![]() |
![]() |
#1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2010
Mesajlar: 824
Tesekkür: 191
545 Mesajina 1.168 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
⛵Tufan İçimizden Taşar: Nûh’un Gemisi
Nûh’un Gemisi ve Tandırın Kaynaması: Kur’ân’da Temsilî Bir Kıssa Okuması Kur’ân’da Nûh kıssası, sadece tarihî bir anlatı değil, insanlık için evrensel bir yasa (sünnetullah) olarak sunulmuştur. Bu anlatı, müteşâbih (temsilî) yönleriyle bireyin, toplumun ve medeniyetin hakikatle kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmeye çağırır. Özellikle “gemi yapımı” ve “tandırın kaynaması” gibi ifadeler, yüzeyde görünenin ötesinde derin sembolik anlamlar taşır. Bu çalışma, Nûh kıssasını bu çerçevede, Kur’ân’daki ifadelerin içsel bütünlüğü üzerinden çözümlemeyi amaçlamaktadır. --- 1. “Zürriyetlerini gemide taşıdık” – Kimdir Bu Zürriyet? Yâsîn Suresi 41. ayette şöyle buyrulur: > “Onlar için bir delil de, zürriyetlerini dolu gemide taşımamızdır.” (Yâsîn 36:41) Bu ayet, Nûh kıssasını doğrudan bugünkü muhataba bağlar. İlginçtir ki burada “atalarını taşıdık” değil, “zürriyetlerini taşıdık” ifadesi kullanılır. Yani ayet, doğrudan bugünkü nesle seslenmekte, bizim “zürriyetimizin” taşındığını söylemektedir. Bu durum, ayetin tarihsel bir olayı anlatmaktan çok, mecazî bir bilinç sürekliliğine işaret ettiğini gösterir. Zürriyet = Biyolojik Soy Değil, Bilinç Soyu Kur’ân’da “zürriyet” kelimesi hem genetik soy anlamında, hem de inanç çizgisi, bilinç zinciri anlamında kullanılır. Yani burada anlatılan, Nûh’un gemisinde kurtarılanlar aracılığıyla sadece bir “beden” neslinin değil, aynı zamanda bir hakikat halkasının taşındığıdır. Bu bağlamda Nûh’un gemisi, tarihsel bir aracın ötesinde, iman edenlerin oluşturduğu kurtuluş hattının, vahiy merkezli bir toplum tasarısının metaforudur. Bugün bu hakikat çizgisinde yürüyen her topluluk, o “gemide taşınan zürriyetin” bir parçasıdır. --- 2. “Tandır Kaynayınca…” – İçerden Gelen Felaket Hûd Suresi 40. ayette şöyle denir: > “Emrimiz gelip tandır kaynayınca (فَارَ ٱلتَّنُّورُ), dedik ki: Her canlıdan birer çifti, aileni ve inananları gemiye al…” Bu ayet, kıssada kırılma anını bildirir. Buradaki “tandır” (التَّنُّورُ) ifadesi, geleneksel olarak Nûh’un evinde bulunan bir tandırdan su fışkırması olarak anlaşılmıştır. Ancak bu yorum, anlatımın derinliğini ve müteşâbihliğini sınırlı bırakır. Tandır = Toplumun Temeli, İç Yapısı Tandır, geleneksel toplumlarda evin merkezidir; yaşamın, üretimin ve sıcaklığın kaynağıdır. Kur’ân’da bu iç yapının “kaynaması”, yani suyun oradan fışkırması, felaketin dışarıdan değil, toplumun kendi bağrından doğduğunu gösterir. Burada bir içsel bozulma, çürüme, ahlaki ve toplumsal çözülmenin dışa patlaması söz konusudur. “Fāra” (فَارَ) kelimesi “kaynamak, taşmak, fokurdamak” anlamındadır. Bu da, zulüm ve inkârın toplumun merkezinde birikip sonunda taşan bir felakete dönüştüğünü simgeler. Temsilî Anlam: Tandırın kaynaması: Toplumun içinden patlayan bir yozlaşma ve inkâr krizi Su baskını: Hakikate sırt çeviren sistemin kendi içinden yıkılması Gemi: Vahiy çizgisinde inşa edilen hakikat topluluğu --- 3. “Gemi Yapımı” – İlahi Gözetimde Alternatif Bir Toplum Kur’ân’da gemi yapımı süreci şöyle anlatılır: > “Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimizle gemiyi yap…” (Hûd 11:37) وَٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا Bu ayet, geminin yalnızca bir ulaşım aracı değil, vahiy rehberliğinde ilahi koruma altında inşa edilen yeni bir toplumsal bilinç olduğunu gösterir. Hakikatin özneleri için inşa edilen bu “gemi”, tufanın yıkacağı bozulmuş düzenin karşısında bir kurtuluş alternatifidir. Gemi, nübüvvetin öğrettiği ölçülere göre inşa edilir. Nûh’a alay edilmesi, hakikat öznelerinin tarih boyunca maruz kaldığı dışlanmayı ve aşağılamayı da simgeler. --- 4. Gemiye Her Türden Çift Almak – Temsilî Bir Sınıflama Kur’an’da geçen “her türden çifti gemiye al” ifadesi (Hûd 11:40), sıkça literal anlamda tüm hayvan türlerinin birer çifti şeklinde yorumlanmıştır. Fakat gerçekçi düzlemde bu mümkün olmadığı gibi, Kur’an’ın anlatımı da daha derin bir metaforu işaret eder: Zevceynisneyn (iki eş) ifadesi, Kur’an’da sıkça karşıtlıkların bütünlüğü bağlamında kullanılır: gece-gündüz, erkek-dişi, iyi-kötü vb. Bu nedenle “çift almak”, varlığın devamlılığını sağlayan zıtlıkların veya oluş formlarının korunması anlamındadır. --- 5. Nûh ve Oğlu – Soyluk Değil, Bilinç Akrabalığı Kur’ân’da Nûh’un oğlu ile arasında geçen sahne, kıssanın dramatik doruk noktalarından biridir. Hûd Suresi’nde şöyle anlatılır: > “Nûh, gemiyi sürerken, kenarda duran oğluna: ‘Yavrucuğum! Bizimle birlikte bin; kâfirlerle birlikte olma!’ dedi. Oğlu: ‘Ben bir dağa sığınırım, beni sudan korur,’ dedi. Nûh dedi: ‘Bugün Allah’ın emrinden, merhamet ettiğinden başkası korunamaz.’ Derken aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu.” (Hûd 11:42–43) Bu ayetlerde oğul, fizikî olarak Nûh’un soyundandır ama bilinç ve iman çizgisinde ondan kopuktur. Hemen ardından gelen ayette ise, Nûh Rabbine şöyle seslenir: > “Rabbim! Şüphesiz oğlum da benim ehlimdendir (ailemdendir). Senin vaadin haktır!” Rabbinden cevap gelir: “Ey Nûh! O senin ehlinden değildir. O salih olmayan bir iş yaptı. Öyleyse hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme…” (Hûd 11:45–46) Bu Diyalog Ne Anlatır? A. Soy bağı değil, bilinç bağı önemlidir Allah’ın cevabı çok nettir: > “O senin ailenden değildir.” Bu cevapla, nesep (biyolojik soy) değil, niyet ve amel (bilinç ve eylem) esas alınır. Kur’ân’da “ehil” olmak, aynı bilinç halkasına, aynı hakikat zeminine ait olmakla ilgilidir. Oğul, bu zemine dahil olmadığından, biyolojik bağına rağmen gemiye alınmamıştır. Bu mesaj, geleneksel toplum yapılarında hâkim olan “kan bağının kutsallığı” anlayışına karşı ahlakî sorumluluk ve bilinç bağı ilkesini yerleştirir. B. “Ben dağa çıkarım, beni korur” – Modern bireyin yanılgısı Nûh’un oğlu, babasının çağrısına karşılık, kendi yöntemine güvenir: > “Bir dağa çıkarım, beni korur.” Bu cevap, insanın vahiy rehberliği yerine kendi stratejisine, güvenlik planına, dünyevî güce bel bağlamasının sembolüdür. Tufan burada sadece fiziki bir sel değil, hakikat karşısında çöken tüm sahte kurtuluş sistemlerinin metaforudur. --- Sonuç: Nûh ve Oğlu Üzerinden Kur’ân’ın Öğretisi Kategori Nûh’un Oğlu’nun Temsili Soy Biyolojik olarak bağlı İnanç Bağı kopuk Tutum Vahiy yerine kendi çözümünü seçer Sonuç Kurtulamaz, çünkü bilinç kopuktur Bu tablo, Kur’ân’ın çok temel bir ilkesini açığa çıkarır: Kurtuluş biyolojik soydan değil, bilinç ve eylemle kurulan hakikat bağından geçer. Nûh’un kıssası, oğlunun boğulması ile birlikte evrensel bir hakikatle sonuçlanır: "Soy bağları hakikat karşısında geçersizdir. Gerçek yakınlık, vahiy ile kurulan bilinç bağıdır." Bu nedenle Nûh’un gemisine yalnızca “iman edenler” alınır; ailesinden olsa bile inanmayanlar dışında tutulur. Bu da, Kur’ân’ın geleneksel soy/nesep merkezli anlayışı aşıp bilinç-merkezli bir kardeşlik ve sorumluluk modeli sunduğunu gösterir. --- Sonuç: Kıssadan Yasaya Nûh’un kıssası Kur’an’da, geçmişte yaşanmış tekil bir olay olarak değil, evrensel bir yasa olarak sunulur. Her dönem kendi tufanını yaşar; tandırı taşır, bozulmuş yapılar çöker. Bu süreçte vahiy merkezli bir bilinç inşa edenler ise, kendi “gemilerini” yaparak bu tufandan kurtulurlar. Tandır taşmadan önce gemi yapılır. Vahiy gelmeden tufan başlamaz. Kurtuluş bireysel değil, kolektif bir hakikat inşasıyla mümkündür. Bu bağlamda Kur’an’ın Nûh anlatısı, sadece bir tarih değil, bir uyarı, bir bilinç çağrısı ve bir inkılap yoludur. Ve her çağın mü’minleri, kendi Nûh’udur; kendi gemisini vahiy ölçüsüyle inşa etmeye çağrılır. https://dersvekuran.blogspot.com/202...emisi.html?m=1 |
![]() |
![]() |
pramid Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | dost1 (20. May 2025) |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
⛵, gemisi, nûh’un, taşar, tufan, İçimizden |
|
|