hanifler.com Kuran odaklı dindarlık  

Go Back   hanifler.com Kuran odaklı dindarlık > MAKALELER(DİNİ ve SİYASİ) > Makaleler

 
 
Seçenekler Stil
Alt 31. July 2013, 12:00 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı

ATATÜRK'ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI

Yard. Doç. Cemal AVCI
(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Giriş
Bir ülkenin birlik ve beraberlik içinde gelişebilmesi için millet bilincine sahip olması gerekmektedir. Orta Çağda kalan çok milletli, hanedana dayalı ve teokratik devlet anlayışları zamanla yok olmuş, Fransız ihtilâlinin etkisi milletlerin kendi devletlerini kurmaları için aradıkları düşünsel temelleri oluşturmuştur. Eski düzende kalanlar, bir hanedan etrafında ya da bir din etrafında devlet olmaya çalışanlar, sürekli bunalımlarla güçlerini kaybetmişler ve millî devletlerin himayelerine girmişlerdir.

Türkiye açısından da millî devlet olmak, millî birlik ve beraberlik duygusunu taşımak son derece önemlidir.

Bu çalışmamızda, ATATÜRK'ün millî devlet anlayışının temellerini, bu anlayışın neden önemli olduğunu ele alacağız.

Millet Düşüncesinin Osmanlı Devleti'ndeki Gelişimi ve ATATÜRK'e Etkileri

Milliyet düşüncesinin Fransız ihtilâlinden sonra sistematik bir hâlde dünyaya yayılması ile çok milletli devletlerin, bünyesinde bulunan unsurların her biri kendi millî devletlerini kurmak girişimlerine başlamışlardır. Bu girişimlerden en çok etkilenen Osmanlı Devleti ise topraklarını en geniş hâli ile koruma gayreti içinde ve Osmanlı milleti yaratma düşüncesi ile Osmanlılık diye adlandırılan bir siyaset uygulamaya çalışmıştır. Ülkeyi oluşturan tüm unsurların Osmanlı hanedanı şemsiyesi altında bir arada tutulmasına çalışılmıştır. Ancak, milliyet düşüncesinin diğer düşüncelerin önüne geçtiği bir ortamda, birbirleri ile hiçbir bağlantısı olmayan unsurları hanedan gibi hiçbir birleştirici özelliği olmayan sembollerle bir arada tutmanın mümkünü yoktu.

Ülkedeki Hristiyan unsurların dışardan da destek alarak gerçekleştirdikleri bağımsızlık savaşları sonucu birer birer kendi devletlerini kurarak Osmanlı Devleti'nden ayrılmaları, artık Osmanlılık politikasını sürdürmenin imkânsız olduğunu göstermiştir. Topraklarını en geniş şekli ile koruma amacındaki devlet yöneticileri, bunun ancak Müslüman unsurları bir arada tutmakla olacağını düşünmüşler ve adına İslamcılık dediğimiz politikaya ağırlık vermişlerdi. Bu politikayı bir din milliyetçiliği yani ümmetçilik olarak niteleyebiliriz.

İslamcılar toplumların temel direğini din olarak görmektedirler. Onlara göre "Dini İslâm'la müşerref bütün akvam, hiçbir kavmiyet farkı gözetmeksizin merkezi muallâyı hilâfet ve halifei ruyi zemin etrafında geniş bir İslâm camiası teşkil ederler. Bir gün gelecektir ki hakaiki İslâmiye Müslümanlığa karşı gelen delâletlere bir defa daha galebe çalacak,hükümdarı yeryüzündeki Müslümanların halifesi bulunan bu memleket bir defa daha akvamı İslâmiye'nin başına geçecek, onları semti saadete doğru sevk edecektir. Alemşümul mahiyette hakikatlerle insanî sınıftan birtakım hissiyat, hem ırk nazariyesine ait hurafeleri hem milliyet hodkâmlığını devirerek yerlerine kendisi kaim olacaktır... İslâm beynelmileliyeti en mükemmel ve en nihaî şekildir."1 İslamcıların bu tarzını benimseyip dini birleştirici bir unsur olarak gören ve halife unvanı sayesinde bütün Müslümanların kendilerine sadık kalacağını düşünen Osmanlı Devleti bu düşüncesinde yanıldığını Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında yaşadığı acı tecrübelerle anladı.

Örneğin, Osmanlı Devleti'nin sınırlarını en geniş haliyle korumaya çalışan bu politikaların başarılı olması ülkeyi oluşturan unsurların milliyet
bilinçlerinin yok edilmesine bağlı idi. Bu yönde büyük gayretler sarf edilmiştir. Doğaldır ki, bu gayretler en büyük etkisini ülkenin hâkim unsuru olan Türk milletinde göstermiştir.

Osmanlı topraklarına Avrupa'da Türkiye denmesine kızan millî kimlikten yoksun Osmanlı-Türk aydınları "Memaliki Osmaniye" adını kullanmakta ısrar etmişlerdir.2 Türk adı ise bir hakaret olarak kullanılmıştır. "1802'de Paris'e giden Halet Efendi bile kendisine Türk elçisi' denmiş olmasından üzülmüş görünür ve kendisini hasım bir manevra ile karşı tertibe girmekle kutlarken 'amma bu defa sanıyorum ki inşallah istedikleri Türk elçisine -yani cahil köylüye- düşmediler' diyerek..."3 kendisine Türk denmesinden dolayı girdiği aşağılık duygusunu belirtmiştir.

Bu ortamda batılı yayılmacılar (emperyalistler) de boş durmamışlardır. Türkiye'yi paylaşmak için yaptıkları plânları tarihsel bir temele dayandırmak, bu yolla yayılmacı emellerini haklı çıkarmak amacıyla çalışmışlardır. Bu amaçla ön yargılı araştırmalar yayımlamışlar, bu yayınlarla Türklerin sarı ırka mensup, uygarlık yaratma yeteneğinden yoksun, ikinci sınıf insanlar olduğunu ileri sürmüşlerdir. Onlara göre, Türkler gittikleri yerlerde bulunan medeniyetleri yok etmişlerdi. Üzerinde yaşadıkların toprakların asıl sahipleri başkalarıydı. Bu nedenle Türkler geldikleri yerlere yani Orta Asya'ya sürülmeli hatta en iyisi yok edilmeli idi.

Batılıların çarpıtılmış bu çeşit tarihi iddialarla dünya kamuoyunu kandırıp Türklere karşı kışkırtmaları ve paylaşma anlaşmalarına zemin
hazırlamaları karşısında Osmanlı tarihinden başka tarih bilmeyen ve atalarının tarihte yarattığı uygarlıklardan, dünya uygarlığına katkılarından
haberi olmayan Osmanlı aydınları cevap verememişlerdir. Bunun yanında o iddialara kendileri de inanmış, Türk olarak kendini yönetme yeteneğinden yoksun oldukları kanaatiyle, kurtuluşun, bir medenî devletin himayesi ile mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir. Amerikan ve İngiliz mandacılığı ülkenin en popüler politikaları olmuştur.

Bu durumdaki Türk unsurunun ülkedeki diğer unsurlar ayrıldıktan sonra kendi başına millî bir devlet kurması düşünülemezdi.

Gerçi devletin son dönemlerinde özellikle Rusya'dan gelen Türklerin büyük katkıları ile İttihat ve Tarakki Partisi durumu anlamış görünüyor ve milliyet ekseninde politikalar uygulamaya çalıyordu ise de onların bu politikaları daha çok Alman çıkarlarına uygun Panturanist bir şekilde gelişmiştir. Orta Asya da dâhil dünyadaki tüm Türkleri bir bayrak altında toplamayı amaçlayan bu politika, Orta Asya'da kuzeyden Rusya'yı, güneyden ise Hindistan yolu ile İngiltere'yi tehdit etmesi nedeniyle Almanlar tarafından da uygun görülmüştür. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Almanlar, bu politikayı kendi çıkarlarına kullanmak amacıyla özellikle Enver Paşa vasıtasıyla girişimlerde bulunmuşlardır. Avrupa cephesinde Alman-Avusturya üzerindeki Rus baskısını, onları Türk ordusunun üzerine çekerek hafifletmek amacıyla, zamanı ve şartları oluşmamış olmasına rağmen, Enver Paşayı Panturanist amaçlarını gerçekleştirmek için bir an önce Ruslara saldırması gerektiğine inandırmışlardır. Bunun sonucunda da on binlerce Türk askerinin bir tek kurşun bile atmadan şehit olduğu Sarıkamış felâketine sebep olmuşlardır.

Ancak İttihat ve Terakkinin bu millîci hareketleri halka mal olmamıştır. Halk asırlarca uygulanan millî değerleri yok eden politikalar nedeniyle kimliğini unutmuş ve Müslümanlıktan başka değer tanımaz olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonucunda sahip olduğu son kalesi olan Anadolu'yu da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalan Türk milleti ATATÜRK'ün bilinçlendirici ve cesaretlendirici çalışmaları ile kendine gelerek millî devletini kurmayı başarabilmiştir. Bu işi başarabilmek için önce Türk milletine millî birlik ve beraberlik bilinci aşılamak, sonra da batının yönelttiği suçlamalara cevap vermek durumunda kalan ATATÜRK milliyetçilik düşüncesine nasıl kavuşmuştur sorusuna cevap aramak gerekmektedir.

1 Peyami Safa; Türk İnkılâbına Bakışlar, Ankara, 1988, s.36. Prens Sait Halim; islâmlaşmak,
Sebilürreşat Neşriyatı, s.20, 24-25.
2 Turhan Feyzioğlu; Atatürk ve Milliyetçilik, Ankara, 1987, s.15. Ömer Seyfettin; Türklük
Mefkuresi, istanbul, s.42.
3 Bernard Lewis; Modern Türkiye'nin Doğuşu, Ankara, 1991, s.330-331. Enver Ziya Karal; Halet
Efendinin Paris Büyük Elçiliği 1802-6, İstanbul, 1940, s.55.
4 Azmi Süslü; "Atatürk ve Tarih", Atatürkçü Düşünce El Kitabı, Ankara, 1988, s.136-137.

devam edecek.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
bartsimpson (31. July 2013), Bilgi (31. July 2013)
 

Bookmarks

Etiketler
anlayışı, atatürkün, milliyetçilik


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 05:25 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam