|  | 
|  9. November 2012, 01:29 PM | #31 | |
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Aug 2009 
					Mesajlar: 933
				 Tesekkür: 110 
		
			
				268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 18   |   Alıntı: 
 Var olan dinin yanlışlarını demeyelimde (çünkü, din tekdir,islamdır ve islamda hiç bir zaman yanlış olmaz), var olan dinin, elçilere uyulmadığı ve kaynakları bozdukları için yanlış yaşanması diyelim. Bu durumda, dinin yanlış yaşanmasını düzeltmek ve düzenlemek üzere son kitap kuran ve son nebi gelmiştir. Bu düzeltmeyle, peygamberin yeni din getirmediği görüşüne katılıyorum. 2-Bizlere yakışan hadis+ayet anlayışı+görüş gibi topluma mal olan değerleri kuran ile düzeltmek gerekir. Bu görüşünde samimi isen, toplumdaki; a- kurana göre abdest; yüz ve dirseklere kadar ellerin yıkanması, baş ve ayakların meshedilmesidir. Ama, toplumda abdest; kurandakilere ek olarak, ağıza su almak (3 kere), buruna su çekmek ve sümkürmek(3 defa), kulakların içini yıkamak ve kurandakinden farklı olarak ayakları meshetmek yerine yıkamak şeklinde yapılmaktadır. Şimdi, örneğin sen bundan sonra kurana göre abdest alarak dini yaşayabilirmisin? Sonra topluma ilişkin kısma geçilsin. b- kurana göre namaz vakit ayrımı yapılmaksızın, en az iki rekattır. Ancak, ikiden fazla olmak üzere, kişi istediği sayıda rekatla namazı kılabilir. üst limit yoktur. Ama toplumda; * farz namaz denilerek; Sabah:2, Öğlen:4, Akşam:3 rekat vb. gibi bir sayıda rekatla namaz kılınmaktadır. * sünnet namaz denilerek; yine değişen vakitlerde, değişen sayıda rekatlarda namaz ilk ve son sünnet denilerek namaz kılınmaktadır. Bu durumda, adına sünnet denilerek kılınınca kurandaki namaza ekleme yapıldığı, yine şu kadar rekat denilerek kılınınca; kurandaki asgari namaz ile yetinilmediği ve namaz icad edildiği sonucuna varılmaktadır. Şimdi, bu namazlarınızı da terkedip, kurana göre en az iki olmak üzere, ilgili vakitlerdeki imkanlarınıza göre kılabildiğiniz sayıda fazla rekatla (sayıyı başkası değil, asgarinin üzerine herkes kendi belirler) namazını kılarak, toplumun bu yanlışını kendinde düzeltebilirmisin? * Toplumda; tüccarlar için; bir kısım maddi değeri sermaye olarak ayırtıp, üzerinden 1 yıl geçmedikçe zekat verilmiyor. Sonraki yıllarda ise bu sermayenin üzerine bir şey koyamamışsa yine zekat düşürülmüyor. Eğer sermayeyi geçerse onun üzerinden tüccarlarda 1/40 oranı kabul ediliyor. Yine aynı toplumda; tüccar bile olmayan ve ekonomik bakımdan daha kötü olan çiftçiye ise 1/10 oranı belirleniyor. bu durumda da; Zengin tüccarın, fakir çifçiden daha az zekat vermesi yanlışı ve adil olmayan zekat kavramı ortaya çıkıyor. Kuranda ise müslümanların; hem kendilerinin tüketebileceği kalitede ve hemde ihtiyaçlarından arta kalanı infak etmeleri isteniyor. Bunun yanısıra, ne kadar fazla verebilirlerse, o kadar fazla vermelerinin kendileri için daha hayırlı olduğu belirtilerek, fazla vermeye teşvik ediliyor. Böylece; fakir kimselerin bile kendinden zor durumda olanlara infakta bulunmasının önü açılıyor, hem infak eden kimse sebap kazanıyor ve hem de toplumda gelir dağılımı sorunu kaldırılarak, sosyal yaşam kuvvetlendiriliyor. Peki sen şimdi, 1/40 ve 1/10 adlatesizliğine rağmen toplumda devam eden zekat anlayışını kurana göre düzeltebilirmisin? * Toplumda, kurana ters rivayetleri, hadisler kuranı nesheder (bu kandırmacaya kanarak) anlayışıyla kabul ederek yaşayanlar en büyük çoğunluktur. Peki, sen şimdi; hadisler kurana ters olamaz, ters olanlar uyduruktur, onu dikkate almamak gerekir diyerek kendini düzeltebilirmisin? örneği artırmaya gerek yok. Bunlara; evet, yada hayır şeklinde cevaplarınızı içeren yazınızı bekliyorum. 3- Namaz var olagelen bir olgu, anlatılmaz, haram aylar var olagelen bir olgu anlatılmaz .... Namaz, nasıl anlatılmaz? Sen, camiden çıkan bir müslüman iken, bir turist karşına çıksa ve ben islamı öğrenmek istiyorum, örneğin namaz çok hoşuma gitti, ben namazı öğrenmek istiyorum, bana namazı anlatın, ha bir de neden farklı vakitlerde, farklı sayıda rekatlarla namaz kıldığınızı da açıklarmısın dese; "namaz anlatılmaz!" diye cevapmı vereceksin? yahutta, bir ortamda, imansız birinin namaz konusunda, yalan yanlış bir şeyler söylediğine tanık oldun. a- Müdahele etmeyecekmisin? b- Dini yanlış anlatan birine müslüman olarak müdahele etmen gerekmezmi? c- Müdahele edip yanlış olduğunu söylersen; "buyur bakalım, sen doğrusunu anlat" derse, bu defa sen; "namaz anlatılmaz" diye cevapmı vereceksin? selamlar, aorskaya Konu aorskaya tarafından (9. November 2012 Saat 01:40 PM ) değiştirilmiştir. | |
|   |   | 
|  9. November 2012, 01:37 PM | #32 | |
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Aug 2009 
					Mesajlar: 933
				 Tesekkür: 110 
		
			
				268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 18   |   Alıntı: 
 Neyse; sonraki yazılarını dikkate almayıp, "kavga edilmesin" kısmını dikkate alarak, seninde buna samimi olarak dikkat etmeni beklediğimi belirterek kabul ediyorum. Önemli olan hatanın gerçekten giderilmesi, yanlışın düzeltilmesidir. Selamlar, aorskaya | |
|   |   | 
|  12. November 2012, 06:40 AM | #33 | ||
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Sep 2010 
					Mesajlar: 925
				 Tesekkür: 191 
		
			
				556 Mesajina 1.179 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 26         |   Alıntı: 
 1. el-Hikmet ile, Kur'ân'daki emir ve nehiylerden oluşan nasihatlar kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi: Size indirdiği Kitap'tan {yani, Kur'ân'dan ve Hik-met'ten {yani, Kur'ân'daki eınir, nehiy, helâl ve hara*ma ilişkin nasihatlar dan}... (Bakara/231) Allah sana Kitab'ı {yani, Kur'ân'ıj ve Hikmet'i {yani, Bakara, sûresinde zikredilen helâl ve haramları} in*dirdi. (Nisâ/113) Ona Kitabı {yani, Kur'ân'ıj ve Hikmet'i {yani, Kur'-ân'da bulunan helâl ve haram türünden nasihatla-rı}... öğretecek. (Âl-i İmrân/48) Yine bunun bir benzeri Âl-i İmrân sûresinde geç*mektedir. Biz o'na {yani, Yahya'ya} daha sabi iken hükm {yani, fehm [anlayış i kavrayış] ve Um verdik}. (Meryem/12) 2. el-Hükm ile, fehm [anlama/kavrama] ve Um kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi: Andolsun biz Lokmân'a hikmet {yani, fehm [anla*yış I kavrayış] ve Um} vermiştik. (Lokmân/12) Her birine hükm {yani, fehm [anlayış I kavrayış]} ve ilm vermiştik. (Enbiyâ/79) İşte onlar kendilerine Kitap, hükm {yani, fehm [anla-yış-kavrayış] ve ilm} ve nübüvvet verdiğimiz kimse*lerdir. (En'âm/89) 3. el-Hikmet ile, nübüvvet kasdedilmiştir; şu âyet*lerde olduğu gibi: Biz Âl-i İbrahim'e Kitap ve hikmet {yani, nübüvvet} vermiştik. (Nisa/54) Ona Hikmet {yani, nübüvvet} ve fasle'l-hitâb vermiş*tik. (Sâd/20) Allah o'na mülk ve hikmet {yani, nübüvvet} vermişti. (Bakara/251) 4. el-Hikmet ile, Kur'ân'ın tefsiri kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi: Kime hikmet verilmişse, ona çok hayr verilmiş de*mektir. (Bakara/269) 5. el-Hikmet ile, Kur'ârı kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi: Rabbinin yoluna hikmet /yani, Kur'ânj ile çağır! (Nahl/125) Alıntı: 
 | ||
|   |   | 
| pramid Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 5 Kisi: |  bartsimpson (12. November 2012), Bilgi (16. November 2012), dost1 (12. November 2012), hiiic (12. November 2012), Miralay (16. November 2012) | 
|  12. November 2012, 10:31 AM | #34 | ||||
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Aug 2009 
					Mesajlar: 933
				 Tesekkür: 110 
		
			
				268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 18   |   Alıntı: 
 Alıntı: 
 Alıntı: 
 Seçkin ve Pramid kardeşlerim, Hikmet, Hükmetmek, hâkim olmak, hikmetli olmak, yönetmek, düzeltmek amacıyla men etmek, dönmek ve sağlam yapmak anlamındaki "h-k-m" kökünden türemiştir. hikmet kavramı terim olarak, geniş kapsamda; adalet, ilim, amel, nübüvvet, Kur'ân, Allah'a itaat, dinî anlayış, Allah korkusu, akıl, söz ve işte isabet, hakkı bilme ve hayır işlemek demektir. Bütün bunları karşılayacak şekilde hikmeti kısaca tanımlayacak olursak; hikmet, faydalı sebepsonuçtur" diyebiliriz. 1-Kuran ayetlerinin yorumlanması ile ilimle oluşturulan uygulamalar. demişsin. Hikmet, (ilimle yada ayetlerle yorumlanma sonucu yapılan) uygulama değildir. Hikmet, "faydalı sebep/sonuç" demektir. Bazı anlatımlarda, hikmetle kuranın kastedildiği söylense de hikmet, bizzat kuranın kendisi değil, kuranın sağladığı fayda, iyilik şeklindeki sonuçlardır. 2- Kuran ile hükmedin der mesela ayet. Kuranda o hükmü bulamayız. Bu sefer bazı ayetleri referans alarak bazı uygulamalar yaıplabilir. Bunu peygamber yapmıştır. Buna hikmet denir. Bunu sen bile yaparsın. demişsin. Kuranda doğrudan bulamadığımız, fakat ayetlerin yorumuyla yaptığımız bir uygulama hikmet değildir. Yaptığımız bu uygulamayla ilgili olarak, Kuran'da doğrudan bir hükmün olmayışı hikmettir. Örneğinizdeki gibi; Kuranda, karşılaştığımız bir durumla ilgili doğrudan hüküm yoksa, bunun "faydalı bir sebebi/hikmeti vardır" diye düşünmek, kabul etmek gerekir. Bu kuranda, "daima sorular sormayın, bu sizi zora sokabilir, eğer kuran inmeden önce/indirilirken sormuş olsaydınız cevaplandırılırdı" şeklinde kendine delil de bulur. Örneğin, peygamberimizin eşine söylediği sırrın, rabbimiz tarafından kendine bildirildiriği kuranda anlatılmakla birlikte, bu sırrın ne olduğu bize anlatılmaz. İşte, bu sırrın bize anlatılmamasında bir hikmet, bir faydalı sonuç vardır. Konu sadece peygamberimizin özel bir durumu nedeniyle onu ilgilendirdiğinden, sır bize açıklanmamış, ama rabbimize hiç bir şeyin gizli kalmayacağını anlamamız içinde bu kadarıyla kuranda bildirilmiştir. Şimdi, bu sırrı bilmemiz neden hikmetlidir, bunu kendimce açıklamaya çalışayım. Bu sır bize bildirilmiş olsaydı, bu sır üzerinden peygamberimiz hakkında bir sürü senaryo yaratılacak, spekülasyonlar yapılacaktı. Hatta, iş magazin boyutlarına bile getirilecek ve ayetin bizlere verdiği "hiç bir şeyin rabbimize gizli kalmadığı" ana fikiri de magazin kısmıyla uğraşılıp, onunla meşgul olunacağından, bu defa ayetin bize faydalı sonucu (hikmeti) olmayacaktı diye düşünüyorum. Gerçektende, halk arasında bir olay yaşandığında, onun sonuçlarını anlayamadığımız zaman, "vardır bunda da bir hikmet" denmesi de böyledir. Bu sözle, biz bilemesekte, anlayamasakta o olayın faydalı bir yönü, sonucu olduğunu kabul ederiz. Kısaca hikmeti böyle anlamak daha uygundur görüşündeyim. selamlar, aorskaya Konu aorskaya tarafından (12. November 2012 Saat 10:42 AM ) değiştirilmiştir. | ||||
|   |   | 
| aorskaya Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: |  Miralay (16. November 2012) | 
|  12. November 2012, 10:54 AM | #35 | |
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Aug 2009 
					Mesajlar: 933
				 Tesekkür: 110 
		
			
				268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 18   |   Alıntı: 
 Bu görüş, bir çok mealci tarafından sizinki gibi çevirilerle destek bulsa da ben bunu yanlış buluyorum. Bana, göre bu ayette hikmet ile kuran işaret edilmemektedir. Bu ayette, peygamberimizin; "...faydalı sebepleri/sonuçları..." da göstererek Allah yoluna çağırması istenmektedir. Zaten peygamberimiz kuranla çağırmaktadır. Ama, monoton bir yapı yerine, kuranla davet ettiğin rabbin yolunun, faydalım yol olduğu, faydalı sonuçlar kazandıracağı, yani hikmetini de anlatması istenmektedir. (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (NAHL 125) Bu ayette hikmetle kastedilen kuran değildir. Burada, ayette geçen hikmetin yerine, "rabbin yolunun sağlayacağı faydaları, kazandıracağı iyi durumları anlatmakla" kalıbı getirilebilir. Bu ayetin anlamına daha uygundur. Çünkü, faydalı sonuçlarından bahsederek, güzel öğütlerde bulunmak daha etkin bir davet biçimidir. Kaldıki, Kuranda, hikmet ve kuran geçen ayetlerde; bunların, yanyana ve "ve" bağlacı ile yer aldığını görürüz. Eğer hikmet ile kuranın bizzat kendisi kastedilmiş olsaydı, yanyana ve "ve" bağlacı ile geçmemesi gerekirdi. Bu şekilde yer aldığına göre, kuran başka, hikmet başka şeylerdir. Kuran ile hikmet arasında ilişki vardır, ama hikmet; kuran demek değildir. "Kuran hikmettir denilebilir", bu durumda da kastedilen kuranın başka bir ismi olmayıp, kuranın kazandırdıkları, sağladıkları faydaların kısaca isimlendirilmesi olur. selamlar, aorskaya | |
|   |   | 
| aorskaya Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: |  Miralay (16. November 2012) | 
|  16. November 2012, 08:11 AM | #36 | |
| Katılımcı Üye Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 74
				 Tesekkür: 11 
		
			
				12 Mesajina 17 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 24         |   Alıntı: 
 Hikmet ile kitap arası ayrımı iyi yapmak gerekiyor. Hikmet lokman'a verilen bir özellik değil mi? | |
|   |   | 
|  16. November 2012, 09:56 AM | #37 | |
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Sep 2010 
					Mesajlar: 925
				 Tesekkür: 191 
		
			
				556 Mesajina 1.179 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 26         |   
			
			Uzun uzun koşmak ve yazmak isterdim ama vaktim dolayısı ile bazı yazıları alıntılamaktayım. Alıntı: 
 | |
|   |   | 
|  16. November 2012, 01:12 PM | #38 | 
| Katılımcı Üye Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 74
				 Tesekkür: 11 
		
			
				12 Mesajina 17 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 24         |   
			
			Yazı gerçekten harika ...Bir ara boş bir yer sanmıştım burayı. İş var burada. Tşk piramid ve hakkı yılmaz... 39: İşte bunlar (yukarıda belirlenen ilkeler, emirler), Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerden (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden) bazılarıdır. Allah'la beraber başka bir ilâh edinme. Aksi halde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın. Bu ayet hikmeti açıklamış. Yeni bir şey öğrendik. | 
|   |   | 
| seckin Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: |  dost1 (16. November 2012) | 
|  16. November 2012, 03:22 PM | #39 | |
| Uzman Üye Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 1.606
				 Tesekkür: 667 
		
			
				710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 24         |  Hamr Alıntı: 
 Bu "Hamr" sözcügünde ne hayir varsa, her bir seyle karsilastirma yapiliyor nedense. Tesettürde karsimiza basörtüsü olarak cikarabiliyorlar sonunda. | |
|   |   | 
| merdem Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler: |  Bilgi (16. November 2012) | 
|  26. September 2013, 07:18 PM | #40 | 
| Yeni Üye Üyelik tarihi: Sep 2013 
					Mesajlar: 7
				 Tesekkür: 1 
		
			
				0 Mesajina 0 Tesekkür Aldi
			
		
	Tecrübe Puanı: 0         |   
			
			Selamun aleykum Şimdi aşağıda Hakkı Yılmaza ait bir açıklama var okuduktan sonra altında size bir soru soracağım Allahın izniyle, Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv'dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve ğazve'nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ'nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklinde و [vav] ile yazılır. Şimdi Kurana sımsıkı sarılıyor olmamızın sebebi onun bir harfinin bile değişmediğine iman ettiğimiz ve yüce Allahın onu koruması altına aldığını bildirdiği içindir. Şimdi Mushaflarda elif ile değil vav ile yazılır demiş, peki peygamberiz as zamanında kalan orijinal Mushaf elde değil midir ki burada karar vermek zorunda kalıyoruz vav mı elif mi diye? Allahın indirdiği hangisidir vav mı elif mi? Kafam karıştı bu konuya Selametle | 
|   |   | 
|  | 
| Bookmarks | 
| Etiketler | 
| amacını, anlamak, doğru, doru, emrettiği, kuran, namaz, oruç, zekatın, özünü | 
| Seçenekler | |
| Stil | |
| 
 | 
 |