20. July 2012, 02:56 AM | #1 |
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.025
Tesekkür: 3.573
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 |
Sâffât sûresi
MEKKE DÖNEMİ
Necm: 205 1-5O saflar hâlinde dizilen/dizen, sonra da haykırıp sürükleyen, haykırıp sürükledikten sonra da öğüt okuyan Kur’ân âyetleri kanıttır ki sizin İlâhınız kesinlikle Bir Tek'tir. O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. Doğuların da Rabbidir. (56/37, Sâffât/1-5) Necm: 206 6Gerçekten Biz en alt semayı bir süsle; yıldızlarla süsledik. 7-10Kur’ân'dan, az da olsa yararlanan ve –roketle uzaya çıkanlar hariç– sürekli gayret içinde olan, herkesçe dışlanan ve Kur’ân'a kulak vermeyen tüm düşünce yetilerinden koruduk; bunlar uzayda işe yaramaz, faaliyet gösteremez.235 (56/37, Sâffât/6-10] Necm: 207 11Şimdi onlara sor: “Oluşturuluşça kendileri mi daha çetin, yoksa Bizim oluşturduğumuz kimseler mi?” Şüphesiz Biz onları cıvık-yapışkan bir çamurdan oluşturduk. 12Aslında sen hayret ettin, onlar ise eğleniyorlar. 13Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt kabul etmiyorlar. 14Ve bir âyet gördükleri zaman eğlenceye alıyorlar. 15-17Ve onlar: “Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir. Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz tekrar dirilecekmişiz? Önceki atalarımız da mı?” diyorlar. 18De ki: “Evet, siz de çok aşağılanmış olarak diriltileceksiniz...” (56/37, Sâffât/11-18) Necm: 208 19,20Artık o zorlu bir haykırıştan ibarettir. Bir de bakmışsın ki, onlar karşıda duruverirler. Ve “Eyvah bizlere! İşte bu, Din Günü'dür!” derler. –“21İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz Ayırma Günü'dür!”– 22,23Toplayın o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları, eşlerini ve Allah'ın astlarından tapmış oldukları şeyleri. Sonra da onları cehennemin yoluna kılavuzlayın. 24,25Ve durdurun onları, şüphesiz onlar sorguya çekilecekler: “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?” 26Aksine, bugün onlar teslim olmuşlardır. 27Ve onların bazısı bazısına dönmüş/ yüzyüze gelmiş, soruşuyorlar/ birbirlerini sorumlu tutuyorlar. 28Onlar: “Şüphesiz siz bize sağ elden/hak yoldan/iyi konumdan/güçten-kuvvetten gelir dururdunuz” derler. 29-32Diğerleri derler ki: “Tam tersine, siz mü’minler olmamıştınız. Bizim size karşı bir gücümüz de yoktu. Tam tersi siz azmış bir toplumdunuz. Onun için üzerimize Rabbimizin Söz'ü236 hak oldu. Şüphesiz biz tadıcılarız. Sonra biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz kışkırtıcılar idik.” 33Şu hâlde şüphesiz onlar, o gün azapta ortaktırlar. 34Şüphesiz Biz, günahkârlara böyle yaparız. 35,36Şüphesiz onlar, kendilerine: “Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur” denildiği zaman büyüklük taslıyorlar ve “Şüphesiz biz, gizli güçlerce desteklenen/ deli bir şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?” diyorlar. 37Tam tersi o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri doğruladı. *** 38,39Şüphesiz siz, o acı azabı tadacaksınız ve sadece yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız. 40Allah'ın arıtılmış kulları bunun dışındadır. 41-49İşte Allah'ın arıtılmış kulları, kendileri için belli bir rızık/meyveler olanlardır. Bol nimet cennetlerinde karşılıklı olarak tahtlar üzerinde ikram görenlerdir. İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurta gibidir onlar. 50Sonra da bazısı bazısına dönüp birbirlerine sorarlar. 51-53Onlardan bir sözcü der ki: “Şüphesiz benim ‘Sen gerçekten, kesinlikle doğrulayanlardan mısın? Öldüğümüz ve toprak, kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten mi biz karşılık göreceğiz?’ diyen bir yaşıtım/yakın arkadaşım vardı.” 54Dedi ki: “Siz onu tanıyan, bilen biri misiniz?” 55Derken kendisi onu tanıdı da onu cehennemin ta ortasında gördü. 56-59Dedi ki: “Allah'a yemin ederim ki doğrusu sen az daha beni değişime/yıkıma uğratacaktın. Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de bu hazır bulundurulanlardan olacaktım. Peki, nasılmış bak! Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz; bir daha diriltilmeyecekmiş miyiz? Biz, azaba uğratılmayacak mıymışız?” 60Şüphesiz işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. 61Artık çalışanlar, sadece büyük kurtuluş gibisi için çalışsınlar. (56/37, Sâffât/19- 61) Necm: 209 62İkram olarak bu mu daha hayırlı yahut zakkum ağacı mı? 63Şüphesiz Biz onu şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için bir sınav aracı yaptık. 64,65Şüphesiz o zakkum ağacı, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları boynuzlu yılanların başları gibidir. 66İşte, kesinlikle onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır. 67Sonra şüphesiz onlar için, bunun üzerine kaynar su karışımı bir içecek vardır. 68Sonra da şüphesiz dönecekleri yer, kesinlikle cehennemdir. (56/37, Sâffât/62-68) Necm: 210 69Şüphesiz onlar, atalarını sapık kimseler olarak buldular. 70Şimdi de kendileri onların izleri üzerinde koşturuyorlar. 71Ve andolsun ki onlardan öncekilerin çoğu sapıktı. 72Andolsun Biz onların içlerinde uyarıcılar da gönderdik. 73,74Şimdi bir bak, Allah'ın arıtılmış kulları dışındaki o uyarılanların sonu nasıl oldu? 75Ve andolsun ki Nûh, Bize seslenip dua etmişti. –İşte Biz ne güzel cevap verenleriz!– 76Biz de o'nu ve ailesini, yakınlarını, inananlarını o büyük sıkıntıdan kurtardık. 77Ve o'nun neslini baki kalanların ta kendisi yaptık. 78Ve Biz sonradan gelenler içinde on'un hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık. –79Âlemler içinde Nûh'a selâm olsun!– 80Şüphesiz Biz, iyilik yapanlara işte böyle karşılık veririz. 81Şüphesiz Nûh, Bizim mü’min kullarımızdandı. 82Sonra diğerlerini suda boğduk. *** 83Hiç kuşkusuz İbrâhîm de Nûh'un grubundandı. 84Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti. 88-89Çünkü İbrâhîm, yıldızlara öyle bir bakış baktı ki! Sonra da ‘Şüphesiz ben sancılıyım/fikir sancısı çekiyorum’ dedi. 85-87Hani o, babasına ve toplumuna: “Siz neye kulluk ediyorsunuz? Allah'ın astlarından birtakım uydurma ilâhları mı istiyorsunuz? Peki, âlemlerin Rabbi hakkında kanaatiniz nedir?” demişti.237 90Bunun üzerine babası ve toplumu, İbrâhîm'den arkalarını dönerek geri durdular/o'nunla ilişkiyi kestiler. 91,92Sonra da o, onların ilâhlarına sokulup “Yemez misiniz/ nasiplenmez misiniz? Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?” dedi. 93Hemen sağ eliyle/ yemini nedeniyle bir vuruşla sokuldu. 94Bir süre sonra, İbrâhîm'in halkı koşarak İbrâhîm'le yüz yüze geldiler. 95,96İbrâhîm: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah oluşturmuştur’ dedi. 97Onlar: “Şunun için bir duvar yapın/ ambargo uygulayın da bunu çılgınca yanan ateşin/aşırı sıkıntının içine atın!” dediler. 98Onlar, İbrâhîm'e tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik. 99,100Ve İbrâhîm: ‘Kuşkusuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana sâlihlerden birini lütfet!’ demişti. 101Bunun üzerine Biz, İbrâhîm'e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik. 102Sonra ne zaman ki o müjdelenen çocuk kendisiyle birlikte koşacak duruma/o'nunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman İbrâhîm: “Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni perişan, mağdur ediyor görüyorum. Bak bakalım sen ne düşünürsün?” dedi. Oğlu: “Babacığım! Sen emrolunacağın şeyleri yap! İnşallah beni, sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere sabredenlerden bulacaksın” dedi. 103-105Sonra ne zaman ki ikisi de İslâmlaştılar ve İbrâhîm, o'nu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz o'na, “Ey İbrâhîm! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın” diye seslendik… 238 –Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri işte o'nun gibi karşılıklandırırız/ödüllendiririz.– 106Şüphesiz oğulu yüzüstü bırakma işi, kesinlikle apaçık yıpratarak sınamadır. 107Ve Biz İbrâhîm'e, perişan, mağdur edeceği çok büyük bu şey karşılığında/sebebiyle bedel/bahşiş verdik. 108Ve sonradan gelenler içinde o'nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık. 109Selâm olsun İbrâhîm'e! 110İşte Biz iyilik-güzellik üretenleri o'nun gibi ödüllendiririz. 111Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır. 112Ve Biz o'na sâlihlerden bir peygamber olarak İshâk'ı müjdeledik. 113İbrâhîm'e ve İshâk'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik-güzellik üreten ile açıkça kendi nefsine haksızlık eden vardır. *** 114,115Ve andolsun ki Biz, Mûsâ ile Hârûn'a da nimetler verdik. Ve o ikisini ve toplumlarını o büyük sıkıntıdan kurtardık. 116Ve Biz, onlara yardım ettik de onlar galip gelenlerin ta kendileri oldular. 117Ve Biz, kendilerine o apaçık gösteren Kitab'ı verdik. 118Ve kendilerini dosdoğru yola kılavuzladık. 119Ve sonrakiler içinde o ikisine bıraktık. 120Selâm olsun, Mûsâ ve Hârûn'a! 121Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri böyle ödüllendiririz. 122Şüphesiz o ikisi Bizim mü’min kullarımızdandır. *** 123Şüphesiz İlyâs da kesinlikle gönderilen elçilerdendir. 124-127Hani o, toplumuna: “Siz Allah'ın koruması altına girmez misiniz? Oluşturucuların en güzeli, sizin Rabbiniz ve daha önceki atalarınızın Rabbi Allah'ı bırakıp da Baal'e mi yalvarıyorsunuz?” demişti de, onlar o'nu yalanlamışlardı. Bu yüzden onlar kesinlikle hazır bulundurulacaklardır. 128Ancak Allah'ın arıtılmış kulları müstesna. 129Ve sonradan gelenler içinde o'nun hakkında devamlı kalacak [hayırla anılacak, örnek alınacak] bir söz bıraktık. –130Selâm olsun tüm İlyâs gibi olanlara!– 131Şüphesiz Biz, iyilik-güzellik üretenleri böyle ödüllendiririz. 132Şüphesiz o, Bizim mü’min kullarımızdandır. *** 133Şüphesiz Lût da gönderilen elçilerdendir. 134-136Hani Biz, o'nu ve geride kalıp batanlar içinde kalan bahtsız kadın hariç ehlinin tamamını kurtarmıştık. Sonra diğerlerini değişime/yıkıma uğratmıştık. 137,138Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onların üzerine uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ akletmiyor musunuz? *** 139Elbette Yûnus da gönderilen elçilerdendir. 140Hani o, dolu bir gemiye doğru kaçak bir köle gibi kaçmıştı. 141Sonra o, ok ile kura çekişti, sonra da kanıtı iptal edilenlerden/tezi çürütülenlerden oldu. 142Sonra o'nu “açgözlülük-bunalım” yutmuştu. O ise pişman olmuştu. 143,144Sonra eğer, şüphesiz o, Allah'ı noksan sıfatlardan arındıranlardan olmasaydı, kesinlikle diriltilecekleri güne kadar bunalımın içinde kalacaktı. 145Sonra Biz, o fikir sancısı çekerken o'nu sahile attık, o'nu bunalımdan kurtardık. 146Onun üzerine geniş yapraklılardan bir ağaç bitirdik. 147Ve o'nu, yüzbin hatta daha çok kişiye elçi olarak gönderdik. 148Sonunda inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık. (56/37, Sâffât/69-148) Necm: 211 149Şimdi sor onlara: Kız çocuklar Rabbinin, oğlan çocuklar onların mı? 150Yoksa Biz melekleri dişi oluşturmuşuz, onlar da şâhitler miymiş? 151,152Gözünüzü açın! Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı “Kesinlikle Allah doğurdu” diyorlar. Ve hiç şüphesiz onlar, kesinlikle yalancıdırlar. 153Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş? 154Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? 155Hâlâ düşünmüyor musunuz? 156Yoksa sizin için açık bir güç mü/kanıt mı var? 157O hâlde, eğer doğru kimseler iseniz getirin kitabınızı. 158Ve onlar, Allah ile gizli güçler arasında bir hısımlık bağı kurdular. Oysa andolsun, gizli güçler kendilerinin kesinlikle hazır edilenler/mahşerde toplananlar olduklarını bilirler. 159Allah, onların nitelediği şeylerden arınıktır. –160Ancak Allah'ın arıtılmış kulları Allah'ı böyle ortak kabulü ile nitelemezler.– 161-163Artık siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı ateşe atamazsınız; ortak koşmaya bulaştıramazsınız. (56/37, Sâffât/149-163) Necm: 212 164-166Ve “Bizden her birimizin kesinlikle belli bir makamı vardır. Ve biz kesinlikle saf saf dizilenlerin/ dizenlerin ta kendisiyiz. Biz, Allah'ı noksanlıklardan arındıranların da ta kendisiyiz”.239 (56/37, Sâffât/164-166) Necm. 213 167-169Ve onlar kesinlikle diyorlardı ki: “Şüphesiz eğer yanımızda öncekilerden bir öğüt/kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın arıtılmış kulları olurduk.” 170Şimdi de o öğütü/ kitabı örtbas ettiler. Artık yakında bileceklerdir. 171-173Ve andolsun ki gönderilen kullarımız/ elçilerimiz hakkında bizim sözümüz geçmiştir: “Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir.” 174,175Artık sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. Ve onları gözetle. Onlar da yakında göreceklerdir. 176Ya şimdi onlar, Bizim azabımızı çabuk gelsin mi istiyorlar? 177Fakat azabımız, onların sahasına indiği zaman da uyarılanların sabahı ne kötüdür! 178,179Yine sen, bir zamana kadar onlardan yüz çevir ve onları gözetle! Onlar da yakında göreceklerdir. 180Güç, kuvvet, yenilmezlik, şan ve şerefin Rabbi olan senin Rabbin, onların nitelediği şeylerden arınıktır. 181Ve selâm, gönderilen elçileredir! 182Tüm övgüler de âlemlerin Rabbi Allah'adır. (56/37, Sâffât/167-182) Dip not: 235 Âyetin lafzî anlamı, Gerçekten Biz en alt semayı zînetlerle/yıldızlarla süsledik. Ve mele-i a‘lâdan bir kırıntı kapan ve kendisini şihab-ı sakıp takip edenler hariç, sürekli azap içinde olan, kovulmak için her taraftan taşlanan ve mele-i a‘lâya hiç kulak vermeyen ‘şeytan-ı marid’in tümünden koruduk. Ve asi inatçı şeytanın tümünden koruduk şeklindedir. Bunun benzeri bir pasaj da Hicr/16-18'de (197. necm'de) geçmişti. Âyetteki mele-i a‘lâ ifadesinin, “Kur’ân” olduğunu, “89” nolu notta açıklamıştık. 236 Burada konu edilen Söz, Sâd/84- 85 ve Secde/5'te konu edilen “cehennemin ins ve cin [herkes] tarafından doldurulması”na yönelik, Rabbimiz tarafından alınmış bir ilke kararıdır. Rabbimizin bu kararı Kur’ân'da bazen el -kavl, bazen de kelimetü Rabbik şeklinde geçer. 237 Teknik nedenler ve anlam bilgisi gereği 88-89. âyetleri, Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik. 238 Burada konu edilen olaylar, İbrâhîm ve İsmâîl'in değişik hayat safhaları olup bunlar birbiri ardına hemen yaşanmış şeyler değildir. Buradaki İslâmlaşmaları, Bakara/124-132'de (420 nolu necm) konu edilen olaylardır. Konunun tafsilatı için bkz. Tebyînu'l-Kur’ân. 239 Burada dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri, 2-4. âyetlerdeki, Şüphesiz ben sizin için O'nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinize bağışlanma isteyin, sonra ona tevbe edin ki, sizi adı konmuş bir süreye kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine lütfunu versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. Ve O her şeye gücü yetendir ifadesinin Kur’ân tarafından söyleniyor olmasıdır. Söz konusu ifade, edebiyatta bir anlatım tekniği olarak kullanılan “intak” [konuşma yetisi olmayan bir şeyi konuşturmak, dile getirmek] sanatı ile Kur’ân'a söylettirilmiştir. İfade, bu husus dikkate alınmadan anlaşılmaya çalışıldığı takdirde, o sözlerin Peygamberimize ait olduğu gibi bir yanlış anlamaya sebep olmaktadır. Edebiyatta sık kullanılan bir sanat çeşidi olan intak, Kur’ân'da başka âyetlerde (Resmi Mushaf: Meryem/64, Zâriyât/50-51, Sâffât/164- 166) de yapılmıştır.
__________________
Halil Ay |
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | Bilgi (22. July 2012) |
Bookmarks |
Etiketler |
sâffât, suresi |
|
|