hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HANİF MÜSLÜMANLIK > Kuran Merkezli ve Allah odaklı iman!

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 6. June 2014, 09:03 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.093
Tesekkür: 3.632
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, Değerli Ozkanates Kardeşim,

Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor.


26Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler. (Fussilet; 26)

Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.


Yargılarınıza dayanak yaptığınız âyetlerden biri olan A'raf 22 ye bakalım.

"Fedellahüma biğurur* felemma zâkaş şecerete bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima min verekıl cenneti, ve nadahüma Rabbühüma elem enheküma an tilkümeş şecereti ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvün mübiyn"

Klâsik eserlerde ileri sürülen “yasak ağaçtan yedi de avret yerleri açığa çıktı, avret yerleri açığa çıkınca da incir yapraklarıyla onları örtmeye çalıştı” anlayışı, Kur’ân'ın ifadelerine aykırıdır. Çünkü âyetin teknik yapısı buna izin vermez.

Âyete göre, Âdem ve eşi ağaçtan/maldan tadınca iki olay meydana gelmiştir: Önce çirkinlikleri (kötülükleri) ortaya çıkmış, sonra da tekasür hastalığına yakalanarak biriktirmeye başlamışlar, tadını aldıkları bütün süslerin kendilerinin olmasını istemişlerdir.

Âyetin bildirdiğine göre Âdem ve eşi, İblis'in vesvesesini, iğvasını, ölçüp biçmeden (tefekkür etmeden) uygulamış ve içlerinde gizli olan çirkinlikleri, yani istenmeyen, sevilmeyen huyları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan ilk çirkinlik ise “istifçilik”tir.

Bu âyetten bir kısmını alarak:
"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı.” Araf 22,
diye belirttiğiniz cümlede çirkin yerleri diye çevrilen sözcük "sev'ete" dir.

Bu âyette geçen ve yanlış meallendirilen bazı sözcükleri tahkik etmek gerekir.


Sev’ete” sözcüğü; “çirkinlikler” demektir ve “sue” sözcüğünden türemiştir. “Her türlü kötü, çirkin şeyi yapmak” anlamındaki “sue” sözcüğünün bu anlam ekseninde olan birçok türevi vardır. Meselâ, “seyyie” sözcüğü, “hasene” sözcüğünün karşıt anlamı olarak kullanılır. Dolayısıyla bu kökten türemiş olan “sev’ete” sözcüğü de, her türlü çirkin iş, söz ve durumu ifade eder. Arapların bu sözcüğü cinsel organlar için kullanmaları da, yaşadıkları toplumda çoklukla bu organların kötülüğe sebep olması sebebiyledir. “Sev’ete” sözcüğü ayrıca “ceset” için de kullanılır. Zira ruh bedenden çıkınca, beden çürüyüp kokmakta, yani çirkinleşmektedir. (Lisan ül Arab, c: 4, s:434-436)

Maide suresinde geçen “sev’ete” sözcüğü “ceset” için kullanılmıştır:

Maide; 31: "Derken Allah hemen ona sev’ete ahıhi (kardeşinin kötülüklerini/ cesedini) nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. O, “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da sev’ete ehıy (kardeşlimin kötülüklerini / kardeşimin cesedini) gömmekten âciz miyim ben?” dedi. Sonra da pişman olanlardan oldu."

Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz. Buradaki “sev’ete” sözcüğüyle, insana ilham edilmiş olup, çeşitli etkilerle dışa vuran kötü huylar (fücur) kastedilmiştir:

Şems; 8: -ki O, ona fücurunu ve takvasını ilham etti- (ant olsun ki,)


Çirkinliklerin, “insana ilham edilmiş fücur” olduğu gerçeği ortaya çıkınca, “çirkinliklerin kendilerinden gizli kalması”ndan da; bu fücurun, durağan bir özellikte olduğu ve bir etkiye tepki olarak dışa vurulmasına kadar insanın kendisinden bile gizli kaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim 22. ayette görüleceği gibi, Âdem de, yasağı dinlemeyerek verdiği tepkiden sonra, içinde saklı olan fücurun dışa vurması sonucu bencil, haris birisi olup çıkacaktır.

"varaku'l-cennet=cennet yaprağı" Ağaç yaprağı” ve/veya “kitap yaprağı” olarak meşhurlaşmış olan الورق[varak] sözcüğü;

Arap dilbilimcilerinden Cevherî'ye göre, “gümüşlerden yapılma ve develerden meydana gelme mal varlığı”
İbn-i Sîde'ye göre, “koyun ve develerden meydana gelen mal varlığı” (Lisânü'l-Arab; c. 9, s. 277, 280.)

Râgıb'a göre, “kitap ve ağaç yaprağından başka, ağaçtaki yaprağın çokluğuna benzetilerek ‘çok mal’ için de varak tabiri kullanılır.
(el-Müfredât; s. 520, “Verk” mad.)

Ebû Ubeyde'ye göre, “gümüş ve her türlü canlı hayvan”; Ebû Sa‘îd'e göre, “basılmış gümüş” [gümüş para] anlamlarına gelmektedir.
Tâcü'l-Arûs; c. 13, s. 476-480.

Bu açıklamalara göre, âyetteki "varaku'l-cennet=cennet yaprağı" ifadesi, “insana haz veren para, mal, mülk ve çeşitli nimetler” anlamına gelmektedir ki Rabbimiz bunların neler olduğunu başka bir âyette bildirmiştir:

14Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, insanlara süslü/çekici kılındı. Bunlar, basit dünya hayatının kazanımıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer Kendi katında olandır.
(Âl-i İmrân/14)

"zevk, “lezzet alma, hoşa gitme"; bir şeyin tadını almak, tadına varmak, bir şeyin müptelâsı olmak” demektir. Bu şey, iyi bir şey olabileceği gibi, çirkin bir şey de olabilir. Bir şeyin tadını almak ağız yoluyla olabileceği gibi başka yollarla da olabilir. Kur’ân'ın birçok âyetinde azabın-belanın tam içerisine düşme de zevk sözcüğüyle ifade edilir.

Esas anlamı bu olmasına rağmen sözcük genellikle “dil ucuyla tatma” anlamında anlaşılmaktadır. Hâlbuki esas anlamı “iliklere işleyecek ölçüde hissetmek” demektir. Bu sözcük, türevleriyle birlikte Kur’ân'da 60 kez yer almış ve “nimetlerin veya cezanın azıcık dokunup geçivermesi” olarak değil de “gerçekten, iyice yaşanması” anlamında kullanılmıştır.

Burada da Âdem ve eşinin konu edilen ağaçtan [altından, gümüşten, deveden, arpadan, buğdaydan ve hurmadan] basitçe tatmayıp onun iyice tadına vardıkları, müptelâsı [tutkunu] oldukları anlaşılmaktadır. Zaten Tâ-Hâ/121'de bu durum, zâka [tadına vardılar] sözcüğü yerine, ekele [yediler] sözcüğü ile dile getirilmiştir.


Âdem ve eşi, Kur’ân'da "varaku'l-cennet" olarak adlandırılmış olan “iğreti yaşamın faydalarını sağlayan şeyler”e dadanmışlar ve bu tarz süsleri üst üste koyarak (bütün süsleri bir araya toplayarak) üzerlerine almışlardır (yaşamlarının ayrılmaz parçası hâline getirmişlerdir).

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. June 2014, 07:20 AM   #2
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun aleyküm, Değerli Ozkanates Kardeşim,

Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor.


26Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler. (Fussilet; 26)

Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.
Halil kardeşim, müslümanların her farklı görüşteki birbirlerini "dini bozuk kafir" diye nitelemeleri, hem sosyal dokunun iliklerine işlemiş arındırılamaz bir huy, hem de nefsin bitip tükenmeyen oyunlarından, cilvelerinden sadece biri. Bugüne kadar temas ettiğim yerlerde, ilimde ileriler dahil, farklısına denk gelmedim.

Neyse ki Kuran bize sevgiden bir zırh temin etmektedir ki, ümmetin bu bitmez tükenmez yargılama enerjisine teslim düşmüyoruz:

"Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim. İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının! Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.” Muminun 51-53
Artık daha açık nasıl yazılır. Resullerin ümmeti tek ama o resullerin tekipçileri, o "resuller ümmeti"ni parçalıyor. Bunun göstergesi de... her parçalayanın/hizbin... yalnız kendi elindekiyle sevinip övünmesi.

Peki bu yanlış mı, elbette hayır, "resuller ümmeti" olmayanların, hizip ümmetleri olmaları Allah'ın bir dilemesinden gayrısı değil:
"Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz.” Nahl 93
Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir.
Rabbinin rahmet ettikleri müstesna.
” Hud 118

Şimdi de bakalım, bu çekişme halinin yol haritası ne:
"O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, "Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.” Hud 119
İşte bu, kesin gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.” Sad 64

Şu da güzele klavuzlananların yol haritası:
"Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."" Bakara 136
Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah herşeye güç yetirendir.” Bakara 128

O halde artık anlıyoruz, Kuran'ın inananlarına alaycılığı bile yakıştıramamasını:
Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin! Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden hayırlı olabilir. Özbenliklerinizi ayıplamayın/kendi nefislerinizde ayıplar aramayın; birbinize lakaplar yakıştırmayın. İmandan sonra sapıklıkla adlanmak ne kötü şeydir! Kim ki tövbe etmez, işte böyleleri zalimlerdir.” Hucurat 11

O halde kişiye düşen...
Onların iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine, dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız.” Bakara 272
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. June 2014, 08:38 AM   #3
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
... Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.
"Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz." Hicr 9

Bir ilahi plana inananlar, öncelikle o ilahi plana güvenmeliler: http://hanifler.com/showthread.php?t=3517

.

Konu ozkanates tarafından (9. June 2014 Saat 08:43 AM ) değiştirilmiştir.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. June 2014, 12:03 PM   #4
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Yargılarınıza dayanak yaptığınız âyetlerden biri olan A'raf 22 ye bakalım.

"Fedellahüma biğurur* felemma zâkaş şecerete bedet lehüma sev'atühüma ve tafika yahsifani aleyhima min verekıl cenneti, ve nadahüma Rabbühüma elem enheküma an tilkümeş şecereti ve ekul leküma inneş şeytane leküma adüvvün mübiyn"

Klâsik eserlerde ileri sürülen “yasak ağaçtan yedi de avret yerleri açığa çıktı, avret yerleri açığa çıkınca da incir yapraklarıyla onları örtmeye çalıştı” anlayışı, Kur’ân'ın ifadelerine aykırıdır. Çünkü âyetin teknik yapısı buna izin vermez.
Sebebi açıklanmadıkça... altını çizdiğim "ayetin teknik yapısı" ifadesi (belagat sanatı/ilmi ifadeleri gibi), ayete anlaşılmazlık katarak yorumu dokunulmaz kılmakla sınırlıdır.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Âyete göre, Âdem ve eşi ağaçtan/maldan tadınca iki olay meydana gelmiştir: Önce çirkinlikleri (kötülükleri) ortaya çıkmış, sonra da tekasür hastalığına yakalanarak biriktirmeye başlamışlar, tadını aldıkları bütün süslerin kendilerinin olmasını istemişlerdir.

Âyetin bildirdiğine göre Âdem ve eşi, İblis'in vesvesesini, iğvasını, ölçüp biçmeden (tefekkür etmeden) uygulamış ve içlerinde gizli olan çirkinlikleri, yani istenmeyen, sevilmeyen huyları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan ilk çirkinlik ise “istifçilik”tir.
Bu yorumlar, daha önce bahsettiğimiz,

Ruh = Bilgi
Ruh üfleme = Kısmi bilgi verme
Adem = Kısmen bilgilendirilmiş insan
İnsan = Bilgilendirilmemiş/cahil insan
Melek = Tabiat güçleri
İblis = düşünme yetisi (daha doğrusu, düşünme yetisinin iyi kullanılmaması)
Cin = Başka yerden gelen yabancı insanlar, tanımadığımız yabancı insanlar, gizli ajanlar, görünmez varlıklar, güçler

... yorumlarından türetilmiş yorumlar. O halde bir adım geriye giderek, yukarıda listesini verdiğim ilk yorumların yaslandığı tanımları yapan Kuran ayetlerini sormam gerek. Bu ayetlerin olmaması durumu, "ben Kuran'ı böyle anlıyorum" demektir; ki bu da izah edildiği üzere, tüm tekamül kademelerinin yaptığıdır/metodojisidir (her birine verdiğim haklılığı bu yoruma da verir, bunu da kabul ederim).

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu âyetten bir kısmını alarak:
"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı.” Araf 22,
diye belirttiğiniz cümlede...
Çalışmamın şu anki halinde ayetin devamı var, ayetin tamamına göre bir anlam eksikliği varsa lütfen belirtin:

"O ikisi ağaçtan tadınca çirkin yerleri kendilerine açıldı1. Bahçenin yapraklarından yamalar yapıp üzerlerine örtmeye başladılar2.” Araf 22, Taha 121
1- Üreme organlarının kendilerine açılması... cinsiyetsiz ruhların, cinsiyetli bedenlere bağlanması.
2- Bedeni örtme, giyinme. Daha önce giyinmiyorlardı çünkü madde bedenleri yoktu.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sev’ete” sözcüğü; “çirkinlikler” demektir ve “sue” sözcüğünden türemiştir. “Her türlü kötü, çirkin şeyi yapmak” anlamındaki “sue” sözcüğünün bu anlam ekseninde olan birçok türevi vardır. Meselâ, “seyyie” sözcüğü, “hasene” sözcüğünün karşıt anlamı olarak kullanılır. Dolayısıyla bu kökten türemiş olan “sev’ete” sözcüğü de, her türlü çirkin iş, söz ve durumu ifade eder. Arapların bu sözcüğü cinsel organlar için kullanmaları da, yaşadıkları toplumda çoklukla bu organların kötülüğe sebep olması sebebiyledir. “Sev’ete” sözcüğü ayrıca “ceset” için de kullanılır. Zira ruh bedenden çıkınca, beden çürüyüp kokmakta, yani çirkinleşmektedir. (Lisan ül Arab, c: 4, s:434-436)
Mistik metinler, bir kaç yüz sayfada evren bilgilerini aktardıkları için, kullandıkları dil/ifade son derece yoğun ve iç içe anlamlar ile yüklü olmak zorunda. Konuya şu şekilde de bakabiliriz ki, yazıldıkları dil de (örn. Arapça) daha en baştan bu amaca uygun inşa edilir. Bu durumda eşsesliler, eşanlamlılar vs. de dilin zorluğu değil, mistik metinlerin bizzat aracı: "Allah, sözün/hadisin en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili mânalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir." Zümer 23. Böylece farklı tekamül kademeleri için farklı anlamlar, iç içe verilebilir: "Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemdir (kesindir) ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihdir (benzeşmelidir)." Ali İmran 7

Ayete dönersek, "çirkinlikler", hem çirkinlik hem cinsel organ anlamında. Yani ikisi de doğru. Metnimde, sizin bahsettiğiniz çirkinlikler/kötülükler anlamını zaten vermiştim: “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir." Ahzab 72. Ve verdiğim ikinci "cinsel organ" anlamı da doğru. Ruh (adem) cinsel organlara (bedene) sahip olunca madde alemde tekamüle başladı ve tekamül bu zalim/cahil/kötülük halinden başladı. Görüldüğü üzere, çelişen hiç bir durum yok.

Üstelik bu kelime seçimi keyfi de değil. Madde bedeni anlatmak için hangi kelimeyi kullansak (beden, el, ayak, kol, göz vs.), ruh bedeni bilmediğimiz için hepsi ruh bedende de olabilecekti. Oysa üreme ihtiyacı madde bedene aittir. Dolayısıyla ruh beden ile madde bedeni birbirinden ayırmanın mutlak yolu (enerji ve madde kelimelerini kullanmayacaksak), üreme organlarıdır (ruhlar üremez, yaratılır).

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz.
Ceset kelimesinin de, bedenle yakından ilişkili bir kelime olması dikkat çekiyor. Ama benim dil bilgim buraya kadar.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Konumuz olan ayette “sev’ete” sözcüğü “çirkinlikler” anlamındadır ve bu sözcüğün “cinsel organlar” olarak çevrilmesi yanlıştır. Çünkü Allah, insanı en güzel bir biçimde yaratmış olduğundan, cinsel organlar için “çirkin” nitelemesi yapılamaz.
İlk olarak, "insanın en güzel halde yaratıldığı" bilgisiyle, "cinsel organların çoklukla kötülüğe sebep oldukları" bilgisi farklı tekamül düzlemlerine ait bilgiler. Yani söylendikleri kişiler ve durumlar farklı. Siz burada aynı apartmanın iki katını karşı karşıya getirip bunlardan birinin olmadığı sonucunu üretiyorsunuz. Oysa Kuran'da insan için sert ifadeler var ve epeyce var. Bunlarda "ben seni en güzel halinde yarattım, o yüzden bu sözlere layık değilsin" demez, çünkü ana fikir "herkese onun kendi anladığı dilden konuşmak, hitap etmek"tir.

İkinci olarak, Kuran cinselliğin kendisi konusunda da pek çok uyarılar yapar, Arapça'dan bahsettiğiniz "muhtemel kötü sonuçlara" değinir, yaptırım dahi uygular. Dolayısıyla cinsel organlara "çirkinlik" kelimesi kullanmasında ve "dikkat edilmesi gereken bu unsurlara/eğilimlere" dikkat çekmesinde kendi mantığı içinde bir engel yok.

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
......
Âdem ve eşi, Kur’ân'da "varaku'l-cennet" olarak adlandırılmış olan “iğreti yaşamın faydalarını sağlayan şeyler”e dadanmışlar ve bu tarz süsleri üst üste koyarak (bütün süsleri bir araya toplayarak) üzerlerine almışlardır (yaşamlarının ayrılmaz parçası hâline getirmişlerdir).
Önceki yorumlardan üretilen yorumları atlayarak sonucu aldım. Benim nezdimde son derece doğru. İnsandaki hırs boyutunu ve bundan sıyrılma boyutunu anlatıyorsunuz. Bu konuya ayrılmış ayetleri ben de zaten vereceğim. Benim itirazım, Kuran'daki pek çok boyutu, teke indirip herşeyi bununla açıklamanız. Kuran buna müsade eder çünkü her bir ayette tüm boyutlar zaten mevcut. Dolayısıyla özellikle bir boyutu ararsanız, o boyutu her ayette mutlaka bulursunuz. Her tekamül kademesinin kendi Kuran anlayışından bu kadar emin olması ve diğer kardeşlerini yargılamaktaki rahatlığı da buradan gelmekte.

Sufizm'in kurucu teorisyenlerinden İbn Arabi:

"İnsan bilinci sonlu olduğu için, sonsuz olanı kavrayamaz, imgeleyemez. Bu sebeple, zihninde onun bir imgesini oluşturur. Sonra bu imgeye aşık olur. Aşka düştüğünden, diğer insanların imgelerinin, aynı sonsuzun farklı imgeleri olduğunu göremez, onlara düşman kesilir. Gönül arifi ise, kendisini bir imge ile sınırlamaz, her imgede o aynı sonsuzu görür, hepsini öğrenmek ister ve hepsini bir ve tek olarak sever."
.
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
ozkanates Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Araştıran (11. June 2014)
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
adem, cin, iblis, kuranda, melek, ruhun, tanımı, şeytan


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:30 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam