” Bu ayatte geçen “harreme/tabulaştırma/dokunulmaz kılma” sözcüğü 2/173,275; 3/93 ; 5/72; 6/119,143,144,150,151; 7/32,33; 9/29,37; 16/115; 17/33; 25/68 ayetlerinde de geçer. Özellikle incelenmesini öneririm. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|||||||||||||||
28. October 2011, 07:43 PM | #46 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 1.458
Tesekkür: 105
574 Mesajina 958 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 |
Sayın dost1.
Ben Diyanetin mealini vermiştim. Orada ''ihramlı iken''; sizin mealinizde ''siz dokunulmaz/(yani) hac görevini sürdürürken'' av hayvanı öldürmeyin. Şimdi siz ve Diyanet, hac üç (veya iki) gün sürdüğüne göre, ondan evvel veya ondan sonra, yaz veya kış demeden bütün bir sene; yavrulu veya yavrusuz; hamile veya değil; istediğiniz zaman, ''dokunulmaz-ihramlı'' olmadığınız için av hayvanı öldürebilirsiniz mi diyorsunuz? Sagılarımla. Galip Yetkin. |
28. October 2011, 08:33 PM | #47 | |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.020
Tesekkür: 3.570
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Selamun Aleykum! Değerli Galip Yetkin Kardeşim!
Alıntı:
Sizin yazdıklarınıza vermiş olduğum cevaplarda: "Hac üç gündür. Hac süresinin /dokunulmaz ikenki sürelerin dışında yavrulu yavrusuz hamile veya değil av hayvanlarını öldürebilirsiniz" diye bir açıklama mı vardır ki," hac üç (veya iki) gün sürdüğüne göre, ondan evvel veya ondan sonra, yaz veya kış demeden bütün bir sene; yavrulu veya yavrusuz; hamile veya değil; istediğiniz zaman, ''dokunulmaz-ihramlı'' olmadığınız için av hayvanı öldürebilirsiniz mi diyorsunuz?" sorunuzun muhatabı oluyorum? Değerli Kardeşim! Günümüzdeki hacc dediğiniz gibi üçgün sürmektedir ancak, Allah'ın Kur'an'da belirttiği Haccın Süresi üçgün değildir. Hac, bilinen aylarda yapılacaktır. Geleneksel açıklamalarda, ayetteki “bilinen aylar” ifadesi hakkında; “Şevval, Zülkade ve Zülhicce” aylarıdır, “Şevval, Zülkade ve Zülhicce'nin ilk on günüdür.” tarzında farklı anlayışlar ortaya konmuştur. Bu anlayışlar, bir bakıma Kur’an inmeden önceki anlayışın devamıdır. Uzun yıllardan beri de hac, maalesef sadece “zilhicce” ayında uygulanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da; Rabbimizin, Bakara/ 197. ayetten açık olarak anlaşıldığı gibi, hac için ayları kapsayan bir süreç öngörmüş olmasına karşılık, Umre için herhangi bir süreden söz etmemiş olmasıdır. Ayette Rabbimiz “Hac, bilinen aylardır” buyurarak; haccın ne zaman, hangi aylarda yapılması lazım geldiğinin belirlenmesini ve bunun İslam âlemine duyurulmasını, Müslümanların da bilinen ve bildirilen bu aylarda, tertip tertip askere gider gibi hacca gitmesini istemektedir. Ayette kullanılan “eşhür” sözcüğü çoğul olduğundan hacdaki bir dönem (tertip; eğitim süreci), en az üç ay olmalıdır. Ayetteki “eşhürün malumat” ifadesi nekre bir ifadedir. İslam öncesi kabul tasvip görseydi bu ifade nekre gelmeyip marife gelirdi. Bu demektir ki, Müslümanlar bir “Hac organize komitesi veya Hac Emiri” oluşturacaklar, bu kurum Hacc dönemlerini belirleyerek herkese bildirecek, herkes de ilan edilen dönemlerde gidip Komite’ye veya Emir’e teslim olacaktır. Hac, 26-29’da “SANA GELSİNLER!” ifadesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Orada kesinlikle başıboş, plansız, programsız dolanılmayacak, komite tarafından belirlenen, planlanan eğitim ve öğretim programı uygulanacaktır. İlahiyat eğitimi almak için belli bir proğram dahilinde Hacca gidildiğinde hayvan avlama vb işler ile uğraşılmayacak sadece eğitim işi ile ilgilenilecektir. Hayvanların avlanması ve kesim zamanları her ülkenin coğrafik durumuna göre ehil olanlarca belirlenerek duyurulacak süreler ve yaşlarda olacaktır. Bu konuda maruf asla gözardı edilmeyecektir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay |
|
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | hiiic (6. November 2011) |
5. November 2011, 12:06 PM | #48 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23 |
Evet arkadaşlar, hacc kısaca bir okuldur.. Hakkı Yılmaz kardeşimizin yorumuyla ''YÜKSEK İLAHİYAT OKULU''dur ama bugünkü pozitif bilimlerden ayrı ilahiyat okulu değil tüm bilimlerle iç içe olan ilahiyat okuludur.. Yerde ve gökte ne varsa Allah'ın ayetlerinden(işaret/alamet) değil midir? Her birini detaylı inceleyerek Rabbimizin en ufak zerreyi bile nasıl bir ölçüyle ve nasıl ihtişamla yarattığına gözlerimizle şahit olmak ve O'nu bu yarattıklarının vesilesiyle daha iyi tanımak ve ona bağlanmak değil mi amaç? Yook biz başka vesileler(şeyhler, dervişler, hacı hocalar) buluruz onu tanımak için diyenler yüzünden asıl haccı aslında müslümanlar değil gayrimüslimler yapmakta ve inanmadıkları halde bilimde geldikleri son noktada ''en katı ateisti bile'' bir yaratıcının var olduğuna kanaat getirdi.. İşte gelinen son nokta arkadaşlar.. Üzülmemek elde mi?... :s
Konu yeşil tarafından (5. November 2011 Saat 12:09 PM ) değiştirilmiştir. |
31. March 2012, 07:21 PM | #49 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Mar 2010
Mesajlar: 1.979
Tesekkür: 1.908
1.298 Mesajina 2.732 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26 |
http://hac.diyanet.gov.tr/PDF_DOSYAL...rleri_2012.pdf
linkteki bilgilere göre, 10-20 günlük hac için fiyatlar (TL hesabı bile değil Auro olarak hesaplanmış) 5 bin tl den başlıyor, 10 bin tl ye kadar normal. Ama lüks hac için 20 bine kadar hizmet var... 18 gün... Paraya bak paraya... Böyle bir putun yalan olduğunu, sapıklık olduğunu çıkıpta kim söyleyebilir artık? Kura çektiriyorlar, önce fal oklarıyla nasip aratırıp sonra taşa taptırıyorlar. ne diyelim ki... Ülkemizden araplara (bizi daha iyi sırtımızdan vursunlar diye) aktarılan bu kaynağı bir gün oturupta arama ihtiyacına düşersek, neden daha iyi kullanamadık diye kafamıza vurmaya başlarsak... işte o gün Allah bize yardım etmeyecek. Çünkü insanlar Allahın emri olan: yoksulu yolda kalmışı doyurma, ihtiyaç sahibinin ihtiyacına yardımcı olma emrini değiştirip, yerine taşa tapmaya gitti. Hem de cennet umarak. Yazıklar olsun bu işi organize edenlere. GERÇEĞİ BİLE BİLE GİZLEYENLERE!.. Konu hiiic tarafından (31. March 2012 Saat 07:52 PM ) değiştirilmiştir. |
hiiic Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | yeşil (31. March 2012) |
2. April 2012, 01:00 PM | #50 | |
Katılımcı Üye
Üyelik tarihi: Sep 2011
Mesajlar: 37
Tesekkür: 3
16 Mesajina 23 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 0 |
Alıntı:
|
|
Bookmarks |
Etiketler |
göre, hacc, kurana, nasıl, olmalıdır |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|