![]() |
![]() |
#6 |
Uzman Üye
Üyelik tarihi: Feb 2009
Mesajlar: 399
Tesekkür: 59
244 Mesajina 485 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 18 ![]() ![]() |
![]()
KURANI ANLAMADA TEMEL ESASLAR
Kuran: Yerlerin ve gökerin Rabbi olan Allahın, halife olarak yaratılan insanlardan kendisine duyarlı olanlara dünya hayatında nerde nasıl en güzel bir davranış sergilenceğini anlatan bir hayat kitabıdır. Bir başka deyişle, Allahın insanlara sunduğu hayat projesidir. Allahın insanlara sunduğu bu projeyi anlamak onun dilini kavramak çözmek için Kuranda kullanılan kelime ve ayetlerin ne anlama geldiğini kurandan öğrenmek lazımdır. Her dilede olduğu gibi kuranda da iki anlatım vardır. Kuran buna Müteşabih ve muhkem ifadesi kullanıyor. Ama edebi sanatlar bu anlatım sanatlarına gerçek anlatım ve değişmeceli (mecazi) anlatım diye tanımlamaktadırlar. Şimdi önce edebiyatta kullanılan sanatları ansiklopedik bir bilgi olarak vermeye çalışalım EDEBİ SANATLAR HAKKINDA ANSİKLOPEDİK BİR BİLGİ Edebi Sanatlar hakkında ansiklopedik bilgi Edebi Sanatlar mana üzerinde oyunlar yapıp, sözü güzelleştirme yolları. Edebi eserlerde mana ve fikri daha iyi anlatmak, açıklamak, zevkle okunmasını sağlamak ve ifadeyi temin etmek için yapılır. Bir dildeki kelimelerin iki manası vardır. Bunlara hakiki ve mecazi manalar denir. Kelimelerin her zaman öz manalarında kullanılması Özellikle edebi eserler için kusur sayılır. Ayrıca hakiki manalar, her zaman duygu ve düşünceleri, hayalleri anlatmaya yetmez. Bu yüzden edebi sanatlar bütün dünya edebiyatlarının her döneminde kullanılmıştır. Türk edebiyatında, Özellikle divan edebiyatı sanatkârları bu sanatlara yer vermiş, istedikleri sanatı yapabilmek için hususi gayret sarf etmişlerdir. Son devir Türk edebiyatında istisnalar hariç söz sanatlarından vazgeçilmemiştir. Bir edebi eseri zevkine vararak okumak ve yazarının anlatmak istediğini tam anlayabilmek için diğer bilgilerin yanı sıra edebi sanatları da bilmek gerekir. Edebi sanatlar, zihni faaliyet mahsulü olmaları dikkate alınarak; a) Heyecana bağlı sanatlar, b) Fikre bağlı sanatlar şeklinde sınıflandırılabileceği gibi, bir ifade içinde yaptıkları vazife temel alınarak da 1) Mecazlar, 2) Manaya ait sanatlar, 3) Söze ait sanatlar şeklinde de gruplandırılabilir. Bu ikinci gruplandırmaya göre mecazlar bölümünde teşbih, istiare, mecaz-ı mürsel, kinaye, ta’riz, teşhis ve intak, tecahül-i arif, hüsn-i ta’lil, mübalağa ve tezat yer alır. Manaya ait sanatlar arasında, tenasüb ve iham-ı tenasüb, leff ü neşr, terdid, aks, tekrir, nida, rücu, kat’, sehl-i mümteni, istifham, muamma-lügaz iltifat, irsal-i mesel, tazmin ve iktibas gibi sanatlar vardır. Söze ait sanatlar grubunda da; iştikak, kalb, iade, icaz, cinas, tersi, seci, aliterasyon sayılabilir. Edebi sanatların en çok kullanılanları şunlardır: Teşbih (benzetme): Aralarında benzerlik bulunan iki şeyden zayıf olanı kuvvetli olana benzetmeye denir. Edebiyatta çokça kullanılır. Bir teşbihte en az iki, en çok dört unsur bulunur. Bunlardan benzeyen ile kendisine benzetilen esas unsurlar (öğeler) olup, benzetme edatı ile benzetme yönü yardımcı unsurlardır. Öğe sayılarına göre teşbihler, unsurların hepsi ile yapılan tam teşbih, esas unsurlarla yapılan beliğ teşbih, benzetme yönü söylenmeden yapılan mücmel teşbih, benzetme edatı söylenmeden yapılan müekked teşbih denilen kısımlara ayrılır. Tam teşbihe Örnek: Mehmetçik cesaret ve kahramanlıkta aslan gibidir. Benzeyen: Mehmetçik Kendisine benzetilen: Aslan Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık Benzetme edatı: Gibi Beliğ teşbihe Örnek: Mehmetçik aslandır. Benzeyen: Mehmetçik Kendisine benzetilen: Aslan Mücmel teşbihe Örnek: Mehmetçik Aslan gibidir. Benzeyen: Mehmetçik Kendisine benzetilen: Aslan Benzetme edatı: Gibi Müekked teşbihe Örnek: Mehmetçik cesaret ve kahramanlıkta aslandır: Benzeyen: Mehmetçik Kendisine benzetilen: Aslan Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık İstiare: Benzetme, yalnız benzeyen veya kendisine benzetilenle yapılırsa istiare sanatı ortaya çıkar. Bu da kendisine benzetilenle yapılıyorsa açık istiare, yalnız benzeyenle yapılıyorsa kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır: Açık istiareye Örnek: Ağaçlar sonbaharda elbiselerini soyunur. Kendisine benzetilen: Elbiseler Bu cümlede “elbiseler” kelimesi “yapraklar” yerine kullanılmıştır. Kapalı istiareye Örnek: ... Dönerken inleyen tekerlekler. Benzeyen: Tekerlekler Burada tekerleklerin dönerken çıkardığı sesler, hasta bir insanın inlemesine benzetilmiştir. Mecaz-ı mürsel: Benzetme maksadı gütmeden bir kelime veya ibareyi öz manalarında kullanılmayacak şekilde ifade etmeye denir. Örnek: “Derse girildi.” denildiğinde, ders söylenip, dersin yapıldığı yer olan dershane kastedilmiştir. Yine “Ateşi yak.” sözüyle, kömür odun vb. gibi şeylerin yakılmasının kasdedilmesi de mecaz-ı mürseldir. Kinaye: Hem hakiki, hem mecaz manası anlaşılabilen sözdür. Biri için “Açıkgöz” denildiğinde, hakikat manası olan, o kimsenin gözünün açık olduğu anlaşıldığı gibi, mecaz manası olan zeki ve becerikli olduğu da anlaşılır. Bu sözde kasdedilen mecazi manadır. Ta’riz:Bir sözün anlaşılan manasının tam tersini kastetmektir: Örnek: Tersinden Öğüt Her nere gidersen eyle talanı, Öyle yap ki ağlatasın güleni, Bir saatta söyle yüzbin yalanı, El, bir doğru söz seylerse inanma. Yusufelili Huzuri Şair bu kıta’nın her mısrasında tariz sanatı yapmış, asıl söylemek istediğinin tam tersini ifade etmiştir. Teşhis ve İntak: Teşhis, insan olmayan varlıklara insanların yaptığı işleri mecazi olarak yaptırma; intak da bu varlıkları söyletme, konuşturma sanatıdır. Örnek: Testi ile Güğüm Güğüm bir gün testiye, “Yola çıkalım” dedi. Testi “Korkarım” dedi. Evde kalmak istedi. Çünkü onu en küçük, Bir vuruş hemen kırar. Güğüme, boynu bükük, Dedi ki “Hakkınız var.” “Sizin deriniz benden, Çok daha fazla sağlam. Siz gidiniz fakat ben, Size yoldaş olamam.” Burada testi ve güğüm gibi iki varlık, insanlar gibi davrandırılarak teşhis, konuşturularak da intak sanatı yapılmıştır. Tecahül-i arif: Bilinen bir şeyi bilmiyormuş gibi görünerek yapılan sanata denir. Çeşitli sebeplerle doğrudan doğruya söylenmek istenmeyen bir söz bu şekildeki ifade ile daha etkili olur. Ayrıca nükte yapmak için de çok sık kullanılır. Örnek: Beli bükülmüş bir ihtiyar bir gün yolda oturmuş, dinleniyormuş. Onun böyle yere eğilmiş gibi duruşunu anlamamazlığa gelen bir genç; “Ne o efendibaba, bir şey mi arıyorsun?” diye sormuş. İhtiyar, gencin bu ta’rizini anlamamış görünerek; “Evet oğlum, gençliğimi kaybettim. Onu arıyorum.” diye cevap vermiş. Burada ihtiyarın cevabında tecahül-i arif sanatı yapılmıştır. Hüsn-i ta’lil: Bir olayın meydana gelişini gerçek sebebinden farklı olarak hayali ve daha güzel bir sebebe bağlama sanatına denir. Özellikle divan şairleri tarafından çok sevilir. Örnek: Su Kasidesi’nden Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl Başını taştan taşa vurup gezer avare su Fuzuli (Su, hazret-i Peygamberin ayağını bastığı toprağa kavuşmak için, ömür boyu başını taştan taşa vurarak gezmektedir.) Bu beyitte, suların taşlar arasında sağa sola çarparak akıp gitmesi hadisesi normaldir. Fakat şair onun akışını, Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) duyduğu çok büyük aşk ve hasret sebebiyle, O’nun ayağının bastığı toprağa kavuşabilmek için bir çırpınış sebebine bağlayarak hüsn-i ta’lil sanatı yapmıştır. Mübalağa: Övmek veya yermek için bir hususun abartılarak söylenmesi sanatıdır. Duygu ve düşünceler bu sanatla kuvvetlendirilmek istenir. Ancak, zevk ve incelikten mahrum, kaba ve hoş olmayan ölçüsüz çeşitleri, ters etki bırakır ve sevilmez. Örnek: Öyle zaif kıl tenimi firkatinden kim Vaslına mümkün ola yetürmek saba beni Fuzuli (Ayrılığınla vücudumu öyle zayıflat (saman çöpü gibi et) ki, sabah rüzgarının beni sana ulaştırması mümkün olsun.) İnsan, ne kadar zayıflarsa zayıflasın, hafif esen sabah rüzgarının onu havalandırıp bir yere götürmesi düşünülemez. Böyle olmasına rağmen, beyitte vücudun rüzgarın götürebileceği kadar zayıflamasının istenmesi mübalağadır. Tezad: Aralarındaki bir alakadan dolayı birbirine zıd manaları, bir ifadede toplamaktır. “Bir evde ayş ü şadi bir evde ye’s ü matem” mısraında sevinç ve neşe manasına olan ayş ü şadi ile ye’s ü matem manaca birbirine zıd olup, aralarında tezat sanatı meydana gelmiştir. Tenasüb: Manaca birbirine uygun kelimeleri bir arada zikretmektir. Divan edebiyatında çok kullanılan bu sanata “müraat-ı nazir”, “telfik ve tevfik” gibi isimler de verilir. Örnek: Siper et sinemi, gel hançer-i azara gönül Böyledir resm-i mahabbet buna yok çare gönül Beytinde siper, sine, hançer-i azar kelimelerinin birbirine fikir ve manaca uygunluğu neticesinde tenasüb sanatı ortaya çıkmıştır. Ayrıca aşağıdaki beyit de iham-ı tenasüp için iyi bir örnek teşkil eder. İham-ı tenasüpte kullanılan kelimelerin başka manaları da olabilir. Pek uçurma bildiğim kuştur benim bağban Bülbülün gülzar-ı alemde hezarın görmüşüz Nabi Efendi Burada “uçurma” ile “kuş” ve “bülbül” ile “hezar” kelimeleri ayrıca başka anlamlar ifade ederler. “Uçurma” kelimesinde kuş uçurmanın dışında “yüksekten atma, mübalağa etme”, “hezar” kelimesinde ise “bin” manasının dışında “bülbül” manası ile karşılaşılır. Böylece iham-ı tenasüp yapılmış demektir. Gerçekte mana; “Bahçıvan; bildiğim o kuşu pek fazla uçurma. Biz alemin gül bahçesinde bülbülün binlercesini görmüşüz.” demektir. Beyitte geçen kuş, bülbül ve uçurma kelimeleri kendi aralarında; gülzar (gülbahçesi) ve bağban (bahçıvan) kelimeleri de gene aralarında mana yönünden ilgili olduklarından tenasüp sanatı vardır. Tevriye: Yakın ve uzak olmak üzere iki manası olan bir sözün bir nükteden dolayı uzak manasının kastedilmesidir. Sordum didiler ahbab Semt-i vefada doğru yoldadır Semt-i vefa, yakın manasıyla yarin bulunduğu yeri, uzak manasiyle, sadık ve vefakar olduğunu ifade eder. Yine doğru yoldadır, sözünün yakın manası yarin evinin semtinde dosdoğru yol üzerinde olduğuna, uzak manası ise, sevgilinin iffet sahibi olduğunu gösterir. Şair her ikisini de uzak manaları ile kullanmıştır. Tekrir: Manaya güç kazandırmak maksadıyla bir veya birkaç kelimenin ısrarla tekrar edilmesidir. Örnek: Esselam ey zat-ı pak-ı Mustafa Esselam ey nur-ı iman esselam Esselam ey sahib-i lütf ü kerem Esselam ey kan-ı ihsan esselam Necati Şair, Hazret-i Peygamber için yazdığı bu şiirinde esselam kelimesini devamlı tekrar ederek tekrir sanatı yapmıştır. Rücu: Önceden söylenen fikri sonra reddediyor veya değiştiriyor görünerek aslında onu kuvvetlendirme sanatıdır. Örnek: Makber, makber değil bir türbe Abdülhak Hamid Şair bu sözüyle, mezar manasına gelen makberi reddediyor görünerek gene mezar olan, fakat hususi şekilde saygı gösterilen mezarların ortak ismi olan türbe kelimesini söyleyerek ilk sözünü kuvvetlendiriyor ve rücu sanatı yapıyor. Kat’ (kesme): Üslubun daha etkili olması için sözü okuyucunun sonunu tahmin edebileceği bir yerde kesmeye kat’ denir. Örnek: Birinde rüya tadı; Biri kan içen cadı. İkisinin de adı; Ömürden bir gün... heyhat... Enis Behiç Koryürek İstifham: Üslubun daha etkili olması için sözü soru şeklinde düzenlemeye istifham denir. Örnek: Sormayın; Kays ile Leyla neyidi. Biri mecnun, biri mecnuneyidi. arif NihatAsya Nida (ünlem): Dikkat çekme ve heyecan bildirmek için başvurulur. “Ey, oy, vay, hey...” gibi kelimeler ve noktalamada (!) işareti ile gösterilir. Örnek: Sabah Ezanı “Uyan!” diyen o güzel Nidaya aç odanı Açıp, güzelliği en Güzel çağında tanı; Vakit ki seher vakti, Ezan sabah ezanı! Uyan ey arif, uyan; Uyar uyuklayanı, Ki yerlerle gök-şimdi- Ezanların vatanı: Vakit ki seher vakti, Ezan sabah ezanı!! arif Nihat Asya Sehl-i mümteni: İlk bakışta yapılması kolay görünen, denendiği zaman güçlüğü anlaşılan ve benzeri yapılamayan sade üsluplu eserleri teşekkül ettiren sanata sehl-i mümteni denir. Bu sanatla yazılan eserlerin dili sade ve sanatsız olduğu için aynı değerde eserin yazılabileceği sanılır. Fakat denendiği zaman benzerinin bile çok zor olduğu anlaşılır. Bu sanatla yazılmış en Ünlü eser Süleyman Çelebi’nin Mevlid’idir. Örnek: Mevlid’den Allah adın, zikredelim evvela Vacib oldur, cümle işde her kula Allah adın her kim ol evvel ana Her işi asan eder Allah ana Allah adı olsa her işin önü Her giz ebter olmaya anın sonu Süleyman Çelebi Telmih: Söz arasında herkes tarafından bilinen bir olayın, adını kahramanı veya yerini söyleyerek olayın tamamını hatırlatmaya telmih denir. Örnek: İlahi Ey dost senin yoluna Canım vereyin Mevla Aşkını komayayın Od’a gireyin Mevla Yunus Emre Yunus Emre “Od’a gireyin” sözü ile İbrahim Peygamberin aleyhisselam ateşe atılması olayını hatırlatıyor. Böylece telmih sanatı ortaya çıkıyor. Muamma-lügaz: Edebiyatta manzum bilmece demektir. Edebiyatımızda başlı başına bir şekil olarak görünür. Anonim halk edebiyatındaki bilmeceler sorulu-cevaplı veya yalnız soru şeklinde düzenlenen söz ve zekâ oyunlarına dayalı bir nazım şeklidir. (Bkz. Bilmece) Örnek: Tren gelir İS diye Makinist vurur TAN diye Kömürcü küreği kaybetmiş Kondüktör bağırır BUL diye Bu dörtlükte bilmece şeklinde verilen “İstanbul” kelimesidir. İrsal-i mesel: Yazılı ve sözlü anlatımlarda atasözü ve vecize kullanmaya denir. Örnek: Affeyleyelim belki bilmez “Bir sürçen atın başı kesilmez” Şeyh Galip Tazmin: Nazımda başkasına ait bir şiir parçasını kullanmaya denir. Örnek: Bir devri lanetiyle boğan şairin “Sis”i Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha “-Örtün. Müebbeden uyu. Ey şehr!...” o beddua; Hayır, bu hal uzun sürmez, sen yakındasın, Sıyrıl beyaz karanlık içinden, pırıl pırıl Berraklığında bilme nedir, hafta, ay ve yıl. Yahya Kemal Beyatlı Şair şiirinde Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinin ismine ve aynı şiirden” -Örtün. Müebbeden uyu. Ey şehr!...” ifadesine yer vermiş; böylece bir yandan cevap verirken, diğer yandan da tazmin yapmıştır. İktibas: Manayı kuvvetlendirmek ve sözü süslemek için şiir veya nesre, ayet-i kerime ve hadis-i şeriften birini katmaktır. İktibas müstahsen (güzel görülen) ve müstehcen (kötü görülen) olmak üzere ikiye ayrılır. Müstahsen iktibas: Şiir veya nesir ile alınan ayet-i kerime ve hadis-i şerif arasında uygun düşmeyen, manası okuyucu ve dinleyici üzerinde hoş bir tesir bırakan iktibastır. Bu kadar cürmü seyrettim ki Rahmet ümmidimin budur sebebi Ki buyurmuş Hüdayı azze ve cell “Sebakat rahmeti ala gadabi” Son mısra; “Rahmetim gadabımı geçmiştir.” mealindeki hadis-i kudsidir. Müstehcen İktibas: İslam adabına uymayan bir ibarede, ayet-i kerime ve hadis-i şerifin alınması kötü sayılmıştır. Aks: Bir terkib, cümle veya mısranın son kısmını başa, baş kısmını sona getirmek suretiyle başka bir terkib, cümle veya mısra teşkil etmektir. Örnek: adat-us-Sadat isim tamlamasında, iki taraf arasında akis yapılarak, “adat-us-Sadat Sadatül adat” (Büyüklerin adetleri, adetlerin büyüğüdür.) cümlesi meydana gelmiştir. “Kelam-ı kibar, kibar-ı kelamdır.” da aksın bu kısmına Örnekdir. Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var, mısraı ile: Tahsil-i hüner vakti, hengâm-ı civanidir. Hengâm-ı civanidir, tahsil-i hüner vakti Beyti de mısranın tekrarı ile olan akse Örnekdir. İştikak: Aynı kökten türetilmiş kelimeleri bir arada kullanmaya denir. Örnek: Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem M. Akif Ersoy “Zalim” kelimesi “zulm” kökünden türetilmiş ve ikisi bir mısrada kullanılmıştır. İade: Her beytin son kelimesini bir sonraki beytin ilk kelimesi olacak şekilde kullanmaya denir Örnek: Defter-i a’malümün hattı hatadandır siyah Kan döker çeşmim hayal ettikçe hevl-i mahşeri Mahşeri eşküm virür seylaba ger ruz-i ceza Olmasa makbul-ı dergâhın sirişküm gevheri Gevheridür aşk bahrınun Fuzuli ab-ı çeşm Lik bir gevher ki lutf-ı Hak anadur müşteri Fuzuli icaz: Az sözle çok duygu ve düşünce anlatmaya denir. Her kişinin, her sanatkârın kolaylıkla yapabileceği şey değildir. İnsanlar tarafından benzeri hiç söylenemeyen Örnekleri de vardır. Bunlar Kur’an-ı kerimin bütün ayetleridir. Hadis-i şerifler gibi de hiçbir kimse söyleyememiştir. Bu sanatta mana derinliği vardır. Örnekler: Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi Kanuni Sultan Süleyman Avazeyi bu âleme Davud gibi sal Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş Baki Muraat-ı nazir: Fikri bir sebepten, mahiyetlerindeki bir hususiyetten dolayı, manaları arasında bir ilgi bulunan kelimelerin aynı ifadede toplanmasıdır. Buna cemiyyet, tenasüb, telfik, tevfik, itilaf da denir. Siper it sineni gel hançer-i azara gönül Böyledir, resm-i mahabbet buna yok çare gönül Burada, siper ile hançer arasında fikri bir alaka vardır. Saplanmak istenen hançere karşı siper lazım geldiği gibi, siper de hançer ve benzerlerine karşı korunmak için kullanılır. İstihdam: İki manası olan bir sözün kendisiyle bir manasını, zamiriyle diğer manasını ifade etmek sanatıdır. Bu tarif Arap edebiyatı kitaplarına göredir. Muallim Naci bunu, Türk dili şivesine aykırı görüyor, yerine; bir sözü, delalet ettiği iki manayı birlikte kast ile herbirini uygun yöne sarf etmek şeklinde bir tarif yapıyor. Ayağa düş dilersen, başa çıkma Anınla başa çıkar cam-ı sahba beytinde ilk mısrada ayak, insan uzvudur.İkinci mısrada bu kelime “anınla” zamiri ile temsil ediliyor; burada da kadeh manasına geliyor. Muallim Naci tarifine şu Örneki veriyor: Bahar erdi, açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey, hem gül. Bu mısrada açıldı kelimesi, hem kış manasına gelen dey’e hem de gül’e ait açılmayı ifade ediyor. Birincisinde uzaklaştı, ikincisinde çiçek açıldı manasına geliyor. Cinas: Nazımda sesleri (yazılışları) aynı, manaları ayrı en az iki kelimeyi kafiye olacak şekilde kullanmaya denir. Örnekler: Varı yok, yoğu var iden “Ol” durur, Dünyada her olanı “Ol”, oldurur. Her nefeste eyledik yüz bin günah Bir günaha etmedik hiç bir gün ah Süleyman Çelebi Kara gözler, kara gözler Kararmış kara gözler Gemim deryada kaldı Yelkenim kara gözler Anonim Halk Edebiyatı Seci: Cümle ve cümleciklerdeki kelimelerden birini, bir kaçını veya tamamını kafiye teşkil edecek şekilde tertiplemeye denir. Örnek: Hak tebareke ve teala, nitekim anın dinini müebbed ve şer’ini muhalled ve milletini haşre dek dayim ve ümmetini kıyamete değin kayim eyledi. Sinan Paşa Alliterasyon: Bir ibarede belirli ses ve hecelerin tekrarlanmasına denir. Böylece ahenkli bir söyleyiş meydana getirir. Örnek: Dest-busi arzusuyla ölürsem dustlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su Fuzuli bu beyitte 7 defa “s” sesi, 8 defa “u” ve 5 defa “l” 2 defa “t” sesleri tekrarlanmıştır. Celaleddin-i Rumi’den dehen tolup olup pür fen Bilüp ahbar-ı ahbarı tolı esrar-ı didaram beytinde de aynı durum vardır ve sesler aşağıda görüldüğü gibi tekrar edilmiştir: C(1), e(6), l(6), a(8), d(5), i(5), r(7), u(2), m(2), d(6), n(4), h(3), t(2), o(3), p(4), ü(2), f(1), b(3), ı(3), s(1). Bir diğer beyitteki alliterasyon sanatı da şöyledir: Aman ya Rabbi el-aman ne müşkülmüş ahir zaman İki yüzlüler çoğaldı pek azaldı namaz kılan a(15), m(6), n(6), y(2), r(3), b(2), i(4), e(4), l(7), ü(5), ş(2), k(2), h(1), z(4), ç(1), o(1), d(2), ı(3), p(1) . Kaynak: Rehber Ansiklopedisi ŞİMDİ DE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATINDA KULLANILAN DEYİMLERDEN ALINTI YAPALIM Türk Dili ve Edebiyatı -A- Abacı kebeci: Olur olmaz kimseler, ne olduğu belirsiz kişiler Abanmak: Birine yük olmak, onun sırtından geçinmek Acemilik etmek: Düşüncesizce hareket etmek Açık bono vermek: Bir kimseye, istediği gibi davranma yetkisi vermek Adama benzemek: Düzelmek, göze hoş görünmek Af buyurunuz: Özür dilemeyi ifade eden bir deyim Agop'un kazı gibi yutmak : Önüne konulan her yemeği çabuk yemek Ağız gevşekliği : Sır tutmamak hali Ah edip eh işitmek : Daima feryat etmek Ak sakaldan yok sakala gelmek : Çok yaşlanmak Alavere dalavere : Allah hakkı için (söyle) : Doğruyu söylemesi istenen kimseye verilen söz Amma da yaptın (haa)! : Olmayacak bir şey söyledin anlamında. Arabayı düze çıkartmak : Sonunda işini kolaylaştırmak Astarı yüzünden pahalı : Gerçek değerinden fazlaya mal olmak Aşüftelik etmek : Hafif ve işveli davranmak Atma Recep din kardeşiyiz : Biz birbirimizin ne olduğunu biliriz' anlamında kullanılır. Ayvaz kasap hepsi bir hesap : Hepsi aynı hesaba geliyor anlamında. Azrail olmak : Çok korkulu ve zorba olmak -B- Baba,baba değil iskele babası : Saygı duyulmayan,hayırsız baba Başına feleğin tokmağı inmek : Bir felakete uğramak Bela aramak : Kavga sebebi yaratmak. Ben sarhoş,yolcu sarhoş : Herkesin garip bir tutum içinde bulunduğunu anlatmak için kullanılır. Beyni sulanmak : Bunamak. Bıyıkları balta kesmez olmak : Güçlü olmak,kimseden korkmamak Bızdık : Ufak çocuk Binin yarısı beş yüz o da ben de yok : Düşünceli kimseleri avutmak için teselli mahiyetinde söylenir. Bir avuç toprak olmak : Ölmek Bir çırpıda : O anda Boşlamak : İlgisiz davranmak,ilgiyi kesmek Boyunun ölçüsünü almak : Biri tarafından ağzının payı verilmek Bulanık suda balık avlamak : Karışıklıktan yararlanıp menfaatini kollamak Burnu kokuyu iyi almak : Her şeyi önceden sezmek Büyüklük göstermek : Bağışlamak Büyük söylemek : Övünmek -C- Cafer ağanın abdest suyu : Tatsız,tuzsuz Caka yapmak : Gösteriş yapmak Cana işlemek : Çok tesir etmek Can atmak : Çok istemek Can ciğer : Samimi Candan yanmış : Adamakıllı tutulmuş Canı burnuna gelmek : Bir işte çok eziyet ve sıkıntı çekmek Canını şeytana satmak : Kötü işlerle uğraşmak Canın sağ olsun : Bir ziyan için söylenen teselli sözü Ceddine okumak : Soyuna sövmek Ceffel kalem etmek : Hemen hüküm vermek Cephe almak : Düşmanca hal takınmak Cıcığı çıkmak : Çok hırpalanmak Ciğeri beş para etmez : Değersiz kişi Cihan alem bilmek : Herkes tarafından bilinmek Cin fikirli : Çok zeki,açıkgöz Cumbadak dalmak : Ani olarak girmek,dalmak Curcuna koparmak : Gürültüyle çevreyi karıştırmak Curcunaya kalkmak : Kavga ve gürültü çıkarmaya kalkmak -Ç- Çabalama kaptan ben gidemem : Boşuna çabalama anlamında. Çaçaron : Kavgacı,şirret Çağı geçmek : Yaşlanmak Çala kalem : Durmaksızın yazarak Çehresi atmak : Rengi sararmak Çehre uzatmak : Küsmek,somurtmak Çek arabanı : Defol anlamında Çeşnisine bakmak : Lezzetine bakmak Çevir kazı yanmasın : Sözünü çeviren kimseler için söylenir. Çıkmaz ayın son çarşambası : Belirsiz ve uzak zaman Çiğ süt emmiş olmak : Soysuz ve namussuz olmak Çileden çıkmak : Hiddetlenerek sabrın taşması Çizmeden yukarı çıkmak : Haddini bilmemek Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek : Durumuna uygun düşmeyen büyük ve olmayacak hayallere kapılmak Çorbada tuzu bulunmak : Emeği geçmiş olmak Çömlek hesabı : Baştan savma hesap Çöpçatan çatmak : Kısmet olmak Çürük tahtaya basmak : Umduğunu bulamamak,aldanmak -D- Dağarcıkta bir şey kalmamak : Her şeyi yitirmek Dalavere : Oyun,hileli iş Davulu yarık : Sır saklamayan,önüne gelene içini döken Dekbaz : Hileci Demir gibi olmak : Sağlam ve sıhhatte olmak Devede kulak : Kıyaslanan şeyler arasındaki orantısızlığı belli etmek için kullanılır. Dırdır etmek : Yerli yersiz söylenip durmak Dikili ağacı olmamak : Malı mülkü olmamak Dili çetrefilli olmak : Rahat ve düzgün konuşamamak Dilini zaptetmek : Konuşmamak Dişini sökmek : Zararsız hale getirmek Dokuz doğurmak : Korkudan ve heyecandan bitmek Dolmaları yutmak : Kanmak,aldanmak Dostlar alışverişte görsün : Laf olsun diye iş yapanlar için söylenir. Döner taşım yok,öter kuşum yok : Hiçbir şeye sahip olmamak Dört dirhem bir çekirdek : Şık giyimli kimse Dudukuşu : Geveze Dümen suyundan gitmek : Karşısındakinin huyuna göre davranmak Dünyaya kazık kakmak : Ölmemek -E- Ebussuut Efendi'nin gelini : Eski moda giyinen kadın Eceline susamak : Tehlikeli işlere girişmek Edepsizliği gündeliğe takılmak : Edepsizliği alışkanlık haline getirmek Efendilik yapmak : Saygılı hareket etmek Efendizadem : Beyim anlamında bir hitap Eğrisi doğrusuna gelmek : Uygunsuz yapılan işin tesadüfen uyumlu bitmesi Ekmeği dizinde : Nankör Elemtere fiş kem gözlere şiş : Nazar değmesin anlamında Eli çabuk : Tez iş gören Emeği geçmek : Bir işin yapılmasında yardımcı olmak Ensesinde boza pişirmek : Çok eziyet çektirmek Ermeni gelini gibi : Daima kırıtan,süzülen kadınlar için yapılan benzetme Ervahlarına yuf olsun : Sövgü Eski çamlar bardak oldu : Şartlar değişti anlamında kullanılır Eşek hoşaftan ne anlar : Anlayışsız,zevksiz insanlar için söylenir. Etek belde : Kıvrak ve becerikli Ev açmak : Ayrı ev tutmak Eyere de gelir semere de : Bütün işlere yarar anlamında Ez ez de suyunu iç : Hiç yararı olmayan bir işi tenkit etmek için kullanılır. Ezilip büzülmek : Aşırı sıkılgan davranmak -F- Fahiş faize batakçı müşteri : Benzer kişilikteki insanlar birbirini kolay bulur manasında Faka basmak : Güç duruma düşmek Falcı değilim ya : Ben olacağı bilemem anlamında Fare düşse başı yarılır : Bir yerin yoksulluğunu anlatmak için kullanılır. Farfara : Ağzında sır tutamayan kimse Fasulye gibi kendini nimetten saymak : Kendine olduğundan fazla değer vermek Feleğin çemberinden geçmiş : Tecrübeli,bilmiş Felekten bir gün çalmak : Eğlenceli bir gün geçirmek Ferteği çekmek : Kaçmak Fesat kumkuması : Hep kötülük düşünen Fıkırdamak : Kesik kesik gülmek Fıldır fıldır aramak : Israrla ve telaşla aramak Fırın süpürgesi : Zayıf,uzun boylu kimse Fincancı katırlarını ürkütmek : Kötü niyetli kişileri ürkütecek hareketlerde bulunmak Fitil almak : Öfkeyle parlamak Fol yok yumurta yok : Herhangi bir sebep veya ilişki bulunmaması Forsu kırılmak : İtibar ve onuru sarsılmak Fukara babası : Fakirleri kollayan kimse Fütur getirmek : Umutsuzluğa ve çaresizliğe düşmek -G- Gafil baş,düşmana eş : İşlerinde hazırlıksız olan insan her zaman zor duruma düşebilir Gagasından yakalamak : Zayıf noktasından yakalamak Gavur ölüsü : Oldukça ağır Gavurun tembeli keşiş,Müslüman'ın tembeli derviş : Kendini büsbütün ibadete verip,dünyadan elini eteğini çeken kişiler için kinaye yollu söylenir. Gazali rana : Güzel,hoş ceylan gibi sevgili anlamında Geçmişi kandilli : Sövgü Gemi aslanı : Gösterişli,işe yaramayan adam Geyik etine girmek : Erginleşmek Gırtlağından kesmek : Yiyecek parasını kısıtlamak Giderayak : Gitmek üzereyken Girye bana hande sana : Önce karşısındakini düşünen kimsenin kullandığı bir deyim Giydirmek : Azarlamak Gök demir,yer bakır : İmkansızlıklar ve umutsuzluklar içinde bulunuşu anlatır. Gömlek değiştirmek : Tutum ve görüşlerini değiştirmek Göründü Sivas'ın bağları : Gerçekleşmesi beklenen bir şeyin ortaya çıktığına dair olanaklar belirdiğinde kullanılır. Göz nuru dökmek : Yapılan işte göz emeği bulunmak Güvendiği dağlara kar yağmak : Güveni sarsılmak H- Habbeyi kubbe yapmak : Önemsiz bir şeyi büyütmek Haber vermek : Bildirmek Hak getire : Yoktur anlamında Halep ordaysa arşın burada : Yapacağını yap anlamında sitem Ham ervah : Kara ruhlu kimse Hangi peygambere ümmet olacağını şaşırmak : Kimin sözünü ve yolunu tutacağını,ne yapacağını şaşırmak Hat çekmek : Önemsememek Hatun : Eski zaman beylerinin,hanımlarına olan hitabı Haymana öküzü : Hımbıl ve tembel kimse Hazır mezarın ölüsü : Hep hazıra konmak isteyen tembel kimseler için kullanılır. Her gün papaz pilav yemez : Hep aynı şeyler yapılamaz Her işin hakkından gelmek : Her işi başarır olmak Her tarakta bezi olmak : Her işle ilgili olmak Hesaptan düşmek : Yok saymak Hır gür : Kavga Hiçe saymak : Hiç değer vermemek Hindi gibi kabarmak : Övünmek,böbürlenmek Hokka gibi oturmak : Dikilen elbisenin tam üzerine uyması Hoşbeş etmek : Sohbet etmek Hödük : Görgüsüz,anlayışsız kimse Hükümet sürmek : Ülkeyi yönetmek Hüt dağı gibi şişmek : Karnı şişmek -I- Icığını cıcığını sormak : Bütün ayrıntıları öğrenmek Ikına sıkına : Güçlükle Ikınıp sıkınmak : İş yapmak için kendini zorlamak Ilıca ördeği : Sıcağa ve rahata düşkün Irağı yakın etmek : Güçlükleri ortadan kaldırmak Irgat gibi çalışmak : Çok çalışmak Irgat pazarına döndürmek : Bir yeri dağınık ve karışık hale sokmak Isınmak : 1-Alışmak,2-Sevmek Isıtıp ısıtıp önüne koymak : Bir konuda ikide bir söz açmak Iska geçmek : Atlamak Iskartaya çıkmak : Eskimek Islak tavuk : Miskin kadın Islatmak : Dövmek Işık göstermek : Yol göstermek Ivır zıvır : Önemsiz şeyler -İ- İbibullah sivri külah : Yapayalnız,varlıksız olan kimse İbiş gibi : Alığa benzer İcabına bakmak : 1-Gerekeni yapmak,2-Ortadan kaldırmak İç fırtınasına tutulmak : Morali bozulmak İç güveysinden hallice : Durumu şöyle böyle İfrit yardağı : Kötülüğe yardımcı olan İğne yutmuş : Çok bitkin ve sıkıntılı kişi İkisini bir kazana koysan kaynamazlar : Birbirine zıt insanları anlatmak için kullanılır. İki yakası bir yere gelmez : Bir türlü düzene kavuşamaz İlk göz ağrısı : İlk sevilen İmana gelmek : Merhamete gelmek İngiliz tabancası gibi kurulmak : Çalım satmak,kasılmak İpe un sermek : Gevşemek,bahane uydurup işten kaçınmak İp korkusunu boynuna almak : Ölümü göze almak İpliği pazara çıkmak : Herkese rezil olmak İstemem yan cebime koy : Rüşvet konusunda alay yollu söylenir İşi sıkışık olmak : İşi çok ve külfetli olmak İtsiz köye dönmek : Sakinleşmek,tenhalaşmak İyiden iyiye : Adamakıllı İyi gün dostu : İyi günlerde ortaya çıkan İzi belirsiz olmak : İz bırakmadan kaybolmak -K- Kabak tadıvermek : Devamlı,ısrarlı bıktırmak Kabasını almak : Bir yerin temizliğini üstünkörü yapmak Kaçın kurrası : Birinin hiçbir oyuna gelmeyecek kadar açık göz, akıllı olduğunu anlatmak için kullanılır. Kağıt üzerinde kalması : Bir anlaşmanın resmiyette kalması,tatbik edilmemesi Kaleyi içinden fethetmek : Meseleyi karşı taraftan birinin yardımıyla halletmek Kalp ağrısı : Aşk acısı Kamburu çıkmak : Çok çalışmış olmak Kan akıtmak : Kurban kesmek Kan çanağı gibi : Çok kızarmış Kan ter içinde kalmak : Çok yorulmak Kapağı atmak : Gitmek,yerleşmek Kapısını aşındırmak : Çok gidip gelmek Kara gün dostu : İnsana sıkıntılı günlerinde yardım eden gerçek dost Kaşının altında gözün var dememek : Yaptığını beğenmemek,takdir etmemek Kedi ile harara girmek : Geçimsiz biriyle ortaklık etmek Kendine yontmak : Karşısındakileri düşünmeden kendi çıkarına göre davranmak Kıç atmak : Pek istemek Kınalar yakmak : Çok sevinmek Kimi kimsesi : Yakınları Kimseye eyvallah etmemek : Kimseye minnettar kalmamak Kimya gibi : Az bulunur Kont gibi : Yakışıklı ve şık giyinmiş Korkuluk : Gereksiz ve yararsız kimse Körün istediği bir göz,Allah verdi iki göz : Hayal ettiğinden daha fazlasına kavuşan kişiler için kullanılır. Kör şeytanın işi yok : Hep aksilikle karşılaşan kişiler tarafından sitem yollu olarak kullanılır. Kurdu koyunla barıştırmak : Kötü biriyle saf birini uzlaştırmak Külçe gibi oturmak : Yorgunlukla çökmek Kül yutmak : Kandırılmak,oyuna gelmek -L- Laçka olmak : Eskimek,işe yaramaz halde olmak Laf altında kalmamak : Karşısındakinin sözünün altında kalmamak Laf ebesi : Çok konuşan kimseler için kullanılır. Lakke yapmak : Başkasının hakkını çalmak Lala paşa eğlendirmek : Nazik kişileri eğlendirmeye çalışmak Lamı cimi yok : Bir konu üzerinde itiraz kabul etmediğini bildirmek için kullanılır. Leb demeden leblebiyi anlamak : Anlayışlı,zeki olmak Leke sıçratmak : Bulandırmak Leşini çıkarmak : Kıyasıya dövmek Leyleği havada görmek : Çok dolaşanlara söylenir Limoni tabiatlı : Mızmız Lodosa tutulmuş gibi bocalamak : Ne yapacağını kestirememek Lokman hekimin ye dediği : Güzel,tatlı şey Lop yumurta : Kaynamış yumurta Lügat paralamak : Anlamını bilmediği halde,bilgiç konuşmak Lülüye gelmek : Aldanmak Lüpe konmak : Değerli bir şeyi emek harcamadan ele geçirmek -M- Maça beyi gibi kurulmak : Saygısızca,kasılarak oturmak Madrabaz : Çıkarını hileli yollardan sağlayan kimse Mahalle çocuğu : Eğitimsiz çocuk Makaraya takmak : Alaya almak Marsık : Çok esmer kimse Merak getirmek : Kara sevdaya tutulmak Meryem Ana kandili gibi : Soluk (belirsiz) anlamında Meşe odunu : Kaba,anlayışsız adam Meydan vermek : Fırsat vermek Mısır'daki sağır sultan bile duydu : Duymayan kalmadı anlamında Mızrağı çuvala sığdıramamak : Gerçeğin asla saklanamayacağı anlamında kullanılır. Mis gibi burnunda tütmek : Çok özlemek Miskinler teknesi : Tembellerin toplandığı yer Mürai : Art düşünceli kimse Mürekkebi kurumamak : Daha pek yeni olmak Mürekkep yalamış : Okuyup,yazmış kimse Mürüvvetini görmek : İyi ve mutlu günlerini görmek Müslüman adam : 1-Dindar kişi,2-Doğruluktan ayrılmayan kimse -N- Nabzını yoklamak : Karşısındakinin ne düşündüğünü anlamaya çalışmak Nalına mıhına vurmak : Ne yapacağını kestirememek Namı nişanı kalmamak : Yok olmak,unutulmak Nanpareye muhtaç olmak : Pek yoksul olmak Nargile suyu : Tatsız içecek Nazı geçmek : İsteği geri çevrilmeyen kimse Ne ala memleket : Uygunsuz yapılan işleri kınamak için söylenir Neci oluyor : Ne karışıyor anlamında Nefsine yedirememek : Bir şeyi hazmedememek,kabul etmemek Nevri dönmek : Çok sinirlenip,bunun yüzünden belli olması Ne yüzle : Ne cesaretle anlamında Nispet vermek : Onu üzecek şekilde gösteriş yapmak Nobran : Kaba,sert,kırıcı(kimse) Noktası noktasına : Tastamam Nuh gemisi : Her çeşit insanın toplandığı yer Nuh nebiden kalma : Çok eskiden kalma Nur topu gibi : Güzel,şişman,beyaz (çocuk) Nur yüzlü : Temiz yüzlü kimse Nutku tutulmak : Üzüntüden,korkudan konuşamamak -O- O bir düşeş : O talih sonucu ele geçirilmiştir anlamında O gün bugün : O gündenberi Oh demek : Rahat etmek Ok gibi ciğerine işledi : Yapılan bir hareketin çok üzmesi Ok yaydan çıktı : Vazgeçemeyeceği bir işi yapmak Olmuş armut gibi eline geçmek : Kolaylıkla,yorulmadan elde etmek Onun ipiyle kuyuya inilmez : Güven olmaz anlamında Oralı olmamak : Önemsememek O saat : O anda O tarakta bezi olmamak : İlişkisi olmamak Oynak : Hafif meşrep kadın Oyun etmek : Hile yapmak,aldatmak Oyunun sakalı bitmek : Bitmiş olayları anlatan bu deyim,genellikle Karagöz oyunlarının sonunda kullanılır. -Ö- Öbür dünyayı boylamak : Ölmek Öfke topuğa çıkmak : Çok öfkelenmek Öksüz babası : Öksüz ve yoksulları koruyan adam Öküz boyunduruğa bakar gibi bakmak : İstemeden,mecburen bakmak Ölçüsünü bildirmek : Haddini bildirmek,cezasını vermek Ömür adam : Hoşsohbet adam Önünü almak : Durdurmak Öp babanın elini : Sürpriz bir durum karşısında yaşanan şaşkınlığı anlatmak için kullanılır Örümcek kafalı : Eski kafalı,yeniliklere uyum gösteremeyen Ötmek : Durmadan anlamlı,anlamsız konuşmak Öve öve göklere çıkarmak : Çok övmek Öyle başa böyle traş : Alakasız durumları belirtir. Özü sözü bir : Verdiği sözleri tutan dürüst kimse -P- Pabucuna kum dolmak : Engelle karşılaşmak Paçaları sıvamak : Hazırlanmak Paha biçmek : Değerini ölçmek Pancar kesilmek : Mahcup olup kızarmak Paparayı yemek : Paylanmak,azar işitmek Paraya para dememek : Kazancı bol olmak Para peşin kırmızı meşin : Alışverişin peşin olduğunu anlatır Patentasının altına almak : Egemenliği altına almak Pestil gibi olmak : Çok yorgun ve halsiz olmak Peşkeş çekmek : Bir iş yaptırmak için,kendine ait veya başkasına ait bir şeyi hediye etmek Pılı pırtı : Eski püskü,değersiz eşya Piç etmek : Bozmak,işe yaramaz hale getirmek Pişmiş aşa soğuk su katmak : Yapılmakta olan bir işi bozmak Piyasaya düşmek : 1-Çok bulunur olmak,2-Orta malı olmak Postal : Düşkün kadın Put kesilmek : Sessiz ve hareketsiz kalakalmak Püsküllü bela : Kişinin başını derde sokan kişi veya durum -R- Rabbime emanet : Herhangi bir şeyin,kimsenin korumasını tanrıya bırakmak Rafta kurabiye var ama size göre değil : İşinize yaramaz anlamında Rahat yüzüne hasret kaldı : Huzursuz olmak,rahat edememek Ramazan keyfi : Oruç tutanlardaki sinirlilik hali Rengi atmak : Çok heyecanlanıp solmak,sararmak Rengi olmamak : Silik olmak Renk senfonisi : Birbiriyle uyuşan renkler bütünü Rest çekmek : Kesinlikle kabul etmemek Rızkını taştan çıkarmak : En zor şartlarda bile geçimini sağlamak Rufailer karışır : İşin karmaşıklığını anlatır Ruhu bile duymaz : Yapılan bir işten hiç haberi olmaz anlamında Ruhuna hitap etmek : Herhangi bir şeyden çok etkilenmek Rüya gibi : Gelip geçici şeyleri anlatmak için kullanılır Rüyasında görse hayra yormaz : Olacağına ihtimal vermemek Rüzgar ekip fırtına biçmek : Yapılan kötülüğe karşı daha büyük kötülüğe uğramak Rüzgar gelecek delikleri tıkamak : Her türlü tedbiri almak -S- Saat gibi : Düzgün çalışan Saat on bir buçuğu çalmak : Yaşı çok ilerlemek Sacayak olmak : Üç kişi bir araya gelip çok samimi olmak Saçı uzun,aklı kısa : Düşüncesiz,aptal Sağlam ayakkabı değil : Güven duyulacak kimse değil, doğruluğu konusunda şüphe duyulur Sakala soğan doğramak : 1-Aldatmak,2-hakaret etmek Saman gibi : Tatsız,tutsuz Sapı silik : Serseri Sarı Yahudi : Paraya düşkün kişi Sazına bülbül koymak : Çok güzel çalmak Sefalar getirdiniz : Eskiden çok kullanılan,hoş geldiniz sözü Sel önünden kütük kapmak : Zor bir iş başarmak Sen sağ ben selamet : Yapacak bir şey kalmamak Sıtma görmemiş ses : Gür ve kalın sesli Sidik yarışı : Gerekli gereksiz rekabete girmek Söyleye söyleye dilimde tüy bitti : Çok öğüt verdiği halde sözü dinlenilmeyen insanların içinde bulunduğu durumu anlatır. Sütüne havale etmek : Karakterine,insanlık duygusuna bırakmak -Ş- Şafak atmak : Korkmak,şaşırmak Şahbaz : Becerikli ve çevik Şapa oturmak : Çaresiz kalmak Şaşkın bakkal : Hesabını şaşıran kimse Şerbetli : Kötü işler yapmayı huy edinmiş kimse Şeşi beş görmek : İyi görmemek,yanılmak Şeytan çekici : Sevimli ve akıllı çocuk Şeytan diyor ki : İçinden zararlı bir şeyler yap diyen ses Şifayı kapmak : Hastalanmak Şimşek gibi : Büyük bir hızla Şirret karı : Geçimsiz,huysuz,yaygaracı kadın Şom ağızlı : Kötümser,olayları devamlı kötüye yoran kimse Şöhreti afakı tutmak : Herkes tarafından bilinir hale gelmek Şöyle bir bakmak : 1-Üstünkörü,2-İnceler gibi manalı bakmak Şunu bunu bilmem : Mazeret kabul etmem,özür dinlemem -T- Taban çekmek : Gitmek Tabanvayla gitmek : Yürümek Tadını kaçırmak : Zevkini bozmak Takıp takıştırmak : Çok süslenmek Talihi yar olmak : Şansı yardım etmek Tantuna gitmek : 1-Öldürülmek,2-Belaya uğramak Tasamın on beşi : Umrumda değil anlamında Taş yağar,kıyamet kopar : Felaketli,korkunç zaman Taş yürekli : Acıması olmayan kimse Tavşan boku : Ne faydası,ne de zararı olan kimse Tebeşire peynir bakışlı : İyi göremeyen,şaşı Tencere yuvarlanmış,kapağını bulmuş : Birbirine uygun,eşit şeyleri anlatmak için kullanılır. Tiği teber şahı levent : Her şeyini tüketmiş kimseleri anlatmak için söylenir. Tosunum : Gürbüz kimseler için kullanılır Tut kelin perçeminden : Boşuna uğraşma,onda yok anlamında… Tüy dikmek : Kötü bir durumu daha çok kötüleştirecek harekette bulunmak -U- Ucu dokunmak : Herhangi bir işten zarar görmek Uç vermek : Görünmek,yetişmek,belirmek Ufağını tefeğini toplamak : Kendine ait ne varsa toplamak Ufuk açılmak : Yeni imkanlar belirmek Ulan : Nefret,öfke ifade eden bir hitap şekli Ulu orta konuşmak : Düşünmeden söylemek,rastgele söylemek Ununu elemiş eleğini duvara asmış : Yapacağını yapmış Utandınsa yüzüne kalbur tut : Utanmanın gereksizliğini anlatır Uyku ölümün kardeşidir : Uyuyan kimsenin dünya ile ilgisi kesilir. Olup bitenden haberi olmaz. Uzağı görmek : Bir işin sonucunu,nasıl gelişeceğini önceden tahmin edebilmek.Tedbirli hareket etmek. Uzun boylu : Ayrıntıları hesap ederek,etraflıca düşünmek. Uzun uzadıya : Çok ayrıntılı olarak Uzun yaşın ahiri ölüm : Ne kadar uzun yaşanırsa yaşansın,bütün canlılar bir gün mutlak öleceklerdir -Ü- Ücüğünden cücüğüne : Bütün yönleriyle Üç aşağı,beş yukarı : Belirlenmiş bir sayıdan biraz fazla veya biraz az olarak Üçe beşe bakmamak : Çok fazla pazarlık etmeden alışveriş yapmak Ümidi boşa çıkmamak : Beklediğini,umduğunu bulmak Üsküdar dolmuşu gibi birbirinin üzerine : Çok kalabalık yer Üst perdeden başlamak : Ağzını bozmak Üstünde durmak : Israr etmek Üstüne almak : Ödev olarak kabul etmek,bilmek Üstüne basmak : Konuya değinmek Üstüne varmak : Öfkelendirecek söz veya harekette ısrar etmek Üstüne vurmak : Eklemek Üstünüze iyilik sağlık : Hastalıkla ilgili konuşurken söylenir Üvey evlat muamelesi görmek : Ayrı ve hor görülmek Üzerine tuz biber ekmek : Bir kimsenin acısını fazlalaştıracak, derdini derinleştirecek davranışlarda bulunmak Üzerinize afiyet : Ben hastayım.Sizi etkilememesini dilerim. Üzüm üzüm üzülmek : Çok üzülmek Üzüm yemek değil,bekçi dövmek : Önemli işler dururken vakit öldüren kişiler için kullanılır. -V- Vadesi gelmek : Ömrünün sonuna gelmek Vakit geçirmek : Gereksiz işlerle uğraşmak Vakit nakittir : Zaman en değerli varlığımızdır Vara yoğa karışmak : Her şeye karışmak Vardığın yer körse,sen de gözünü kapa : İnsanlar,çevresindekiler ile iyi ilişkiler kurmak isterlerse onlara uymak zorundadırlar Var kuvveti pazuya vermek : Kolunun kuvvetine güvenmek. Vebali boynuna : Günahı ona ait anlamında Veledizina : Babası belli olmayan Verilmiş sadakası olmak : Bir belayı,kazayı zarar görmeden atlatmak Vık dedirtmemek : Ses bile çıkarttırmamak Vız gelip tırıs gitmek : Hiç aldırmamak Vız gelmek : Önemsiz görünmek,aldırış etmemek Vidin kalesi gibi metin olmak : Dayanıklı ve sabırlı olmak Voli vurmak : Vurgun vurmak Voyvoda kesilmek : Zalim olmak. Vur abalıya : Sessiz ve sakin kimselere yapılan zulüm ve haksızlığı belirtmek için kullanılır. Vur patlasın çal oynasın : Büyük eğlenceler için söylenir. Vurucu güç : Çok etkili silahlarla donatıldığı için savaş gücü yüksek askeri birlik Vuslat kıyamete kalmak : Kavuşma ümidi olmamak Vücuda getirmek : Var etmek Vücudunu ortadan kaldırmak : Öldürmek -Y- Yabana atmak : Dikkate almamak Yabana söylemek : Saçma ve yersiz konuşmak Ya bu deveyi gütmeli,ya bu diyardan gitmeli : Mecburi durumlarda bir işin mutlaka yapılması gerektiğini belirtmek için söylenir. Ya devlet başa,ya kuzgun leşe : Büyük bir zafer için her tehlikenin, hatta ölümün bile göze alındığını belirtir. Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz : Kimseye faydası ve yardımı yoktur anlamında. Ya herro,ya merro : Seçim yapılması gereken durumlarda söylenir. Yahudi pazarlığı : Kıyasıya yapılan pazarlık Yakadan geçirmek : Evlat edinmek Yaka paça : Hırpalayarak Yalancı pehlivan : Sözde kahraman Yalova kaymakamı : Değersiz olduğu halde çalım satan kişilere söylenir. Yangın var diye bağırmak : Bir şeyden çok bıkmak,bezmek Yaptığını bilmemek : Aklı başında olmamak Yediği naneyi kokutmak : Uygunsuzluğunu ortaya koymak Yel kayadan ne alır : İmkansız bir durumu belirtmek için kullanılır. Yıldırım gibi : Büyük bir hızla. Yıldızı parlamak : Şans yüzüne gülmek Yiyip bitirmek : 1-Onmaz hale getirmek, 2-Devamlı eziyet etmek Yobaz : Kaba,sofu. Yolu düşmek : Bir rastlantı sonucu gelmek. * : Güzel ve süslü kadın Yuf ervahına : Lanet olsun anlamındaki bir karşı çıkma sözü. Yüreği geniş olmak : Gamsız olmak,her şeyi kaldırabilmek Yürekte var,elde yok : Yetenekli olup,imkansızlıklar yüzünden bunu geliştiremeyen insanlar için söylenir. Yüz yüze gelmek : Karşılaşmak -Z- Zahmet çekmek : Eziyet ve yorgunluğa düşmek Zahmet etmek : Yorulmak. Zartalos : Yellenmek Zebunu olmak : Birine çok düşkün olmak Zehir etmek : Tadını kaçırmak Zehir zemberek : Çok acı Zembereği boşanmak : Uzun uzun gülmek Zerre kadar : Yok denecek kadar Zevahiri kurtarmak : Bir işi yarım yamalak yapıp eleştiri almamak Zeval bulmak : Yok olmak. Zıvanadan çıkmak : Çok öfkelenmek Zihne dank etmek : Uzun zamandır anlaşılamayan bir şeyi,herhangi bir olayın araya girmesiyle birdenbire anlamak Zil gibi : Parasız ve aç Zilleri takıp oynamak : Çok sevinmek Zilsiz oynamak : Çok sevinmek Zokayı yutmak : Aldatılmak Zurnacının karşısında limon yemek : Uygunsuz bir davranışta bulunarak,çalışamaz hale getirmek Zurnayı biz çaldık,parsayı o topladı : Haksızlık edip hazıra konanlar için söylenir. Züğürt tesellisi : Boş,yersiz avutma Zümrüt gibi : Yemyeşil |
![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
anlayışı, devlet, kur’anda |
|
|