![]() |
|
![]() |
#1 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 ![]() |
![]()
Ve Nüfeyse, görevini yapmış olmanın sevinci içinde HATİCE’ye geldi ve taraflar, evlenme hazırlıklarına başladılar… Şunu da eklemeden geçmeyelim ki bu becerikli kadın Nüfeyse, yıllar sonra Mekke fethi sırasında MÜSLÜMAN olacak ve Son RESUL’DEN ikram ve iltifat görecektir…
Hz. RESULULLAH’IN HATİCE’ye verdiği mehir 20 deve oldu. Evlenme töreninin nasıl kutlandığı konusunda muazzez damadın, misafirlere ikram için iki deve kestiğini belirtmemiz bir fikir verir. Kısaca, törenin, maddesiyle de çok onurlu ve ihtişamlı olduğunu söyleyebiliriz… Manası yönünden ise çok daha büyük olduğunu belirtmek gerekmez. Bu nikâh sırasında vefalı koruyucu, şefkatli amca EBU TALİB’İN yaptığı bir konuşma vardır ki, birçok noktayı atlamamıza rağmen, onu buraya almadan geçemeyeceğiz. Şöyle konuşuyor EBU TALİB: “Hamd olsun bizi İBRAHİM neslinden, İSRAİL, MUADD, MUDAR ekininden oluşturan yüce ALLAH’A… Bizi, yüce mabedi KÂBE’NİN hizmetkârı, yöneticisi kılan ALLAH’A Hamd olsun… Hamd ediyorum O’na ki, bizi herkesçe ziyaret edilen, emin ve mahrem bir evle, Beytullah ile lütuflandırmış ve bizi onun çevresindeki insanların başına idareci olarak dikmiştir. Şu yanımızda bulunan, kardeşim ABDULLAH’IN oğlu MUHAMMED, kendisiyle mukayese edilecek her insanı geride bırakacak ölçüde yüce yaratılışlı bir şahsiyettir. Gerçi, malı-mülkü azdır, fakat iyi bilirsiniz ki, mal ve servet, yok olmaya mahkûm bir gölge, sönüp gitmeye mecbur bir varlıktır. Muhammed’in ise nelere dost olduğunu pekiyi bilirsiniz. Ve O, Huveylîd’in kızı HATİCE’YE sevgisini açarak, benim malımdan olmak üzere, ona mehrini verdi. Bütün bunlardan sonra ALLAH’A yemin ederim ki, bu yüce yeğenimi çok büyük bir gelecek ve muhteşem bir talih beklemektedir.” (İbn Sa’d, 1/74; Yakubi, 2/20) Nikâh kıyılır ve Hz. RESULULLAHP, HZ. HATİCE’NİN evine taşınır… OKU VE KALK İSLAM RESULU’NUN görevi üstlenme zamanı yaklaşmıştı. ALLAH ELÇİSİNİN içine bir yalnızlık, bir kendini dinleme duygusu düşmüştü. Sık sık NURDAĞI’NA çıkıyor, tam tepede seçtiği bir mağarada, HİRA mağarasında derin düşüncelere dalıyor, göklerin senfonisini, başka bir deyişle gökler kadar engin iç âlemini dinliyordu. HZ. ÂİŞE bu gerçeğe ileride şöyle değiniyor: “ NÜBÜVETE YAKIN ZAMANLARDA HZ. RESULULLAH’IN İÇİNE YANLIZLIK SEVGİSİ DÜŞMÜŞTÜ. EN ÇOK SEVDİĞİ ŞEY YALNIZ KALMAKTI.” (İbn Haşâm, 1/234) Bu uygulama bir süre devam etti. “Onun hayatını yazan ilk tarihçiler, günün ışıması kadar açık ve berrak rüyalar görmeye başladığını naklederler. Gördüğü her rüya ile ilgili olarak, ertesi günlerdeki yaşantısında ya bir işarete veya doğrudan rüyasının gerçekleşmesine şahit oluyordu. Bundan başka bazı günler, kulağına garip bir ses geliyor, başını çevirdiğinde kimseyi göremiyor, şaşırıp kalıyordu. Bu görünmeyen sesi giderek daha sık duymaya başladı. Ses, gittikçe daha fazla bir anlam kazanıyordu. Zaman zaman da kayalıkların ve ağaçların kendisini ‘EY ALLAH’IN RESULÜ, SANA SELAM OLSUN’ diye selamladıklarını duyuyordu…” (Hamîdullah; İSLAM Peygamberi, 1/79-80) Nihayet, bir Ramazan ayının 27. gecesi, VAHYİN ilk mesajı geldi. Cebrail adlı yüce melek ona seslenmiş, ALLAH’IN RESULÜ olduğunu bildirmiş ve “OKU” emriyle başlayan ilk VAHYİ getirmiştir. Taberî diyor ki: “İLAHİ VAHYİN ikinci gelişinde şu ayetler inmiştir: “NUN. KALEME VE YAZDIKLARINA AND OLSUN…” (Taberî; Tarih, 2/299) Dikkat edilirse, KUR’AN’IN ilk iki buyruğu OKUMAK ve KALEM ilgilidir. Bu, bizce, MUCİZEVÎ bir özelliktir. Hz. REZULULLAH, “HAYATTA EN COK TİKSİNDİĞİM ŞEY” diye nitelendirdiği ve cahiliye inancında kabul edilen ŞEYTANİ-CİNNİ illete tutulduğunu sanarak büyük bir korku ve üzüntü içine düşmüştü. Fakat VAHYİN habercisi CEBRAİL, kısa bir süre sonra ona tekrar seslenerek: “SEN ALLAH’IN RESULÜSÜN, EY MUHAMMED” diye teselli verdi. Bütün bu olanlar, RESUL tarafından önce HZ. HATİÇE’YE anlatıldı.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... |
![]() |
![]() |
![]() |
#2 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 ![]() |
![]()
Aşk ve bağlılıkların en derini ile sevilen koca, başından geçenleri can yoldaşı eşine anlatınca, asil eş kelimelerin en tatlılarıyla şöyle dedi: “ENDİŞELENME! ALLAH SENİ KÖTÜLÜKLE YÜZ YÜZE GETİRMEZ: O seni daima hayırla karşılaştıracaktır. Çünkü sen her zaman akrabana yardım ediyor, ailene bakıyor, geçimini şeref ve namusunla kazanıyor, insanların doğruluktan ayrılmamalarını sağlamaya çalışıyorsun. Yetimlere sığınak olan sensin. Sözünde sadık, emanete hıyanet etmeyen bir insansın. Hiçbir dayanağı olmayanlar sana koşmakta, muhtaçlara yardım elini sen uzatmaktasın. Herkes senden nezaket ve yardım görmekte.” (Buharî, bedü’l-vahy)
HZ. HATİCE, durumu daha aydınlık ve emin bir hale getirmek için amcası oğlu muvahhit-bilgin VARAKA’YA koştu. VARAKA, HATİCE’Yİ dinledikten sonra şöyle seslendi: “MÜJDE, MÜJDE EY HATİCE! Bu söylediklerin doğru ise MUHAMMED’E gelen, MUSA’YA gelen Büyük NAMUS CEBRAİL’DEN BAŞKASI DEĞİLDİR VE MUHAMMED AHİR ZAMAN RESULÜ’DİR.” Ve basiretli VARAKA doğruca HZ. RESUL’E gidip onu, KABE’Yİ tavaf ederken buldu ve seslendi: “HATİCEYE ANLATTIKLARINI BİRDE BANA ANLAT.” Ve RESULULLH anlattı gördüklerini ve haykırdı VARAKA: “Canımı kudretiyle diri tutan ALLAH’A yemin ederim ki, sen ALLAH’IN RESULÜSÜN. Ve sana gelen MELEK, MUSA’YA VAHİY getiren CEBRAİL’DİR. Ey MUHAMMED, sana eza, cefa edecekleri güne ulaşabilseydim de sana yardım edebilseydim!.....” Ve RESULULLAH’I kucakladı VARAKA ve başının ortasından öptü. Kısa bir süre sonra VARAKA ölecek ve RESULULLAH onun için şöyle diyecektir: “Onu CENNETTE gözlerimle gördüm. Üstünde ipek bir giysi vardı. O, bana İNANMIŞ, beni TASTİK etmişti.” (İbn İshak, 157–158; İbn Hişam, 1/238) Son RESUL’LE, daha önce andığımız KUSAYY’DA aynı atada birleşen VARAKA, İSLAM bilginlerinin bazılarına göre hem bir sahabi, hem de ilk erkek MÜSLÜMAN’DIR’. (Çağatay, Varaka mad.) VARAKA hakkında şuraya kadar verdiğimiz bilgileri, geleneklerin yerleştirdiği kanaatlerin baskısından uzak bir biçimde değerlendirirsek, bu bilgilerin görüşlerine haklılık tanımak gerekir. İlâve edelim ki biz de bu kanaatteyiz ve ÖYLEDİR... HZ. HATİÇE, bu yaptıkları ile yetinmeyerek, şöyle bir basiret örneği de verdi: RESULULLAH’A dedi ki: “O gelen güç, yine geldiğinde bana haber ver.” Ve bir süre sonra CEBRAİL tekrar geldi. HZ. HATİCE, RESULULLAH’I sağ ve sol yanına alarak sordu: “YİNE BURADAMI?” RESULULLAH: “EVET!” deyince HZ. HATİCE: “Şimdi iyice yaklaş ve elbisemin içine doğru sokulup bana sarıl!”diye konuştu. RESULULLAH söyleneni yaptı. HZ. HATİCE sordu: “Hâlâ burada mı?” Hz. RESULULLAH: “Şimdi, gitti.” diye cevap verince HZ. HATİCE haykırdı: “Yemin olsun ki bu, ŞEYTAN filan değil, doğrudan doğruya MELEK. Müjde sana, ey MUHAMMED, sevin ve emin ol, sen NEBİSİN.” (İbn İshak, 159; İbn Sa’d, 8/17–18) Ve HZ. RESULULLAH’IN önünde diz çöktü HZ. HATİCE ve son RESUL ÜMMETİNİN ilk ferdi olarak ilk Şehadet kelimesini getirdi. BİR MANZARA Kİ… Bir süre geçti aradan… Bir gün, CEBRAİL’İN vadide topuğunu yere vurduğunu gördü RESULULLAH… Su fışkırdı yerden ve CEBRAİL, bu günkü abdest düzeni içinde yüzünü, kollarını yıkadı; başına, ayaklarına mesh verdi. Sonra kalkıp diklendi ve bugünkü SALÂT (namaz) düzeni içinde İKİ rekât eda etti… RESULULLAH, verilmek isteneni almıştı. Eve koştu, HZ. HATİCE’nin elinden tuttu ve CEBRAİL’İN aldığı şekilde abdest aldılar ve onun kıldığı şekilde ilk SALÂT (namaz)ı kıldılar… Son DİNİN ilk mensuplarının ilk SALÂT (namazı)… Birkaç gün sonra bu iki kişilik sonsuzluk ordusu, İSLAM ÜMMETİNİN ikinci ferdinin şehadet getirmesiyle üç kişiye ulaşacak ve SALÂT (namaz) tablosunda üç kişi görülecektir… Üçüncü kişi, o sırada henüz çocuk olan HZ. ALİ’DİR. TEVHİT DİNİNİN bu ilk üç neferiyle çizilen ilk SALÂT (namaz) manzaralarındaki EVRENSEL ve İLAHİ ihtişamı gözümüzde biraz daha canlandırmak için HZ. ALİ’NİN şu beyanına kulak verelim: “O sıralarda HZ. RESULULLAH ile HZ. HATİCE Valide’nin bir araya geldikleri her yerde, üçüncü şahıs, olarak mutlaka ben vardım. VAHİY ve RİSALET NURUNU apaçık seyrediyor, NÜBÜVVET kokusunu doyasıya kokluyordum.” Bu ÜÇ kişilik İMAN ordusunun, o günlerde çizdikleri tablolardan birini, İbn Sa’d’den izleyelim: AFİF EL-KİNDİC anlatıyor:
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... |
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 ![]() |
![]()
“Cahiliye devrinde MEKKE’YE gelmiştim. Alışverişte yardımcı olması için Abdülmuttalip’in oğlu ABBAS’A gittim. KÂBE’NİN yanındaydı. O sırada bir delikanlı geldi, KÂBE’YE yönelip ellerini kaldırdı. Az sonra bir çocuk gelip aynı şeyleri yaparak onun yanına ilişti. Az sonra bir rükû yaptılar, sonra secdeye kapandılar. Ben ABBAS’A dedim ki: “Yahu, bu müthiş bir şey! Kim bunlar?” ABBAS cevap verdi: “Elbette müthiş bir şey, o delikanlı, kardeşim Abdullah’ın oğlu MUHAMMED, o çocuk, kardeşim Ebu TALİB’İN oğlu ALİ, o kadın da MUHAMMED’İN eşi HATİCE’DİR. Yeğenim MUHAMMED bize yerlerin ve göklerin bir tek ALLAH’I olduğunu ve kendisinin o ALLAH’IN DİNİ üzere bulunduğunu söylüyor ve bizi o DİNE davet ediyor. Şu sırada bu DİNİN yeryüzündeki müntesipleri yalnız üç kişidir.” AFİF ilave ediyor: “O sırada içimden dedim ki, keşke dördüncüsü ben olabilseydim.” (Hz. ALİ; Nehcu’l-Belağa, 301; İbn Sa’d, 8/18)
HZ. RESULULLAH YAVRULARI Hz. RESULULLAH’IN hayatında huzur ve mutluluk vesilesi olarak yer alan HZ. HATİCE, HZ. MUHAMMED’İN yedi yavrusundan altı tanesinin annesi olma şerefini de taşıyor. Yalnız İBRAHİMDİR Kİ, Mısırlı MARİYE’DEN dünyaya geldi. Hz. MUHAMMED, HZ. HATİCE’NİN bu, “yavruların annesi” olma özelliğini, ileride de göreceğimiz gibi, onun meziyetleri arasında sayacak ve muazzez eşine muhabbet ve hürmetini dile getirirken: “ALLAH bana ondan ZÜRİYET ihsan etti.” diyeceklerdir… Hâkim görüşe göre, HZ. HATİCE’DEN dünyaya gelen çocukların hepsi İSLAM’DAN önce doğdu. Hz. FATIMA’NIN VAHYİN gelmeye başladığı yıl doğduğunu kaydeden kaynaklar varsa da benimsenen görüş, birincisidir. Ancak, HZ. FATIMA, Hz. RESULULLAH’IN HZ. HATİCE’DEN doğan en küçük iki evladından biri olduğundan, VAHYİN geliş zamanına çok yakın bir sırada doğmuş olacaktır. Burada şunu kaydetmek durumundayız: MEKKE devri olayları, kronolojik bir sıraya koyulabilmiş değildir. Bu bakımdan, bu devrede yer alan hemen hiç bir olayı kesin tarihe bağlayamıyoruz. HZ. HATİCE’DEN doğan yavruların adları şöyledir: Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma, Abdullah.
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... Konu EVVAB_İNSAN tarafından (30. September 2008 Saat 07:55 PM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 220
Tesekkür: 35
42 Mesajina 53 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17 ![]() |
![]()
HÜZÜN YILI
ALLAH RESULÜ ile HZ. HATİCE’NİN evlilikleri üzerinden yıllar geçti. Ve nihayet yaratılış kanunlarının, HZ. HATİCE Annemizin bu âlemi terk etmesine ilişkin kısmı hükmünü icra etti. Hicretten kısa bir süre önce, putperestlerin ALLAH RESULÜ’NE ve MÜSLÜMANLARA eza ve kötülüklerinin en hızlı zamanında emsalsiz eş hayata gözlerini yumdu. Dost, koruyucu, eş, dert ortağı, ilk İMAN ortağı, sırdaş… Ve daha nice güzel niteliklerin sahibesi HZ. HATİCE, göçmüştü… ALLAH RESULÜ üzgün, boynu bükük, kederli. HZ. HATİCE’NİN küçük kızı HZ. FATIM, RESÜL babasının dizlerine kapanıp ağlayarak şöyle diyordu: “Annem nerede, annem nerede?..” Muazzez baba, gözlerinden yaşlar süzülürken cevap veriyordu: “ANNEN CENNETTE YAVRUM.” Büyük tarihçi İbn İshak, ALLAH RESULÜ’NÜN Hz. HATİCE’NİN ölümüyle duçar olduğu kederi ifade ederken şu cümleyi kullanmaktan geri kalmamıştır: “HATİCE, kendisine sığınılan ve kendisiyle teselli bulunan sadık VEZİRE idi.” (İİ, 329; Yakubi, 2/35) Müşrik sürülerin, insafsız saldırıları karşısında ALLAH RESULÜ’NÜN eşsiz yardımcısını kaybetmekle düştüğü acının yoğunluğu çok büyüktü. Büyük oluşlar, büyük çilelerin ardından gelir… Esrarlı bir kâinat kanunu halinde ULU YARATICI, en büyük ıstırapları en büyük doğuşların sancısı kılmıştır. İnsanlık tarihinin en büyük olaylarından biri olan Büyük Hicret de böyle bir destanlık sancıyla doğmuştur. Bunun içindir ki, Hicret’ten önceki günlerde Mekke müşriklerinin, sahabilere ve onların önderi HZ. MUHAMMED’E reva gördükleri kötülükler, zirve noktasına ulaşmıştır. HZ. HATİCE Anamızın vefatı bu “zirveye ulaşmanın bir belirtisi idi. Bu belirtiye, aradan 35 gün gibi kısa bir süre geçmeden RESULULLAH’ sadık koruyucusu EBU TALİB’IN ölümü eklendi… Bu iki ölüm, ALLAH RESULÜ ve sahabiler üzerinde öylesine büyük bir etki yaptı ki bu yıla “HÜZÜN” yılı adını verdiler. HZ. HATİCE bir Ramazan günü vefat etti ve Hacûn mezarlığına sırlandı ve ALLAH RESULÜ onun için şöyle buyurdu: “HATİCE’YE, içinde yorgunluk ve gürültünün bulunmadığı, inciden bir CENNET köşkü müjdelemekle emrolundum.” (İbn Hişâm, 1/393–394) ERDEMLER SAHİBİ İSLAM RESULÜ’NÜN veya ashabın hayatından bahseden hiçbir eser bulunmaz ki, içinde, “HZ. HATİCE’NİN FAZİLETLERİNE İLİŞKİN” bir bölüm taşımasın. Bunda hayret edilecek bir şey yok. Bu, bir HAKKIN yerine getirilmesinden başka nedir ki?... Biz, Hamîdullah’la birlikte şunu söyleyebileceğiz: “HZ. HATİCE’NİN hizmeti öylesine büyüktür ki, şayet o olmayacak olsaydı, daha evvel gelen birçok RESÜL misalinde de görüldüğü gibi, HZ. MUHAMMED büyük bir başarı sağlayamadan göçüp gidebilirdi…” (Hamîdullah, 1/181) Kısaca, HZ. RESULSÜZ bir İSLAM düşünülmediği gibi, HZ. HATİCESİZ de bir ELÇİ düşünülemez. HZ. ÂİŞE’NİN şu beyanı, bu gerçeğe bir örnektir: “CENABI RESUL evden her çıkışında mutlaka HZ. HATİCE’Yİ anardı…” HZ. ÂİŞE şunu da eklemekten çekinmiyor: “RESULULLAH, HATİCE’Yİ o kadar çok anardı ki, ALLAH RESULU’NIN hanımlarının hiçbirini HATİCE kadar kıskanmazdım. Ve ALLAH RESULÜ, benimle evliliğini HATİCE’NİN ölümünden üç yıl sonra ancak gerçekleştirdi…” Aynı Âişe, bir yemek sofrasında Hz. Peygamber’in, “Hatîce bana bunu şöyle yapmamı tavsiye etmişti.” demesi üzerine, hiddetle sofradan kalktı ve sinirli bir sesle Allah Resûlü’ne şöyle cevap verdi: “Varsa-yoksa Hatîce. Yeryüzünde bu kadından başka kimse yok mu?..” Bunun üzerine çok öfkelenen Resûl bir süre Âişe ile konuşmayacak ve Hatîce Ana’ya dil uzatılmasını affetmeyeceğini ortaya koyacaktır. Fakat ne var ki Âişe’nin kadınlık hisleri yine coşacak ve bir başka gün, Hatîce’nin yine hürmetle anılması üzerine Allah Resûlü’nün yüzüne karşı şu şekilde haykırabilecektir: “Dünyada bu kocakarıdan başka kimse yok mudur? Allah sana, ondan daha hayırlı bir hanım nasip etmedi mi?” Hz. Peygamber, bu sözden alnının damarları kabaracak, tüyleri dikenleşecek kadar öfkelenerek şöyle cevap vermiştir: “Hayır, Allah’a yemin ederim ki bana Hatîce’den daha hayırlı bir hanım verilmiş değildir. Ey Âişe, senin kabilen beni yalanladığı zaman o beni tasdik etti, senin kabilen beni horladığı zaman o bana dostluk kucağını açıp destek oldu. Ve Allah ondan bana, hiçbir hanımdan nasip olmayan evlat nimeti ihsan etti.” Bu sözler üzerine, Hz. Âişe, şöyle demek zorunda kaldı: “Bundan sonra hislerimi artık içimde tutacağım. Artık Hatîce’yi çirkin bir sözle anmayacağım.” (İbn İshak, 331-332; Buharî, fedaailü Hâtice) (ASRISAADET’İN BÜYÜK KADINLARI” PROF. DR. YAŞAR NURİ ÖZTÜRK)
__________________
Gerçekler Bizi Özgür Kılar... Konu EVVAB_İNSAN tarafından (10. October 2008 Saat 10:50 AM ) değiştirilmiştir. |
![]() |
![]() |
EVVAB_İNSAN Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: | merdem (18. February 2013) |
![]() |
#5 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Büyük bir saygi ve sevgi ile okumamak, anmamak mümkünmü bu muhtesem kisiligi. Paylasim icin cok tesekkür ederim degerli kardesim. Yazandan da yayinlayandan da Allah razi olsun.
|
![]() |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
hatİce |
|
|