hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > HANİF MÜSLÜMANLIK > Kuran Merkezli ve Allah odaklı iman!

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 7. July 2015, 06:23 AM   #1
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

Taha 41:

1. vastana'tu-ke (ve astana'tu-ke) (sanaa) (astanaa) : ve ben seni (seçip) yetiştirdim : (yetiştirdi) : (seçip ayırıp yetiştirdi)
2. li nefsî : kendim için

"Kendim için" kelimesi Arapça'da "li nefsî" midir yoksa, Arapça'daki "nefsim için" kelimesinden yorumla mı Türkçe'deki "kendim için" kelimesine geçiliyor?
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 9. July 2015, 11:17 AM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, kardeşim,

Alıntı:
ozkanates Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Taha 41:

1. vastana'tu-ke (ve astana'tu-ke) (sanaa) (astanaa) : ve ben seni (seçip) yetiştirdim : (yetiştirdi) : (seçip ayırıp yetiştirdi)
2. li nefsî : kendim için

"Kendim için" kelimesi Arapça'da "li nefsî" midir yoksa, Arapça'daki "nefsim için" kelimesinden yorumla mı Türkçe'deki "kendim için" kelimesine geçiliyor?
Nefs” sözcüğü, bir şeyin iç ve dış yapısıyla ve özellikleriyle tamamını, yani öz yapısını, şahsına özgülüğünü ifade etmek üzere kullanılan bir zamirdir. (Lisan ül Arab; c:5, s:647–652)
Buna göre “nefs” sözcüğünün zamir olarak anlamı; “kendi, zatı” demektir. Nitekim sözcüğün, Kadim Arapçada ediplerce bu anlamda kullanılmış olduğunun klâsik metinlerde yüzlerce örneği mevcuttur.
Nefs” denilince her şeyden önce “insan” hatıra gelirse de, Allah’ın yarattığı her canlı varlık bir “nefs”tir. Yani her canlının bir “kendisi, zatı; kimliği” vardır ve buna “nefs” denir.

Lisan ül Arab’ta genişçe açıklandığına göre, belirli alâkalardan dolayı bu sözcük mecaz olarak; “ruh (can)”, “nefes”, “kan”, “benlik (ego)”, “kalp (zihin)”, “iç”, “büyüklük”, “yücelik” anlamlarında kullanılmaktadır. Meselâ, “can”, “kan” ve “nefes (teneffüs edilen hava)”in de “nfs” sözcüğüyle ifade edilmesinin sebebi Lazımıyet alâkasından dolayıdır.
Çoğulu “nüfus” ve “enfüs” kalıplarıyla ifade edilen “nefs” sözcüğü, Kur’an’da tekil ve çoğul formlarıyla 295 yerde geçmiş ve hem Allah için hem de diğer canlılar için kullanılmıştır.
“Nefs” sözcüğü Allah için kullanıldığında da, sözcüğün yukarıda verdiğimiz tanımının kapsadığı özelliklerin hepsini içerir. Yani Allah’ın zatî ve subutî sıfatlarının tamamını ifade etmiş olur.


Nisa 34 ile ilgili sorduğunuz :

Âyette geçen qavvam sözcüğü, fa‘al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, “bir şey üzerinde özenle durmak, onu iyice gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek” anlamındadır.
Bu âyette, erkek, hanımı üzerine değil, toplumun erkekleri, toplumun kadınları [ana, bacı, kız, eş, gelin, hala, teyze, komşu kadını vs.] üzerine “qavvam” tayin edilmiştir. Bu da, kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli tüm ihtiyaçların erkekler tarafından karşılanması gerektiğini ifade eder. Hanımın geçimi kocasının; kızın geçimi babasının, babası yoksa erkek kardeşlerinin üzerinedir.
Durumun böyle olması gerektiğine gerekçe olarak da, Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması gösterilmiştir.
• Erkekler, kadınları en iyi şekilde koruyup kollamalı ve gözetmelidirler.
• Sâlih kadınlar, Allah'ın bu ilkesine uymalıdırlar. (Çünkü bu ilke, kadınların korunmasına yönelik olarak konmuştur.)

Daha önceki iletimde bozulan kavramlardan fazl/fadl dan sözetmiştim.
Âyetin bu bölümü, –genellikle– “Allah, erkekleri kadınlara üstün kılmıştır” diye açıklanmaktadır, ki bu kesinlikle yanlıştır. Burada konu edilen üstünlük, kadın ve erkek arasındaki üstünlük değil, kadın ve erkeğin özellikleridir. Meselâ, erkekteki güç, cesaret, soğukkanlılık ve metanet, kadındakinden üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. Diğer yönden, yani hayâ, merhamet, şefkat, eğiticilik gibi özellikler açısından ise kadın erkekten üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. İşte âyette söz konusu edilen üstünlük, bu özellikler açısındandır; yoksa cinslerin birbirinden üstünlüğü değildir. İnsanların birbirinden üstünlüğünün tek ölçüsü, takva'dır.
Öyleyse, daha güçlü, daha cesur ve daha dayanıklı olmaları hasebiyle erkekler, kadınların koruyucusu ve gözeticisi olmalıdırlar. Bu, kamuya verilen bir görevdir.
Âyetin devamında da, Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar buyurularak, kadınların bu kuralı kabullenmeleri gerektiği bildirilmiştir. Çünkü Allah, onların onurlarını, ırz ve namuslarını koruma altına almış; onlara mehir verilmesini emretmekle, onların geçimlerini erkekler üzerine yüklemekle kadınları güvenceye almıştır. İyi kadınlar, başlarına gelebilecek taciz, tecavüz vs. muhtemel felaketlere karşı tedbirlerini alıp kendilerini korur, bu açıdan korunmayı da seve seve kabul eder, Allah'ın koyduğu bu kurala boyun eğer, kibir ve komplekse kapılıp erkeklerle yarışa girerek dışarıda zor ve riskli işler yapmaya kalkışmazlar.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
ozkanates (10. July 2015)
Alt 8. September 2015, 07:27 AM   #3
ozkanates
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: May 2014
Mesajlar: 299
Tesekkür: 8
57 Mesajina 70 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
ozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud ofozkanates has much to be proud of
Standart

1. fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
2. eteyâ : ikisi geldiler
3. ehle : şehir halkı
4. karyetin : bir karye, bir kasaba, bir ülke
5. istat'amâ : yemek istediler
6. ehle hâ : şehir halkı
7. fe ebev : fakat çekindiler
8. en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek
9. fe : fakat, böylece
10. vecedâ : (ikisi) buldular
11. fî hâ : orada
12. cidâren : bir duvar
13. yurîdu : istiyor
14. en yenkadda : yıkılmak üzere
15. fe ekâme-hu : o zaman onu ikâme etti, düzeltti
16. kâle : dedi
17. lev : eğer
18. şi'te : sen diledin
19. lettehazte (le ittehaze) : elbette buna karşılık
20. aleyhi : ona
21. ecren : ecir, ücret, bedel


"Böylece yola koyuldular. Bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmayı bekleyen bir duvar buldular; onu düzeltti, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi."

3'ü hariç tüm tercümelerde kırmızı ile işaretlediğim cümlede, ilim sahibi kişi ve Musa olarak özne belirtilmiş.
Tercümenin yukarıdaki gibi olmasında bir sorun var mıdır?
ozkanates isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 8. September 2015, 10:46 PM   #4
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun aleyküm, değerli ozkanates kardeşim,

Alıntı:
ozkanates Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
1. fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
2. eteyâ : ikisi geldiler
3. ehle : şehir halkı
4. karyetin : bir karye, bir kasaba, bir ülke
5. istat'amâ : yemek istediler
6. ehle hâ : şehir halkı
7. fe ebev : fakat çekindiler
8. en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek
9. fe : fakat, böylece
10. vecedâ : (ikisi) buldular
11. fî hâ : orada
12. cidâren : bir duvar
13. yurîdu : istiyor
14. en yenkadda : yıkılmak üzere
15. fe ekâme-hu : o zaman onu ikâme etti, düzeltti
16. kâle : dedi
17. lev : eğer
18. şi'te : sen diledin
19. lettehazte (le ittehaze) : elbette buna karşılık
20. aleyhi : ona
21. ecren : ecir, ücret, bedel


"Böylece yola koyuldular. Bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmayı bekleyen bir duvar buldular; onu düzeltti, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi."

3'ü hariç tüm tercümelerde kırmızı ile işaretlediğim cümlede, ilim sahibi kişi ve Musa olarak özne belirtilmiş.
Tercümenin yukarıdaki gibi olmasında bir sorun var mıdır?
"Fentaleka* hatta iza eteya ehle karyetinistat'ama ehleha feebev en yudayyifuhüma feveceda fiyha cidaren yüriydü en yenkadda feekameh* kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra"

ayetinde Musa ile yolculuk eden ve duvarı ikame eden ve zamir kullanılarak belirtilen sözkonusu kişi kehf 65 de:

"Feveceda abden min ıbadiNA ateynahu rahmeten min ındiNA ve allemnahu min ledünNA ılma"
"Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir bilgi öğretmiştik."

şeklinde belirtilmiştir.

Bunun sağlamasını 82.ayetten:"Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha* feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min Rabbik* ve ma fealtühu an emriy* zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabra"

"Bu durum Ve gelelim duvara; o, şehirde iki yetim oğlanındı, altında onlar için bir definevardı ve babaları iyi bir zat idi. Onun için Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Bu, Rabbinden bir rahmet olmak üzeredir ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması!” dedi."

de anlayabiliriz.

"Böylece yola koyuldular. Bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Derken orada yıkılmayı bekleyen bir duvar buldular; onu düzeltti, "isteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi." şeklindeki çeviride sorun yoktur ancak,konuyu anlatan tüm ayetleri birarada vermez de sadece bu ayeti kullanırsak duvarı düzelten kişinin 65. ayetteki belirtilen ve 82.ayette pekiştirilen kişinin olduğunu aşağıdaki örnekte olduğu gibi belirtmekte yarar vardır.

"Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Âlim ve rahmete mazhar kul, onu doğrultuverdi. Mûsâ: “İsteseydin bunun karşılığında kesinlikle bir ücret alırdın” dedi."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
lokman, soru


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:27 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam