hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > GELENEK DİNİ > Mezhepler ve Tarikatlar

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 5. January 2011, 02:00 AM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.094
Tesekkür: 3.632
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!


Alıntı:
dost1; Nickli Üyeden Alıntı
Kur'an'da geçen "veli,evliya" kelimeleri dost anlamında değildir.
En büyük oyun kelimelerin tahrif edilmesiyle yapılmaktadır.
"Veli" kelimesi bizim Türkçeye de geçmiş bir kelimedir. Reşid olmadan önce baba ya da annelerimiz okulda bizim "veli" mizdiler.

yazımıza

Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bütün ayetlerdeki ifade bu manada olsa Evliyaullah İfadesinde haşa ALLAH c.c ın velayet ihtiyacı duyduğu birileri olması gerekli olur.Zira Ayeti kerimede


أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Yûnus / 62
Elâ inne evliyâa(A)llâhi lâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e)

Bilin, haberdar olun ki şüphe yok Allah dostlarına ne korku vardır, ne de mahzun olur onlar. * .
cevabını vermişsiniz. İleri sürdüğünüz tez ile ayet arasında nasıl bir ilişki kurdunuz bilemem.
Örnek verdiğiniz bu ayet:
Açın gözünüzü! Allah'ın velîlerine –ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir– kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.

ayrı bir necmdir.

Yunus;62–63: Açın gözünüzü! Allah'ın velilerine -ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir- kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.

Yunus;64: Onlara dünya hayatında ve âhiret hayatında müjde vardır. Allah'ın sözleri için değişiklik diye bir şey yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.

Ayrı bir necm olan bu Âyet grubunda da yine çok önemli ve çok özel bir konu açıklanmaktadır. Bu konu, - اولياء اللّه evliyâullâh = Allah'ın velileri / yakınları, yardımcıları konusudur.

Çarpıtılması sebebiyle dinî hayatta bir takım hurafelerin ve sapık akımların oluşmasına yol açmış olan bu konu, önemli olduğundan incelemeye tâbi tutulacak, bunun sonucunda da Kur'ân terminolojisine ait olan "Allah'ın Evliyası" ifadesinin gerçek anlamı ortaya konacaktır.



Şimdiye kadar hep Allah'ın kullarına yakınlığı, yardımcılığı ile ilgili olarak kullanılmış olan veli [yakın, yardımcı] sözcüğü, ilk kez Yûnus Sûresinin 62. Âyetindeki evliyâullâh ifadesi dolayısıyla "kulların Allah'a yakınlığı, yardımcılığı" şeklinde gündeme gelmektedir. Çünkü bir izafet terkibi [isim tamlaması] olan اولياء اللّه - evliyâullâh ifadesi, sözcük anlamı itibariyle Allah'a yakın olanlar demektir.


اولياء اللّه - evliyâullâh = Allah'a yakın olanlar ifadesi Kur'ân'da geçtiğine göre, Rabbimizin kendisine yakın, yardımcı olarak gördüğü bazı kimselerin varlığı tartışmasızdır. Önemli olan, bu "yakın, yardımcı" insanların kimler olduğudur. Ne var ki, bu insanların kimler olduğu konusu tamamen çarpıtılmış, kimler olduğunu öğrenmek için Kur'ân'a başvurulacağı yerde, yalan yanlış söylentiler dikkate alınarak Kur'ân dışı acayip bir terminoloji üretilmiştir.

Dîne Kur'ân dışında kaynak aramak anlamına gelen bu davranışlar, tevhit dininin dışına çıkılmasına yol açarak İslâm'a ters yabancı inanç ve kültürlerdeki bazı kabullerin İslâm'a sokulması neticesini doğurmuştur.

Bu kabullerin kendilerini nasıl bir pisliğin içine sürüklediğini fark edemeyen zavallılar ise, İslâm'a Kur'ân dışı kaynak icat eden müşriklerle birlikte boğazlarına kadar bu pisliğin içine batmışlardır:

(Tövbe: 28) Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. …


Oysa evliyâullâh' ın kimler olduğunu anlamak için şirke batmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Rabbimiz bunların kimler olduğunu Kur'ân'da açıklamıştır:

(Enfâl: 34) Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar O'nun evliyâsı [yakını, yardımcısı] da değiller. O'nun evliyâsı [yakınları, yardımcıları] sadece takva sahipleridir. Velâkin onların ekserisi bilmiyorlar.


Zihinlerindeki sorulara Kur'ân yerine uydurma rivayetlerde cevap arayanlar, bu konuda da Kur'ân'ı dikkate almamışlar ve evliyâullâh terkibine kendilerince, uydurmalar arasından cevap hazırlamışlardır:


Peygamber Efendimize "Evliyâullah kimdir?" diye sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: "Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır, zikredilir. [51–21] (İbn-i Mace Zühd-4)


Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadiste de "Kendileri şehit veya nebi olmadıkları halde nebilerin ve şehitlerin gıpta ettiği, aralarında ticaret ve akrabalık bağı olmadığı halde birbirlerini Allah için seven kimselerden" bahsedilmektedir. [51–22] (Müsned, 5/343)


Evliyâullah, Allah için severler, birbirlerine dost, yârân, ahbâb olurlar. [51–23] (Ebû Davûd; Sünen/2, 4596. rivâyet)


Yüce Allah, Yûnus ve Enfâl Sûrelerinin yukarıda verdiğimiz Âyetlerinde اولياء اللّه - evliyâullah = Allah'a yakın olanlar, "mütteki müminler'dir" buyurarak evliyâullah terkibini açıklamışken; uydurma rivayetlerle Evliyâullah' a Allah'ın beyanına uymayan başka açıklamalar getirmek, bize göre ancak haddini bilmez İslâm düşmanlarının işi olabilir.

Müslümanların ömürlerinin boşa geçmesini sağlamak isteyen art niyetli, şeytan tıynetli bu kimseler, zehirli görüşlerinin cilâsı olarak "hadis" kavramını kullanmışlar ve kendi uydurduklarını peygamberimize isnat etmişlerdir. Biz burada, peygamberimizi bu iftiralardan tenzih etmeyi bir borç olarak görmekteyiz.


Buraya kadarki açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: اولياء اللّه - evliyâullah sözcüğünün esas anlamı Allah'a yakın olanlar demektir. "Allah'a yakın olanlar" ise, Rabbimizin ifadesiyle "muttaki müminler'dir."


Bu noktada sorulması gereken soru şudur:
"
Acaba muttaki müminler Allah'a nasıl yakın olabiliyorlar?" Rabbimiz bu sorunun cevabını da yine Kur'ân'da vermiştir:

(Muhammed: 7) Ey inananlar! Eğer Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.

(Âl-i İmran: 52) Îsâ onlardan inkârı sezince şöyle konuştu: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kim?" Havariler dediler ki: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a iman ettik biz. Tanık ol, biz Müslümanlarız."

(Saff: 14) Ey iman etmiş olan kimseler! Allah'ın yardımcıları olun! Hani Meryem oğlu İsa Havarilerine; "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de havariler; "Biz Allah'ın yardımcılarıyız." cevabını vermişlerdi. Bunun ardından İsrâîloğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. Nihayet Biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.


Görüldüğü gibi, yukarıdaki Âyetlerin açık ifadelerinde Allah'a yardımdan ve Allah'ın yardımcılarından bahsedilmektedir. Herkesçe malûmdur ki, bizzat Allah'ın kendisine yardım etmek imkânsızdır; Yüce Allah da böyle bir yardımdan ve yardımcılardan müstağnidir. Nitekim Rabbimizin muttaki müminleri kendisine velî [yakın ve yardımcı] kabul etmesi de O'nun aczinden, düşkünlüğünden, güçsüzlüğünden, ihtiyacından kaynaklanmamaktadır.

Rabbimiz bir Âyetinde bu hususu şöyle açıklamaktadır:

(İsrâ: 111) Ve de ki: Hamd [övgü] , hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte kendisi için herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür. Ve O'nu [Allah'ı] büyükle dikçe büyükle [ululadıkça ulula] !


O halde, muttaki müminlerin, hiçbir yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah'a –sözcüğün hakikat anlamıyla– nasıl yardımcı olabildiğini anlamak için şu hususlarda dikkatle zihin yormak gerekmektedir:



• Allah insanları ne için yaratmış, onlara neden kitaplar ve peygamberler göndermiş ve onlardan neler istemiştir?

• Allah'ın insanlardan istedikleri kimler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir, Sünnetullah nasıl cereyan etmektedir?

• Allah'ın düşmanları kimlerdir, bunlar neler isterler, nasıl davranırlar?

Bu soruların cevapları hem belli hem de kolaydır:

Allah, dünya yaşamında adaletin sağlanmasını, küfrün, şirkin, nifakın yok edilmesini, dinin tümüyle Allah'a özgü kılınmasını istemekte ve O'nun bu istekleri de biz kullarının ortaya koyduğu mücadele [cihad] nispetinde gerçekleşmektedir. Allah'ın kurulmasını istediği düzeni kendisi kurmayıp kullarına bırakması ise kullarını sınamak istemesinden ötürüdür:

(Muhammed: 4) Öyleyse, inkârcılarla karşı karşıya geldiğinizde, boyunları vurun. Sonra, onları iyice sindirince, bağı sıkıca bağlayın; sonra, savaş sona erince, ya karşılıksız ya da kurtarmalıkla salıverin. –İşte eğer dileseydi, onların hakkından bizzat gelirdi; ama bu, sizi birbirinizle sınamak içindir.– Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların işlerini saptırmayacaktır.


Demek oluyor ki, Allah'ın istediklerinin gerçekleşmesi için çaba harcayanlar [yani peygamberimiz hayatta iken ona yardım edenler ve Allah'ın dinini ayakta tutmaya çalışanlar, kelimenin tam anlamıyla Allah'a yardım etmiş olmaktadırlar.

Başka bir ifade ile اولياء اللّه - evliyâullâh = Allah'a yakın olanlar ve انصار اللّه - ensârullâh = Allah'a yardım edenler Allah'ın koyduğu emir ve yasakları benimseyerek O'nun dinine sarılıp o dinin yayılması için canla başla çaba harcayanlardır. Bu kimseler Kur'ân tarafından "muttaki müminler" olarak nitelenmektedir.


Evliyâullâh ve ensârullâh ifadelerinin asıl anlamları bu olmasına rağmen, velî sözcüğünün ve türevlerinin gerçek anlamlarından saptırılıp gayet sığ olarak "dost" anlamında ifade edilmesi sonucu iş çığırından çıkmış ve basit gibi görünen bu yanlışla Allah ile kulun, kul ile Allah'ın arasında "gönül bağı" anlamında bir dostluktan söz edilir olmuştur.

Zaten dinî alanlardaki sapmaların çoğu da metinde sözcük anlamıyla kullanılmış sözcüklerin sanki birer kavrammış gibi dayatılmasından kaynaklanmıştır.

Türkçede doğru anlamı dışında da kullanılan "dost" sözcüğünün gerçek anlamı tespit edilmeli ve bu konuda nasıl bir sapmaya yol açtığı açıkça gösterilmelidir.


Aslı dust ve çoğulu da dostân olan dost sözcüğünün anlamı Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven, iyi görüşülen kimse, en yakın arkadaş, gönüldaş demek olup dilimize Farsçadan girmiştir.

Allah'ın sıfatları hakkında az çok bilgisi olan herkesin kabul edeceği gibi, bu sözcüğün anlamı, herhangi bir kimsenin Allah'la dostluk ilişkisi içerisinde gösterilmesine engeldir.

Bu nedenle, "bir kimsenin Allah'a dost olması" veya "Allah'ın bir kimseyi dost edinmesi", dost sözcüğünün anlamı itibariyle yanlış ifadelerdir.

Diğer taraftan, anlam olarak birbirinden farklı olmaları sebebiyle, dost sözcüğü ile Arapçadaki velî sözcüğünün aynı anlamda kullanılması da son derece büyük bir hatadır.

Yanlış anlamlı sözcük kullanma hatası Allah ile ilgili bir konuda yapıldığında, bunu "hata" sözcüğüyle açıklamak da mümkün değildir.

İnsanların basit dünya işlerindeki iyi ilişkilerini, yakınlıklarını anlatmak için kullanılan dost sözcüğünün Allah ile O'nun her konuda astı olan insanlar arasındaki mecazî yakınlığı ifade etmek için kullanılması, bu fahiş hatayı yapanların maksatlı olabileceklerini düşündürmektedir.

Çünkü bu fahiş hata, yapanların ne Arapçadaki yetersizliklerinden, ne de Allah hakkındaki bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu kimseler, böyle bir hatayı yapmayacak kadar Arapçaya vâkıftırlar ve Allah'ı da gayet iyi tanıdıkları iddiasındadırlar.

Sonuç olarak, Allah'ın insanlara yakınlığı mecazidir ve bu yakınlık Allah'ın insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması, onlara yol göstererek yardım etmesi ve onları koruması şeklinde tezahür etmektedir.

Muttaki müminlerin Allah'a yakınlığı ve yardımcılığı ise Allah'ın dininin yayılması ve yaşanması için çaba göstermeleridir.

Asıl konumuz olan "velî" sözcüğüne dönecek olursak; bu sözcük üzerinde uzunca durmamızın sebebi, sözcüğün kavramlaştırılarak tevhide aykırı biçimde kullanılıyor olmasıdır.

Çünkü çok eskilerden beri "velî" veya "evliyâ" diye bir üst sınıf din adamı tipi oluşturulmuş, bu sınıfa mensup sahte "velî"ler tıpkı Hıristiyanlıktaki ruhbanlar gibi birçok din dışı işleri yapar olmuşlardır.

Kendilerine has tevîl yöntemleriyle her türlü İslâm dışı düşünceyi üretmiş olan bu sahte "velî'lerin" tuzağına düşen zavallıların sayısı ise, ne yazık ki pek çoktur.

Dolayısıyla, bu sahtekârlar kandırdıkları akılsızların "velîsi", şeytanlar da bu sahtekârların velîsi", durumundadır.


Böyle bir felâkete uğramamak için dini sadece Allah'a özgülemeyi ve bizi bu doğru yoldan ayırmaması için O'na yönelmeyi öneriyoruz:


"Allah, dini kendisine has kılmak için gayret sarf edenlere velâyetini [yakınlığını, yardımcılığını, karanlıklardan aydınlığa çıkarıcılığını, şefaatini, mürşitliğini ve koruyuculuğunu] esirgemesin!

Bu gayret içerisinde olan mümin muttaki kullarını da "evliyâullâh" ve "ensârullâh" olarak kabul etsin!

Bu yolda yürürken O'nun çizdiği rotadan, koyduğu kurallardan çıkmamaya çalıştığımız ve başka bir rehber arkasına düşmediğimiz için de bizleri "halîl" sıfatıyla şereflendirsin!"


Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Genel olarak yukard yaptığım açıklamalrın dışında şunu izah edeyimki.
İnsanın mana olarak ne algıladığı önemlidir.
Yani bir kişi evliyayı velinin çoğulu değilde ALLAH dostu olarak algılayıp o şekilde izahat etmesi şirk değildir.
Buna belki lehçe farklılığı olarak bakmak gereklidir.
Zira mana verenlerle sizin manalarınız arasındada tutarsızlıklar vardır.Bu durumda sizin doğru bildiğiniz yada başkalarının doğru bildiğinden çok insanın nasıl algılayıp inandığıdır.
Zaten sorunda ordan kaynaklanıyor.
Siz veliliği velayet olarak algıladığınız için karşı çıkıyorsunuz.başkası ise dost olarak algıladığı için öyle kabul ediyor.
Kelimelerin tekel meallerinden çok şahıslar tarafından kabulunu ele alırsak o zaman tearuzlar azalır.
Bir kelimenin ifade ettiği manalardan birini almak doğaldır ancak kelimenin aslında olmayan anlamı "ben böyle algıladım" diyerek almak ve algılamak doğru değildir.

Diğer cevaplarınıza da cevap vereceğim . İnşaallah.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Miralay (5. January 2011), snobyx (5. January 2011)
Alt 5. January 2011, 07:25 AM   #2
ebu Maruf
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 111
Tesekkür: 18
39 Mesajina 55 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
ebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!
ve Aleykumes-Selma ve Rahmetullahi




yazımıza



cevabını vermişsiniz. İleri sürdüğünüz tez ile ayet arasında nasıl bir ilişki kurdunuz bilemem.
Örnek verdiğiniz bu ayet:
Açın gözünüzü! Allah'ın velîlerine –ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir– kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.
Dostum sizin iddianıza göre yakınlık olan mananın burda ALLAH ın yakın olduğu kulları olarak algılanması gerek.
HAlbuki ALLAHU TEALA Herklese yakındır.Halbuki onlarca mealin tabiriyle bakarsın ALLAH ın dostları manası çıkar.

ayrı bir necmdir.

Yunus;62–63: Açın gözünüzü! Allah'ın velilerine -ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir- kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.

Yunus;64: Onlara dünya hayatında ve âhiret hayatında müjde vardır. Allah'ın sözleri için değişiklik diye bir şey yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.

Ayrı bir necm olan bu Âyet grubunda da yine çok önemli ve çok özel bir konu açıklanmaktadır. Bu konu, - اولياء اللّه evliyâullâh = Allah'ın velileri / yakınları, yardımcıları konusudur.
Bu ifadeniz yani veliliğin yardımcılık manası bence doğru olmasa da şunu belirtiyim.
O halde ALLAHın yardımcıları evliyalar ise bu durumda himmet zaten hakdır.
ALLAH kendilerine tasarruf vermediği insanlar nasıl olacakda ALLAH a yardımcı olacaklar

Çarpıtılması sebebiyle dinî hayatta bir takım hurafelerin ve sapık akımların oluşmasına yol açmış olan bu konu, önemli olduğundan incelemeye tâbi tutulacak, bunun sonucunda da Kur'ân terminolojisine ait olan "Allah'ın Evliyası" ifadesinin gerçek anlamı ortaya konacaktır.



Şimdiye kadar hep Allah'ın kullarına yakınlığı, yardımcılığı ile ilgili olarak kullanılmış olan veli [yakın, yardımcı] sözcüğü, ilk kez Yûnus Sûresinin 62. Âyetindeki evliyâullâh ifadesi dolayısıyla "kulların Allah'a yakınlığı, yardımcılığı" şeklinde gündeme gelmektedir. Çünkü bir izafet terkibi [isim tamlaması] olan اولياء اللّه - evliyâullâh ifadesi, sözcük anlamı itibariyle Allah'a yakın olanlar demektir.


اولياء اللّه - evliyâullâh = Allah'a yakın olanlar ifadesi Kur'ân'da geçtiğine göre, Rabbimizin kendisine yakın, yardımcı olarak gördüğü bazı kimselerin varlığı tartışmasızdır. Önemli olan, bu "yakın, yardımcı" insanların kimler olduğudur. Ne var ki, bu insanların kimler olduğu konusu tamamen çarpıtılmış, kimler olduğunu öğrenmek için Kur'ân'a başvurulacağı yerde, yalan yanlış söylentiler dikkate alınarak Kur'ân dışı acayip bir terminoloji üretilmiştir.

Dîne Kur'ân dışında kaynak aramak anlamına gelen bu davranışlar, tevhit dininin dışına çıkılmasına yol açarak İslâm'a ters yabancı inanç ve kültürlerdeki bazı kabullerin İslâm'a sokulması neticesini doğurmuştur.

Bu kabullerin kendilerini nasıl bir pisliğin içine sürüklediğini fark edemeyen zavallılar ise, İslâm'a Kur'ân dışı kaynak icat eden müşriklerle birlikte boğazlarına kadar bu pisliğin içine batmışlardır:

(Tövbe: 28) Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. …


Oysa evliyâullâh' ın kimler olduğunu anlamak için şirke batmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Rabbimiz bunların kimler olduğunu Kur'ân'da açıklamıştır:

(Enfâl: 34) Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar O'nun evliyâsı [yakını, yardımcısı] da değiller. O'nun evliyâsı [yakınları, yardımcıları] sadece takva sahipleridir. Velâkin onların ekserisi bilmiyorlar.


Zihinlerindeki sorulara Kur'ân yerine uydurma rivayetlerde cevap arayanlar, bu konuda da Kur'ân'ı dikkate almamışlar ve evliyâullâh terkibine kendilerince, uydurmalar arasından cevap hazırlamışlardır:


Peygamber Efendimize "Evliyâullah kimdir?" diye sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: "Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır, zikredilir. [51–21] (İbn-i Mace Zühd-4)


Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadiste de "Kendileri şehit veya nebi olmadıkları halde nebilerin ve şehitlerin gıpta ettiği, aralarında ticaret ve akrabalık bağı olmadığı halde birbirlerini Allah için seven kimselerden" bahsedilmektedir. [51–22] (Müsned, 5/343)


Evliyâullah, Allah için severler, birbirlerine dost, yârân, ahbâb olurlar. [51–23] (Ebû Davûd; Sünen/2, 4596. rivâyet)


Yüce Allah, Yûnus ve Enfâl Sûrelerinin yukarıda verdiğimiz Âyetlerinde اولياء اللّه - evliyâullah = Allah'a yakın olanlar, "mütteki müminler'dir" buyurarak evliyâullah terkibini açıklamışken; uydurma rivayetlerle Evliyâullah' a Allah'ın beyanına uymayan başka açıklamalar getirmek, bize göre ancak haddini bilmez İslâm düşmanlarının işi olabilir.

Müslümanların ömürlerinin boşa geçmesini sağlamak isteyen art niyetli, şeytan tıynetli bu kimseler, zehirli görüşlerinin cilâsı olarak "hadis" kavramını kullanmışlar ve kendi uydurduklarını peygamberimize isnat etmişlerdir. Biz burada, peygamberimizi bu iftiralardan tenzih etmeyi bir borç olarak görmekteyiz.


Buraya kadarki açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: اولياء اللّه - evliyâullah sözcüğünün esas anlamı Allah'a yakın olanlar demektir. "Allah'a yakın olanlar" ise, Rabbimizin ifadesiyle "muttaki müminler'dir."


Bu noktada sorulması gereken soru şudur:
"
Acaba muttaki müminler Allah'a nasıl yakın olabiliyorlar?" Rabbimiz bu sorunun cevabını da yine Kur'ân'da vermiştir:

(Muhammed: 7) Ey inananlar! Eğer Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.

(Âl-i İmran: 52) Îsâ onlardan inkârı sezince şöyle konuştu: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kim?" Havariler dediler ki: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a iman ettik biz. Tanık ol, biz Müslümanlarız."

(Saff: 14) Ey iman etmiş olan kimseler! Allah'ın yardımcıları olun! Hani Meryem oğlu İsa Havarilerine; "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de havariler; "Biz Allah'ın yardımcılarıyız." cevabını vermişlerdi. Bunun ardından İsrâîloğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. Nihayet Biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.


Görüldüğü gibi, yukarıdaki Âyetlerin açık ifadelerinde Allah'a yardımdan ve Allah'ın yardımcılarından bahsedilmektedir. Herkesçe malûmdur ki, bizzat Allah'ın kendisine yardım etmek imkânsızdır; Yüce Allah da böyle bir yardımdan ve yardımcılardan müstağnidir. Nitekim Rabbimizin muttaki müminleri kendisine velî [yakın ve yardımcı] kabul etmesi de O'nun aczinden, düşkünlüğünden, güçsüzlüğünden, ihtiyacından kaynaklanmamaktadır.

Rabbimiz bir Âyetinde bu hususu şöyle açıklamaktadır:

(İsrâ: 111) Ve de ki: Hamd [övgü] , hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte kendisi için herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür. Ve O'nu [Allah'ı] büyükle dikçe büyükle [ululadıkça ulula] !


O halde, muttaki müminlerin, hiçbir yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah'a –sözcüğün hakikat anlamıyla– nasıl yardımcı olabildiğini anlamak için şu hususlarda dikkatle zihin yormak gerekmektedir:



• Allah insanları ne için yaratmış, onlara neden kitaplar ve peygamberler göndermiş ve onlardan neler istemiştir?

• Allah'ın insanlardan istedikleri kimler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir, Sünnetullah nasıl cereyan etmektedir?

• Allah'ın düşmanları kimlerdir, bunlar neler isterler, nasıl davranırlar?

Bu soruların cevapları hem belli hem de kolaydır:

Allah, dünya yaşamında adaletin sağlanmasını, küfrün, şirkin, nifakın yok edilmesini, dinin tümüyle Allah'a özgü kılınmasını istemekte ve O'nun bu istekleri de biz kullarının ortaya koyduğu mücadele [cihad] nispetinde gerçekleşmektedir. Allah'ın kurulmasını istediği düzeni kendisi kurmayıp kullarına bırakması ise kullarını sınamak istemesinden ötürüdür:

(Muhammed: 4) Öyleyse, inkârcılarla karşı karşıya geldiğinizde, boyunları vurun. Sonra, onları iyice sindirince, bağı sıkıca bağlayın; sonra, savaş sona erince, ya karşılıksız ya da kurtarmalıkla salıverin. –İşte eğer dileseydi, onların hakkından bizzat gelirdi; ama bu, sizi birbirinizle sınamak içindir.– Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların işlerini saptırmayacaktır.


Demek oluyor ki, Allah'ın istediklerinin gerçekleşmesi için çaba harcayanlar [yani peygamberimiz hayatta iken ona yardım edenler ve Allah'ın dinini ayakta tutmaya çalışanlar, kelimenin tam anlamıyla Allah'a yardım etmiş olmaktadırlar.

Başka bir ifade ile اولياء اللّه - evliyâullâh = Allah'a yakın olanlar ve انصار اللّه - ensârullâh = Allah'a yardım edenler Allah'ın koyduğu emir ve yasakları benimseyerek O'nun dinine sarılıp o dinin yayılması için canla başla çaba harcayanlardır. Bu kimseler Kur'ân tarafından "muttaki müminler" olarak nitelenmektedir.


Evliyâullâh ve ensârullâh ifadelerinin asıl anlamları bu olmasına rağmen, velî sözcüğünün ve türevlerinin gerçek anlamlarından saptırılıp gayet sığ olarak "dost" anlamında ifade edilmesi sonucu iş çığırından çıkmış ve basit gibi görünen bu yanlışla Allah ile kulun, kul ile Allah'ın arasında "gönül bağı" anlamında bir dostluktan söz edilir olmuştur.

Zaten dinî alanlardaki sapmaların çoğu da metinde sözcük anlamıyla kullanılmış sözcüklerin sanki birer kavrammış gibi dayatılmasından kaynaklanmıştır.

Türkçede doğru anlamı dışında da kullanılan "dost" sözcüğünün gerçek anlamı tespit edilmeli ve bu konuda nasıl bir sapmaya yol açtığı açıkça gösterilmelidir.


Aslı dust ve çoğulu da dostân olan dost sözcüğünün anlamı Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven, iyi görüşülen kimse, en yakın arkadaş, gönüldaş demek olup dilimize Farsçadan girmiştir.

Allah'ın sıfatları hakkında az çok bilgisi olan herkesin kabul edeceği gibi, bu sözcüğün anlamı, herhangi bir kimsenin Allah'la dostluk ilişkisi içerisinde gösterilmesine engeldir.

Bu nedenle, "bir kimsenin Allah'a dost olması" veya "Allah'ın bir kimseyi dost edinmesi", dost sözcüğünün anlamı itibariyle yanlış ifadelerdir.

Diğer taraftan, anlam olarak birbirinden farklı olmaları sebebiyle, dost sözcüğü ile Arapçadaki velî sözcüğünün aynı anlamda kullanılması da son derece büyük bir hatadır.

Yanlış anlamlı sözcük kullanma hatası Allah ile ilgili bir konuda yapıldığında, bunu "hata" sözcüğüyle açıklamak da mümkün değildir.

İnsanların basit dünya işlerindeki iyi ilişkilerini, yakınlıklarını anlatmak için kullanılan dost sözcüğünün Allah ile O'nun her konuda astı olan insanlar arasındaki mecazî yakınlığı ifade etmek için kullanılması, bu fahiş hatayı yapanların maksatlı olabileceklerini düşündürmektedir.

Çünkü bu fahiş hata, yapanların ne Arapçadaki yetersizliklerinden, ne de Allah hakkındaki bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu kimseler, böyle bir hatayı yapmayacak kadar Arapçaya vâkıftırlar ve Allah'ı da gayet iyi tanıdıkları iddiasındadırlar.

Sonuç olarak, Allah'ın insanlara yakınlığı mecazidir ve bu yakınlık Allah'ın insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması, onlara yol göstererek yardım etmesi ve onları koruması şeklinde tezahür etmektedir.

Muttaki müminlerin Allah'a yakınlığı ve yardımcılığı ise Allah'ın dininin yayılması ve yaşanması için çaba göstermeleridir.

Asıl konumuz olan "velî" sözcüğüne dönecek olursak; bu sözcük üzerinde uzunca durmamızın sebebi, sözcüğün kavramlaştırılarak tevhide aykırı biçimde kullanılıyor olmasıdır.

Çünkü çok eskilerden beri "velî" veya "evliyâ" diye bir üst sınıf din adamı tipi oluşturulmuş, bu sınıfa mensup sahte "velî"ler tıpkı Hıristiyanlıktaki ruhbanlar gibi birçok din dışı işleri yapar olmuşlardır.

Kendilerine has tevîl yöntemleriyle her türlü İslâm dışı düşünceyi üretmiş olan bu sahte "velî'lerin" tuzağına düşen zavallıların sayısı ise, ne yazık ki pek çoktur.

Dolayısıyla, bu sahtekârlar kandırdıkları akılsızların "velîsi", şeytanlar da bu sahtekârların velîsi", durumundadır.


Böyle bir felâkete uğramamak için dini sadece Allah'a özgülemeyi ve bizi bu doğru yoldan ayırmaması için O'na yönelmeyi öneriyoruz:


"Allah, dini kendisine has kılmak için gayret sarf edenlere velâyetini [yakınlığını, yardımcılığını, karanlıklardan aydınlığa çıkarıcılığını, şefaatini, mürşitliğini ve koruyuculuğunu] esirgemesin!

Bu gayret içerisinde olan mümin muttaki kullarını da "evliyâullâh" ve "ensârullâh" olarak kabul etsin!

Bu yolda yürürken O'nun çizdiği rotadan, koyduğu kurallardan çıkmamaya çalıştığımız ve başka bir rehber arkasına düşmediğimiz için de bizleri "halîl" sıfatıyla şereflendirsin!"




Bir kelimenin ifade ettiği manalardan birini almak doğaldır ancak kelimenin aslında olmayan anlamı "ben böyle algıladım" diyerek almak ve algılamak doğru değildir.

Diğer cevaplarınıza da cevap vereceğim . İnşaallah.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Dostum bakın verdiğiniz ayetin sanırım 10-15 çeşit mealde evliya kelimesinin ya velisidir yada dostudur olarak verildiğini belirttiğim halde.Siz halen ALLAHA yakın olanlar olarak veriyorsunuz.
O halde burdaki bütün kardeşler güvensiz mealleri kaynak olarak veriyorlar.O halde ya siz bir meal yazın burdaki kardeşlerimiz diğer mealleri bırakıp sizin mealinize göre kaynak versinler.
Kaldıkı yakınlıkla dostluk arasında mana olarakda çok fark yoktur.
Bana yakın olan birisinin akrabalık bağı yoksa o zaten benim dostumdur.
Yani kelimelerin kök ve mastarlarına inilecek olursa zaten hiç bir mealin doğruluğu söz konusu olamaz.
Türk diline göre meal yapılabilmesi mümkün değildir.Buna ne sizin nede meal yazan insanların ilmi yetmez.Size sizin yazılarınızdan küçük ve büyük sesli uyumuna uymayacak bir çok kelime bulabilirim.Buda ne olur bunların türkçe olmadığı manasına gelir o durumda buna mealde denemez sizin iddianıza göre.
Meal kelimesi bile başlı başına türkçe değildir.
O halde sizin vereceğiniz her Ayet mealine ben kelimeler eş anlamlı olduğu halde itiraz ederek konuyu başka yerlere taşıyabilirim.
Şimdi böyle yaparsam bu müzakeremi olur elinizi vicdanınıza koyun ve kendi kendinize cevabını verin.


selametle

Konu ebu Maruf tarafından (5. January 2011 Saat 12:47 PM ) değiştirilmiştir.
ebu Maruf isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 5. January 2011, 06:17 PM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.094
Tesekkür: 3.632
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!

Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Dostum bakın verdiğiniz ayetin sanırım 10-15 çeşit mealde evliya kelimesinin ya velisidir yada dostudur olarak verildiğini belirttiğim halde.Siz halen ALLAHA yakın olanlar olarak veriyorsunuz.
O halde burdaki bütün kardeşler güvensiz mealleri kaynak olarak veriyorlar.O halde ya siz bir meal yazın burdaki kardeşlerimiz diğer mealleri bırakıp sizin mealinize göre kaynak versinler.
Kaldıkı yakınlıkla dostluk arasında mana olarakda çok fark yoktur.
Bana yakın olan birisinin akrabalık bağı yoksa o zaten benim dostumdur.
Yani kelimelerin kök ve mastarlarına inilecek olursa zaten hiç bir mealin doğruluğu söz konusu olamaz.
Türk diline göre meal yapılabilmesi mümkün değildir.Buna ne sizin nede meal yazan insanların ilmi yetmez.Size sizin yazılarınızdan küçük ve büyük sesli uyumuna uymayacak bir çok kelime bulabilirim.Buda ne olur bunların türkçe olmadığı manasına gelir o durumda buna mealde denemez sizin iddianıza göre.
Meal kelimesi bile başlı başına türkçe değildir.
O halde sizin vereceğiniz her Ayet mealine ben kelimeler eş anlamlı olduğu halde itiraz ederek konuyu başka yerlere taşıyabilirim.
Şimdi böyle yaparsam bu müzakeremi olur elinizi vicdanınıza koyun ve kendi kendinize cevabını verin.

selametle



Sorularınızı ve yazdıklarınızı görünce yazıların yeterince tefekkür edilip irdelenmediğini düşünüyorum.


Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı

yazımıza



cevabını vermişsiniz. İleri sürdüğünüz tez ile ayet arasında nasıl bir ilişki kurdunuz bilemem.
Örnek verdiğiniz bu ayet:
Açın gözünüzü! Allah'ın velîlerine –ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir– kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de ayrı bir necmdir.

Yunus;62–63: Açın gözünüzü! Allah'ın velilerine -ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir- kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.

Yunus;64: Onlara dünya hayatında ve âhiret hayatında müjde vardır. Allah'ın sözleri için değişiklik diye bir şey yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.

Ayrı bir necm olan bu Âyet grubunda da yine çok önemli ve çok özel bir konu açıklanmaktadır. Bu konu, - اولياء اللّه evliyâullâh = Allah'ın velileri / yakınları, yardımcıları konusudur.
Çarpıtılması sebebiyle dinî hayatta bir takım hurafelerin ve sapık akımların oluşmasına yol açmış olan bu konu, önemli olduğundan incelemeye tâbi tutulacak, bunun sonucunda da Kur'ân terminolojisine ait olan "Allah'ın Evliyası" ifadesinin gerçek anlamı ortaya konacaktır.
Aşağıdaki cevabı veriyorsunuz.

Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Dostum sizin iddianıza göre yakınlık olan mananın burda ALLAH ın yakın olduğu kulları olarak algılanması gerek.
HAlbuki ALLAHU TEALA Herklese yakındır.Halbuki onlarca mealin tabiriyle bakarsın ALLAH ın dostları manası çıkar.

Bu ifadeniz yani veliliğin yardımcılık manası bence doğru olmasa da şunu belirtiyim.
O halde ALLAHın yardımcıları evliyalar ise bu durumda himmet zaten hakdır.
ALLAH kendilerine tasarruf vermediği insanlar nasıl olacakda ALLAH a yardımcı olacaklar
Eğer yazıyı bırakın tefekkür ederek ve irdeleyerek okumayı normal olarak okusaydınız bu "ALLAH kendilerine tasarruf vermediği insanlar nasıl olacakda ALLAH a yardımcı olacaklar" sorunuzun cevabını görürdünüz.

Ben yine de bu sorunuzun cevabını yazımdan alıntı yaparak vereyim.

"...
Buraya kadarki açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: اولياء اللّه - evliyâullah sözcüğünün esas anlamı Allah'a yakın olanlar demektir. "Allah'a yakın olanlar" ise, Rabbimizin ifadesiyle "muttaki müminler'dir."


Bu noktada sorulması gereken soru şudur:
"
Acaba muttaki müminler Allah'a nasıl yakın olabiliyorlar?" Rabbimiz bu sorunun cevabını da yine Kur'ân'da vermiştir:

(Muhammed: 7) Ey inananlar! Eğer Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.

(Âl-i İmran: 52) Îsâ onlardan inkârı sezince şöyle konuştu: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kim?" Havariler dediler ki: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a iman ettik biz. Tanık ol, biz Müslümanlarız."

(Saff: 14) Ey iman etmiş olan kimseler! Allah'ın yardımcıları olun! Hani Meryem oğlu İsa Havarilerine; "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de havariler; "Biz Allah'ın yardımcılarıyız." cevabını vermişlerdi. Bunun ardından İsrâîloğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. Nihayet Biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.


Görüldüğü gibi, yukarıdaki Âyetlerin açık ifadelerinde Allah'a yardımdan ve Allah'ın yardımcılarından bahsedilmektedir. Herkesçe malûmdur ki, bizzat Allah'ın kendisine yardım etmek imkânsızdır; Yüce Allah da böyle bir yardımdan ve yardımcılardan müstağnidir. Nitekim Rabbimizin muttaki müminleri kendisine velî [yakın ve yardımcı] kabul etmesi de O'nun aczinden, düşkünlüğünden, güçsüzlüğünden, ihtiyacından kaynaklanmamaktadır.

Rabbimiz bir Âyetinde bu hususu şöyle açıklamaktadır:

(İsrâ: 111) Ve de ki: Hamd [övgü] , hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte kendisi için herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür. Ve O'nu [Allah'ı] büyükle dikçe büyükle [ululadıkça ulula] !


O halde, muttaki müminlerin, hiçbir yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah'a –sözcüğün hakikat anlamıyla– nasıl yardımcı olabildiğini anlamak için şu hususlarda dikkatle zihin yormak gerekmektedir:



• Allah insanları ne için yaratmış, onlara neden kitaplar ve peygamberler göndermiş ve onlardan neler istemiştir?

• Allah'ın insanlardan istedikleri kimler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir, Sünnetullah nasıl cereyan etmektedir?

• Allah'ın düşmanları kimlerdir, bunlar neler isterler, nasıl davranırlar?

Bu soruların cevapları hem belli hem de kolaydır:

..."

Cevabın geri kalan kısmını yazımızdan inceleyebilirsiniz.

Değerli Kardeşim!

Kur'an Arabiyyen gelmiştir. Meallendirilmesi de Arabiyyenin kurallarına göre olur. Sizin ya da benim görüşlerimize göre değil.

Sizin örnek verdiğiniz mealleri yazan insanlar metne ve dile sadakat göstermedilerse bu onların sorunudur.

Arap bir tanıdığınız varsa sorun bakalım "veli,evliya,vela,mevla" kelimelerine ne diyecekler.


Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Yani kelimelerin kök ve mastarlarına inilecek olursa zaten hiç bir mealin doğruluğu söz konusu olamaz.
Bu dediğiniz doğruysa dünyada bilim diye birşey olamaz.


Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Türk diline göre meal yapılabilmesi mümkün değildir.Buna ne sizin nede meal yazan insanların ilmi yetmez.
Türk diline göre meal yapılabilmesi mümkün değilse Türklerin Allah'ın vahyinden sorumlu tutulabilmeleri de mümkün değildir.


Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Size sizin yazılarınızdan küçük ve büyük sesli uyumuna uymayacak bir çok kelime bulabilirim.Buda ne olur bunların türkçe olmadığı manasına gelir o durumda buna mealde denemez sizin iddianıza göre.
Kullandığımız kelimelerde büyük ve küçük ses uyumuna uymayan kelimeler varsa bu o kelimelerin "Türkçe" olmadıklarına ve başka dillerden geçmiş olduklarına kanıttır.

Türkçe olmayan bir sözcük "Türkçeye" geçmiş olan bir sözcük ise ve bu sözcük ile ilgili bir araştırma yapılacaksa o sözcüğün "geçtiği dildeki" kök yapısına bakılır.


Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Meal kelimesi bile başlı başına türkçe değildir.
Evet Türkçe değildir.


Alıntı:
ebu Maruf Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

O halde sizin vereceğiniz her Ayet mealine ben kelimeler eş anlamlı olduğu halde itiraz ederek konuyu başka yerlere taşıyabilirim.
Şimdi böyle yaparsam bu müzakeremi olur elinizi vicdanınıza koyun ve kendi kendinize cevabını verin.

Kur'an Arabiyyendir (Arapçanın gramer yapısına göredir.) eğer Kur'an'da geçen bir sözcüğü(Allah vahyinde Çelişki ve tutarsızlık yoktur ilkesi vardır.) Arapça gramer yapısına uygun olmayan bir sözcük konulursa gerekçeleriyle birlikte bunun böyle olmayacağını göstererek karşı görüşte bulunabilirsiniz.

Söz konusu olan Kur'an ayetleridir. Allah'ın ayetlerinde asla çelişki ve tutarsızlık yoktur.Yazdığım meallerde çelişki görürseniz buyrun gerekçeleriyle birlikte ortaya koyun hatamız varsa bizim ilmimizin yetersizliğindendir deriz ve hatamızı düzeltmeye çalışırız.

Değerli Kardeşim!
Yazdığınız yazılar ile ilgili görüşlerimi gerekçeleri ile belirtiyorum. Müzakerede bulunacaksınız siz de aynısını yapınız. Müzakeremiz "Dam başında saksağan kaz beline vurmayı" örneğindeki gibi olmasın.

Dinin bana göresi sana göresi olmaz. Din Allah'a göre olur.
Ayetler hakkında -Müteşabih olan ayetlerin önceliklemesi dışında-bu benim görüşüm şu senin görüşün olmaz sadece Allah'ın görüşü olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
kamer (6. January 2011), Miralay (5. January 2011), snobyx (6. January 2011)
Alt 5. January 2011, 08:07 PM   #4
ebu Maruf
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Dec 2010
Mesajlar: 111
Tesekkür: 18
39 Mesajina 55 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 25
ebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud ofebu Maruf has much to be proud of
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!
Aleykumes-Selam ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Eğer yazıyı bırakın tefekkür ederek ve irdeleyerek okumayı normal olarak okusaydınız bu "ALLAH kendilerine tasarruf vermediği insanlar nasıl olacakda ALLAH a yardımcı olacaklar" sorunuzun cevabını görürdünüz.
Dostum öncelikle yazılarını okumasan onunla alakalı nasıl soru sorabilirim.Tefekkür olayına gelince belki bakış açılarımızdaki farklılıklar sebebiyle farkli tefekkür ediyoruzdur.
Acaba muttaki müminler Allah'a nasıl yakın olabiliyorlar?" Rabbimiz bu sorunun cevabını da yine Kur'ân'da vermiştir:

(Muhammed: 7) Ey inananlar! Eğer Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.

(Âl-i İmran: 52) Îsâ onlardan inkârı sezince şöyle konuştu: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kim?" Havariler dediler ki: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a iman ettik biz. Tanık ol, biz Müslümanlarız."

(Saff: 14) Ey iman etmiş olan kimseler! Allah'ın yardımcıları olun! Hani Meryem oğlu İsa Havarilerine; "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de havariler; "Biz Allah'ın yardımcılarıyız." cevabını vermişlerdi. Bunun ardından İsrâîloğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. Nihayet Biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.


Görüldüğü gibi, yukarıdaki Âyetlerin açık ifadelerinde Allah'a yardımdan ve Allah'ın yardımcılarından bahsedilmektedir. Herkesçe malûmdur ki, bizzat Allah'ın kendisine yardım etmek imkânsızdır; Yüce Allah da böyle bir yardımdan ve yardımcılardan müstağnidir. Nitekim Rabbimizin muttaki müminleri kendisine velî [yakın ve yardımcı] kabul etmesi de O'nun aczinden, düşkünlüğünden, güçsüzlüğünden, ihtiyacından kaynaklanmamaktadır.

Rabbimiz bir Âyetinde bu hususu şöyle açıklamaktadır:

(İsrâ: 111) Ve de ki: Hamd [övgü] , hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte kendisi için herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür. Ve O'nu [Allah'ı] büyükle dikçe büyükle [ululadıkça ulula] !


O halde, muttaki müminlerin, hiçbir yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah'a –sözcüğün hakikat anlamıyla– nasıl yardımcı olabildiğini anlamak için şu hususlarda dikkatle zihin yormak gerekmektedir:
Dostum evliya nın manası noktasında aynı görüşte olmadığımız malumdur.
Biz yinede sizin anladığınız evliya kavramı üzerinde hareket edelim.
ALLAH a yakın olan insanların evliya olduğunu var sayarsak bunun benim yazdığım konu başlığıyla çelişkisi nerededir acaba?




Değerli Kardeşim!

Kur'an Arabiyyen gelmiştir. Meallendirilmesi de Arabiyyenin kurallarına göre olur. Sizin ya da benim görüşlerimize göre değil.
Dostum Arapça belağatı öğrenmeyen yada dil bilgisini öğrenmeyen insanlar zaten meal yapamaz.Lakin sizede evliyanın yakınlık olduğunu belirten hoca yada kaynak neyse oda o kişinin görüşü değilmidir.
Eğerki tek bir manası olsaydı o kadar meallerde neden dost yazılıyor ki.
Kaldıki Arap belağatının ne kadar çok çeşitli olduğunu arapça bilen herkes bilir.
Bir kelimenin bazen 1000 e yakı manaya geldiği bilinir.
Çok yeni bir dil yapısına aiıt olan Türkçede bile yüz kelimesinin en az sanırım 4-5 türlü manası vardır.Değilki asırlardır süregelen Arap dilindeki farklılığı siz düşünün.

Sizin örnek verdiğiniz mealleri yazan insanlar metne ve dile sadakat göstermedilerse bu onların sorunudur.
Dostum sadakat göstermediklerini iddia ettiğiniz neredeyse bilinen bütün mealler.Bunların hepsi hata ettide siz doğrusunu belirtiyorsunuz.
Merak ettim sizin arapça hocanız kimdir?Bizim Arapça öğrendiğimiz hocalardan yakının garib yakın olanında mugarrebun olduğunu öğrendik.
Bir çok mealdede belki hepside aynı şeyi destekliyor.
Hadi bunuda varsayalım öyledir.
Bu yanlış yapılan meallerden burda bir sürü insan kaynak veriyor.Şimdiye kadar bu konuyla ilgili bir başlık altında uyarıda bulundunuzmu bilemiyorum.Yoğun olma sebebi ile inceleyemedim.Bu konu açıldıysa linkini verirseniz sevinirim.

Arap bir tanıdığınız varsa sorun bakalım "veli,evliya,vela,mevla" kelimelerine ne diyecekler.
İnşaALLAH Almanyadaki arap kardeşlerden biriyle kontağa geçtiğimde soracağım.

Türk diline göre meal yapılabilmesi mümkün değilse Türklerin Allah'ın vahyinden sorumlu tutulabilmeleri de mümkün değildir.
[b]Dostum Hamd arapçadır manası türkler tarafından algılanır.Bunu türkçeye uyarlayamazsın.
Radyo televizyon bunlar avrupa dil ailesine aittir.Bunu kelime olarak nasıl türkçeleştireceksiniz merak ediyorum.
Benim bahsettiğim mana olarak zaten ortak görüşlerin olduğu bir kelimedir.
Bu durumda sen Hamd türkçe değildir diye mesul olmayacakmısın.
Ayrıca Arapça öğrenmemekle zaten bir mesuliyetin altına girilecektin.
Burda tabiki en büyük vebali latin alfabeye geçirenler alacaktır.
Fakat buda mazeret değildir.Gayret etmek gereklidir.Gayret olurda insan öğrenemezse
la tükelli fullahi nefsen illa vusaha
[/B

Kullandığımız kelimelerde büyük ve küçük ses uyumuna uymayan kelimeler varsa bu o kelimelerin "Türkçe" olmadıklarına ve başka dillerden geçmiş olduklarına kanıttır.

Türkçe olmayan bir sözcük "Türkçeye" geçmiş olan bir sözcük ise ve bu sözcük ile ilgili bir araştırma yapılacaksa o sözcüğün "geçtiği dildeki" kök yapısına bakılır.
Burda sizinle aynı düşünüyorum raina unzurna misali sorunlar olabiliyor lakin bakın size bir örnek vereyim.Bir gün Alman belediye Başkanının birisi almanca konferans yapıyor bir de Türk tercüman çeviri yapıyor.
Belediye Başkanı kinder garten dedi.Tercümanda sizin yaptığınız üzere tercüme etti ve çocuk bahçesi dedi.Halbuki bu kelimenin insanların anlayacağı manası ana okuludur.Köküne sadık kalarak yaptığı tercüme yanlıştır zira Türkçede çocuk bahçesi denilince ilk akla gelen çocuk parkıdır.Halbuki nalam olarak ana okulu olarak kullanılır.Sizinde yaptığınız belki böyledir.Meal de asıl olan kelimenin köküne sadık kalınarak bire bir çevirisi değil kelimenin çevrilen dildeki manasının iyi algılanmasıdır.

Kur'an Arabiyyendir (Arapçanın gramer yapısına göredir.) eğer Kur'an'da geçen bir sözcüğü(Allah vahyinde Çelişki ve tutarsızlık yoktur ilkesi vardır.) Arapça gramer yapısına uygun olmayan bir sözcük konulursa gerekçeleriyle birlikte bunun böyle olmayacağını göstererek karşı görüşte bulunabilirsiniz.

Söz konusu olan Kur'an ayetleridir. Allah'ın ayetlerinde asla çelişki ve tutarsızlık yoktur.Yazdığım meallerde çelişki görürseniz buyrun gerekçeleriyle birlikte ortaya koyun hatamız varsa bizim ilmimizin yetersizliğindendir deriz ve hatamızı düzeltmeye çalışırız.
Dostum yazılanların hepsi mealdir.Hata tabiki mütercümdedir.
Değerli Kardeşim!
Yazdığınız yazılar ile ilgili görüşlerimi gerekçeleri ile belirtiyorum. Müzakerede bulunacaksınız siz de aynısını yapınız. Müzakeremiz "Dam başında saksağan kaz beline vurmayı" örneğindeki gibi olmasın.
Bunu hangi cevabıma dayanarak yazdınız bilemiyorum.Zira kelimeler meali olarak verdiğim bütün kaynaklar Türkiyede kullanılan meallerdir.Bunları ciddiyetsiz buluyorsanız.Burdaki yada bütün formlardaki verilen mealleri ciddiyetsiz bulup aynı şekilde onlarlada muhattab olmamanız gereklidir.
Tüm türkiyede okunan mealleri.Türkçe meal kaynağı olarak gayri ciddi buluyorsanız zaten çok fazla diyebileceğim bir şey yok.

Dinin bana göresi sana göresi olmaz. Din Allah'a göre olur.
Din tabiki ALLAH a göredir hepimizin amacıda ALLAH indindeki Dini iyi anlayabilmek için Ayetleri yorumlamak onları tefekkür etmek.Onlar üzere müzakere yapmak değilmi.Hepimizin yaptığı sanırım bu bunun dışında yapılan bir şey varsa bildirin inşaALLAH
Ayetler hakkında -Müteşabih olan ayetlerin önceliklemesi dışında-bu benim görüşüm şu senin görüşün olmaz sadece Allah'ın görüşü olur.
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
Bu ayeti Kerime de ALLAH c.c ın görüşü nedir dostum?
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Tekrar hatırlatıyım veli kelimesinin yakınlık manasında olmasının konu başlığındaki tema ile ters düşen tarafını yazarmısınız.
Yani Şeyhin Himmeti Şeyhin ALLAH Dostu olmasıyla yada ALLAH a yakın olmasıyla nasıl bir farklılık arz eder.
selametle
ebu Maruf isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
demektir, himmeti, şeyhlerin


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:54 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam