![]() |
|
|
|
|
#1 |
|
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Jan 2010
Mesajlar: 207
Tesekkür: 30
72 Mesajina 144 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 26 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOST1..ALINTI
NAMAZ KAÇ REKÂTTIR? Kur’ân'da namazın kaç rekât olduğu yer almaz. Bunu, niyazda bulunan kişiler, psikolojik durumlarına göre yaparlar. Namaz, tekbirden oturuşa hudû ve tazarru ile uzun süreli olabileceği gibi, şekilciliğe düşmemek şartıyla arzu edildiği kadar uzatabilir. Ayrıca bu niyazda, konu ettiğimiz aşamaların hepsini yapmak da gerekmez. İmkân ölçüsünde ortama göre birkaçı yapıldığı zaman da tazarru yerine gelmiş olur. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere dua; hudû [eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek; tevazu göstermek] ile namaz da tazarru [sürekli alçalma] ile yapılmalıdır. Bunlar, en önemli özelliklerdir. Hudû ve tazarru, şekilciliğin bilince ermesidir. Yukarıda tekrar tekrar açıklamıştık ki namaz, “tazarrulu duâ” demektir. Duâ da, “kulun, ihtiyacını, gönlünden gelen düşünce ve isteği Allah'a arzetmesi”dir. Onun için duâ, kulluk görevlerinin en hasıdır. Hiç şüphesiz Allah, kalplerden geçeni, dertleri, sıkıntıları, istek ve ihtiyaçları bilir. Onun için insan onu, saygı ve edep çerçevesinde Allah'a arz edip O'ndan istekte bulunmalıdır. Bunu yaparken en fazla dikkat edilecek husus, samimiyet ve saygıdır. Namazın mahiyeti ve nasıl kılınacağı, hudû ve tazarru yönünden bilinmediğinden, namaz kılanların sayısı azalmıştır. Profesyonel namaz kılanlar ve imamlar türemiştir. Ruhsuz kılınması sebebiyle namaz anlamsız hareketlere dönüşmüş, kılanların da namazı niçin kıldıkları tartışılır ve merak edilir olmuştur. Bu âyet indiği zamanlarda da şimdiki gibi riyakâr, ısmarlama duâ yapan, süslü sözlerle emir verir gibi bağırıp çağırarak duâ yapan duâcılar vardı. Bu âyetle Cenâb-ı Hakk, duânın nasıl yapılması gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla, bağırarak, çağırarak, emreder gibi, hele hele ne denildiği bilinmeden yapılan duâlar duâ olmadığı gibi Allah'a karşı da saygısızlık, edepsizlik ve haddi aşmaktır. Allah ise haddi aşanları, saygısızları ve edepsizleri sevmez. Burada, Kütüb-i Sitte'de yer alan sahih bir rivâyeti nakletmek istiyorum: Ebû Mûsa el-Eş‘ari şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'ın maiyyetinde bir gazvede bulunduk. Yolda ilerlerken yüksek bir mevkie çıktıkça, bir yüksek yola yükseldikçe, bir vâdi içine indikçe buralarda tekbir getirerek seslerimizi yükseltmeye başladık. Rasûlullah bizim yanımıza yaklaştı ve dedi ki: -- Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın [seslerinizi çok yükseltmeyin]! Şüphesiz ki, sizler bir sağırı ve bir gâibi çağırmıyorsunuz. Sizler şüphesiz semî‘ ve basîr olan Allah'a duâ ediyorsunuz. Evet, kulluğun özü ve göstergesi duâdır. Duânın özü ve göstergesi de hudû ve tazarrudur. Namaz, yapılabilecek duâların en üstünü olduğundan [hem gönül hem beden hem de dil ile yapılan komple bir duâ olduğundan], hudû ve tazarrusuz olmamalıdır. Hudû ve tazarru namazın ruhudur. Hudû ve tazarrusuz namazın yararı olmak şöyle dursun, insana yük bile olur. Gösteriş olarak yapılan hudû ve tazarru hiçbir işe yaramaz. Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz) [ALİ RIZA]ALINTI 4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.” Şimdi ben burada ki anladığımı, okuyucularla paylaşmak isterken benim söylediğim doğru deyip dayatmak istemiyorum. Eleştiri mutlaka olacaktır. Onları da saygı ile karşıladığımı belirtmek isterim. Allah Kuran da Ayette belirtildiği gibi bir korku ve savaş namazından bahsetmektedir. Kuran bir konuyu işlerken bir hikâye bir masal gibi anlatmamıştır. Daha öncede verdiğim örnekteki gibi dağın içerisindeki madenleri nasıl inceleme ve tahlil yaparak, ayrıştırıp, ayrı ayrı ortaya çıkıyorsa, kurandaki ayetlerin kastettikleri manalarda kuran içerisine serpiştirilmiş vaziyettedir. Onun yorumunu kuranın bütününde aramak lazımdır. Nisa suresinin yüz ikinci ayetinde, Allah resulüne savaş anında kılınan kısaltılmış bir namazın tatbikatını yaptırıyor. Ve nöbetleşe kılınan namazdan bahsediyor. “ Sen içlerinde olup, onlara namazını kıldırdığında, onlardan bir gurup seninle birlikte namaza dursun. Silahlarını (yanlarına) alsın böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar,” İşte buraya kadar peygamberin önderliğinde bir gurup Müslümanın kılmış oldukları namaz anlatılmıştır. Secde ifadesi de kuranın diğer ayetlerinde söz edilmektedir. Kılınan peygamberin dışındaki Müslümanların namazı bir rekât olmaktadır. HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR. Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok. İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun. Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor. Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım. namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER. Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı Konu müslümanlardan tarafından (15. March 2010 Saat 08:56 AM ) değiştirilmiştir. |
|
|
|
|
|
#2 | |||||||
|
Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.098
Tesekkür: 3.636
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000 ![]() |
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!
Alıntı:
Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna; Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;. Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta; Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar. Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. Lütfen ayetlerin orijinalini de okuyun.Savaş esnasında ikame edilen salattır. Farsça “namaz” olarak geçen değildir. Alıntı:
Secde sözcüğünün vaz’ı [ilk ortaya çıkışı], “devenin sahibini üstüne çıkarması için boynunu eğmesi” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sahibinin rahat uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamındadır. Daha sonra sözcük, “kralların bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere tebaanın baş eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır. Bu durumda سجدة [secde], “kişinin bilinçli olarak bir başkasına –kendisinden daha güçlü olduğunu kabul ederek– teslim olması, boyun eğmesi, onun otoritesi dışına çıkmaması” demektir. Kur’ân'da zikredilen, “meleklerin Âdem'e secde etmeleri” de bu anlamdadır. Yani, melekler [tabiat güçleri], –kendilerinden daha güçlü olduğu için– Âdem'e [bilgili kimseye] boyun eğip teslim olmuşlardır. Secde kelimesinde, “yere kapanmak” anlamı yoktur. Bu eylem, خرور [harûr] sözcüğü ile ifade edilir. Nitekim bazı âyetlerde خرّوا سجّداً [harrû sücceden] şeklinde geçer ki bu, “secde ederek [teslim olarak] yere kapandılar” demektir. “Teslim olarak yere kapanma” ifadesinin yer aldığı âyetler şunlardır: Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100) İşte bunlar, Âdem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrâhîm ve İsrâîl'in soyundan ve hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz peygamberlerden Allah'ın kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Onlar kendilerine Rahman'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek [teslimiyet göstererek] yere kapanırlardı. (Meryem/58) Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman secde ederek yerlere kapanan ve Rabb'lerine hamd ile tesbîh edenler ve büyüklük taslamayanlar inanırlar. (Secde/15) De ki: Siz ona [Kur’ân'a] ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine ilim verilenler; o [Kur’ân] onlara okunduğunda onlar, secde ederek [teslimiyet göstererek] çeneleri üstü kapanırlar. Ve, “Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu [Kur’ân] onların huşûunu [alçak gönüllüğünü] artırır. (İsrâ/107-109) Bir de korkudan yere kapanmak vardır ki, bu secde değildir:Ne zaman ki Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na konuştu. (Mûsâ,) “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de bakayım Sana!” dedi. (Rabbi o'na) dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin.” Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi, Mûsâ da baygın olarak yere kapandı [yığıldı]. Ayılıp kendine gelince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm [tevbe ettim] ve ben inananların ilkiyim” dedi. (A‘râf/143) Mü’minlerin namazda yere kapanmaları ise, geçmişte, bağlılık ve teslimiyetin dışa vurulması, yere kapanmak sûretiyle olduğundan, onlar da, Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin (A‘râf/55) emrini yerine getirmek için Allah'a teslimiyetlerini bu şekilde göstermişlerdir. Secde kelimesinin anlamı bu şekilde açığa kavuştuktan sonra Kur’ân'daki “secde” sözcüklerinin doğru anlaşılması da kolaylaşmaktadır. Meselâ, şu âyetlerdeki secde sözcükleri, “bilinçli olarak bir başkasına –güçlü olması sebebiyle– teslim olmak, boyun eğmek” demektir: Hani bir zaman Yûsuf babasına, “Babacığım! Şüphesiz ben onbir yıldız, güneş ve ay'ı gördüm; onları bana secde ederken [boyun eğerken] gördüm” demişti. (Yûsuf/4) Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100) Kardeşlerinin ve ana-babasının Yûsuf'a secde etmeleri/teslim olmaları, “yaşam düzenlerini o'nun kontrolüne verip o'nun otoritesi dışına çıkmamaları” anlamına gelir. Ve bir zaman onlara, “Şu kente yerleşin ve oradan dilediğiniz şeyleri yiyin ve ‘Hıtta’ [günahlarımızı bağışla] deyin ve secde ederek [teslim olmuş olarak] kapıdan girin. Biz suçlarınızı bağışlayacağız, iyilere arttıracağız” denilmişti. (A‘râf/161) Buradaki secde, şehrin kapısında yere kapanmak değil, “o şehrin otoritesine teslim olmak”tır. Aynı husus, Bakara/58 ve Nisâ/154'de de konu edilmiştir. Bilinçli olarak yapılan secdeden başka Kur’ân'da bir de teshirî [ister-istemez yapılan] secde vardır ki bu, “insanın dışındaki varlıkların yaratılışları, kaderleri gereği ister-istemez yaptıkları teslimiyet ve boyun eğme”dir: Ve yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri ister-istemez de sabah-akşam yalnızca Allah'a secde ederler. (Ra‘d/15) Göklerde ve yerde olan dâbbehden/canlılardan ne varsa ve melekler Allah'a secde ederler [boyun eğerler, teslimiyet gösterirler] ve onlar büyüklük taslamazlar. (Nahl/49) Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, tüm kıpırdayan canlılar/hayvanlar ve insanların çoğunun Allah'a secde ettiklerini [boyun eğdiklerini, teslimiyet gösterdiklerini] görmüyor musun? (Hacc/18) LÜTFEN AYETLERİN ORİJİNAL YAZILIMLARINA DA BAKALIM. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alemlerin Rabbi olan Allah’ıma hamdolsun Şükrümüzden aciziz. Resulu Nebisi Muhammedi kendimize örnek alanlardan olmasak Allah Resulunun tebliğ ettiği Kur’an’ı anlamak için cehd edenlerden olmazdık. LÜTFEN BURADAKİ YAZILARA BAKABİLİR MİSİNİZ? Alıntı:
Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma. “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar. Ey mü’minler! Siz de ona destek olun ona yardım edin/ onun için gerekeni yapın ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız!” Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, Resulu ve Nebisine uymak için bakın neler vahyetmiş? LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ? Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz
__________________
Halil Ay |
|||||||
|
|
|
![]() |
| Bookmarks |
| Etiketler |
| namaz, rekatları |
|
|