hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > KIYAMET VE HESAP GÜNÜ > Ölüm > Ecel ve ömür

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 15. August 2012, 12:32 AM   #1
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart Ecel tekmidir, eceli kaza ve eceli müsemma nedir, maktul öldürülmeseydi yaşarmıydı

Allah’ın selamı üzerinize olsun.

Sevgili kardeşlerim,

Ecel konusunda, özellikle insanlar tarafından öldürülmeler ele alınarak, eceli kaza ve eceli müsemma adı altında birden fazla ecel olabileceği ve erken ecele eceli müsemma, asıl ecele yani normal vadeye de eceli kaza deneceği iddia edilmektedir.

Yazımda daha sonra, katil tarafından birinin hayatına son verilmesi örneğinide işleyerek, katil öldürmeseydi, maktül yaşarmıydı? sorusunuda cevaplamaya çalışarak ecel konusunu pekiştirmeye gayret edeceğim.

Ecelle ilgili ayetten anladıklarımız üzerine, gerek daha doğrusu varsa o fikri alabilmek, gerekse de bizim doğrumuzun ne olduğunu anlatarak fayda sağlamak için senaryolar üreteceğim, sizlerde üretebilirsiniz.

Benim senaryo yanlış olabilir, sizinki yada başkasının ki yanlış olabilir. Bizler yanılabiliriz. Bu çok da normal. Ama ayetler yanılmaz. Kuran ayetleri birbirini açıklar, yorumlar.

Şimdi bir an için senaryolar üzerine konuşmayı bırakarak, ayetlerle ecelin tekmi yoksa birden fazlamı olduğuna başka deliller bulmaya çalışalım. (Sonra, sizin kurgularınızı kendimce cevaplamaya çalışacağım.)

ECEL TEKTİR VE SINIRLIDIR. KURANDA BUNA MÜSEMMA ECEL DENİR.

En’âm 2:

هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ
Huvellezî halakakum (1) min tînin summe kazâ ecelâ(ecelen)(2) , ve ecelun musemmen ındehu (3) summe entum temterûn(temterûne).(4)

O, sizi bir balçıktan yaratmış olandır. (1) Sonra eceli gerçekleştirmiştir (takdir etmiştir). (2)Ve adı belirlenmiş ecel O’nun katındadır.(3) Sonra siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz. (4)


ANALİZ:
Dikkat edilirse, ayet dört cümleden oluşmakta ve her cümlede ayrı bir husus vurgulanmaktadır:

1. İnsanlar topraktan yaratılmıştır.
2. Sonra ecel gerçekleştirilmiştir (kaza).
3. Adı belirlenmiş olan ecel O’nun katındadır. (Ecelin bilgisi başka yerde verilmemiştir)
4. Sonra İnsanlar hâlâ kuşkulanıp durmaktadırlar.

Konumuzu ilgilendiren kısımlar, 2. ve 3. cümlelerdeki vurgulardır. Sadece tek ecelden ve onunda bilgisi Allah katında olan eceli müsemma olduğundan bahseder.

Mümin 67:
Sizi topraktan, sonra spermden, sonra kan pıhtısından yaratan; sonra erginlik çağına erişmeniz, sonra da yaşlanmanız -ki bir kısmınız daha önce öldürülür- ve adı konmuş bir ecele ulaşmanız için, sizi bebek olarak dünyaya çıkaran O’dur. Ve belki akledersiniz.

[i][b]Ayete iyi dikkat edersek; yaşlanmanız deyiminden sonra adı konmuş ecelden, yani sadece müsemma ecelden bahsedildiğini, ikinci bir ecelin olmadığını görürüz. Eğer, zamanından önce ölüm sandığımız müsemma ecel, erken gelen ecel olsaydı bu ayette yine hem ecelden hem de ayrıca adı konmuş (süre belirlenmiş) ecelden bahsederdi.

ÖLÜM ŞEKLİ NE OLURSA OLSUN, İNSAN NE KADAR YAŞARSA YAŞASIN, HER İNSAN KENDİSİ İÇİN TAKDİR EDİLEN “ECEL”’DE ÖLMEKTEDİR:]

1-En’âm 60:
Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra [size=12pt]adı konmuş ecelin gerçekleşmesi için[/size] sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O’nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.

2-Zümer 42:
Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de [size=12pt]takdir edilmiş bir süreye kadar[/size] salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

Bu ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır ki, ölüm, Yüce Allah’ın herkes için farklı şekil ve zamanda belirlediği sürenin bitişinde gerçekleşmektedir. Dikkat edilirse bu ayetlerde de sadece adı konmuş (müsemma) ecelden bahsediliyor. bir ecel ve o da adı konuş ecel var, başka ecel yok.


ŞİMDİ YİNE; SADECE İNSANLARA DEĞİL DE, TOPLUM VE YARATILAN HER ŞEYE DE SONU BELLİ ECEL VERİLMESİ NEDENİYLE; İNSANLARIN NORMAL ECELLERİNDEN ÖNCE ECELLERİ İLE ÖLMELERİNİN MÜMKÜN OLMADIĞINI AŞAĞIDAKİ AYETLER DE GÖSTERMEKTEDİR.


1- Ankebut 53:
Ve senden azabı çarçabuk istiyorlar. [size=13pt]Eğer belirlenmiş / adı konmuş bir ecel olmasaydı[/size], azap onlara elbette gelmişti. Ve o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.

2- A’râf 34:
Ve her ümmet (toplum) için bir ecel (süre) vardır. O nedenle ecelleri geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.

3- Fatır 45:
Ve eğer Allah, kazanmakta oldukları şeyler dolayısıyla insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, onun sırtında (yeryüzünde) hiçbir “dabbe”i (canlıyı) bırakmazdı. Velâkin onları, adı konmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman da artık şüphesiz Allah kendi kullarını en iyi görendir.

Şimdi, buradaki ayetlere de baktığımızda il ayette yine tek olarak süresi belli ecelden bahsedilirken, toplumların eceli kısmında da süreli tek ecele yer verilmesi artık tartışmasız ecelin tek olduğu sonucunu gösterir.

Aksi halde, toplumlar içinde erken ecel ve normal ecel takdir edilmesi gerekirdi. Yine hayvan, bitki ve diğer tüm yaratılanlar içinde aynı şey geçerlidir.

Ayrıca, erken ecelin olması ve normal ecelin olması, hesap gününü anlatan ayetlere göre de mümkün değildir.

Hesap gününü hatırlayacak olursak; o gün insanlar dünyada yaşadıklarından hesaba çekileceklerdir. Yani yaşadıkları + ve - notlarla değerlenecek, bunlar kendi aralarında toplandıktan sonra, hangisi daha ağır basarsa ona göre cennet veya cehenneme gidilecektir.

Peki, şimdi erken ecel olduğunda, bu kimseler yaşadıklarına göre cehennemlik olduklarında; rabbimize; “biz normal ecelemiz de vefat ettirseydin, elbette kalan sürede iyilik değerimiz daha fazla olur ve cennete giderdik” diye itiraz ederse haklı olurlar. Halbuki, ayetlerde; dünyada yaşadıklarından, (erken ecel varsa yaşayacakları da olacağından) yaşayacaklarından hesaba çekilmiyor, değerlemeler yapılmıyor.

saygılarımla…
aorskaya

Not: ayetlerle olan bu tekrar anlatıma itiraz varsa, lütfen yazınız. Yine anlatmaya çalışırım.

Senaryolarda kafanıza takılanları ve sizin karşı senaryolarınıza cevabımı başka yazıda vereceğim. Senaryolar çok önemli değilse de (çünkü bizler söylediğimizden hata payı olacaktır) yine de konunun pekişmesi için güzel örnekler olabilmektedir.
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
aorskaya Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
40tr40 (30. January 2013), dost1 (15. August 2012), Zinedov (16. August 2012)
Alt 14. November 2012, 08:26 AM   #2
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
sevginur Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
22. ECELİN KISALMASI

Ecel, bir şey için belirlenmiş süredir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz gökleri, yeri ve o ikisi arasında olanları ecel-i müsemmâsı olan gerçek varlıklar olarak yaratmışızdır.”(Ahkaf 46/3)
İnsanlar hakkında da şöyle buyurulur:

Sizi tînden yaratan odur. Sonra bir ecel belirlemiştir. Onun katında bir de ecel-i müsemmâ vardır.” (En’âm 6/2)

Göklerin ve yerin tek bir eceli olduğu halde insan için iki ecelden bahsedilmesi önemlidir. Bunlardan biri, diğer varlıklarda da olan ecel-i müsemmâ olduğuna göre diğeri tabiî ecel olabilir. Tabiî ecel, vücudun dayanma süresidir. Süre bitince insan, dalında kuruyan çiçek gibi olur. Tabipler ömür biçerken ona bakarlar. Ecel-i müsemmâ. ise kişinin yaşayacağı süredir. Bu süre sonunda insan, dalından koparılmış çiçek gibi ölür. Tabii eceli 100 sene olanın ecel-i müsemmâsı 60 sene olabilir. Bu süreyi yalnız Allah bilir.



Tîn, su ile toprağın karışmış halidir[1]. Su toprağa karışmazsa hayat olmaz. İnsan tohumu, topraktan gelen gıdalardan süzülen bir özden oluşur. Ana rahminde, yine topraktan gelen gıdalarla gelişir. İnsan ölünceye kadar topraktan beslenir. Ondan ayrılan her şey toprak olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“Sizi önce topraktan sonra meni parçasından, sonra rahime yapışık kan pıhtısından[2] yaratan odur. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarır, sonra kuvvetli çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye yaşatır. Bundan önce vefat edeniniz de olur. Bunlar ecel-i müsemmâya ulaşmanız içindir. Belki aklınızı kullanırsınız.(Mümin 40/67)


Sonsuz hayat için yaratılan ve ölümsüz bir ruh taşıyan insanın dünyada geçireceği süre onun ecel-i müsemmâsıdır. Bu süre içinde ruh, vücudu bir ev gibi kullanır. Vücut uykuya dalınca çıkar gider; uyanınca geri döner. Ölen vücut, yıkılan ev gibi olduğundan yeniden yaratılıncaya kadar ruh ona dönmez.
Kıyâmet günü yaratılacak yeni vücut, ihtiyarlamayan, yaşlanmayan, hastalanmayan ve ölmeyen bir vücut olacaktır. Bunu âyetlerdeki (خالدين) = hâlidîn kelimesinden anlıyoruz. Kelimenin kökü olan (الخلود) = el-hulûd; bir şeyin bozulmayacak özellikte olması ve bulunduğu hal üzere kalması anlamınadır[3]. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“İman etmiş ve iyi iş yapmış olanlar cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada hâliddirler.” (Bakara 2/82)


Cehennemlikler de aynıdır. Onlarla ilgili olarak da şöyle buyurulur: “Görmezlik edip kâfir olan ve ayetlerimiz karşısında yalan söyleyenler cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada hâlidirler.” (Bakara 2/39)


Cehennemliklerin sadece derileri değişir. Bunu şu âyetten öğreniyoruz:Ayetlerimizi görmezlikten gelenleri ateşte kızartacağız; derileri piştikçe başka derilerle değiştireceğiz ki o azabı tatsınlar.(Nisa 4/56)


Ölümsüz bir ruh taşıyan insanın dünyada geçireceği süre, vücudun canlı kaldığı süredir. İnsan bazen kendi eliyle, bazen başkasının eliyle hayatını kaybedebilir. Bu, ona verilen sürenin, yani ecel-i müsemmasının bitmesinden önce olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:“Her ecelin yazıldığı bir belge (bir Kitap) vardır. Allah dilediğini siler (kısaltır), dilediğini sabitleştirir. Ana Kitap onun yanındadır.”(Ra’d 13/38-39)


“Yaşayanın yaşatılması ve ömrünün kısaltılması bir deftere kesin olarak kayıtlıdır. Bu Allah’a kolaydır.”(Fâtır 35/11)


Ayetlere bakılanca iki şeyin eceli kısalttığı görülür; biri yanlış davranışlar, diğeri kendini Allah yolunda feda etmektir.

22.1. Yanlış Davranışlar

Kişi, yanlış davranışlarla kendi ecelini kısalttığı gibi suçsuz birinin ecelinin kısalmasına da yol açabilir.

22.1.1. Kişinin Kendi Ecelini Kısaltması

Yapılan yanlışların eceli kısaltacağı konusunda en iyi örnek, Yunus aleyhisselam ve kavmidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yunus da elçilerden biridir. Bir gün dolu bir gemiye kaçtı. Diğer yolcularla kur’a çekti ve kaybetti. Sonra onu bir balık yutuverdi, o kendini kınayıp duruyordu. Eğer tesbih etmeseydi yeniden dirilecekleri güne kadar balığın karnında eriyip gidecekti. Tesbih edince onu boş bir yere attık; hasta bir haldeydi. Yanıbaşında kabakgillerden bir bitki bitirdik. Halbuki onu yüz binlere, daha da çok kimselere elçi göndermiştik. Nihayet onlar ona inandılar. Biz de onları bir süreye dek nimetlendirdik.”(Sâffât 37/139-148)
Sonra Yunus aleyhisselam kavmine döndü. Daha önce ona inanmayan kavmi bu defa inandı ve helaktan kurtuldu. Bunu da şu âyetler haber vermektedir:
“Azap gelip çatmadan imana gelip de imanı kendine fayda vermiş bir tek kavim olsaydı keşke; Yunus kavmi başka, onlar iman ettiler; biz de kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını uzaklaştırıp giderdik ve onları bir süre daha yaşattık.”(Yunus 10/98)
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Elçiler, toplumlarına dediler ki: “Allah hakkında şüphe mi olur; göklerin ve yerin yaratıcısı hakkında? O, günahlarınızı bağışlamak ve ecel-i müsemmânıza kadar yaşatmak için size çağrıda bulunmaktadır.” (İbrahim 14/10)
“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Allah’tan başkasına kul olmayasınız diye. Ben onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeciyim. Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona dönün ki sizi ecel-i müsemmâ gelinceye kadar güzel bir şekilde yaşatsın. Fazlasını yapana, kendi katından daha fazlasını versin. Eğer yüz çevirecek olursanız, o büyük günün azabına uğramanızdan korkarım.”(Hûd 11/1-3)
“Biz Nuh’u kavmine elçi gönderdik; kendilerini acıklı bir azap çarpmadan önce onları uyar diye. Nuh dedi ki: “Kavmim! Ben sizi açıkça uyaran bir kişiyim; Allah’a kul olun; ondan sakının, sözlerimi dinleyin ki Allah günahlarınızı bağışlasın, sizi ecel-i müsemmânıza kadar yaşatsın. Çünkü Allah’ın belirlediği ecel gelince artık geri bırakılmaz. Bunu bir bilseydiniz.”(Nuh 71/1-4)
Tevbe, hem Yunus aleyhisselamın hem de kavminin kurtuluşunu sağlamıştı. Firavun da tevbe etmişti ama boğulmaktan ve kâfir olarak ölmekten kurtulamamıştı. Bu sebeple burada bu konuya değinmek gerekir.

22.1.1.1. Tevbenin Kabul Zamanı

Hem Yunus aleyhisselam hem kavmi, ölümle yüzyüze gelmeden hatalarını anlamış, tevbe etmişlerdi. Allah Teâlâ şöyle buyurur:



“Allah’ın kabul edeceği tevbe, cahilce kötülük işleyen, sonra vakit varken tevbe edenlerin tevbesidir. Allah işte bu gibilerin tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bilir, doğru karar verir. Yoksa kötülük işleyip duran, ölüm gelip çatınca da: “İşte ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tevbesi tevbe değildir. Onlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır.”(Nisa 4/17-18)


Yunus aleyhisselamı balık yutmuştu ama o, karanlık bir yere girdiğini sanıyordu. Balığın yuttuğunu bilseydi ölmek üzere olduğunu anlar, son pişmanlığın fayda vermeyeceğini bilirdi. Çünkü bu, Allah’ın yukarıdaki ayette yer alan kanunudur. Ama o, nerede olduğunu bilmediği için tevbe etmiş, tesbihte bulunuyordu. Bunu şu âyetlerden öğreniyoruz:



“Balığın yuttuğu Yunus’u da an. Bir gün öfkelenmiş, başını alıp gitmişti. Dünyayı başına dar etmeyeceğimizi sanmıştı. Sonra karanlıklar içinden şöyle yakarmıştı: “Senden başka ilah yoktur. Senin kusurun yok, ben yanlış yaptım.” Onun yakarmasına karşılık verdik; onu üzüntü ve kederden kurtardık. İşte inananları böyle kurtarırız.”(Enbiya 21/87-88)


Nuh aleyhisselam da kurtulma ümidi varken, oğlunu tevbeye çağırmıştı. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları çalkalıyordu. Nuh, bir kenarda duran oğluna seslendi: "Yavrucuğum! Bizimle birlikte bin, kafirlerle beraber olma" dedi. "Bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur" diye karşılık verdi: Nuh ise: "İkram ettikleri bir yana, bugün Allah'ın bu işinden koruyacak biri yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, o da boğulanlara karıştı gitti.”(Hûd 11/42-43)


Firavun da tevbe etmiş ama tevbeyi, ölümle yüzyüze geldiği anda yaptığı için kabul edilmemişti. Allah Teâlâ şöyle buyurur:



“İsrail oğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızca ve düşmanca onları takibettiler. Firavun boğulmayla yüzyüze gelince dedi ki, "İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım." "Şimdi mi? Az öncesine kadar baş kaldırmış ve bozgunculardandın. Bugün senin cesedini bir tepeye atacağız ki, senden sonrakiler için belge olsun. İnsanların çoğu belgelerimizden gerçekten habersizdir.”(Yunus 10/90-92)
“Bunlar, kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin gelmesinden ya da Rabbinin birkaç işaretinin gelmesinden başka ne bekliyorlar? Rabbinin işaretleri gelince, o zamana kadar iman etmemiş veya imanlı olarak iyi iş yapmamış olanın o anki imanının faydası olmaz. De ki: “Bekleyin; biz de bekliyoruz.” (En’âm 6/158)
Firavun da tıpkı Yunus aleyhisselam gibi kendini kınamıştı. Ama Yunus aleyhisselam bunu, ölüm gelmeden önce, Firavun ise ölüp denizin dibini boyladıktan sonra yapmıştı. Allah Teâlâ şöyle buyurur:



“Firavun’u ve ordularını yakaladık, denizin dibine attık. Bu sırada o, kendini kınıyordu.”(Zâriyat 51/40)
Kendini kınama, kafir olarak ölen her ruhun yapacağı iştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Onlardan birine ölüm gelince der ki: «Rabbim! Beni geri çeviriniz. Belki terkettiğim dünyada iyi bir iş yaparım. Hayır; bu onun söyleyip duracağı bir sözdür. Arkalarında yeniden dirilecekleri güne kadar bir engel (berzah) vardır.”(Müminun 23/99-100)
Peygamberimiz şöyle demiştir: “Allah kulunun tevbesini, can boğaza gelinceye kadar kabul eder[4].”
Sevgili Sevginur kardeşim,

Bu başlığa alıntıladığınız yazıları, alıntıladığınız yerde buna ilişkin itirazlar varsa onlarıda görüp anlayarak alıntılamanız herkes için çok önemlidir. Alıntıladığınız yeri bilemediğimden, belki, alıntıladığınız yerde bu kısma ilişkin aksi yazılarda olmayabileceğinden, bu kısımdaki anlatımlar size mantıklı geldiği için buraya alıntılamış olabilirsiniz.

Şimdi, bu yazınızı yukarıdaki anlatımımla karşılaştırarak, sizin ve diğer kardeşlerimin, hangisi akıllarına yatıyorsa onu kabul etmelerini öneriyorum.


selamlarımla...
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
ecel, eceli, kaza, maktul, müsemma, nedir, tekmidir, yaşarmıydı, öldürülmeseydi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:35 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam